Dokular Öğrt. Gör. Ümmühan Demir
Dokular Doku: Belirli işlevleri yerine getirmek amacıyla, farklılaşarak biraraya gelen çok sayıda hücrelerin ara maddeleriyle birlikte oluşturduğu yapıya “doku” adı verilir. Vücudumuzu oluşturan dokular, dört ana grupta incelenir. Bunlar, Epitel dokusu, Bağ ve destek dokuları (bağ, kıkırdak, kemik, kan) Kas dokusu Sinir dokusu
Epitel Dokusu: Vücudun tüm dış yüzeyini ve iç organların dış yüzeyini kaplayan doku çeşididir. Bu nedenle, epitel dokusunu oluşturan hücrelerin üst yüzeyleri mutlaka bir boşluğa bakmaktadır. Örtü epiteli: Vücut boşluklarını ve vücudun dış yüzeyini örterek vücudu dış etkilerden korur. Örtü epitelinin altında bağ doku vardır. Bağ doku ile örtü epiteli tabanı arasında bazal membran (taban zar) adı verilen yapı yer alır. Örtü epitelinde damar yapı yoktur. Bağ dokudaki kılcal (kapiller) damarlardan, bazal membran aracılığıyla madde alışverişi yapar. Tek Katlı Epitel: Bazal membranda tek sıra halinde dizilmiş, değişik şekillerdeki epitellerdir. 1. Tek Katlı Yassı Epitel: Damarların iç yüzeyinde, karın ve göğüs boşluğunun iç yüzeyinde, kalpte, akciğerlerdeki hava keseciklerinde ( alveol ) bulunur. 2. Tek Katlı Kübik Epitel: Yapıları geniş ve yüksektir. Salgı bezlerinin yapısında troid bezinde böbrek tübülünde bulunur. 3. Tek Katlı Prizmatik Epitel: Mide, bağırsak ve uterusta görülür.
Çok Katlı Epitel: Bazal membran üzerinde çok katlı dizilen epiteldir. 1. Çok Katlı Yassı Epitel: Ağız boĢluğu, yutak, yemek borusu, lenf damarlarının yapısında bulunur. 2. Çok Katlı Kübik Epitel: Sadece ter bezlerinin açılma kanallarının duvarında bulunur. 3. Çok Katlı Değişken Epitel: Organın işlevine göre şekil değiştirir. İdrar kesesinde (mesane) görülür. Çok katlı değişken epitelyum, mesane idrarla doluyken basık şekildedir. Boşken kendi yapı ve şeklini alır. 4. Çok Katlı Prizmatik Epitel: Büyük bezlerin yapısında bulunur. Tükürük bezi, gözyaşı bezi gibi. 5. Yalancı Çok Katlı Epitel: Bazal membranda tek sıra halinde dizilmelerine rağmen aynı hizada olmadıklarından çok katlı görüntü oluştururlar. Gırtlak (larinx), soluk borusu (trakea) gibi solunum yollarında bulunur. Salgı epiteli: Salgı yapan hücrelerin oluşturduğu bölümlerin biçimlerine göre “tübüler” ve “alveoler” olarak, salgı yapan hücre bölümlerinin dallanmasına göre ise “basit” ve “dallı” olarak sınıflandırılır. Myoepitel: Bazı bezlerin yapılarında bulunur. Myoepitel hücrelerinin sitoplazmalarında ince miyofibriller (kas lifleri ) vardır. Miyofibriller kasılır ve bezi sıkıştırır. Salgının boşaltıcı kanallara geçmesini sağlar. Nöroepitel: Nöroepitel hücreleri, duyu epitel hücreleridir. Duyu organlarının yapısında bulunur ve duyuların alınmasında görev alır.
Epitel dokunun işlevleri: Vücudun ve organların iç ve dış yüzeylerini sararak dış etkilerden korur. Endokrin ve ekzokrin salgı bezlerinin yapısını oluşturarak salgı yapar. Sindirim ve boşaltım organlarında bulunan epitel doku, maddelerin emilimini sağlar. Bazı epitel dokularda bulunan duyu hücreleri aracılığıyla duyu alma, kasılma işlevini yapar.
