EĞİTİMİN ONTOLOJİK, EPİSTEMOLOJİK, ETİK VE POLİTİK BOYUTLARI EĞİTİM FELSEFESİ EĞİTİMİN ONTOLOJİK, EPİSTEMOLOJİK, ETİK VE POLİTİK BOYUTLARI
EĞİTİMİN ONTOLOJİK BOYUTU EĞİTİLEN özsel özellikler evrenseldir (akıl varlığı olarak insan) arızi özellikler görelidir (toplumsal konuma bağlı özellikler ya da bireysel özellikler) EĞİTEN bilgi aktaran olarak öğretmen (alan bilgisi) öğrenen ve rehber olarak öğretmen (öğretim yöntemleri bilgisi) eğitsel ortam düzenleyicisi olarak öğretmen (alan bilgisi ve öğretim yöntemleri bilgisi) EĞİTSEL EYLEM (eğitimin amaçları) -yeni bilgi /davranış kazandırılması -mevcut istendik bilgi/davranışların güçlendirilmesi -mevcut istenmeyen bilgi/davranışların değiştirilmesi
EĞİTİMİN ONTOLOJİK BOYUTU: EĞİTİLEN Eğitimin ontolojik boyutunun ilk unsuru eğitilen yani öğrencidir. Öğrencinin arızi ve özsel olmak üzere iki özelliğinden söz edilebilir. Bunlardan arızi özellikler bireyden bireye, toplumdan topluma değişen özelliklerdir (yaş, cinsiyet, etnik köken, dil, din, vb.). Ancak eğitimin amacı tartışmalarında temel olan özellikler eğitilenin arızi değil, onun değişmeyen, ve evrensel anlamda insanı insan yapan, yani özsel özellikleridir. Felsefe tarihinde insanın özsel özelliklerinin ne olduğu konusunda farklı dönemlerde farklı görüşler ileri sürülmüştür. Antik Yunanda insan anlayışı: İnsan ruh ve bedenden oluşur. Beden insanın arızi (bireyden bireye değişen), ruh ise onun özsel (onu diğer varlıklardan ayıran evrensel) özelliğidir. Ruh da kendi içinde akli ve akıldışı olmak üzere ikiye ayrılır. Aklın da teorik (hakikati arayan) ve pratik (doğru eyleyen) olmak üzere iki boyutu vardır. Ortaçağ insan anlayışı: İslamiyet ve Hıristiyanlık gibi dinlerin kendi yaratılış inançları doğrultusunda şekillenen bir insan anlayışı egemendir. Her ikisinde ortak olan nokta ise insanın ancak yaratıcısıyla olan ilişkisi çerçevesinde anlaşılabileceği düşüncesidir. İnsan bu dünyada kendi özüne yabancı ve kendini gerçekleştirmek için yaratıcısının yol göstermesine muhtaç bir varlıktır.
Naturalist /Liberal insan anlayışı: İnsana yönelik mutlak özcü anlayış yumuşamaya başlar. İnsan anlayışının temelinde dinin yerine bilimsel bir bakış açısı yer alır. Bu çerçevede döneme özgü tek bir anlayış yerine farklı filozofların farklı insan tanımlamaları ortaya çıkar: Hareket halinde bir varlık (T. Hobbes) Boş bir levha (J. Locke) Doğası itibarı ile iyi (J.J. Rousseau) Bu dönemde insana ilişkin ortak olan anlayış ise insanın bir akıl varlığı olduğu ve kendini ancak eğitim yolu ile gerçekleştirebileceği düşüncesidir. 19. yy ile birlikte birlikte özcü insan anlayışı yerini anti-özcü anlayışa bırakır. Anti-özcü insan anlayışı: Postmodernizm, feminizm, eleştirel pedagoji, varoluşçu yaklaşım ve yapılandırmacı yaklaşım gibi 20. yy’ın önemli akımlarına özgü bir anlayıştır. Anlayışa göre değişmez bir insan doğası fikri insanın tekliğini (birer birey olarak biricikliğini) tehdit eden bir anlayıştır. Marksist insan anlayışı: İnsanın bir yandan onu diğer varlıklardan ayırt eden bir özü olduğu ama bir yandan da bu özün mutlak ve önceden belirlenmiş değil, tarihsel süreç içerisinde ve çevresel koşullara bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülür. Buna göre insan; Nesneleştiren (dış dünyaya yönelmiş ve üreten) bir varlıktır Diğer insanlarla ilişkisi içerisinde sosyal bir varlıktır Bir türün üyesi olmakla kalmayıp bunun bilincinde olan bir varlıktır Bu anlamda yabancılaşma kavramı, insanın kendi özünden (üreten, sosyal ve bilinçli bir varlık olma) uzaklaşmasını ifade eder.
