TARİHSEL SÜREÇ İÇİNDE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİNDE YASAL DÜZENLEMELER
Advertisements

TÜRKİYE’DE ÇAĞCIL DEMOKRASİ, DEMOKRATİK KÜLTÜR VE OLGUNLUK
HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI SOSYAL GÜVENLİK KURUMUNA YAPILAN SİGORTALI VE İŞYERİ BİLDİRİMLERİNİN BAZI KURUMLARA YAPILMASI GEREKEN.
Yerel Yönetim Reform Programına Destek Projesi Bratislava Regional Center 1 MİB’nin temsil (lobi) rolü: Üyelerinin çıkarlarını korumak ve temsil etmek;
TÜRKİYE’DE ÖĞRETMEN YETİŞTİRME REFORMLARI
Ankara Üniversitesi Açık Arşiv Uygulaması
İLETİŞİMDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ ROLÜ
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN HAYATI.
1930’lar Türkiye’si Prof. Dr. Turgut Göksu.
Tarihte hiçbir zaman mutlak gerçek yoktur...
SİVİLTOPLUM NEDİR? Sivil toplum, devletin hüküm ve tasarrufu altında olmayan ve mali gücünü devlet bütçesinden değil kendi üyeleri ve halktan alan, genel.
T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük CUMHURİYET’İN İLANI
1924 ANAYASASI.
Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi-I
HUKUKUN DALLARI Doç. Dr. Mustafa ÇEKER.
…Tarih Kainatın Vicdanıdır...
ÇAĞDAŞ UYGARLIĞA DOĞRU
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ’DE OSMANLI DEVLETİ’NİN GENEL DURUMU
Mondros Ateşkesinden Sonra Kurulan Yararlı Cemiyetler
DEMOKRASİ YOLUNDA TÜRKİYE
CUMHURİYET DÖNEMİNDE HUKUK Eskişehir Salih Zeki Anadolu Lisesi
T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük CUMHURİYETÇİLİK
DEMOKRASİNİN SERÜVENİ
İLETİŞİM ve İNSAN İLİŞKİLERİ ÖZGÜR GÜVERCİN 7.Sınıf SOSYAL BİLGİLER.
İLETİŞİMDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ ROLÜ
T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük 1945 SONRASI İNSAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ
ANAYASA REFERANDUMU’NA NE DİYORUZ ? Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Birliği *İstanbul Barosu Başkanlığı’nın çalışmasından yararlanılarak hazırlanmıştır.
MUSTAFA KEMAL’ E SUİKAST GİRİŞİMİ BİR DEVRİN ANALİZİ: NUTUK
Türkiye Siyasi Tarihi.
Sosyalbilgiler Öğreniyorum
DÜNYA ÜZERİNDE VAR OLAN YÖNETİM BİÇİMLERİ.
TÜRK KADININA SAĞLANAN HAKLAR
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİNİ HAZIRLAYAN ETKENLER
SİYASİ PARTİ NE DEMEKTİR?
HALK EĞİTİMİ ve HALK EĞİTİM REFORMLARI
MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI
HARF İNKILABINDAN MİLLET MEKTEPLERİNE MİLLİ KÜLTÜRÜMÜZ AYDINLANIYOR
SİYASİ HUKUKİ EĞİTİM ve KÜLTÜR TOPLUMSAL EKONOMİ
İ NSAN HAKLARI ve BAROLAR Av.Mustafa Ç İ NKILIÇ Adana Barosu-2015.
AİT Ders çalışma notları. Amasya Görüşmeleri sonunda İstanbul hükümeti aşağıdakilerden hangisinin varlığını tanımıştır? A. TBMM hükümetinin varlığını.
EĞİTİMİN POLİTİK TEMELLERİ
Yasalar AYDIN GÖKMEN. YASA NEDİR*? Devletin yasama gücünce belli biçimlere uyularak düzenlenen ve yürürlüğe girdikten sonra herkesin uyması zorunlu olan,
İLETİŞİM HAZIRLAYAN= Fikri Tekin. İLETİŞİM İletişim;duygu,düşünce ya da bilgilerin söz, yazı, hareket ve görüntü aracılığıyla başkalarına aktarılması.
TİCARET HUKUKU BİLGİSİ
Sendika Kavramı, Kaynaklar, Kuruluş, Organlar, Yönetici Güvencesi
Çocuk Hakları Konusunda Türkiye'de Yapılan Çalışmalar.
TOKİ TURGUT ÖZAL İMAM HATİP ORTAOKULU
KAMU HUKUKUNDA ÇOCUK HAKLARI ÇOCUĞUN ANAYASAL TEMEL HAKLARI
HAZIRLAYAN= Fikri Tekin
İLETİŞİM VE İNSAN İLİŞKİLERİ / Doğru Bilgi Almak Hepimizin Hakkı
Temel HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA
BÜYÜK MİLLET MECLİSİNE KARŞI ÇIKAN AYAKLANMALARIN NEDENLERİ
YASALAR VE ÖZEL EĞİTİM.
İLETİŞİM VE İNSAN İLİŞKİLERİ / Anadolu’dan Haber Var
İNSAN HAKLARI. İNSAN HAKLARI İnsan hakları nedir? İnsanlar arasında ırk, din, renk, yaş, cinsiyet ayırımı yapmadan sevgi, saygı, dostluk duygularını.
Anlatmacı: Adnan Hadzimusiç
Madde Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu.
HUKUKUN KAYNAKLARI Hukukun kaynakları, asıl kaynaklar ve yardımcı kaynaklar olarak ikiye ayrılır. Asıl kaynaklar: Yazılı ve yazısız kaynaklar Yardımcı.
ATATÜRK İLKELERİ
ÜN İ VERS İ TE REFORMLARI Fesih Çeçen Sınıf ö ğ retmenli ğ i 4-a ÜN İ VERS İ TE REFORMLARI Fesih Çeçen Sınıf ö ğ retmenli.
HUKUKUN DALLARI Doç. Dr. Mustafa ÇEKER.
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
İNKILAPLAR. Siyasi Alanda Yapılan İnkılaplar  Saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922)  Ankara’nın başkent olması(13 Ekim 1923)  Cumhuriyetin ilanı (29.
1982 TARİHLİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI’NDA İNSAN HAKLARI VE DEMOKRASİ Prof. Dr. Yasemin KARAMAN KEPENEKCİ Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi.
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
SİBER GÜVENLİK BÖLÜM 6.
MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI – ATATÜRK ve İLETİŞİM 1.
Sunum transkripti:

TARİHSEL SÜREÇ İÇİNDE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ Dr. Hilmi BENGİ TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Rektör Danışmanı

BASIN VE DEMOKRASİ Basın, demokrasinin temel taşıdır. Basın özgürlüğü demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından biri olduğu kadar demokratikleşmenin de itici gücüdür. Basının oksijeni de demokratik ortamdır.

GÜNÜMÜZDE BASIN KAVRAMI Sosyal, ekonomik ve teknolojik gelişmelere paralel olarak yazılı basına, işitsel ve görsel kitle iletişim araçlarının ve nihayet yeni medya diye nitelenen sosyal medya ve internet medyasının da eklenmesiyle basın kavramı daha geniş bir anlama bürünmüştür. Tıpkı gazeteci kavramının sadece gazetelerde çalışanları değil geniş anlamda tüm medya mensuplarını kapsadığı gibi. Dolayısıyla basın özgürlüğü denildiğinde daha geniş bir alandan söz edildiğini anlamak gerekir.

İLETİŞİM ÖZGÜRLÜĞÜ Kimi iletişimciler günümüzde kitle iletişim araçlarını çeşitliliği karşısında "basın özgürlüğü" yerine iletişim özgürlüğü ifadesini kullanıyor. Ancak iletişim özgürlüğü kavramında akla ilk gelen anlam iletişim kurabilme serbestliği, ya da kitle iletişim araçlarının kullanımında serbestlik şeklinde bir algıdır. Oysa basın özgürlüğünden kastedilen daha kapsamlı bir anlamdır.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ NEDİR Basın özgürlüğü,haber, bilgi, düşünce ve kanaatlerin kitle iletişim araçları yoluyla serbestçe elde edilebilmesi, ifade edilebilmesi, ve yayılabilmesidir. Basın özgürlüğünün gerçekleşebilmesi için bilgiye, habere “ulaşabilme hakkı”, elde edilen bilgiyi, haberi, düşünceyi “açıklayabilme hakkı” ve bu bilgiyi, düşünceyi, kanaati, haber, yorum, fotoğraf ve görsel ürünü “yayabilme hakkı” basın özgürlüğünün temel unsurlarıdır.