Bağ ve Destek Dokusu: Vücudumuzdaki tüm organ ve dokuların aralarını dolduran dokuya “bağ dokusu”;onları şekillendiren ve desteklik sağlayan kemik, kıkırdak ve kan gibi dokulara ise “destek dokusu” adı verilir. Bağ dokusu: Diğer doku ve organları birarada tutan, besin sağlayıp, artıklarını uzaklaştıran, yenilenme ve tamirini sağlayan, savunmalarını üstlenen doku çeşididir. Bu doku, şekilsiz temel bir ara madde; (kollajen, elastik ve ağsı gibi) ipliksi yapılar ve (fibroblast, mastosit, liposit, histiyosit gibi) hücrelerden oluşan bir dokudur. Mukoz bağ dokusu, gevşek bağ dokusu, sıkı bağ dokusu ve yağ dokusu gibi isimlendirilirler. Bağ doku hücreleri: Fibrositler: Bağ doku hücreleri arasındaki temel maddeyi üretir ve bağ doku harabiyetinde onarım görevini yapar. Bu esnada aktif hale geçer ve fibroblast adını alır. Yağ Hücreleri: Kan ile gelen yağ asitlerini trigliserid, kolestrol gibi nötral yağlara dönüştürüp depo eder. Yağlar gerektiğinde enerjide kullanır. Bazı organların altlarında veya etrafında bulunan yağ doku organların mekanik etkilerden zarar görmesini engeller ve korur.
Histiyositler: Kan damarlarının etrafında bulunur Histiyositler: Kan damarlarının etrafında bulunur. Histiyositlerin hareketli hücre haline, makrofaj denir. Makrofaj hücrelerinin fagositoz özelliği vardır ve bağışıklıkta görev alırlar. Mast Hücreleri: Damar geçirgenliğini artıran histamin ve seratonin gibi kimyasal maddeleri sentezleyerek dokuya verir. Kanın pıhtılaşmasını engelleyen heparin maddesini sentezleyerek kan ve doku arası sıvıya salgılar. Mast hücreleri doku parçalanması sırasında ortaya çıkan madde ve molekülleri enzimleriyle yok eder. Plazma Hücreleri (Plazmositler): Lenfoid dokudaki organlarda ve kan damarlarının çevresinde çok bulunur. Antikor üreterek bağışılkta rol oynarlar. Retikulum Hücreleri: Lenfoid dokuların temel hücreleridir. Lenf hücrelerini yapar. Antikor yapımında da rol oynar. Retikulum hücrelerinin bazılarının fagositoz yapma özellikleri vardır. Pigment Hücreleri: Deri, bağ dokusunda, piamaterde (tüm beyin ve omuriliğin etrafını saran ince zar ) ve gözün orta tabakasında, retinada bulunur.
Bağ Dokuyu Oluşturan Lifler: Bağ doku hücreleri arasında, bağ doku sıvısında bulunan lifler, dokuları sağlamlaştırır. Lifler, fibrositlerin sentezlendiği, proteinlerden yapılmış ince uzun silindirik yapılardır. Üç çeşit lif vardır. Kollajen Lifler: Sıkı bağ dokusunda bulunur. Fibrillerden yapılmışlardır. Yapılarında kollajen proteini bulunur. Kemik doku, kıkırdak doku ve deride bulunur. Bulundukları dokuları sağlamlaştırır. Kopmadan eğilme bükülme özellikleri olmasına karşın basınç ve çekmelere karşı esneme özellikleri yoktur. Elastik Lifler: Bulundukları dokularda gevşek ağ oluşturup dokuya esneklik sağlar. Yapılarında elastin proteini vardır. Atardamar duvarında, deride, kulak kepçesinde omurlar arası disklerde bulunur. Retiküler Lifler: Gevşek bağ dokusunda ve bağ dokunun organlarla komşuluk yaptığı yerlerde bulunur. Esnek değildir. Kılcal damarlar, kas lifleri, sinir lifleri, alveoller arasında, solunum yollarında ve kemik iliğinde bulunur.