EĞİTİMİN ONTOLOJİK BOYUTU: EĞİTEN Öğretmenin varlıksal özelliklerinin neler olduğu konusunda da farklı düşünceler ileri sürülmüştür. Bu düşünceler iki başlık altında toplanabilir: Öğretmen, alanı konusunda uzman olan kişidir Öğretmen, öğretim yöntemlerinde uzman olan (öğretmeyi bilen) kişidir Bu yaklaşımlar çerçevesinde eğitim felsefesinde üç ayrı öğretmen profili karşımıza çıkar. Bilgi aktarıcısı olarak öğretmen: İyi bir öğretmenin temel özelliği konusunda uzman olmasıdır. Bu anlamda o, konusunda otoriteyi temsil eder ve bu otoritesini bilgisinden alır. Öğretim yöntemi de öğretmen merkezli öğretim tekniklerine dayanır. Geleneksel eğitim anlayışı bu öğretmen modeli üzerine inşa edilmiştir. Öğrenen olarak öğretmen: İyi bir öğretmen daima öğrenme arzusu içinde olan ve konu alanında uzman olmaktan çok bilgiyi nasıl öğreteceğini bilen öğretmendir. Bu öğretmen anlayışı liberal eğitim anlayışı ve günümüz yapılandırmacı eğitim anlayışı tarafından benimsenir. Bu modelde öğretmen bir yandan öğrencileriyle birlikte konu alanını öğrenen; bir yandan öğrencilerine daha iyi öğretebilmek adına yeni bilgi arayışları içinde olan ve bir yandan da toplumu anlama ve toplumsal değişmeye katkıda bulunma çabasında olan bir kişidir. Öğrenmeyi kolaylaştıran olarak öğretmen: İyi bir öğretmen öğrencilerinin kendi öğrenmelerini gerçekleştirebilmeleri için uygun ortamları yaratan ve bunu yapabilmek için hem konu bilgisine hem de öğretim yöntemleri bilgisine sahip olan kişidir.
EĞİTİMİN ONTOLOJİK BOYUTU: EĞİTSEL EYLEM Eğitimin bir diğer varlık alanı da eğitsel etkinlikler ve bunların temelinde yatan ise eğitimin amaçlarıdır. Eğitsel eylem yoluyla şu üç hedefe ulaşılmak amaçlanır: Öğrencilere yeni bazı bilgi, tutum, beceri, vb. kazandırma Öğrencilerde mevcut bulunan ve olumlu olarak değerlendirilen bilgi, tutum, beceri, vb. güçlendirme Öğrencilerde mevcut bulunan ve olumsuz olarak değerlendirilen bilgi, tutum, beceri, vb. değiştirilmesi Eğitsel eylemin belirtilen hedeflere ulaşması “öğretmenin işini bilinçli bir şekilde yapmasına, sahip olduğu felsefi birikime, değer dünyasına, oluşturmuş olduğu deneyim bütününe ve kazanmış olduğu alışkanlıklara bağlıdır” (Cevizci, 2011, ss. 263-264).
EĞİTİMİN EPİSTEMOLOJİK BOYUTU Eğitimin epistemolojik boyutu öğrenmenin konusu olan bilginin kaynağı, öğrenmenin doğası, yapısı ve amaçları ile ilgilidir. Bu anlamda eğitimin epistemolojik boyutunda öğrenmeye yönelik farklı anlayışlar (öğrenme teorileri) ile karşı karşıya kalırız. ÖĞRENME bilgi kazanma olarak öğrenme -Mütekabiliyetçi bilgi anlayışı -Pragmatist bilgi anlayışı -Temelci bilgi anlayışı 1. Apriori bilgi (akılcılık / rasyonalizm) 2. Duyu deneyimleri (deneyimcilik / empirizm) beceri geliştirme olarak öğrenme -davranışçı öğrenme yaklaşımı -bilişsel öğrenme yaklaşımı -sosyal öğrenme yaklaşımı bireysel dönüşüm olarak öğrenme "insanın kişilik imkanlarının ve insani sorumluluklarının daha yoğun bir şekilde farkına varması" (Cevizci, 2011, s. 277)
BİLGİ KAZANIMI OLARAK ÖĞRENME Eğitim felsefesinde bilgi, gerekçelendirilmiş doğru inanç olarak ele alınmaktadır. Bu anlamda eğitimde aşılama söz konusu olamaz. Bilginin haklılandırılmış (değerli) olması konusunda farklı yaklaşımlar söz konusudur: Mütekabiliyetçi anlayışa göre doğru bilgi, “bir inanç, yargı ya da önermenin zihinden bağımsız olan nesnel olgulara, dış gerçeklikteki bir şeylere karşılık” gelir (Cevizci, 2011, s. 267). Temelci anlayışa göre insan varlığı doğruluğu apaçık olan birtakım temel bilgilere sahiptir ve bu temeller üzerine kurulan bilgiler de doğru bilgilerdir. İnsanın sahip olduğu iki tür apaçık temel bilgi vardır: Apriori bilgiler (akılcılık / rasyonalizm) Duyu deneyimlerine dayalı bilgiler (deneyimcilik / empirizm) Pragmatist anlayışa göre temelci anlayışa karşı çıkar ve bilginin doğruluk ya da gerekçelendirilmesinde yararını / işlevini esas alır. Bu anlayışa göre doğru bilgi kullanılabilir ve fayda sağlayan bilgidir.
