Öğretim Görevlisi: M.NECATİ CİZRELİOĞULLARI YONT221 Kamu Yönetiminde Devletin Etkinleştirilmesi TÜRKİYENİN İKTİSAT YAPISI VE YENİ KAMU HİZMETİ ANLAYIŞINDA YÖNETİŞİM Öğretim Görevlisi: M.NECATİ CİZRELİOĞULLARI
1923-1980 arasındaki dönem hızlanan karma ekonomi ve ithal ikamesi -1930 sonrasında sosyal refah devleti uygulamalarıdır. 1980 sonrası döneme damgasını vuran gelişme yeni devlet modelini bulma arayışlarının küreselleşmenin dalgası ile biçimlenmesidir.
1923-1946 Dönemi Dışa Açık Ekonomi: 1923-1929 Devlet işletmeciliği ve müdahalelerinin asgari düzeyde tutulduğu ve piyasa şartlarında sanayileşmenin benimsendiği yıllar İzmir İktisat Kongresi:Çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmada Batının birtakım kurum ve kuralları alınarak en kısa zamanda iktisadi ve toplumsal gelişmeye ulaşılması istenmesi. Lozan Barış Antlaşması: İktisat politikalarında dışa açık bir yapının izlenmesine neden olmuş.
Devletçilik: 1930-1939 Korumacı-devletçi iktisat politikaları 1929 Dünya bunalım sonrası dışa kapanarak devlet eliyle bir sanayileşme hamlesine girilen süreç Dışa kapalı bir iktisat politikası ışığında ve kamunun sanayi teşebbüslerinin yatırımlarını planlama çabaları ile gerçekleştirmiştir.
Savaş Yılları: 1940-1945 Karaborsa, vurgun ve spekülasyon ortamınının oluştuğu, bu ortam Türkiye’de kapitalizmin gelişmesinde önem taşıyan sermaye birikimi rejimine yol açmış. Ticaret sermayesi birikiminin hızla artması ve bu kesimin iç ve dış etmenlerin de katkısıyla toplumsal ve ekonomik gelişmeler yaşanmış…
1946-1980 Dönemi 1950’de Demokrat Parti’nin iktidar olmasından 1954 yılına kadar, dışa kapalı ve korumacı, içe dönük iktisat politikaları hızla terk edilmiş serbest dış ticaret rejimi benimsenerek, dış pazarlara yönelik bir kalkınma anlayışı izlenmiştir. 1954 yılından itibaren gerek dış ticarette gerek tarım sektöründe meydana gelen tıkanmalar sonucunda tarıma ve dış ticarete dayalı sanayileşme politikası terkedilerek, yerine sanayileşmeye öncelik veren korumacı, ithal ikamesine yönelik politikalar tercih edilmiştir.
1980’den Günümüze 24 Ocak Kararları: petrol fiyatının yükselmesi döviz ihtiyacını önemli ölçüde artırırken buna bir de dış borç bulmada karşılaşılan sorunlar eklenince, Türkiye üretimde kullanılan girdilerini ithal edememeye başlamış, temel mallarda ortaya çıkan kıtlıklar ise karaborsa ve kuyrukları doğurmuş… Dünya Bankası, IMF gibi dış kaynak sağlayan kuruluşlar yardımıyla 1980 yılında yapısal dönüşümleri içeren yapı : ‘’24 Ocak Kararları’’ Ekonominin dışa açılması, piyasa mekanizmasının geliştirilmesi, kamu kesiminin sınırlanması, enflasyonun kontrol altına alınması, yabancı sermayenin teşviki hedeflenmiştir.
İran-Irak savaşının sona ermesi 1990 Körfez Krizi İki dış gelişme Türkiye için önemli iki pazarın kaybolmasına neden olmuş. 1995 yılında başlayan hızlı büyüme eğilimi, 1998 yılının Nisan ayına kadar devam etmiş, ancak yurtiçindeki siyasi istikrarsızlık ile sona ermiştir.
1990-1995 Dönemi: 5 Nisan Kararları 1994 yılının başına gelindiğinde, Cumhuriyet tarihinin en büyük cari açığı ve kamu açığı makroekonomik dengesizliklerin boyutu görmek açısından yeterlidir. Orta-uzun dönemde sürdürülemeyecek olan bu yapı ve politikalar 1994 yılı Nisan ayında içine düşülen ağır iktisadi krizin oluşumundaki nedenlerdir.