Bağ Doku Tipleri Gevşek Bağ Doku: Esnek bağ dokusudur. Kan ve lenf damarlarını sinirleri çevreler. Deri, mukoza altı, periton, plevra perikard gevşek bağ doku içerir. Mezenkim Bağ Doku: Embriyonal dönemde oluşan dokudur. Mukoz Bağ Doku: Bağ dokunun geliştiği dönemde ortaya çıkar. Bebeklerin göbek kordonunda bulunur. Sıkı Bağ Doku: Kollajen lifler bir araya gelerek sıkı bağ dokuyu oluşturur. Yapısında temel madde, fibroblastlar vardır. Sıkı bağ doku kas kirişleri, bağlar, derinin derma tabakası, ağız mukozası, böbrek, dalak ve lenf düğümü gibi organlarda bulunur. Retiküler Bağ Doku: Retiküler hücrelerinden retikulum lif ağlarından ve lif ağları arasında bulunan serbest hücrelerden oluşmuştur. Lenf düğümleri, bademcik, dalak gibi lenfoid dokudaki organlarda ve alyuvar, akyuvar, trombosit gibi kan hücrelerinin yapım yeri kemik iliğinde bulunur.
Yağ Doku (Adipoz Doku): Yağ hücrelerinin bir araya gelmesinden oluşmuştur. Yağ hücrelerinin arasında, ara madde olarak kollajen ve elastik lifler vardır. Yağ doku vücudun her yerinde bulunmakla birlikte göz çukurlarında, böbrek kapsülü dışında avuç içi ayak tabanında, eklemlerde, büyük kaslar arasında, kitleler halinde bulunur. Yağ Dokunun Görevleri Yağ doku, enerji deposu olarak kullanılan yağı depolar ve gerektiğinde kana verir. Dokular arası boşlukları doldurarak organların korunmasını sağlar. Termoregülasyon (ısının düzenlenmesi) ve vücut ısısının korunmasını sağlar. El ayası, ayak tabanında bulunan yağ doku bu organlara mekanik destek sağlar.
Kemik dokusu: Bağ dokusu gibi hücreler; ipliksi yapılar ve temel ara maddeden oluşmuş, ancak yapısındaki kalsiyum nedeniyle sertleşmiş bir destek dokusudur. Sertliğinden dolayı organların korunması ve insan vücudunun şekillenmesinde önemli rol oynar. Kemik dokunun yapısında üç tip kemik hücresi bulunur. Osteoblastlar: Kemik doku ara maddesini oluşturan hücrelerdir. Bu hücreler periost denen zarın hemen altında bulunur. Osteositler: Osteoblastların olgunlaşmasıyla oluşurlar. Sert olan ara madde içindeki lakuna denen boşluklarda yer alır. Osteoklast : Kemik yıkımını sağlayan hücrelere denir. Osteoklastlar kemik kanalı ve boşlukların iç yüzeyinde bulunur. Fagositoz yetenekleri sayesinde kemik ara maddesinin yıkımını sağlar. Kemiğin eklem yüzleri hariç dışını saran zara, periosteum (periost) denir. Periosteumun yapısında birçok küçük kan damarları, lenf damarları ve sinirler bulunur. Periosteum; kemiğin enine büyümesini, kemiğin beslenmesini ve kırıklarda kemiğin onarımını sağlar.
Kemik doku yapısal olarak iki kısımdan oluşur. Sert (Sıkı) Kemik (Substantica Compacta):Yapısında inorganik maddeler daha fazla olduğundan sert yapıdadır. Uzun kemiklerin gövdesinde, yassı ve kısa kemiklerin ise yalnız dış kısmında bulunur. Kemiğin içinde, uzun eksenine paralel olarak havers kanalları uzanır. Bu kanalların içerisinde kan damarları, lenf damarları ve sinirler bulunur. Havers kanallarını birleştiren, enine seyreden kanallara ise volkmann kanalları denir. Sert kemiği oluşturan hücreler, havers kanallarının etrafına dairesel olarak dizilmişlerdir. Kemik hücreleri bu kanallardan besin ve oksijen sağlarken, artıklarını da aynı yolla kana verir. Süngerimsi Kemik (substantica spongiosa):Süngerimsi kemik uzun kemiklerin uçlarının iç kısmında, kısa ve yassı kemiklerin iç kısmında bulunur. Süngerimsi kemik dokuda havers kanal sistemi yoktur. Boşluklu bir yapıdan oluşur. Boşlukların içinde kırmızı kemik iliği (medulla ossium rubra) bulunur. Kırmızı kemik iliğinde kan hücreleri üretilir.