BECERİ GELİŞİMİ OLARAK ÖĞRENME Öğrenme, öğrencilerin birtakım beceriler kazanması olarak değerlendirildiğinde becerilerin nasıl kazanıldığı anlayışına bağlı olarak farklı öğrenme yaklaşımları çıkmaktadır: Davranışçı öğrenme yaklaşımı: Öğrenme, uyaran-tepki bağı sonucunda ortaya çıkan koşullanma ve bu süreçte rol alan ödüller ve cezalar yoluyla açıklanır. Bilişsel öğrenme yaklaşımı: Öğrenme, insanın sosyal ve nesnel çevresinde karşılaştıklarının zihinsel bir temsilini oluşturması süreciyle açıklanır. Sosyal öğrenme yaklaşımı: Öğrenme süreci karmaşıktır, sosyal ortamda ve birlikte gerçekleşir.
KİŞİSEL DÖNÜŞÜM OLARAK ÖĞRENME Mimetik Öğretim Anlayışı (bilgi kazanımı ve beceri gelişimi olarak öğrenme) “Günümüz eğitim felsefecilerinin önemli bir kısmı iki tür öğretim veya dolayısıyla öğrenme arasında bir ayrım yapar. Bu öğretim / öğrenme türleri veya modelleri de mimetik öğretim ile dönüşümsel veya dönüştürücü öğretimdir. Bunlardan mimetik model, öğretim birtakım bilgilerin aktarılması, öğrencilere belli becerilerin kazandırılması olarak değerlendirir” (Cevizci, 2011, s. 272). Dönüştürücü Öğretim Anlayışı “Dönüştürmeci model, öğrenmeyi de esas itibariyle bakışta bir değişme, ahlaki bir dönüşüm olarak anlayıp yorumlar…öğrencinin algısında ve bilincinde, dünyadaki varlık tarzını ve var olma şeklini dramatik bir biçimde değiştiren bir değişim ya da kaymayı öngörür…insanın kişilik imkanlarının ve insani sorumluluklarının daha yoğun bir şekilde farkına varmasını sağlayıp, onun daha ahlaki ve daha iyi bir hayat doğrultusunda dönüştürülmesine karşılık gelir” (Cevizci, 2011, ss. 274-277).