1990-1995 Dönemi: 5 Nisan KararlarI 1994 yılı boyunca rekor seviyeye ulaşan enflasyon, ekonomik küçülme ve yüksek işsizlik oranı nedeniyle alınan önemler ancak bir yıl sonra 1995′de etkisini gösterdi. İhracat %50 oranında artarak, cari açıkta bir rahatlama yarattı. İşsizlik oranında ise önemli miktarda düşüş yaşandı.
5 Nisan Kararları Bir hükümeti düşüren ‘Acı Reçete’ uygulandığı dönem boyunca dış borç alınmadı ve yabancı payı olmayan tek istikrar paketi olarak da tarihteki yerini aldı.
Türkiye ekonomisinde 1995 yılında başlayan hızlı büyüme eğilimi, 1998 yılının Nisan ayına kadar devam etmiş, ancak hem yurtiçindeki siyasi istikrarsızlık hem de Güneydoğu Asya’da ve daha sonra Rusya Federasyonu’ndaki mali kriz nedeniyle sona ermiştir
Yeni Kamu Yönetimi Anlayışının Ortaya Çıkışı Dünya’da 1970’li yıllarda yaşanan krizin ardından neo-liberalizm akımı yükselmiş ve krizin sebebini devlete bağlamıştır. Krizden çıkmak için “küçük devlet, güçlü piyasa” önerisini getirmiş ve devletin fonksiyonlarının yeniden tanımlanması gerektiğini ileri sürmüştür. Kısaca her şeyin sınırları aşması anlamına gelen küreselleşme ile uyum sağlamak ve yeniden yapılanmak gereği ortaya çıkmıştır. Kriz ekonomilerin yapısını değiştirdiği gibi kamu yönetimi yapılarını da değiştirmiştir.
Dünya kapitalizminin yaşadığı krize çözüm olarak özelleştirme, liberalizasyon ve piyasalaştırma görülmüştür. Gerçekleşen bu uygulamaların genel adı da reform olarak sunulmuştur. 1980’ler köklü reform uygulamalarına sahne olmaktadır. Bu yıllara reform uygulamalarının “altın çağı” demektedir. 1990’larda yaşanan tartışmalar devletin sınırlandırılması ve özelleştirme üzerine olmamış; ayrıca, devletin yapısı ve farklı rolü giderek önem kazanmıştır. Tartışmalar, devlete girişimcilik ruhu kazandırılıp piyasaya dönük olması yönündedir. Önerilen yeni kamu yönetimi, her ne kadar devletin verimliliğini geliştirmede kullanılacak tekniklerin bir bütünü gibi sunulsa da, aslında piyasa güçlerinin uygun koşullarda isleyişinin devlet tarafından desteklenmesi ve aynı zamanda düzenlenmesi politikalarının bir parçası olmuştur. Yani, devlet küreselleşme sürecinde özel sektörün uzun vadeli stratejilerini düzenleyecek ve kolaylık sağlayacak bir devlet olmalıdır.
Devletin verimliliğinin artırılması için, özel sektör yönetim tekniklerinin uygulanabileceği yaklaşımı benimsenmeye başlanmıştır. “Yeni kamu yönetimi” anlayışı 1990’ların başında doğmuştur. Osborne ve Gaebler’in, 1992 yılında yazmış olduğu Devletin Yeniden İnşası (Reinventing Government) adlı eserinde kamu idarelerinin özel sektör teknikleri ile yeniden yapılandırılması ve yönetilmesi önerilmektedirler. Bu öneri ile yeni kamu yönetiminin temelleri atılmıştır. Osborne ve Gaebler devletin yeniden inşası için 10 öneride bulunmuşlardır.
Katalitik devlet (kürek çekmek değil dümen tutmak): Bu yeni anlayışa göre, devlet yol ve yön göstermelidir. Siyasal karar alma (dümen tutma) ve mal ve hizmet sunumu (kürek çekme) birbirinden ayrılarak devletin mal ve hizmet sunumu işlevinin yani kürek çekmenin özel sektöre devredilmesi gereği anlatılmaktadır. Bu ilk öneri kamu sektörünün küçültülmesi anlamına gelmektedir. 2) Sahiplenilen kamu yönetimi (hizmet değil yetki verme): Bu ilke insanların bulundukları ortamı kontrol edebildiklerinde, başkalarının kontrolü altında yaşamaya nazaran daha sorumlu davranacakları eğilimi ile oluşmuştur. Bürokratlardan toplum eline bırakılınca, toplumun yönetimde daha fazla söz sahibi olabileceği anlatılmaktadır. Fakat, dikkat edilmesi gereken nokta kamu yönetimlerinin mülkiyeti ve kontrolü topluma aktarmakla sorumluluğu devretmemesi gerektiğidir.
