Ğaliyye/Ğuluv/Ğulât/Aşırılık Kelime mânâsı aşırı gitmek, haddi aşmak olan guluv kelimesi, Istılahta; İslâm’a mensup olduklarını iddia ettikleri halde, İslâm dininin temel inanç esaslarından birini veya bir kaçını inkar eden veya inkarı götüren bir tarzda tevile sapan gruplar karşılığında kullanılır. Bunların İslâm’a nispeti takiyye prensibine binaen kendileri “Müslüman” olarak nitelendirmeleri; İslâm coğrafyası içinde, Müslümanlar arasında zuhur etmelerinden dolayıdır. İslâm’dan sayılmamaları; temel inanç esaslarında İslâm’a zıt, karşıt ve uygun olmayan görüş ve inanç sahibi olmalarındandır. Galiyye tek bir fırka adı değil; benzer görüşe sahip farklı grupların ortak adıdır.
Galiyye Fırkalarının Doğuşu dünyevî menfaatler, asabiyet olgusunu, Eski İran, Hıristiyan ve Yahudi kaynaklı din düşmanlarının İslâm’a yönelik yıkıcı faaliyetleri sonucu doğmuştur. İlk Galî fırkalar, Mevcut hükümetlerin, ana muhalefet partisi görünümündeki Şîa’ya karşı baskıcı bir tavır takınmalarının sonucu geliştirilen takiyye prensibiyle kendilerini gizleyerek illegal gelişme imkanı bulmuştur. Bunda, Ehl-i Beyt ailesi üyelerinin dağınık bir görünüm arz etmelerinin de rolü olmuştur. Böylece hulul,ittihad, tenasuh, yeni nebilik iddiaları, ibâhâ ve ilhad vb. fikirler zuhur etmiştir. Galiyye fırkaları çoğunlukla Şîa’nın Keysaniyye ve İmamiyye kollarından neşet etmiş ve umumiyetle reislerinin adlarıyla tesmiye edilmişlerdir. Bununla birlikte Haricîlerin gulâtı, sûfîlerin gulâtı, Ehl-i Sünnet’in gulâtına da tesadüf edilir.
Galiyye/Te’lih-Tanrılaştırma Teşbih ve tecsim: Yani Hâlıkı mahluka, mahlûku Hâlıka benzetme, Tanrıya cisim nispet etmek demektir. Hulûl: İlahi ruhun, gücün insan bedenine girmesi demektir. Bunun çok kere, “tanrının tecellisi”, “tanrının mazharı”, “tanrının vasıflarının tezahürü” gibi ifadelerle yumuşatılarak ifade edildiği görülmektedir. Tefvîz: Tanrının, ilk sebep, ilk muharrik gibi eşyaya hareket gücü veren, ilk yarattığı varlık vasıtasıyla kainatın idaresini yürüten âtıl bir varlık olarak algılanmasıdır. Çoğu kere, Muhammed, Ali veya grubun dinî lideri ilk yaratılan olarak benimsenip kainatın idaresinin onlara bırakıldığına inanılır
Galiyye/Nübüvvet Galiyye fırkaları arasında farklı şekillerde görünmekle birlikte, en temel şekli, asabiyetin tipik bir tezahürü olarak Hz. Muhammed’in son peygamber oluşunu inkarına dayanır. Bu inkar, ya doğrudan veya çeşitli te’viller ile yapılmıştır. Böylece, Hz. Ali ve diğer imamların veya kendi mensup oldukları liderlerin nübüvvetinin iddia edilmeştir. Bazıları fırkalarda ise fırkanın gelişme sürecine bağlı olarak imamet, bâblık, mehdilik, nübüvvet, ulûhiyyet nispeti birlikte bulunur. Nübüvvetin inkarı ile ilgili kabuller, genellikle Ahzâb suresi 40. ayetteki nebî-rasul kullanımına dayandırılır. Kur’ân’a parçacı yaklaşımın ve zahirine bağlı kalmanın bir sonucu olarak bu iddiada, kelimelerin sözlük anlamlarından hareketle, kelimenin İslâm öncesi ve sonrası anlam değişmeleri, terminolojik anlamı ve diğer ayet ve dinî literatürdeki kullanımları tamamen göz ardı edilerek İslâm’ın temel inançlarına zıt, garip bir sonuca ulaşılır.
