1. Beden ve Ruh Bütünlüğü İnsanı diğer varlıklardan ayıran başlıca özelliği bedeninin yanında kendine özgü bir ruha sahip olmasıdır. Bu anlamda insan bedeni ve ruhuyla bir bütündür.
İnsanın yeme, içme, uyuma ve nefes alıp verme gibi ihtiyaçları bedeniyle ilgilidir ve onun maddi yönünü oluşturur. İnanma, sevme, ibadet etme ve mutlu olma gibi ihtiyaçları ise ruhuyla ilgilidir. Bu duygular ve istekler de onun manevi yönüyle ilişkilidir.
Ruhumuz, Rabb’imizden bize sunulmuş bir armağan gibidir Ruhumuz, Rabb’imizden bize sunulmuş bir armağan gibidir. O,bedenimizi ayakta tutan, ona anlam katan ve onu değerli kılan ana ögemizdir. Örneğin aklımızı doğru bir şekilde kullanmamız, davranışlarımızı kontrol edebilmemiz, doğru ve güzel davranışlar sergilememiz buna bağlıdır.
Beden ve ruh sağlığımız birbiriyle yakın ilişkilidir Beden ve ruh sağlığımız birbiriyle yakın ilişkilidir. Beden sağlığımız için nasıl maddi olarak beslenmemiz gerekiyorsa ruh sağlığımız için de manevi olarak beslenmeliyiz. Beynimiz, kalbimiz ve diğer organlarımız için gerekli olan katı ve sıvı gıdaları her gün belli oranda almak durumundayız.
Aynı zamanda hayatımız boyunca sevgi, düşünme, araştırma fikir üretme, doğru ve güzel şeyleri görüp dinleme, dua ve ibadet gibi yollarla ruhumuzu doyurmuş oluruz. Böylece ruh sağlığımıza bağlı olarak beden sağlığımızı da korumuş oluruz.
İslam dini beden ve ruh bütünlüğünü dikkate alarak ölçülü ve dengeli bir hayat sürmemizi öğütler. İnsanın yaratılışına uygun hükümler içerdiği için her zaman orta yolu benimsemeyi ve aşırılıktan uzak kalmayı emreder. Yüce Allah bizlere gücümüzün yetmeyeceği görev ve sorumluluklar yüklemez.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’deki “Allah, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemez.” ve “Allah size kolaylık ister, zorluk istemez.” ayetleri bu gerçeği ifade eder.
Örneğin imsak vaktinden gün batımına kadar bir zaman aralığında oruç tutmamız emredilir. Fakat birkaç gün bir şey yiyip içmeden oruç tutmamız ise bedenimize zarar vereceğinden uygun görülmez.
Dinimiz ruhumuzla birlikte bedensel ihtiyaçlarımızın da dikkate alınmasını ister. Sevgili Peygamberimiz bir gün arkadaşlarıyla sohbet ederken ayakta durup bekleyen birini gördü ve onun kim olduğunu ve ne yaptığını sordu.
Arkadaşları, “O, gölgelenmeden güneş altında beklemeye, oturmamaya konuşmamaya ve bu hâlde oruç tutmaya söz veren biridir.” dediler.
Bunun üzerine Peygamberimiz, “Ona söyleyiniz, konuşsun, gölgelensin, otursun fakat orucunu tamamlasın.” uyarısında bulundu.
2. İnsanın Ruhsal İhtiyaçları İnsanın huzur ve mutluluğu bedeni ile birlikte ruhunun ihtiyaçlarını karşılamasına bağlıdır. Maddi varlığımız olan bedenimize karşı görevlerimiz olduğu gibi, manevi varlığımız olan ruhumuza karşı da yapmamız gereken görevler vardır.
Bunlardan biri ihmal edilirse beden ile ruh arasındaki uyum bozulmuş olur. Bu birlikteliğe dikkat etmeyen kimse, hayatta istediği huzuru bulamadığı gibi yerine getirmekle yükümlü olduğu ibadetleri de gereği gibi yapamaz.
Ruhumuzu yaratan, bedenimize arkadaş kılan, terbiye edip olgunlaşmasını sağlayan Yüce Allah’tır. Maddi manevi ihtiyaçlarımızı en iyi o bilir. Gönül yaralarımızı, ruhi sıkıntı ve dertlerimizin çaresini bilen odur.