HABER ALMA HAKKI Basın özgürlüğü,haber, bilgi, düşünce ve kanaatlerin kitle iletişim araçları yoluyla serbestçe elde edilebilmesi, ifade edilebilmesi, ve yayılabilmesidir. Basın özgürlüğü, kitle iletişim araçlarının özgürce kullanımının yanı sıra düşünce ve ifade özgürlüğünü de içine alan hatta sadece gazetecinin mesleğini özgürce yapabilmesini değil, halkın haber alma hakkını ve özgürlüğünü de kapsayan geniş bir kavramdır.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN TARİHÇESİ 15 ve 16. Yüzyıllarda özellikle dinsel içerikli yayınlarda kilisenin etkisi vardı. Kilisenin izin vermediği yayınlar basılamazdı. Basın özgürlüğü ilk olarak 17. Yüzyılda telaffuz edilmeye başlandı. Basın özgürlüğünün yaygın olarak uygulama alanı bulması için 19. Yüzyılı beklemek gerekir.

ABD’DE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ 1776’da Virginia İnsan Hakları Yasası basın özgürlüğünün, özgürlüklerin temeli olduğunu ve ancak baskıcı yönetimler tarafından yasaklanabileceğini belirtmişti. ABD Anayasasına 1791’de yapılan değişiklikle kongrenin ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayan bir yasa yapmayacağı hükmü kondu.

FRANSA’DA İNSAN VE YURTTAŞ HAKLARI BİLDİRGESİ 24 Ağustos 1789’da kabul edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 11.maddesi şöyledir: “Düşünce ve görüşlerin serbestçe ifade edilebilmesi insanın en temel haklarından biridir. O halde her birey, kanunla belirlenen haller dışında özgürce konuşabilir,yazabilir ve görüşlerini yayımlayabilir.”

AVRUPA’DA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesinin ardından basın alanında bir gelişme görülmesine rağmen terör dönemi Fransa’da basın özgürlüğüne darbe vurdu. Napolyon döneminde ise basın propaganda aracı olarak kullanıldı. İngiltere’de 1695’te sansür kaldırılmışsa da basın üzerindeki yargısal denetim devam etti. Gazetelere konan ağır vergiler 1885’te kaldırıldı. Avrupa’da basın özgürlüğü 19. Yüzyılın sonlarına doğru şekillendi.

AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ 4 Kasım 1950’de Avrupa Konseyi üyelerinin üzerinde anlaştıkları ve 3 Eylül 1953’te yürürlüğe giren “İnsan Hakları ve Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi”, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde tanınan hakları güvence altına almaktadır.

UNESCO İLKELERİ UNESCO sözlü ve görsel düşünce ve fikirlerin özgürce dolaşımını desteklemektedir. UNESCO’nun belirlediği temel meslek ilkeleri var. Bunlar, Paris’te 1983’te düzenlenen bir konferansta belirlenmiş kurallardır: Doğruluk, tarafsızlık, toplumsal sorumluluk, kişisel çıkarların reddi, fikri mülkiyete saygı, cevap ve düzeltme hakkına saygı, mahremiyete, kişilik haklarına, insan onuruna saygı, mesleki standartlara uyma, meslek sırrına sadakat, haber kaynağına saygı, evrensel değerlere saygı, terörizm ve şiddete karşı tavır, savaş kışkırtıcılığı yapmamak gibi.

UNESCO İLETİŞİM KOMİTESİ UNESCO Türkiye Milli Komisyonu ülkemizde iletişim konusunda çalışmalar yapmak üzere İletişim İhtisas Komitesi oluşturmuştur. Komite UNESCO’nun benimsediği fikirlerin özgürce ifadesi ve paylaşımı ile bilgiye erişim, medya ve küresel bilgi ağlarında kültürel çeşitliliğin korunması ve çoğulculuk, iletişim teknolojilerine erişimde eşitlik gibi temel ilkeler doğrultusunda çalışmalar yürütüyor.

OSMANLI’DA BASIN İstanbul’da 1860-1866 yılları arasında 17, 1867-1878 yılları arasında 113 gazete yayımlandı. Basının gittikçe gelişmesi, toplumsal muhalefetin oluşmasında etkin bir rol üstlenmesi karşısında Osmanlı yönetimi bir yasal düzenleme yapma ihtiyacı duymuştur.