Kıkırdak dokusu: Vücut içinde sürtünme ve basınca dayanıklılık gerektiren yerlerde bulunur. Dıştan, perikondrium denilen kıkırdak zarı ile kaplıdır. Bu doku içinde damar ve sinir bulunmaz. Bu nedenle, dokunun beslenebilmesi ve artık maddelerin uzaklaştırılması perikondriımdan diffüzyon ile gerçekleşir. Kıkırdak dokusu, “kondrosit” adı verilen hücrelerin ve liflerin jel kıvamındaki temel madde içine gömülü oldukları bir doku çeşididir Temel görevleri: Yumuşak dokuları korumak ve beslemek, Kemik hareketlerini kolaylaştırmak, Kıkırdak dokusu çeşitleri: Hyalin kıkırdak : Solunum yolları ve özellikle uzun kemiklerin eklem yüzlerinde bulunur. Elastik kıkırdak: Yapısında kollajen lifler ve elastik lifler bulunur. Kulak kepçesi, burun kanatları, epiglottis ( gırtlak kapağı kıkırdağı) ve gırtlak kıkırdaklarının iç kısmında bulunur. Fibröz kıkırdak: Yapısında kollajen lif taşır. Köprücük (clavicula) ve leğen kemiği (coxa)eklemlerinde, omurlar arasındaki disklerde, diz kapağında bulunur.
Kan dokusu; vücut içinde taşıma, savunma, düzenleme gibi çok önemli görevler üstlenen sıvı özelliği gösteren özel bir dokudur. Özellikle homeostaz sağlanmasında önemli rol oynar.
Kas Dokusu: Uyarılabilme ile enerji kullanarak, kasılma yoluyla mekanik iş yapabilen bir dokudur. Sonuç olarak; kanın kalpten pompalanması, damarların büzülmesi, sindirimi yapılacak materyallerin iletimi, organizmanın hareketi gibi işlevler kas doku yardımıyla gerçekleştirilir. Kas hücreleri, ince uzun ve mekik (iğ) şeklindedir. Sitoplazmalarında miyofibril denilen protein yapıda kas telcikleri bulunur. Sitoplazmaya sarkoplazma, sitoplazma zarına ise sarkolemma denir. Kas hücreleri arasında sinir ve kan damarlarından zengin bağ dokusu vardır. Bağ doku, aynı zamanda kas liflerinin birbirlerine bağlanmasını da sağlar. Kas hücre ya da lifleri bir araya gelerek kas demetlerini; kas demetleri bir araya gelerek vücudumuzdaki kas yapıyı oluşturur.
Düz Kas Dokusu: İsteğimiz dışında çalışan organlarda bulunan dokudur Düz Kas Dokusu: İsteğimiz dışında çalışan organlarda bulunan dokudur. Düz kas dokunun her lifi bir hücredir. Düz kas hücresinde, nukleus ortada tek, ince uzun ve mekik şeklindedir. Düz kaslar, uterus, mesane, kan ve lenf damarlarının duvarında, sindirim sisteminde bulunur. Düz kasların özellikleri şunlardır: İstemsiz çalışır. Otonom sinirler tarafından kontrol edilir. Kalp hariç, iç organların yapısında bulunur. Hücreleri iğ şeklindedir. Çekirdekleri tek ve ortadadır. Pembe renklidirler. Çalışmaları yavaş olup, yorgunluk göstermez. Bantlaşma göstermez.
