BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK
Ekoloji Nedir ? Ekosistem Denilince Ne Anlaşılıyor ? Ekosistemi Oluşturan Öğeler Ekosistemin İşlevleri Doğal Denge ve Ekolojik Denge Ekolojik Dengelerin Bozulma Süreçleri Biyolojik Çeşitlilik Biyolojik Çeşitlilik Nedir ? Biyolojik Çeşitliliğin Önemi Türkiye’nin Biyolojik Çeşitliliği Biyolojik Çeşitliliğe Yönelik Tehditler Neden Koruma Alanları ?
EKOLOJİ NEDİR ? Canlıların birbirleriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerini inceleyen bilim dalına denmektedir. EKOLOJİ
Ekosistem Denilince Ne Anlaşılıyor ? Dünya üzerindeki çeşitli canlıların, çevrelerindeki diğer canlılar ve cansız öğeler ile karşılıklı ilişki ve etkileşimler kurarak oluşturdukları yaşam dünyalarına ekosistemler denmektedir. Örn : Orman ekosistemi, çayır ekosistemi,okyanus ekosistemi.
Ekosistemi Oluşturan Öğeler CANLI ÖĞELER (BİYOTİK ÖĞELER) CANSIZ ÖĞELER (ABİYOTİK ÖĞELER) İnorganik maddeler Üreticiler Tüketiciler Organik maddeler Ayrıştırıcılar Fiziksel koşullar
EKOSİSTEMİN İŞLEVLERİ Havanın temizlenmesi Su Havzaları Tatlı su kaynaklarının temizlenmesi Sahil sularının su kalitesinin sürdürülmesi Toksik öğelerin bağlanması Çökelti ve toprağın detoksifikasyonu Toprağın üretkenliğinin sürdürülmesi Olası hastalık nedeni türlerin ve ve haşaratın kontrolü
EKOSİSTEMİN İŞLEVLERİ Su baskını ve taşkınlıkların önlenmesi Erozyonun önlenmesi Okyanus fırtınalarına karşı karaların tamponlanması Karbon müdahalesi ve küresel ısınma Kritik habitatlar oluşturma Genetik kütüphane görevi Tozlaşma ve döllenme Tohumların dağılımı Rekreasyon Estetik
Doğal Denge ve Ekolojik Denge İnsan yaşamı çeşitli dengeler üzerine kurulmuştur. Bunların arasında en önemlisi insanın çevreyle oluşturduğu doğal dengedir. Doğa ise bir sistemler bütünüdür. Bu sistemler arasındaki ilişkiler çoğunlukla kişiler tarafından fark edilemeyecek kadar uzun ilişki halkalarıyla birbirine bağlı ve uzun süreli olabilmektedir. Eğer bir sistem hiçbir sorun yaratmayacak şekilde işlevini yerine getiriyorsa, bu sistem dengededir. Doğal sistemlere dışarıdan gelebilecek çeşitli etkiler sonucu doğal dengeyi oluşturan zincirin halkalarında meydana gelen kopmalar zincirin tamamını etkileyerek bu dengenin bozulmasına neden olmakta ve böylece ekolojik sorunlar ortaya çıkmaktadır.
Doğal Denge ve Ekolojik Denge Bu sistemin dengeli çalışması gerekmektedir. Sistem dengeli çalışmazsa zararı insana dokunur. Tarlalarda fareler çoğalıyorsa buraları hiç bilmediğimiz böcekler istila ediyorsa fırtınalar dünyayı kasıp kavuruyorsa dünyanın iklimi değişiyorsa ozon tabakası deliniyor ve güneşin zararlı ışınları bizlere ulaşıyorsa doğal denge bozulmuştur. Bu dengenin bozulması doğrudan insan yaşamını etkilemektedir. Tarımda daha fazla ilâç kullanılması sonucunda toprak ve bitki aracılığıyla insana geçen zehirli ilâç kalıntıları endüstriyel ve evsel kaynakların neden olduğu su toprak ve hava kirlenmesinin olumsuz sonuçlarını yine hepimiz görmekteyiz. Bunun için çevreyi korumak demek insanı korumak demektir.
Ekolojik Dengelerin Bozulması Süreçleri Ekosistemdeki denge çok çeşitli nedenlerle bozulabilir. Bu doğal dengeyi bozan iki güç ve Örneğin; belirli bir tür veya birey sayısına sahip bir ekosisteme, göç yoluyla yeni tür veya bireyler katılırsa yada aşırı üreme ve sıkı koruma önlemleri altında birey sayısı anormal derecede artarsa, besin veya mekan bunalımı veya bir kıtlık olabilir. Veya kuraklık, epidemi yapacak salgın hastalıklar, bir yaşam dünyasındaki dengeyi bozan doğal süreçlerdir. İnsandır. Doğal süreçler
Ekolojik Dengelerin Bozulması Süreçleri Ekolojik ve doğal dengenin bozulma süreçlerini tarihsel gelişime göre sıralayabiliriz.