Rabb’imiz Kur’an-ı Kerim’de, “…İyi bilin ki gönüller, ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” buyurmuştur. Böylece Allah (c.c.) her an onun kulu olduğumuzu hatırlayarak kendisine ibadet etmemizi, onu güzel isimleriyle anmamızı ve gönderdiği yüce kitabı okuyup anlamamızı ister.
Ruhsal ihtiyaçlarımızın başında doğru inanç gelir Ruhsal ihtiyaçlarımızın başında doğru inanç gelir. Bedenimiz, maddi gıdalarla beslenip güçlendiği gibi ruhumuz da doğru ve sağlam inançla güçlenir. Bütün varlıkları yaratan, rahmeti, gücü ve kudreti sonsuz olan Yüce Allah’a inanmakla kendimizi huzurlu ve mutlu hissederiz.
Allah inancı, ruh yapımızda güven, sevgi ve merhamet gibi duyguların yerleşmesini sağlar. Beden ve ruh sağlığı güçlü olanlar, çevresindekilere hoşgörü ile yaklaşır. Hoşgörüden sevgi doğar, sevgiden de sağlıklı bir toplum oluşur.
İnançlı kimse, en olumsuz durumlarda bile kendisinin bu dünyada sınavda olduğunu bilerek Allah’a sığınır. Ümitsizliğe, korku ve kaygıya kapılmaz. Onun için hayatın amacı dünyada hayırlı ve yaralı işler yaparak Allah’ın sevgisini ve hoşnutluğunu kazanmaktır.
İmanlı insan sorumluluğunun farkında olan kişidir İmanlı insan sorumluluğunun farkında olan kişidir. Çünkü inanan insan, bir gün Allah’ın huzurunda yaptıklarının hesabını vereceğine inandığı için Allah’a ve insanlara ve diğer canlılara karşı olan görevlerini en iyi bir şekilde yerine getirmeye çalışır. Sözünde ve davranışlarında ölçülü olur. Her türlü zararlı alışkanlıklardan sakınır.
Ailesine, çevresine ve diğer canlılara karşı sevgi, şefkat ve merhamet gösterir. Felaketler karşısında sarsılmaz ve ümitsizliğe düşmez. Allah’a sığınır ve güvenir. Ona tevekkül eder. Bütün bunlar, insanın beden ve ruh yönüyle sağlıklı, huzurlu ve mutlu olmasını sağlar.
Doğru inancın meyvesi ibadettir Doğru inancın meyvesi ibadettir. İbadet, insanın ruh ve bedenini Allah’ın buyruklarında birleştirir, irademizi kuvvetlendirir ve hayatımızın her anında davranışlarımıza yön verir. Örneğin Allah’ın bizi her an gördüğünü ve duyduğunu bilerek namaz kılar, Kur’an-ı Kerim okur ve dua ederiz.
Böylece yalnız ve sahipsiz olmadığımızı düşünerek huzurlu oluruz Böylece yalnız ve sahipsiz olmadığımızı düşünerek huzurlu oluruz. Oruç tutarak bayrama kavuşur, ailemiz ve çevremizle birlikte kutladığımız bu sevinçli günde önemli bir ibadeti ve sınavı başarmanın mutluluğunu yaşarız.
“İnsan vücudunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozuk olduğunda bütün vücut bozulmuş olur. İyi bilin ki o et parçası kalptir.” (Buhari, İman, 39.)
Ruhumuza güzel huylar, iyi alışkanlıklar yerleşirse organlarımızın fiil ve davranışları da iyi ve güzel olur. Bu sebeple söz ve davranışlarımızın iyi, ahlakımızın güzel olabilmesi için ruhumuzun kötü huylardan temizlenerek iyi ve güzel alışkanlıklarla donatılması gerekir.
Sevgili Peygamberimiz ruh güzelliğimizin güzel ahlakla görünür hâle geldiğini şöyle ifade etmiştir: “Müminlerin iman yönünden en olgunu, ahlakı en üstün olanıdır.”
Ruhumuzun gıdalarından biri de ilim öğrenmek ve yararlı çalışmalar yapmaktır. İlk emri “Oku!” olan dinimiz bilgiye büyük değer vermiştir. Sevgili Peygamberimiz, “İlim öğrenmek her Müslümana farzdır.” buyurarak ilmin bizler için taşıdığı önemi belirtmiştir.
Sağlam ve doğru bir imana sahip olmak, ruhumuzu hurafe ve batıl inançlardan temizlemek için de doğru bilgiye ihtiyacımız vardır. Ayrıca bilgimizin doğru davranış ve yararlı alışkanlıklarla desteklenmesi gerekir.