Çizgili Kas Dokusu: Çizgili kas dokusunun en küçük birimi lif olarak adlandırılır. Çizgili kas dokusu iskelet ve kalp kası olarak ikiye ayrılır. İskelet Kası: Kemik dokuya tutunan kas yapıdır. İskelet kası uzun silindir şeklinde enine çizgili kas liflerinden (hücre) oluşur. En küçük çizgili kas lifleri göz kaslarında, en büyükleri ise iskelet kaslarındadır.Çizgili kas dokuda myoblast denen hücreler birbiri ardına bölünürler ve kaynaşır. Bunun sonucunda hücreler arasındaki sınır kaybolur. Boyuna uzanan miyofibriller ve kenarlarda çok sayıda nukleusu olan yapı oluşur. Miyofibrillerin koyu renkli, kalın olanı miyozin, ince açık renkli olanı ise aktindir. Kas lifi içindeki miyofibrillerin yapısında, miyofilament denilen ince telcikleri oluşturan dört çeşit protein vardır. Bunlardan aktin, troponin tropomiyazin ince filamentleri, miyozin ise kalın filamentleri oluşturur. Filamentler kasılmayı sağlar.
İskelet kasının özellikleri şunlardır: 1. İstemli çalışır. 2 İskelet kasının özellikleri şunlardır: 1. İstemli çalışır. 2. Motor sinirlerle uyarılır. 3. İskelet sistemi üzerinde bulunurlar, vücudun hareketini sağlar. 4. Hücrelerin kaynaşması sonucu çok çekirdekli görünür. 5. Kasılmaları hızlı ve şiddetlidir. 6. Myoflamentleri bantlaşma gösterir. 7. Yapısındaki myoglobulinden dolayı kırmızı renkte görünür
Kalp Kası: Çizgili kas olmasına rağmen isteğimiz dışında çalışır Kalp Kası: Çizgili kas olmasına rağmen isteğimiz dışında çalışır. Bağ dokudaki kapiller damarlar, kalp kasının metabolizmasını sağlar. Kalp kası, histolojik ve fizyolojik yönden iskelet kasından farklı yapıdadır. Kalp kasının özellikleri şunlardır: 1. Sadece kalbin yapısında bulunur. 2. Otonom sinirler tarafından kontrol edilir. 3. Bantlaşma gösterir. 4. Bir veya iki çekirdeği olup, çekirdekler ortada bulunur. 5. Mitokondri sayısı oldukça fazladır. 6. Her hücrenin yan dalları diğerleri ile bağlantı halindedir. Bu bağlantı yerlerine, interkalar disk denir.
Sinir Dokusu: Uyarılabilen ve oluşan uyarıyı iletebilen yeteneğe sahip özelleşmiş hücrelerden oluşur. Sistemlerin gerektiği gibi ve birbirleriyle uyum içinde çalışmasının düzenlenmesinde çok önemli rol oynayan dokudur. Sinir dokusu hücreleri, (mekanik, ışık, ısı, ses, koku, basınç gibi) çeşitli enerji tiplerine duyarlıdır ve bunları, “aksiyon potansiyeli” adı verilen, sinirlerin özel uyarı biçimine dönüştürür. Sinir dokusunu oluşturan hücreler, aksiyon potansiyeli oluşturup iletim işlevine sahip olan “nöron” ve bu nöronlara destek görevi yapan “glia” hücrelerinden meydana gelir. Nöronlar, hücre gövdesi (soma) ve burdan çıkan “dendrit” ve “akson” adı verilen uzantılardan oluşur. Her nöronda sadece bir adet bulunan akson, uyarıyı başka bir sinir hücresine ya da kasa götürürken, sayıları birden fazla olabilen dendritler ise, sinir hücresine gelen bilgilerin toplandığı uzantılardır. Böylece sinirsel iletim, tek yönde olur. Nöronlar arası iletim, “sinaps” adı verilen yapılar aracılığı ile gerçekleşir. Sinapslar arası iletim, “nörotransmitter” adı verilen özel kimyasal maddeler aracılığı ile sağlanır. Uzantılarına göre nöronlar, insanda Yalancı tek uzantılı (pseudounipolar), İki uzantılı (bipolar) Çok uzantılı (multipolar) olmak üzere sınıflandırılır. Glia hücreleri ise Astrosit, Oligodendrosit Mikroglia olarak sınıflandırılır.