OSMANLI’DA BASIN REJİMİ Osmanlı’da Türkçe olmayan gazeteler daha rahat bir yayıncılık yaptı. Ancak Türkçe gazeteler, sık sık sorunlarla karşılaştı. İzinsiz matbaaların da ortaya çıkması üzerine bir matbuat rejimi oluşturulma ihtiyacı ortaya çıktı. 1857’de Matbaa Nizamnamesi yayımlandı. Tüzük 1908’e kadar yürürlükte kaldı. 1858’de Ceza Kanununa bazı yayıncılık faaliyetlerini suç sayan maddeler eklendi.

MATBUAT NİZAMNAMESİ 1864’te Fransız basın yasasından esinlenerek hazırlanan Matbuat Nizamnamesi (Basın Tüzüğü), ön sansürü kaldırmakta, basın suçları için özel bir mahkeme kurulmasını öngörmekteydi. Ancak gazete çıkarmak izne tabidir, Osmanlı yöneticileri, yabancı devlet yöneticileri ve elçiler aleyhinde yayın yapılması yasaklanmaktadır. Denetim için de Matbuat Dairesi kurulmuştur.

KANUNU ESASİ’DE BASIN İkinci Abdülhamit’in tahta çıkmasından sonra 23 Aralık 1876’da ilan edilen Kanun-u Esasi’nin 12. Maddesinde “Matbuatın kanun dairesinde serbest” olduğu ifade edilmiştir. Bu, basın özgürlüğü adına atılan ilk adımdır. Ancak kısıtlayıcı hükümler getiren Matbuat Nizamnamesi de yürürlükteydi. Savaş ortamı ve ülkedeki gerginlik, Osmanlı yönetiminin basın özgürlüğünü kısıtlayan tedbirler almaya yöneltti.

ÖZGÜRLÜKÇÜ BASIN YASASI GİRİŞİMİ Mithat Paşa’nın Sadrazamlığı sırasında Kanun-i Esasi’ye uygun bir basın yasası hazırlanması için hazırlıklara başlandı. Mithat Paşa’nın görevden uzaklaştırılması üzerine basın yasasının niteliği değişti. Tasarıya, gazete çıkarmak için kefalet akçesi yatırılması ve ruhsat alınması zorunlulukları ile ülkede mizah gazetesi yayınının yasaklanmasını içeren maddeler konulmak istendi.

ÖZGÜRLÜKÇÜ BASIN YASASI GİRİŞİMİ Meclis’te uzun tartışmalardan sonra kefalet akçesi ve mizah gazetelerinin yasaklanmasını içeren maddeler çıkartıldı. Tasarı 2 Mayıs 1877’de kabul edilmişse de yasa Padişah tarafından onaylanmadığı için yürürlüğe girmedi. 14 Şubat 1878’de Meclis-i Mebusan’ın kapatılarak Birinci Meşrutiyetin sona ermesinin ardından basına karşı tutum sertleşti.

SANSÜR KURULLARI 1878’de kurulan sansür heyeti, Dahiliye Nazırlığı Matbuat-ı Dahiliye Müdürlüğüne bağlandı. Gazete yazı işleri müdürleri, gazeteye girecek bütün yazıların provalarını her akşam sansür kuruluna sunmaya başladılar. Sansür memurları, gerekli gördükleri yazı, paragraf, cümle veya kelimeleri çıkardıktan sonra gazeteye geri gönderiyorlardı. Dış basını incelemek amacıyla da Hariciye Nazırlığında Matbuat-ı Hariciye Müdürlüğü kuruldu.

SANSÜRÜN KALDIRILIŞI 24 Temmuz 1908’de İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra gazeteciler Sirkeci Garı’nda toplanarak gazeteleri sansüre göndermeme kararı aldılar. Bu gün sansürün kaldırılması sebebiyle daha sonra “Basın Bayramı” olarak kabul edilmiştir.

ANAYASA’DA SANSÜRÜ ENGELEYEN HÜKÜM 1909 yılında yapılan değişiklikle Kanuni Esasi’nin 12. Maddesi “Matbuat kanun dairesinde serbesttir, hiçbir veçhile kablettab teftiş ve muayeneye (basım öncesi denetim ve incelemeye) tabi tutulamaz” şeklinde değiştirilerek, anayasaya sansürü önleyen hüküm konuldu. 18 Temmuz 1909’da Basın Kanunu çıkarıldı. Kanun, 1931 yılına kadar çeşitli değişikliklerle yürürlükte kaldı.