İnsanların ataları yarım milyon yıl önce ateşi denetimi altına almış ve böylece giderek derecesi artan ilk hava kirliliğini başlatmış oluyorlardı. Buzul çağından sonra “Tarım Devrimi” denilen dönüşüm başlamıştır. İşte bu devrim, insanın doğal çevresi ile olan ilişkilerinde büyük bir değişimi de beraberinde getirmiştir.Böylece çok büyük alanlar tarla olarak açılmış, binlerce yıldır yaklaşık 4 milyon civarında duran dünya nüfusu hızla artmaya başlamıştır.
18. Yüzyılın sonlarına doğru (1760) Sanayi Devrimi başlamıştır 18. Yüzyılın sonlarına doğru (1760) Sanayi Devrimi başlamıştır. Bu zamana kadar insan toplumlarının doğa ile olan ilişkilerinde hiçbir sorun yoktu. Ondan sonraki gelişmeler o kadar hızlı ve o kadar refah düzeyini yükseltici yönde etkiliydi ki doğal sistemlerdeki ekolojik dengeleri bozma pahasına dahi olsa, bu gelişim aynı hızla sürdürüldü. İnsanlar evlerinde; elektrik, su, telefon, televizyon ve akla gelen her çeşit konfor sağlayan araçlara kavuşunca, ekolojik bedel ne olursa olsun, daima daha çoğunu istiyorlardı.
Gelişmeler bu kadarla da kalmamış, insanoğlu dünya dışına çıkarak; içecek suyu, solunum yapılacak havası bulunmayan, milyonlarca km uzaklıktaki diğer bir gezegene ayak basmış böylece atmosfer dışında yaşam aramaya kalkışmışlardır. Teknolojik gelişmeler sayesinde; insanın doğaya egemen olma boyutları okyanusların tabanlarından, atmosferin dışına doğru genişledikçe doğa tahribi artmış, bir çok yerde atmosfer,litosfer (kara dünyası) ve hidrosfer (sular dünyası) yaşam ortamı olmaktan çıkmıştır.
Özet olarak denilebilir ki ; İnsanlar doğayı binlerce yıldan beri kendi istekleri doğrultusunda değiştirmeye çalışmışlar; ancak başlangıçta bu eylemleri, ekosistemlerin yapı ve işlevlerini değiştirememişlerdir. Bunun nedeni, başlangıçta nüfusun azlığı, teknolojinin doğayı tahrip edecek derecede güçlü olmayışı ve buna bağlı olarak da yaşam düzeyi ve tüketimin bugünkü kadar yüksek olmamasıdır. Ne var ki insanoğlu bugünkü teknolojisiyle atmosferin doğal katmanlarını ve doğal gaz karışım oranlarını değiştirmekten, sular dünyasının kirletilmesi ve tahribine kadar akıl almaz zararlar meydana getirmiştir.
BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK
Biyolojik Çeşitlilik Nedir ? Belirli bir bölgedeki genlerin türlerin ekosistemin ve ekolojik olayların oluşturduğu bir etkileşimdir. Kısacası biyolojik çeşitliliği 4 kategoride değerlendirebiliriz. Genetik çeşitlilik Tür çeşitliliği Ekosistem çeşitliliği Ekolojik olaylar bütünlüğü
Biyolojik Çeşitliliğin Önemi Biyolojik çeşitlilik dünyada canlıların ortaya çıkışından bu yana oluşan çok değerli bir birikimdir. Dünyanın değişmeleri karşısında dengelerin yeniden kurulması ancak bu zengin birikim sayesinde gerçekleşebilmektedir. Yani biyolojik çeşitlilik ve ekosistemler sürdürülebilir kalkınmanın yaşayan temelin oluştururlar. Küresel ekonominin %40 ı biyolojik ürünler ve süreçlerle ilgili olduğu göz önüne alınırsa biyolojik çeşitliliğin önemi daha da dikkat çekicidir.
Gıda ve tarım için önem taşıyan ve giderek azalan canlı kaynaklar, bugün bir ülkenin sahip olabileceği önemli avantajlar arasında sayılmaktadır. Dünyanın tarım yapılabilecek nitelikteki alanları ve su kaynakları hızla kirlenmekte ve yok olmaktadır. Bilim adamları yakın gelecekte insanların ciddi bir gıda sorunu ile karşı karşıya kalacağı görüşündedir. Amerika Birleşik Devletleri gibi gelişmiş ülkeler rekoltesi yüksek yeni tohumluk ve damızlık tarım çeşitlerinin geliştirilmesi için büyük yatırımlar yapmakta ve gıda ticaretini ellerinde tutma yolunda çabalar sarf etmektedir.
Türkiye'nin Biyolojik Çeşitliliği Türkiye Avrupa ve Orta Doğunun en zengin biyolojik çeşitliliğe sahip ülkesi olup, Avrupa kıtasında biyolojik çeşitlilik açısından dokuzuncu sıradadır. Ülkenin 7 coğrafi bölgesinin her biri ayrı iklim, flora ve fauna özellikleri gösterir ve dünyanın en önemli üç ekolojik bölgesine sahiptir.