Nöronlar fonksiyonlarına göre; Duyu nöronları(afferent nöronlar):Reseptörler ile merkezi sinir sistemi arasında Motor (efferent nöronlar): Merkezi sinir sistemi ile effektör organ arasında İnternöronlar (ara nöronlar):Merkezi sinir sistemi içerisinde duyu nöronu ile motor nöron arasında Aksiyon potansiyeli: Hücre zarının içerisinin dışa oranla daha negatif olduğu dinlenim durumundaki bir hücre, herhangi bir uyaran ile uyarıldığı zaman; zarın dinlenim potansiyeli milisaniyeler içerisinde değişerek pozitif bir değere ulaşmaktadır. Zar potansiyelinde, içerisinin dışa oranla daha pozitif değer kazandığı bu duruma depolarizasyon adı verilmektedir. Ancak zar potansiyeli bu durumda kalmaz, çok kısa bir süre içerisinde tekrar eski dinlenim potansiyeline geri döner. Zar potasiyelinin depolarizasyondan tekrar dinlenim potansiyeline geri dönüşü repolarizasyon olarak tanımlanmaktadır. Aksiyon potansiyelinin depolarizasyon ve repolarizasyon dönemlerinin oluşmasından sorumlu iyonlar; sodyum ve potasyumdur.
Vücut Sıvıları
Vücut sıvıları İnsan vücudunun % 60- 70’ini vücut sıvıları oluşturur. Bu sıvılar devamlı aynı ortam içinde değildir. Birbirlerinden birtakım zarlarla ayrılmış bölmeler içindedir. Vücut sıvıları, intrasellüler (hücre içi) ve ekstrasellüler (hücre dışı) sıvılar olmak üzere ikiye ayrılır. Hücre içi (intrasellüler) sıvılar: Toplam vücut sıvısının 2/3’ünü (% 70) hücre içi (intrasellüler) sıvılar oluşturur. Hücrenin sitoplazma ve çekirdek kısımlarında bulunur. İntrasellüler sıvıların en önemli elektrolitleri; potasyum (K), magnezyum (Mg), fosfat (P), sülfat ve bikarbonat (HCO3) tır. Az miktarda da sodyum (Na) ve klor (Cl) bulunur. Hücre içi sıvılarda hücre dışı sıvılara göre çok daha fazla miktarda protein bulunur. Hücre dışı (ekstrasellüler) sıvılar: Toplam vücut sıvısının 1/3’ünü (% 30) hücre dışı (ekstrasellüler) sıvılar oluşturur. Hücre dışı sıvılar sürekli hareket hâlindedir. Hareket kan dolaşımı ile sağlanır. Ekstrasellüler sıvıların en önemli elektrolitleri; sodyum (Na), klor (Cl) ve bikarbonat (HCO3)tır. Ekstrasellüler sıvılar; damar içi sıvılar, doku aralığı (hücreler arası) ve boşluk sıvıları olmak üzere üç bölümde incelenir.
Damar içi (intravazal -plazma) sıvısı: Damarlar içinde dolaşan kanın sıvı kısmıdır. Plazma sıvısı içinde organik ve inorganik maddeler ile kan hücreleri bulunur. Doku aralığı (hücreler arası-interstisyel) sıvıları : Dokuları oluşturan hücrelerin dışında ve arasında dolaşan sıvıdır. Hücreler ve kılcal damarlar arasındaki madde alışverişi bu sıvıda yapılır. Bu sıvı kör borucuklar hâlinde başlayan lenf damarlarına girince lenf sıvısı (lenfa) adını alır. Boşluklardaki sıvılar (transsellüler sıvı) : Bazı organların ve anatomik boşlukların yapılarına ve görevlerine göre özelleşmiş, bir epitel zar ile ayrılmış olarak bulunan sıvılardır. Bulundukları boşluğa göre adlandırılırlar. Beyin omurilik sıvısı (BOS), eklem sıvısı (sinovia), göz içi sıvısı, gözyaşı, plevra, perikart ve periton yaprakları arasındaki sıvılar, tükürük, mide, safra, pankreas ve ince barsak sıvıları vb.
