DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI T.C. BAŞBAKANLIK DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI SAKARYA İL MÜFTÜLÜĞÜ ALLAH’u teÂlÂ’yI SIFATLARLA tanımak
هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Tanımak ve tanıtmak: Bir şeyi tanımak, taşıdığı özelliklerini algılamak ve anlamakla olur. Bunun için; Nasıl tanımak, neyle tanımak, niçin tanımak soruları önemlidir. Kişi Yaradan’ı zatını düşünerek değil isimlerle bilir, sıfatlarla tanır, fiillerle anlar.
Mümin inandığı, var ve bir olduğu tasdik ettiği Allah’ı daha yakından tanımak, bilmek ister. Allah’ı bilmek ise Onun isim ve sıfatlarını bilmek ile mümkündür. Çünkü hiç kimse Cenâb-ı Hakk’ın zâtını idrak edemez, kavrayamaz.
Şöyle ki Allah Teâla Kur’an-ı Kerim de; وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَـؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ‘‘Allah (Teala) Adem’e bütün isimleri öğretti. Sonra Onu meleklere göstererek eğer doğru söyleyenlerden iseniz haydi bana bunların isimlerini bildirin.’’ (Bakara 2/31) Bu âyet bilginin kaynağının Allah’a ait olduğunu ifade ediyor.
ALLAH’IN SIFATLARI İslam’ın insanları davet ettiği ilk ve en önemli konu Allah'ın varlığı ve birliğidir ki buna tevhit denir. Kur’an çeşitli metotlar kullanarak Allah’ın varlığını ve birliğini ispat ettikten sonra Onu sadece Allah adıyla isimlendirip müphem ve mücerred bir kavram olarak bırakmamıştır. Aynı zamanda yücelik ve aşkınlığı ifade eden bir çok isim ve sıfatlarla niteleyerek gerçekte mevcut bir varlık olduğunu açıklamıştır.
KUR’ÂN-I KERÎM’DE ALLAH’IN SIFATLARI لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ‘‘ O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.’’ (Şuâra, 42/11) Kur’ân-ı Kerîm, Onu tanıtmada zâtından çok, isim, sıfat ve bilhassa fiileri, yani kainattaki eserleri ve icraatları üzerinde duruyor. İlahi sıfatlardan maksat, zât-ı tenzîhdir, teşbih veya tecsîm değildir.
ALLAH’I ANLAMAK ve KUL OLMAK İnsan Allah’a en yakın olan varlıktır. İnsan Yaradan'ın gözdesidir. İnsan Allah’ı bilmede ne kadar ileri giderse, O’na o ölçüde yaklaşmış olur. İnsanın kulluğu ve mutluluğu, kendi gücü nispetinde Allah’ın sıfatlarının anlamlarıyla mücehhez olmasına bağlıdır.
İnsan Yaradan'ı tanıdıkça olgunlaşır. İnsan olgunlaştıkça Allah’ın sıfatları beşerî ölçü içinde onda tecelli etmeye başlar. Bu durum insanın ulaşabileceği en yüksek mertebedir ki bu tekâmülün (yolun) sonu yoktur. Bu yol doğruların, salihlerin, Allah’a dost olanların yoludur.
Gazalî ihyasında bu yolculuğu (olgunluğu) üçe ayırmaktadır. Bilgide olgunluk : Allah’ı anlamak. Kuvvette olgunluk : Kulluğu yaşamak. Hürriyette olgunluk : Sadece Allah’a kul olmak. İşte Allah’a giden yol, bu kemal mertebelerinden geçer. (İhyâ, IV, 483)
ALLAH’I NASIL ANLAMALIYIZ? Biz Allah’ın zâtını ve mahiyetini bilemediğimiz ve idrak edemediğimiz için Allah'ı isim ve sıfatlarıyla tanırız ve öylece inanırız. Kur’ân’ı Kerîm ‘‘Gözler Onu göremez (idrak edemez); halbuki O gözleri görür, O eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır’’ (Enâm, 6/103) buyurarak Allah’ın zâtını idrak etmenin imkansız olduğunu açıklamıştır.
Allah Teala’nın sıfatları beş kısımda mütalaa edilir: Sıfât-ı Nefsiyye: Vücut Sıfatı Sıfât-ı Selbiyye: Kıdem, Beka, Muhâlefetun L’il-Havâdis, Kıyam Binefsihî. Sıfât-ı Sübûtiyye: Hayat, İlim, İrade, Kudret, Tekvin, Sem’, Basar ve Kelâm. Sıfât-ı Haberiyye: Ayet ve hadislerde bildirilmiş olup da hakiki manalarını idrak etmek mümkün olmayan yed, vech, istivâ gibi sıfatlardır. Sıfât-ı Filiyye: Allah Telanın kendisiyle vasıflanması da, vasıflanmaması da caiz olan yaratma, rızık verme, öldürme, diriltme gibi sıfatlardır.