Türkiye 120 memeli, 400’ü aşkın kuş türü, 130 kadar sürüngen, 400’e varan balık türü ile biyolojik çeşitlilikte tür çeşitliliği açısından çok zengindir. Kuş göç yolları üzerinde bulunması sebebiyle, Türkiye pek çok kuş türü için anahtar ülke konumundadır. Ülkemizde yaklaşık 454 kuş türü olduğu bilinmektedir. Bunlardan bir kısmı global olarak tehdit altında olan türlerdir.
Türkiye’de beş ayrı “mikro-gen merkezi” bulunmaktadır Türkiye’de beş ayrı “mikro-gen merkezi” bulunmaktadır. Son otuz yıl içinde yerel ve ithal soyların kullanımıyla geliştirilen ve kaydedilmiş olan tahıl çeşidi 256 olup; bunun 95’i buğday, 91’i mısır, 22’si arpa, 19’u pirinç, 16’sı süpürge darısı, 11’i yulaf ve 2’si de çavdar çeşididir (Çevre Bakanlığı, 2001).
Türkiye’deki bitki türlerinin %33’ü endemiktir. Yaklaşık 3 Türkiye’deki bitki türlerinin %33’ü endemiktir. Yaklaşık 3.000 endemik toplam 9.000’den fazla bitki türü içeren zengin florasında 500’den fazla soğanlı bitki; kardelen, karçiçeği, siklamen, lale, çiğdem türleri ile uluslararası çiçek soğanı ticaretinde çok tanınır (Atay, 1996). Yüksek endemizme sahip Türkiye florası, tıbbi ve aromatik bitkiler açısından da oldukça zengindir.
Akdeniz ve Ege kıyıları, nesli tehlike altındaki, Caretta caretta ve Chelonia mydas türü denizkaplumbağaları ile Akdeniz Foku (Monachus monachus)’nun yaşam alanıdır. Akdeniz Fokunun Ege, Akdeniz ve Karadeniz’deki populasyonu sabit olmayıp bu tür Karardeniz ve Marmara’da yok olmak üzeredir. Caretta caretta Monachus monachus
Kunduz’un (Castor fiber) geçtiğimiz yüzyılın başlarında Türkiye'de nesli tükenmiştir. Amik Gölü'nün tarım amacıyla kurutulması sonucu Türkiye iç endemik bir tür olan yılanboyun'un (Anhinga melanogaster rufa) soyu tükenmiştir. Anhinga melanogaster
Biyolojik Çeşitliliğe Yönelik Tehditler Türkiye’nin zengin biyolojik çeşitliliğine yönelik tehditler ve korunması alanında yaşanan problemler özetle şunlardır: Kırsal alanlarda, hızlı nüfus artışından kaynaklanan ekonomik baskı ve mevzuat boşlukları nedeniyle, tarım alanlarının parselizasyonda yaşanan sorunlar, çiftçilerin gelirlerinin düşmesine neden olmaktadır. Bu durum küçük çiftçileri, arazi kazanmak üzere orman açma, aşırı otlatma ile meraların tahribi ve bitkilerin aşırı toplanması gibi biyolojik çeşitliliği tahrip eden faaliyetlere yöneltmektedir. Step alanlarında; geleneksel ve sürdürülebilir olmayan tarım yöntemleri, verimli toprak elde etmek için meraların tahrip edilmesi biyolojik çeşitliliğe yönelik en büyük tehditler arasındadır. Anız yakma topraktaki mikro organizmaları yok etmekte, bir çok küçük hayvanın ve böceklerin yok olmasına neden olarak toprak yapısını verimliliğini yok etmektedir.
Kıyı habitatlarının tahrip edilmesi, bir çok alanda karasal ve denizel ortamlardaki bir çok hayvan ve bitki türünün kaybolmasına neden olmaktadır. Aşırı balıkçılık, yaban hayvanları ve kuşların toplanması ve avcılık, kontrosüz tıbbi bitki ve otların/soğanların toplanması/sökülmesi süreçlerindeki yetersiz kontrol ve takipsizlik bir çok türün yaşamını sürdürmesini engelleyen en büyük tehditlerdir. Kontrolsüz aşırı otlatma, hassas step ekosistemlerini tahrip etmeye devam ederken,yaşamları hayvancılığa bağlı olan kırsal toplulukların üzerinde ekonomik baskı oluşturmaktadır.
Tarımsal sektörde, çevre olgusunu göz önünde bulundurmaksızın dağıtılan teşvikler, ağır kimyasal ve gübre kullanımı ile yanlış sulama projelerinin uygulanmasına neden olmuştur. Verimli olmayan sulama nedeniyle, tarım alanlarının tuzlanması biyolojik çeşitliliğin kaybına neden olmaktadır. Kıyı, deniz ve sulakalan ekosistemleri özellikle endüstriyel ve tarımsal kirlilikle, evsel atıklar ciddi bir şekilde etkilenmektedir. Türkiye’de çevre koruma programlarında uzman ve teknik eleman azlığı diğer önemli sorunlardan biridir. Özellikle de biyolojik çeşitliliğin yaygın olduğu kırsal kesimde ve koruma alanlarında yetişmiş ve uzman teknik eleman görevlendirme zorlukları yaşanmaktadır.