(Öğretmenin Ahlaki Sorumlulukları) EĞİTİMİN ETİK BOYUTU Ahlak Eğitimi Bilişsel Yaklaşım Davranışçı Saygı / Önemseme Etiği Eğitimin Gerekçelendirilmesi Ahlaki Gerekçe Özsel (asli değer) Araçsal (yararcı değer) Politik Gerekçe (Özgürlük & Eşitlik) Meslek Etiği (Öğretmenin Ahlaki Sorumlulukları) Entelektüel Sorumluluk Demokratik Mesleki
Bilişselci yaklaşım: Ahlaki ayrım ve yargıya ağırlık verir Ahlak eğitimi: Eğitim sürecinde eğitilenin karakter gelişimi anlamında ahlaki eğitim konusu ahlaki ayrım, ahlaki yargı, ahlaki eylem ve ahlaki duyarlılık konularında birbirinden ayrılan üç düşünce geleneği çerçevesinde ele alınmıştır: Bilişselci yaklaşım: Ahlaki ayrım ve yargıya ağırlık verir Davranışçı yaklaşım: Ahlaki eyleme ağırlık verir Saygı/Önemseme etiği yaklaşımı: Ahlaki duyarlılığa ağırlık verir Eğitimin gerekçelendirilmesi: Eğitim küçük yaşta çocuklara kendi arzuları dışında verildiğine göre onun ahlaki bir eylem olarak gerekçelendirilmesi gerekmektedir. Ahlaki gerekçe (Bireye katkısı ile gerekçelendirme) Özsel gerekçelendirme: Bilinç, kültürel mirastan pay alma, okur-yazarlık, Araçsal gerekçelendirme: Daha değerli birtakım amaçlar için bir araç Politik gerekçe (Topluma olan katkısı ile gerekçelendirme) Demokratik toplumun gerektirdiği özgür ve eşit bireylerin yetiştirilmesi
Öğretmenlik etiği: Eğitim, sağlık ve adalet gibi özü itibarı ile ahlakidir. Öğretmenlik, doktorluk ve hakimlik ahlaki temelleri bakımından diğer mesleklerden farklıdırlar. Üçü de temel insan haklarını ifade ederler. Bu bakımdan eğitim birey hakkı ve toplumun da bireylere karşı görevidir. Entelektüel (teknik ve bilimsel) sorumluluk: Öğretmenin konu alan bilgisi ve öğretim becerisine sahip olma sorumluluğunu ifade eder. Demokratik sorumluluk: Öğretmenin eğitim sürecinde aşılama ve kendi değer ve inançlarını empoze etmekten kaçınması, öğrenciler arasında ayrımcılık yapmaması, demokratik tutum bakımından öğrencilerine model teşkil etmesi sorumluluklarıdır. Mesleki sorumluluk: Öğretmenin öğrencilerinin bir bütün olarak zihinsel, duygusal ve karakter gelişimleri için gerekli öğretim atmosferini yaratma sorumluluğudur.
EĞİTİMİN POLİTİK BOYUTU Muhafaza Edici Eğitim Ahlaki/Sosyal düzen Demokrasi Kültürel Miras Eleştirel & Dönüştürücü Eğitim Eleştirel Vizyon Sosyalleşmenin tehlikelerine karşı Sosyal adaletin temini için
Eğitimin muhafaza edici görevi: Eğitimin muhafaza edici görevi iki alt başlıkta incelenebilir. Ahlaki sosyal düzenin korunması: Platon’un Devlet ütopyasında olduğu gibi bir toplumdaki mevcut sosyal yapının muhafaza edilmesini ifade eder. Demokrasi için Eğitim: Dewey’de olduğu gibi eğitim demokratik toplum düzeninin kurulması ve demokrasinin gerektirdiği insanların yetiştirilmesi suretiyle demokratik düzenin muhafaza edilmesini ifade eder. Demokrasinin devam edebilmesi için bir yandan toplumsal bütünlüğün sağlanması ama bir yandan da farklılıkların korunması ve ifade özgürlüğünün olması gerekmektedir. Bu da ancak eğitim yolu ile sağlanabilir. Kültürel mirası muhafaza: Bir toplumdaki maddi ve manevi kültürün okul aracılığıyla yeni kuşaklara aktarılmasını ifade eder. Çocukların okullarda ortak kültürle tanıştırılmaları suretiyle toplumdaki farklılıklar ortadan kalkar ve böylece milli birlik muhafaza edilir.
Eğitimin dönüştürücü görevi: Muhafaza edici görevin zıddı bir anlam taşır. Toplum için topluma karşı gerçekleştirilen bir görevdir. Toplumda mevcut olana yönelik eleştirel bir bakış kazandırma ve toplumun daha adil bir yapıya dönüştürülmesi görevini ifade eder. Eleştirel vizyonun gelişimine katkı: Sokrates ve Eleştirel pedagojide örneğini bulur. Bireylerin sorgulayıcı ve eleştirel düşünme becerisi kazanmaları hedeflenir. Sosyalleşmenin tehlikelerine karşı: Rousseau, Nietzsche ve Sartre’da olduğu gibi toplumsal düzenin bireyi toplumsallaşma sürecinde olumsuz yönde etkilediği düşünülmekte olup, eğitimin bireyi buna karşı koruması görevini ifade etmektedir. Sosyal adalet için: Marx, İllich ve eleştirel pedagojinin temsilcisi Freire’de olduğu gibi eğitim sosyal adaletsizliğe sebep olmaktadır. Ne var ki bunun çözümü de yine eğitimle mümkündür.