SANSÜRÜN DÖNÜŞÜ Basın Kanunu’nun yürürlüğe girmesine rağmen, 1913 yılında İttihat ve Terakki taraftarı subaylarca yapılan ve tarihimizde “Bâb-ı Âli Baskını” olarak nitelendirilen hükümet darbesinden sonra sansür geri geldi. 16 Mart 1920’de İstanbul’un resmen işgalinden sonra sansüre işgal kuvvetleri de katıldı.

BASINA ÖZDENETİM İkinci Meşrutiyet’ten sonra dönemin önde gelen gazetecilerinin girişimi ile Cemiyet-i Matbuat-ı Osmaniye kuruldu. Genelde mesleki dayanışmayı ön plana çıkarmak için kurulmakla beraber Cemiyet, basın suçlarının yargılanmasında “Heyet-i Adl” (jüri) görevini üstlenerek bir özdenetim işlevi gördü. Osmanlı Matbuat Cemiyeti daha sonra Türk Matbuat Cemiyetine dönüştü.

KURTULUŞ SAVAŞI DÖNEMİNDE BASIN Basının gücünü çok iyi bilen Gazi Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı döneminde, milli mücadele hareketinin iç ve dış kamuoyuna duyurulmasını sağlamak bakımından Anadolu basınına destek verdi. İstanbul basınına karşı mesafeli davranan Mustafa Kemal, Hakimiyet-i Milliye, İrade-i Milliye gibi gazetelerin yayımlanmasını, Anadolu Ajansı ve Matbuat İstihbarat Müdüriyeti Umumisi’nin (Basın Yayın Genel Müdürlüğü) kurulmasını sağladı.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE BASIN Cumhuriyetin ilk yıllarında basın özgürlüğü bir ideal olarak benimsenmekle birlikte olağanüstü gelişmeler karşısında özgürlüklerin kısıtlanması yoluna gidildi. 4 Mart 1925’te Takrir-i Sükûn Kanunu’nun çıkarılmasından sonra muhalif basın kapatıldı. Bazı gazeteciler İstanbul, Ankara ve Şark İstiklal Mahkemelerinde yargılandılar.

BASIN BİRLİĞİ 1931 yılında Matbuat Kanunu çıkarıldı. Kanunun 50. Maddesi gazete kapatmaya,51. Maddesi ise yabancı yayınların Bakanlar Kurulu kararı ile yasaklanabilmesine imkan sağlıyordu. 25 Mayıs 1935’te Birinci Basın Kongresi toplandı ve Basın Birliği kurulması kararlaştırıldı. 27 Haziran 1938’de bir yasayla kurulan Türk Basın Birliği yaklaşık 10 yıl hayatta kalabildi.

SANSÜR BASIN YASASINDA Basın Kanunu, 1938 yılında köklü bir değişiklikten geçirildi. Yasayla, yeni gazete ve dergi çıkarılması bir bankadan garanti mektubu alınması önkoşuluna bağlandı. Ayrıca, gazete ve dergi çıkarılması için hükümetten ruhsatname alma zorunluluğu getirildi. 1938 değişikliğinin getirdiği en önemli hükümlerden biri de okul ve üniversite olaylarıyla ilgili haberlerin izinsiz yazılmamasıydı. Böylece yayın sansürünün kapsamı genişletildi.

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİNDE BASIN İkinci Dünya Savaşı döneminde basın üzerinde baskılar arttı. Anadolu Ajansı haberlerinin dışında haber kullanılması yasaklandı. Basın Yayın Genel Müdürlüğü’ne Anadolu Ajansı da dahil basını denetleme yetkisi verildi. Bir şirket olan Anadolu Ajansı Basın Yayın Genel Müdürlüğüne bağlanmak istendi. 22 Kasım 1940 tarihinde bazı illerde bir ay geçerli olmak üzere ilan edilen ancak yedi yıl süren sıkıyönetim döneminde basın özgürlüğü kısıtlandı, gazeteler sık sık uzun ya da kısa süreli kapatıldı.