Galiyye/Ahiretin İnkarı Hulûl ve tenâsuh gibi fikirlerin tabii bir neticesi olarak kıyametin ve ahiret hayatının inkarı söz konusudur. Kısaca ruh göçü de denilen, tenâsuh (reankarnasyon) fikrinin, Hint ve eski İran kültüründen mülhem olarak, farklı şekilleriyle bu grupların çoğunda yaşadığı görülmektedir. Tenasüh inancının temeli, ahiret hayatını kabul etmeyen ve toplumlarında kast sistemi hakim olan zümrelerde, tabiî olarak iyilik ve kötülüklerin karşılığının verileceği bir mekanizma oluşturma ihtiyacına dayanır. Özellikle eski Hint kültüründen pek çok şey alan tasavvuf kanalıyla İslâm aleminde farklı tonlarda bu inancı benimseyenlere rastlanır. Bu Ğalî gruplarda çoğu kere azap-sevabın; cennet- cehennemin bu dünyada oluşuyla ilgili yorum ve kabullerle karşımıza çıkar.
Galiyye/Dinî Pratikleri ve Din Anlayışları Galiyye fırkalarının genelinde Müslümanların ekseriyetinin tatbik ettikleri dinî pratikler çeşitli te’villerle yorumlanarak uygulanmaz veya inkar edilir. Ancak insanlardaki inanma ve tapınma ihtiyacına paralel olarak bu nev’î fırkalar İslâm’a benzeyen biçimlerde ibadetler ihdas etmişlerdir. Bu durum bazen de rakip fırkaların ve dinî grupların tekeline girmemek, onlardan ayrı olduklarını gösterebilmek için veya mevcut siyasî, sosyal ve ekonomik şartların sonucu tezahür etmiştir. İbâha: Farz olan ibadetlerin ilgası ve inkarı, haramların mübah kılınması anlamına gelen bu tavır Galî grupların din ve dünya görüşlerinin bir yansımasıdır.
Galiyye/Dinî Pratikleri ve Din Anlayışları Özellikle Bâtınîyye gruplarının propaganda sürecinde, Kur’ân ayetleri oldukça keyfî yorumlanmış ve gündelik ibadetler inkar edilmiştir. Bu durum, kaynaklarda ifade edildiği şekliyle, tatbikatta bazı gruplarda hedonizm ile nitelendirile bilecek bir tavra dönüşmüştür. Bunların yanında zahiri ölüm, recat, beda, rakamları kutsal sayma, tebdil-i Kur’ân, sahabeye ta’n ve tekfirde bulunma gibi mutedil Şîa’da rastlanan bazı fikirlere Galiyye fırkaları da sahiptir.
Galiyye/Din Adamları/Ruhban Galiyye gruplarının hemen tamamında görülen önemli bir özellik de fırkaların yukarda temas ettiğimiz inanç ve dinî pratiklerin ifasında önderliğin, gruplarında ayrı bir sınıfı teşkil eden din adamlarına bırakılmasıdır. Şîa’nın imamlara yüklediği vasıfların bir yansıması olarak kendilerini onların temsilcisi konumunda görenler dini kendi tekellerine alarak, halkı kendilerine bağlamak için bir araç olarak kullanmışlardır. Kitâbî İslâm anlayışında ruhbanın reddedilmesine rağmen, farklı nitelemeler, derecelendirmeler ve kabullerle oluşan din adamları, mensuplarını cahil bırakacak mekanizmalar oluşturarak, onları eski din, kültür ve geleneklerden gelen mitolojik anlatımlar, bidat ve hurafelerle bezenmiş garip inanç kümelerine kabule yöneltmişlerdir. Onlar kendilerini ilahî bir misyon temsilcisi olarak takdim ederek kendilerine itaatsizliği veya inançlardaki sapmaları Hıristiyan engizisyonuna benzer bir şekilde çoğu kere ölümle cezalandırma yoluna gitmişlerdir.