SIFÂT-I NEFSİYYE (VÜCUT SIFATI) Vücut var olmak demektir. Bu sıfat Allah Teâlâ'nın var olduğunu, varlığını gerektiren vücut sıfat ile muttasıl bulunduğunu ifade eder. Onun varlığı zâtının gereğidir, zaruridir, başkasından değildir. Vücudu zatının gereği olduğu için Ona vâcibu’l- vucûd denir. هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ (Haşr, 22) ‘‘O Yüce Allah, görüleni de görülmeyeni de bilen, kendisinden başka ilah olmayan, ancak kendisi var olan Allah’tır .’’
SIFÂT-I SELBİYYE Allah Teala’dan zatına layık olmayan manaları nefyedip kaldırdıkları için bu isimle adlandırılmışlardır. Kıdem: Ezelî olmak, varlığının bir başlangıcı bulunmamak demektir. هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ "O, her şeyden öncedir; kendisinden sonraya hiç bir şeyin kalmayacağı sondur; varlığı aşikardır; gerçek mahiyeti insan için gizlidir. O, her şeyi bilir." (Hadîd, 3) b) Bekâ: Varlığının sonu olmamak, ebedi olmak demektir. Allah’ın varlığının bir başlangıcı olmadığı gibi sonu da yoktur.
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ {} وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ "Yer yüzünde bulunan her şey fânidir (sonludur); ancak yüce ve cömert olan Rabbinin varlığı bâkidir.’’ (Rahman Suresi, 26 /27) c) Muhâlefetun Li’l-Havâdis: Sonradan olanlara benzememek demektir. Cenâb-ı Hakk zatında, sıfatlarında ve fiillerinde hiçbir şeye benzemez. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de ‘‘Allah’ın yarattıkları hakkında düşününüz. Fakat Allah’ın zâtı hakkında düşünmeyiniz. Gerçekten siz buna hiç güç yetiremezsiniz.’’ (Hadisi Ebu Nuaym ve Taberâni rivayet etmiştir.)
لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ "O'nun benzeri hiç birşey yoktur, O işitendir, görendir". (Şûrâ Suresi, 11) Eğer Allah Teâlâ sonradan var olan şeylere benzeseydi, Onun gibi hadis ve başkasına muhtaç fâni bir varlık olurdu. Bu ise muhaldir. d) Kıyam Binefsihi: Allah’ın başka bir zâta veya mekana muhtaç olmayarak bizzat kaim olması demektir. اللّهُ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ "Allah, O'ndan başka ilah olmayan, diri ve kendi kendine kâim (var) olandır". Âl-i İmrân Suresi, 2)
e) Vahdâniyet: Allah Teala’nın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir ve tek olması, eşi, benzeri ve ortağının bulunmaması demektir. قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ اللَّهُ الصَّمَدُ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُواً أَحَدٌ "Deki, Allah bir tektir; Allah hiç bir şeye muhtaç değildir, O doğurmamış ve doğmamıştır, hiçbir şey Ona denk değildir ." (İhlas Suresi) Allah’ın zatında bir olması. (VAHDET) Allah’ın sıfatlarında bir olması. Allah’ın fiillerinde bir olması.
SUBÛTÎ SIFATLAR Varlığı zorunlu ve Allah Teâlâ’nın kendisiyle nitelenmesi vâcib olan sıfatlarında subûtî sıfatlar denir. Selbî sıfatlar Allah’ın ne olmadığını ortaya koyup, eksiklikleri ve olumsuzlukları Ondan uzak tutarken subûtî sıfatlar Allah’ın ne olduğunu müspet ifadelerle anlatan sıfatlardır. Hayat: Diri ve canlı olmak demektir. وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ وَكَفَى بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيراً "Ölümsüz, diri olan Allah'a güven ve O'nu tesbih et!."(Furkân, 25/58)
b) İlim: Bilmek demektir. Allah her şeyi bilendir b) İlim: Bilmek demektir. Allah her şeyi bilendir. Olmuşu, olanı, olacağı, geleceği, geçmişi, gizliyi ve açığı bilir. Allah her şeyi olacağı için bilir, yoksa her şey Allah bildiği için olmaz. قُلْ إِن تُخْفُواْ مَا فِي صُدُورِكُمْ أَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأرْضِ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ‘‘De ki: İçinizde (sinelerinizde) olanı gizleseniz de açıklasanız da Allah onu bilir. Göklerde olanları da yerde olanları da bilir.’’ (Al-i İmran, 3/29) Kainatta görülen bu güzel nizam, tertip ve şaşmaz ahenk Onun yaratıcısının engin ve sonsuz ilminin delilidir.
c) İrade: Dilemek demektir c) İrade: Dilemek demektir. Allah Teala bir şeyin olup ya da olmamasını, istediği zaman ve yerde olmasını ve ya olmamasını tercih ve tayin etmesidir. إِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ إِذَا أَرَدْنَاهُ أَن نَّقُولَ لَهُ كُن فَيَكُونُ "Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, sözümüz ona sadece "ol!" demektir ve o hemen oluverir." (en-Nahl, 16/40) Tekvîni İrade : Mutlak irade. Teşrîî İrade : Dini irade de denilir.