ÇOK PARTİLİ DÖNEMDE BASIN 14 Mayıs 1950 seçimlerinde iktidara gelen Demokrat Parti, basın özgürlüğünü sağlamayı da programına aldığı için basından geniş destek gördü. 15 Temmuz 1950’de yeni Basın Kanunu kabul edildi. 1950 Basın Kanunu, hükümetin basın üzerindeki denetimini büyük oranda kaldıran liberal bir kanundur.

ÇOK PARTİLİ DÖNEMDE BASIN Yasa, gazete ve dergi çıkarmak için hükümetten ön izin ve ruhsat alınması zorunluluğunu kaldırdı. Basın suçlarının yargılanması özel mahkemelere verildi. Cevap hakkı yeniden düzenlendi. Gazete sahiplerinin cezai sorumlulukları kaldırıldı, suç sayılan bir yazıdan yazar ve yazı işleri müdürü sorumlu tutuldu.

5953 SAYILI YASA 13 Haziran 1952’de çıkarılan “Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetleri Düzenleyen 5953 Sayılı Kanun” la basın mensupları ilk kez sosyal güvenlik sistemi kapsamına alındı, gazetecilere sendikal haklar tanındı, iş sözleşmesi zorunluluğu getirildi, sözleşmenin feshi durumunda kıdem tazminatı ödenmesi öngörüldü, haftalık ve yıllık ücretli izin hakkı tanındı.

KORE SAVAŞI DÖNEMİNDE GETİRİLEN KISITLAMALAR Ancak Kore Savaşından sonra basına yönelik hoşgörülü tutum değişti. 1954 yılında yayınlanan 6334 Sayılı Kanunla, “namus, şeref veya haysiyete hakarette bulunulması, itibar kıracak, şöhret veya servete zarar verebilecek konuların yayınlanması” yasaklandı, basın özgürlüğü önemli ölçüde kısıtlandı.

BASINA EKONOMİK BASKI 1956 yılında basın özgürlüğünü kısıtlayan iki yasa daha çıkarıldı. “Kötü niyet veya özel maksada dayanan yayında bulunmak” ceza kapsamına alındı. Basın yasası da kısıtlayıcı yeni hükümlerle donatıldı. Gizli nitelikte hükümet ya da parti meclis grubu toplantılarının basında yayını tümüyle yasaklandı. 1957’de gazete ve dergi kâğıtlarının dışarıdan ancak devlet tekelince alınması, 1958’de ise resmi ilan ve reklâmların devlet tekelinden dağıtılması uygulamalarına geçilerek gazeteler üzerinde ekonomik denetim uygulandı.

TAHKİKAT KOMİSYONU 1954–1960 yılları arasında 1161 gazeteci hakkında kovuşturma yapıldı; bunlardan 238’inin mahkûmiyetine karar verildi. 27 Nisan 1960 tarihinde Tahkikat Komisyonu kuruldu. Yasağa uymayan gazete ve dergilerin basımı ve dağıtımı önlendi. Yayın yasaklarına uymayan gazeteler kapatıldı.

27 MAYIS SONRASI DÖNEM 27 Mayıs ihtilalinden sonra 10 Ocak 1961’de çıkarılan 212 sayılı yasayla 5953 sayılı yasada daha çok basın çalışanlarını gözeten ve çok önemli haklar getiren düzenlemeler yapıldı. Gazete patronları buna tepki olarak 3 gün gazete çıkartmadılar. 10 Ocak “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak ilan edildi. 1961’de çıkarılan bir başka yasayla Basın İlan Kurumu kuruldu ve resmi ilan dağıtımına objektif düzenlemeler getirildi.

ÖZGÜRLÜKÇÜ ANAYASA 1961 Anayasası ile basın özgürlüğünü güvence altına alacak önemli hükümler getirildi. Basın hak ve özgürlüklerine ilişkin düzenlemeler şunlar: Basın hürdür, sansür edilemez, yayın yasağı konamaz, gazete ve dergi toplatılamaz ve kapatılamaz (madde 22), gazete ve dergi çıkarmak için önceden izin alınmaz, mali teminat gerekmez, haber, düşünce ve kanıların yayınlanması engellenemez (madde 23), matbaalara ve basın araçlarına el konamaz (madde 25), düzeltme ve cevap hakkı kötüye kullanılamaz (madde 27).