Kan yapısı ve işlevleri Ekstrasellüler sıvının bir parçası olan kan, insan vücudundaki damarlar içinde dolaşan sıvı bir dokudur. Normal bir erişkinin vücut ağırlığının ortalama 1/13’ünü kan oluşturmaktadır. 70 kg ağırlığındaki erişkinin vücudunda 5- 6 litre civarında kan bulunur. Latincede kana hema, kanı inceleyen bilim dalına ise hematoloji denir.
Plazma proteinleri: Plazmanın, organik maddelerinin büyük bir bölümünü plazma proteinleri oluşturur. Plazma proteinleri karaciğer tarafından sentezlenir. Albumin: Oluşturdukları ozmotik basınçla plazmada suyu tutarlar ve plazmadaki suyun damar dışına kaçmasına engel olurlar. Globulinler: Alfa, beta ve gama globulinler (immun globulinler) olmak üzere üç gruba ayrılırlar. Vücudun enfeksiyonlara karşı korunmasında ve bağışıklığı sağlamada rol alırlar. Fibrinojen: Kanama durumunda kanın pıhtılaşmasında rol alır.
Kan Hücreleri (Şekilli Elementler) Eritrositler (Alyuvarlar): Eritrositler nükleus (çekirdek) içermeyen, oksijen taşıyıcı protein olan hemoglobin ile dolu kan hücreleridir. Eritrositlere kırmızı rengini veren taşıdıkları hemoglobindir. Hemoglobin 4 hem (demir) ve bir globin molükülünden oluşur. Eritrositlerin 1 mm³ kandaki sayısı erişkin bir erkekte 4,5- 6 milyon, erişkin bir kadında ise 4- 5 milyondur. Eritrosit sayısının normalden fazla olması durumuna polisitemi (poliglobuli) adı verilir. Eritrosit sayısının veya hemoglobin miktarının normalden düşük olması durumu ise anemi olarak adlandırılır. Eritrositlerin görevleri Eritrositlerin en önemli görevi yapılarındaki hemoglobin sayesinde oksijen ve karbondioksiti taşımaktır. Eritrositler hemoglobin aracılığıyla asit baz dengesinin düzenlenmesini sağlar. Eritrositlerin hücre zarında bulunan antijenler, (aglütinojenler) kan grubunu belirler.
Lökositler (Akyuvarlar): Lökositler vücudun savunma sisteminde rol alan hareketli kan hücreleridir. Pigment kapsamadıklarından bunlara beyaz kan hücreleri de denir. Lökositler alyuvarlara göre daha büyük ve çekirdeklidir. Normal koşullarda lökosit sayısı 1 mm³ kanda 4000- 10.000’dir. Ortalama 6000- 7000 olarak kabul edilir. Klinikte sayıları 4000’den az bulunursa lökopeni, 10.000’den fazla bulunursa lökositoz olarak adlandırılan durum meydana gelir. Lökositlerin görevleri: Ölü doku artıklarını, yabancı partikülleri ya fagosite ederek ya da ürettikleri antikorlarla ve duyarlı lenfositlerle harap ederek ortadan kaldırır. İnflamasyonlu doku bölgelerine kemotaksi ile hareket eder. Fagositoz işlemi ile mikroorganizmaları ve yabancı maddeleri sindirir ve yok eder.