إِنَّ اللَّه عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ d) Kudret: Allah Teala’nın sonsuz güç ve kudret sahibi olması demektir. Onun kudretinin yetişemeyeceği hiçbir şey yoktur. إِنَّ اللَّه عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ "Muhakkak ki, Allah her şeye kâdirdir, gücü yetendir." (el-Bakara, 2/20) e) Sem’: İşitmek demektir. Allah gizli açık fısıltı halinde yavaş sesle yüksek sesle ne söylenirse Allah işitir duyar. Allah işitmek için herhangi bir alet ve organa muhtaç değildir. وَكَانَ اللّهُ سَمِيعاً بَصِيراً "...Allah işitir ve görür." (Nisâ Suresi, 134)
وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ f) Basar: Görmek demektir. Hiçbir şey Allah’ın görmesinden gizli kalmaz. Saklı, açık, aydınlık, karanlık ne varsa Allah görür. وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ ‘‘...Biliniz ki Allah, şüphesiz yaptıklarınızı görür.’’ (Bakara süresi, 233) g) Kelam: Konuşmak demektir. Allah bu sıfatı ile Peygamberlerine kitap indirmiş, bazı peygamberleriyle de konuşmuştur. Kelam sıfatının mahiyeti bizce bilinemez. Ses ve harflerden meydana gelmiş değildir.
Tevrat, Zebur, İncil, Kur’an ve sahifeler bu bir tek kelamın alameti ve göstergesidir. Kur’an’da şöyle buyrulur: ‘‘قُل لَّوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِّكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَن تَنفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا ‘‘De ki: Rabb’imin sözleri için derya mürekkep olsa ve bir o kadar daha ilave getirsek dahi Rabb’imin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir. (Kehf, 18/109) Selefe göre Kur’an Allah kelamıdır. Mahluk (yaratılmış) değildir.
h) Tekvîn: Yaratmak, yok olanı yokluktan varlığa çıkarmak demektir. Allah Teala yegane yaratıcıdır. O ezeli olan ilmiyle bilip dilediği her şeyi sonsuz güç ve kudretiyle yaratmıştır. Kainatta Allah’ın yaratmadığı hiçbir şey yoktur. هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ‘‘ O, yaratan var eden şekil veren Allah’tır.’’ (Haşr, 59,24)
قَالَ كَذَلِكِ اللّهُ يَخْلُقُ مَا يَشَاء FİÎLİ SIFATLAR Tahlîk (Yaratma): قَالَ كَذَلِكِ اللّهُ يَخْلُقُ مَا يَشَاء ‘‘Allah şöyle buyurdu . İşte böyledir. Allah dilediğini yaratır.’’ (Âl-i İmrân, 3/47) b) Hidayet Etmek ve Delalete Sevk etmek: c) Peygamber Göndermek ve Kitap İndirmek: وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ ‘‘Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.’’ (Enbiyâ, 21/107)
d) Ba’s ve Haşr: قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ ‘‘De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.’’ (Yasin, 36/51) e) Ten’im ve Ta’zib (Nimet Vermek ve Azap Etmek):
وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ HABERÎ SIFATLAR Sadece nasslarda geçen, yalnız nakil ve haberle sabit olan sıfatlara haberî sıfat denir. Yed: إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ ‘‘Allah’ın eli (yed) onların ellerinin üzerindedir. b) Vech: وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ ‘‘Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbi’nin yüzü (vech) bâkî kalacak.’’ (Rahman, 55/27)
c) Ayn: وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِّنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَى عَيْنِي ‘‘… ve benim nezaretimde yetiştirilmen için sana kendimden sevgi verdim. (Tâhâ, 20/39) d) İstivâ: الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى ‘‘Rahman arşa istivâ etmiştir.’’ (Tâhâ, 20/5)
وَجَاء رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفًّا صَفًّا e) Mecî’: وَجَاء رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفًّا صَفًّا ‘‘Rabbin (in emri) geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman (her şey ortaya çıkacaktır.) (Fecr, 89,22) f) İtyân: هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ أَن يَأْتِيَهُمُ اللّهُ فِي ظُلَلٍ مِّنَ الْغَمَامِ وَالْمَلآئِكَةُ وَقُضِيَ الأَمْرُ وَإِلَى اللّهِ تُرْجَعُ الأمُورُ ‘‘Onlar, ille de buluttan gölgeler içinde Allah’ın ve meleklerinin gelmesini mi beklerler? Halbuki iş bitirilmiştir. (Allah’ın nizamı artık değişmez.) Bütün işler yalnızca Allah’a döndürülür. (Bakara, 2/210)
Nüzul: ‘‘Gecenin son üçte birlik kısmı geldiği zaman, Rabbimiz dünya semasına nüzul eder (iner). (Buhâri, ‘Teheccüd’, 14) Buna göre yukarıda zikrettiğimiz haberî sıfatlardan yed; nimet ve kudret, vech; zât ve vücut, ayn; gözetim ve denetim, istivâ; hakimiyet ve yücelik, mecî’; Allah’ın emrinin gelmesi, ityân; Allah’ın gazabının gelmesi, nüzul; Allah’ın rahmetinin inmesine te’vîl edilmiştir.