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SINIRLARI Anayasa basın özgürlüğünün bazı koşullar altında, kanunla sınırlanabileceğini belirtir. Bu koşullar şunlardır: Devletin bütünlüğünü, kamu düzenini, ulusal güvenliği ve genel ahlakı korumak, Kişilerin onuruna ve haklarına saldırıyı, suç işlemeye kışkırtmayı önlemek, Yargı görevinin uygulanmasını sağlamak.

TEDBİRLER KANUNU Bu dönemde basın özgürlüğünü kısıtlamak amacıyla çıkartılan ilk kanun, 5 Mart 1962 tarihli Tedbirler Kanunu’dur. Bu kanun, “27 Mayıs Müdahalesini söz, yazı, haber, havadis, resim, karikatür ve başka araçlarla yersiz, haksız veya gayrı meşru göstermeye çalışanları” suçlamaya yöneliktir.

12 MART DÖNEMİNDE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDE GERİYE GİDİŞ 12 Mart Muhtırasının ardından özgürlükleri kısıtlayan bazı düzenlemelere gidilmiştir. Hükümetin ele aldığı konulardan ilki 1961 Anayasası’nda basın özgürlüğüyle ilgili 22. ve 27. maddeleri değiştirmekti. 1961 Anayasası gazete ve dergilerin ancak yargıç kararıyla toplatılmasını öngörürken yapılan değişiklikten sonra toplatma yetkisi savcılara da verildi.

12 EYLÜL DÖNEMİNDE BASIN 12 Eylül Darbesinden sonra da basın özgürlüğü büyük ölçüde kısıtlandı. Gazeteler sıkıyönetimin denetiminden geçirilmeye başlandı. Sıkıyönetim Komutanlığı’na haberleşmeye sansür koyma yetkisi verildi. Demokrat, Aydınlık, Hergün, Bursa’nın Sesi gazeteleri kapatıldı; başta büyük tirajlı gazeteler olmak üzere bir çok gazetenin yayını geçici sürelerle durduruldu.

1982 ANAYASINDA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ 23 Eylül 1982’de kabul edilen yeni Anayasasının 25. maddesinde “kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz, düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz” denilerek özgürlükler güvenceye alınırken 26. maddede düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini kısıtlayan hükümlere yer verildi.

BASIN KANUNU İLE GETİRİLEN KISITLAMALAR Anayasa’nın kabulünün ardından 10 Kasım 1983’te Basın Kanunu’nun bir çok maddesi değiştirilerek, ağırlaştırıcı hükümler getirildi. Para cezaları artırıldı, Basın Mahkemeleri kaldırıldı, basın yoluyla işlenmiş suçlardan dolayı dava açma süresi 3 aydan 6 aya çıkarıldı.

BASIN KANUNUNDA GETİRİLEN KISITLAMALAR 31. madde değiştirilerek, ‘Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, milli egemenliğe, cumhuriyetin varlığına, milli güvenliğe, kamu düzenine, genel asayişe, kamu yararına, genel ahlaka ve genel sağlığa aykırı olan basılmış eserler’ tanımı eklendi. Böylece dışardan getirtilen eserlere Bakanlar Kurulu sansürü kondu.

OLAĞANÜSTÜ HAL YASASI 25 Ekim 1983’te kabul edilen Olağanüstü Hal Kanunu ile Bölge Valililerine gazete, dergi, broşür, kitap, el ve duvar ilanı ve benzerlerinin çoğaltılması ve dağıtılmasının yasaklanması, toplatılması; resim, plak, ses ve görüntü bantlarının, sahne oyunlarının ve filmlerin denetlenmesi ve gerektiğinde yasaklanması; kamunun telaş ve heyecanını doğuracak şekilde asılsız ve abartılı haber yayınlayanların 3 aydan bir yıla kadar hapisleri, bu suçların basın ve yayın organları yoluyla işlenmesi durumunda cezaların bir misli artırılması gibi basın özgürlüğünü kısıtlayıcı yetkiler tanındı.

2000’Lİ YILLAR 9 Haziran 2004’te çıkarılan 5187 sayılı Basın Kanunu’nun ilk maddesinde “Bu kanunun amacı, basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını düzenlemektir” denilmektedir. İlk maddesinde de belirtildiği gibi özgürlükçü bir anlayışla çıkarılan ve halen yürürlükte olan bu yasanın ileri demokrasilere yaraşan bir yasa olduğunu söylemek abartı sayılmaz. Ancak daha sonra Ceza Kanununda yapılan düzenlemeler, özgürlüklerde kısıtlamalara yol açtı. Bu kısıtlamaların kaldırılması ve özgürlüklerin genişletilmesi için hazırlıklar yapılıyor.