Kanın görevleri: Taşıma görevleri Hücrelerin ihtiyacı olan oksijeni, akciğerlerden dokulara, metabolizma sonucu oluşan karbondioksiti ise akciğerlere taşır. Besin maddelerini, hormonları, enzimleri hücrelere götürmek ve metabolizma artıklarını hücreler arası sıvıdan alarak bunları vücut dışına atacak veya zararlı etkilerini ortadan kaldıracak organlara taşır. Düzenleme görevleri Metabolizma sonucu meydana gelen ısıyı, bütün vücuda dağıtarak vücut ısısını düzenler. Vücut sıvılarının pH dengesini ayarlar. Plazmadan karbondioksitin (asit) uzaklaştırılmasını sağlayan hemoglobin, plazmanın asit baz dengesini ayarlamaya yardım eder. Savunma görevleri Vücuda giren virüs, bakteri gibi yabancı maddeler kanda bulunan lökositler tarafından fagosite edilerek zararsız hâle getirilir. Vücuda giren yabancı maddelere karşı antikor yapımı (humoral bağışıklık) ve yabancı hücrelerin tanınıp vücuttan atılması (hücresel bağışıklık) kan hücreleri tarafından gerçekleştirilir. Koruma görevi Kanın görevlerinden biri de “pıhtılaşma” mekanizmasıdır. Pıhtılaşma mekanizması sayesinde hasara uğrayan bir damarda meydana gelebilecek olan kan kaybı en aza indirilmiş olur. Böylece kan kendi varlığını korumuş olur.
Kan grupları ve Rh faktörü Eritrositlerin hücre zarlarında bulunan glukoprotein molekülleri, eritrositlere antijenik özellik kazandırır. Kan gruplarının sınıflandırılması eritrositlerin zarlarında bulunan tip A ve tip B olmak üzere iki antijen (aglutinojen) bulundurmalarına göre yapılır. Yapılan bu sınıflandırmaya göre A, B, AB ve 0 olmak üzere 4 esas kan grubu vardır. Plazmada, eritrositlerde bulunan A ve B antijenlerine reaksiyon verebilecek maddeler bulunur. Plazmada bulunan bu protein yapısındaki maddelere antikor (aglütinin) denir. Bu antikorlar yabancı antijenlere karşı bağışıklık yanıtının bir parçasıdır. A antijeninin antikoru anti- B, B antijenin antikoru ise anti- A’ dır. A Grubu: Eritrosit yüzeyinde A antijenini, plazmada B antikorunu taşır. B Grubu: Eritrosit yüzeyinde B antijenini, plazmada A antikorunu taşır. AB Grubu: Eritrosit yüzeyinde hem A hem B antijenini taşır. Plazmada antikor taşımaz. 0 Grubu: Eritrosit yüzeyinde antijen taşımaz, ancak plazmada hem A hem B antikorunu taşır.
Rh faktörü eritrositlerde bulunan bir antijendir Rh faktörü eritrositlerde bulunan bir antijendir. Rh antijenlerinin Rh faktörü olarak adlandırılan ve sık görülen 6 tipi vardır. Bunlar C, D, E, c, d ve e olarak adlandırılır. Bunlardan Tip D antijeni toplumda çok yaygındır ve diğer gruplara göre daha antijeniktir. Bu antijeni taşıyanlar Rh pozitif (+), taşımayanlar Rh negatif (-) olarak değerlendirilir. Beyaz ırkın yaklaşık % 85’i Rh (+) ve % 15’i Rh (-)dir. Rh Uyuşmazlığı: Rh uyuşmazlığı; Rh (-) anne ile Rh (+) babanın bebeklerinin kanında Rh antijeni (+) olduğunda ortaya çıkan durumdur.İlk gebelikte anne ile bebek arasındaki Rh uyuşmazlığı, bebeğe zarar verecek ölçüde anne kanında anti-Rh antikoru yapılamadığından bir problem oluşturmaz. İkinci Rh (+) bebeklerin %3’ü, üçüncü bebeklerin %10'u eritroblastosis fetalis denilen tablonun bulgularını taşır; izleyen gebeliklerde sıklık giderek artar. Rh uyuşmazlığına bağlı bu durumu önlemek için anneye ilk doğumdan sonraki ilk 72 saat içinde Rho-Gam (Anti- D gamaglobulin) uygulanırsa plasenta yoluyla anneye geçen antijenlerini antikor oluşturmadan dolaşımdan uzaklaştırarak ikinci bebekteki risk önlenmiş olur.