3. Ruhsal İhtiyaçları Karşılamada Yanlış Uygulamalar Allah’tan başka varlıklardan yardım bekleme gayesi güden her türlü batıl inanç ve yanlış uygulama dinimizce yasaklanmıştır. Bu amaçla falcılık, medyumluk, ruh çağırma, büyü, sihir ve uğursuz sayma gibi davranışlardan kaçınmamız istenmiştir.
İnancımıza göre geleceğin yani “gaybın” bilgisi Allah’a aittir İnancımıza göre geleceğin yani “gaybın” bilgisi Allah’a aittir. Kur’an-ı Kerim’de bu durumu ifade eden ayetlerden birinde şöyle buyrulur: “Gaybın anahtarları onun katındadır. Onları, ondan başkası bilmez.” Allah’ın bildirdiğinin dışında meleklerin, cinlerin ve insanların geçmiş ve gelecekle ilgili bilgileri kısıtlı, eksik ve sınırlıdır.
Günümüzde çeşitli toplumlarda yaygın olarak başvurulan kahve falı, tuz falı, el içi falı, iskambil kâğıdı, tarot kartları yasaklanmış olan falcılık çeşitlerinden bazılarıdır. Ayrıca yaygın fal türlerinden bir tanesi de astroloji adı verilen yıldız falıdır.
Buna göre insanların doğum ölüm ve hayatlarında gök cisimlerinin etkisi ve yönlendirmesi en önemli faktördür. Sevgili Peygamberimiz, bazı adlandırma ve eşyadan veya hayvanların hareketlerinden uğursuz anlamlar çıkarmayı yasakladı.
Çakıl taşı ve nohut gibi nesnelerle falcılık ve medyumluk yapmayı onaylamadı. Bu tür hurafelerden kaçınmamızı istedi. “Her kim Arrafa (çalınan bir şeyin veya yitiğin yerini haber veren kimseye) gider, ondan bir şey sorar da onun verdiği haberi doğrularsa o kimsenin kırk gün namazı kabul olmaz.” sözüyle fal baktıran kimsenin yaptığı ibadetinin geçersiz olacağını ifade etmişti.
Beden ve ruh sağlığımızı olumsuz olarak etkileyecek bu tür davranışlardan kaçınmalıyız. Bozuk gıdalar vücudumuzu hasta ettiği gibi batıl inanç ve hurafeler de ruhsal hastalıklara sebep olur.
Bu sebeple inanacağımız şeyleri iyice araştırdıktan ve doğruluğuna kanaat getirdikten sonra kabul etmeliyiz. Dinde yeri olmayan ve ilimle bağdaşmayan asılsız şeylere inanıp bunların peşinden gitmemeliyiz.
Falcılara, büyücülere ve medyumlara inanmak, insanların yanlış düşüncelere saplanmasına sebep olur. Her çeşit falcılık, kehanet, medyumluk, büyü ve sihir tevhit inancını zedeler. Allah’ın sıfat ve özellikleri hakkında insanları şüpheye düşürür ve onların şirke sürüklenmesine yol açar.
Falcılar, kâhinler, medyumlar ve büyücüler insanları maddi ve manevi olarak sömürerek onların gelecek beklentilerini istismar ederler. İnsanlar arasında güvensizlik ve düşmanlık oluşmasına sebep olurlar. Kendilerine inanan kimseleri istedikleri gibi yönlendirir, korku ve endişeye sevk ederler. İnsanın beden ve ruh sağlığının bozulmasına neden olurlar.
Bazı vakitleri, hayvan veya cisimleri uğursuz sayanlar, görevlerini ihmal ederler. Kendi sorumluluklarını unutup başarısızlıklarını başka nedenlere bağlarlar.
Bir işle ilgili dileğinin yerine gelmesini isteyen kimsenin, önce bunun gerçekleşmesi için çaba göstererek Allah’a dua etmelidir.
Ağaçlara asılan bez parçalarından, türbelere yakılan mumlardan yardım beklemek İslâm’ın özü ile bağdaşmayan davranışlardandır. Ruhumuzun ihtiyaçlarını karşılarken doğru seçimde bulunmalı, iyi arkadaşlar edinmeli, yanlış inanç ve uygulamalardan da kaçınmalıyız.
Doğru bilgi edinerek, aklımızı kullanarak, yararlı ve güzel davranışlar yaparak dinimizi ve sağlığımızı koruma altına almalıyız. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyrulur: “Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi yaptığından sorumludur.”