GENEL DEĞERLENDİRME Bu tarihsel sürece baktığımızda şu değerlendirmeleri yapabiliriz: Dünyada fikir özgürlüğü adına atılan adımlar Osmanlı’yı da etkilemiş, basının gelişmesi, basın özgürlüğünün de önünün aralanmasını sağlamıştır. Ancak muhalif basının güçlenmesi karşısında siyasal iktidarlar, basına baskı yöntemlerine başvurmuşlardır.

OLAĞANÜSTÜ DÖNEMLER Basına yönelik baskılar özellikle savaşlar, iç isyanlar ve darbeler gibi olağanüstü dönemlerde artmıştır. 31 Mart sonrası dönem, Birinci Dünya Savaşı dönemi, Kurtuluş Savaşı Döneminde İstanbul basınına karşı olumsuz tutum, Şeyh Sait Ayaklanması sonrasında İstiklal Mahkemelerinde yargılanan gazeteciler, İkinci Dünya Savaşı sırasında basını tek tipleştirme girişimleri, Kore Savaşı döneminde konan kısıtlamalar, 27 Mayıs’ta muhalif basına karşı tutum, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde basın özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar…

28 ŞUBAT SÜRECİ Madalyonun bir de başka yönü var: Basını yönlendirmek. Özellikle darbe dönemlerinde darbeciler, emellerine ulaşmak için basından yararlanma silahını iyi kullanmıştır. Bunun en somut örnekleri 27 Mayıs ve 28 Şubat dönemleridir. 28 Şubat Postmodern darbesinde, silahlı kuvvetlerin yönetime el koymasının güçlüğünü, iç ve dış kamuoyunda yaratacağı olumsuz değerlendirmeleri görenler “silahsız kuvvetler”i devreye koymuşlar, güdümlü basın yaratarak siyasal iktidara karşı kamuoyu oluşmasını sağlamışlardır.

DÖRDÜNCÜ KUVVET- BİRİNCİ KUVVET Bu durum da siyasal iktidarla basın arasında bir güç mücadelesini başlatmış, basın ülkeyi yönetenleri yönetme konumuna girmiş, demokrasilerde dördüncü kuvvet olarak değerlendirilen basın, birinci kuvvetliğe öykünmüştür. Basın, basın özgürlüğünün dikta yönetimlerinde rafa kaldırıldığı gerçeğini görüp darbecilerin yanında yer almak değil, özgürlüklerin kaynağı olan demokrasiden yana tavır almak durumundadır. Nitekim basın 27 Nisan elektronik postmodern darbe girişiminde tercihini demokrasiden yana kullanmıştır.

SONUÇ Her dönemde ve her yerde siyasal iktidarlarla basın arasında çekişmeler yaşanmıştır. İktidarı da muhalefeti de basını kendi yanlarında görmek isterler. Ancak basının bir propaganda aracı olarak kullanıldığı dönemler geride kalmıştır. Basın aynadır. Şu veya bu siyasal oluşumdan yana değil toplumdan yana olmalıdır. Basın, eleştirilerini kamu adına yapmalı, halkın sorunlarına tercüman olmalıdır. Bu görevini yaparken, siyasal, ekonomik ya da bireysel bir çıkar gütmemelidir. Çıkarcı basın ile güdümlü basın arasında bir fark yoktur.

SONUÇ Ne siyasetçiler basını ne de basın siyaseti yönetmeye, yönlendirmeye ve biçimlendirmeye çalışmalıdır. Siyasetçiler basına, basın da siyasal iradeye yön ve “ayar” vermeye kalkışmamalıdır. Basının sorunlarını en aza indirmenin yolu yine basın özgürlüğünden geçer. Basın bu özgürlüğü kullanırken sorumluluk kavramını gözardı etmemelidir. Sorumlu yayıncılık, basın özgürlüğünün sigortasıdır.

Bu bildiriyi sunma imkanı sağlayan Kadir Has Üniversitesi’ne ve Media Days etkinliğine katkı sağlayan kuruluşlara teşekkür eder, saygılar sunarım.