İSLAMİYETTEN ÖNCE ARABİSTAN İslam dininden önce Arabistan’da insanlar kabileler halinde yaşıyorlardı. Bunların bir kısmı şehirlerde yerleşik hayata geçtiyse de çoğu çöllerde göçebe olarak yaşıyordu. Arapların çoğunluğu putperestti, yani kendi elleriyle yaptıkları cansız heykellere tanrı diye tapıyorlardı. Bunların dışında Yahudiler, Hıristiyanlar ve ateşe tapanlar vardı. Hz. İbrahim’in dinini benimsemiş ve tek Tanrı inancında olan çok az sayıdaki kimselere ise ‘’Hanif’’ deniliyordu. Araplar arasında okuma yazma bilenlerin sayısı yok denecek kadar azdı. Can ve mal güvenliği yoktu, kabileler arasında savaşlar eksik olmazdı. Soygunculuk, tefecilik, zenginleri üstün fakirleri hor görme, fuhuş, içki ve kumar düşkünlüğü, kan dökme gibi çok çirkin adetleri vardı. Kölelere ve kadınlara insan değeri verilmezdi. Kadınların miras hakkı yoktu ve erkekler istedikleri kadar kadınla evlenebilirdi. Kız çocuk sahibi olmak utanç verici bir durum olarak kabul edildiği için bazıları kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. İslamiyet’in doğuşu sırasında yalnız Araplar değil tüm dünya zulüm ve cehaletin karanlığı içindeydi. Bu karanlık döneme İslam tarihinde ‘’Cahiliye Dönemi’’ adı verilmiştir. İSLAMİYETTEN ÖNCE ARABİSTAN İslam dininden önce Arabistan’da insanlar kabileler halinde yaşıyorlardı. Bunların bir kısmı şehirlerde yerleşik hayata geçtiyse de çoğu çöllerde göçebe olarak yaşıyordu. Arapların çoğunluğu putperestti, yani kendi elleriyle yaptıkları cansız heykellere tanrı diye tapıyorlardı.
Bunların dışında Yahudiler, Hıristiyanlar ve ateşe tapanlar vardı. Hz. İbrahim’in dinini benimsemiş ve tek Tanrı inancında olan çok az sayıdaki kimselere ise ‘’Hanif’’ deniliyordu. Araplar arasında okuma yazma bilenlerin sayısı yok denecek kadar azdı. Can ve mal güvenliği yoktu, kabileler arasında savaşlar eksik olmazdı. Soygunculuk, tefecilik, zenginleri üstün fakirleri hor görme, fuhuş, içki ve kumar düşkünlüğü, kan dökme gibi çok çirkin adetleri vardı.
Kölelere ve kadınlara insan değeri verilmezdi. Kadınların miras hakkı yoktu ve erkekler istedikleri kadar kadınla evlenebilirdi. Kız çocuk sahibi olmak utanç verici bir durum olarak kabul edildiği için bazıları kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. İslamiyet’in doğuşu sırasında yalnız Araplar değil tüm dünya zulüm ve cehaletin karanlığı içindeydi. Bu karanlık döneme İslam tarihinde ‘’Cahiliye Dönemi’’ adı verilmiştir.
FİL VAKASI Habeşistan Kırallığı'nın Yemen Vâlisi Ebrehe, Hristiyanlığı Arabistan'da yaymak ve Arapları Kâbe ziyâretinden vazgeçirmek için, San'a'da muhteşem bir kilise yaptırmıştı. Fakat, Araplardan bu kiliseye ilgi gösteren olmadı. Üstelik, Kinâne Kabîlesi'nden bir Arap, bir gece gizlice kilise içine pisledi. Ebrehe bunu bahane ederek büyük bir ordu ile Kâbe'yi yıkmak üzere Mekke üzerine yürüdü. Arapların bu orduya karşı koyabilecek güçleri yoktu. Mekkeliler şehri boşaltarak etraftaki dağlara çekildiler.
Ebrehe, Mekke yakınlarında karargâhını kurdu Ebrehe, Mekke yakınlarında karargâhını kurdu. Kureyş Kabîlesinin reisi olan Abdülmuttalib'e elçi göndererek, kan dökmek üzere değil, sâdece Kâbe'yi yıkmak için geldiğini bildirdi. Bu esnâda Ebrehe'nin öncü kuvvetleri Mekkelilerin sürülerini yağmalayıp ordugâha götürmüşlerdi. Bunlar arasında Abdülmuttalib'in de yüz devesi vardı.
Abdülmuttalib, Ebrehe'ye giderek yağmalanan sürülerin geri verilmesini istedi. -"Ben, Kâbe'yi yıkmamam için ricâya geldiğini sanmıştım. Görüyorum ki sen, develerinin derdindesin, bunu sana yakıştıramadım..." deyince, Abdülmuttalib büyük bir vakarla: -" Ben, develerin sâhibiyim, onları istiyorum. Kâbe'nin de sâhibi var. O'nu sâhibi koruyacaktır" diye cevap vermişti. Bu cevap karşısında Ebrehe, Abdülmuttalib'in develerini ve Mekkelilerin yağmalanan bütün mallarını geri verdi.
Kur'an-ı Kerîm'de de açıklandığı üzere, Ebrehe amacına ulaşamadı Kur'an-ı Kerîm'de de açıklandığı üzere, Ebrehe amacına ulaşamadı. Kâbe'yi yıkmak üzere hücûma geçileceği sırada, Ebrehe'nin her seferinde beraberinde bulundurduğu Mamut adlı büyük fil ile diğer filler her türlü çabaya rağmen, diz çöküp oldukları yerde kaldılar; Kâbe cihetine yürümediler. Bu esnada gökyüzünde beliren sürü sürü kuşlar, ağızlarında ve pençelerinde taşıdıkları küçük taşları Kâbe'ye hücûma hazırlanan askerlerin üzerine bıraktılar. Ebrehe'nin büyük ordusu bir anda perişan oldu.(17) Büyük bir kısmı orada telef oldu. Kaçıp kurtulabilen askerlerin bir kısmı ile Ebrehe San'a'ya döndü ise de, yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak çok geçmeden öldü.
Ordu'nun önünde yürüyen filler sebebiyle, tarihte bu hâdiseye "Fil Vak'ası", bu olayın meydana geldiği seneye de "Fil Yılı" denilmiştir. "Kâbe'yi yıkmağa gelen fil sâhiplerine, Rabbinin ne ettiğini görmedin mi? Onların kötü plânlarını (hile ve düzenlerini) boşa çıkarmadı mı? Onların üzerine sert taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Sonunda onları yenilmiş ekin yaprağı gibi yapıverdi". (Fil Sûresi, 1-5)
Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz, Fil Vak'ası'ndan 52 gün kadar sonra dünyaya geldiği için bu olayı görmemişti. Fakat bu Sûre indiği esnâda bu olay o kadar iyi biliniyordu ki, hayatta olanlardan, olayı görmemiş olanlar da sanki görenler kadar olaydan haberdardı. Bu sebeple Hz. Muhammed (s.a.s.) olay sırasında henüz dünyaya gelmemiş olduğu halde "görmedin mi?" buyrulmaktadır. Burada görmek , "bilmek ve duymak" anlamında kullanılmıştır.