3) Rekabetçi devlet: Devletin tekele karşı rekabet edip, rekabet ortamının yararlarını sağlaması gerekir. Rekabetin başlıca yararları aynı harcama ile daha fazla iş yapılabilmesi, müşterilerin ihtiyaçları doğrultusunda davranmaya itmesi, yeniliği ödüllendirmesi olarak sayılabilir. 4) Misyona dayalı kamu: Kamu kurumlarının çoğu, misyonlarına (asli görevlerine) göre değil, mevzuat ve bütçelerine göre davranmaktadır. Girişimci kamu yönetimleri ise bu iki kavramı reddedip, bunların yerine asli görevlerini tanımladıktan sonra personeli bu görevleri yerine getirmekte serbest bırakan bütçe sistemleri ve kurallarını geliştirirler. Böylece stratejik yönetim önerisi ortaya çıkmıştır. 5) Sonuca yönelik kamu: Geleneksel kamu yönetimi anlayışında karar verme çıktı ve sonuçlara göre değil girdilere göre oluşmaktadır. “Sonuç” ve “performans” gibi kavramlar kamu yönetimlerince kullanılır olmalıdır. Böylece kamu sektöründe performans yönetimi önerisi ortaya çıkmıştır.
6) Müşteriye yönelik kamu: Bürokrasinin değil müşterilerin ihtiyacının karşılanmasını içerir. Demokratik devletlerin varoluş nedeni vatandaşlara hizmet etmektir. Özel sektörün ise kar etmektir. Halkı memnun etmek için sürekli arayış ve yenilik peşinde olan özel sektördür. Kamu yönetimleri ise müşterileri pek önemsemezler. Bürokratik yönetimlerin en kötü tarafı da müşteriye yönelik olmamasıdır. 7) Girişimci devlet (harcamak yerine kazanmak): Gelir elde etmenin yolu sadece vergi değildir. Devlet başka kaynaklara da başvurmak zorundadır. Girişimci kamu yönetimlerinde gözlenen bir özellik de yatırım boyutudur. 8) Geleceği hesaplayan kamu (çare değil tedbir): Geleceği tahmin etmek başka, bu tahmine dayanarak karar almak başkadır. Bunun için stratejik planlamalardan yararlanmalıdır.
9) Merkeziyetçilikten kurtulmuş kamu (hiyerarşiden katılım ve takım çalışmasına): Merkeziyetçilikten kurtulmuş kurumların birçok avantajı vardır. Merkeziyetçilikten uzaklaşıp eyalet ve yerel yönetimlere daha fazla yetki ve sorumluluk verilmesi gerekir. 10) Piyasaya yönelik kamu: Piyasanın işleyişinde yaşanılan sorunlara karşı piyasanın da yeniden yapılandırılmasına ihtiyacı vardır. Piyasa kurallarının belirlenmesi, tüketici bilgi akışının sağlanması, talep yaratılması ve yönlendirilmesi, özel sektör tedarikçilerinin teşvik edilmesi, gerekli kurumların ve ortamın yaratılması, vergi reformları ile piyasanın etkilenmesi gibi konular, devletin düzenlemesinde katkı sağladığı veya bizzat üstlendiği konulardır. Osborne ve Gaebler’in 1992’de ortaya attığı bu 10 ilke özünde, özel sektörce benimsenen yönetim anlayışının devletçe uygulanmasını öğütleyen, yeni kamu yönetimini yansıtmaktadır.
Yeni Kamu Yönetimi Temel Değerleri Yeni kamu yönetimi anlayışı, vizyon ve misyonun belirlenmesi, kural ve düzenlemelerin faaliyetler ile yer değiştiği, bütçelerin sonuç odaklı gelişimi, yönetimsel çözümlerden çok piyasa araştırması yaparak gelişme ve başarının müşteri memnuniyeti ile ölçümü ile devlet odağına ilk olarak insanı koyan bu fikirlerin birleşmiş halini tarif eder.
Hood, yeni kamu yönetimi anlayışının ilkelerini şu şekilde vermiştir. Profesyonel yöneticilik, Açıkça ortaya konulmuş performans ölçütleri, Çıktılar üzerinde dikkatli bir kontrol, Rekabet ortamına geçiş, Özel sektör tekniklerinin uygulamasına vurgu, Kaynak kullanımında verimlilik ve disiplin.
Klasik kamu yönetiminden yeni kamu yönetimine değişimi temel değerler bazında göstermek için karşılaştırma yapılmıştır. Şekilde birey merkezliliğe geçiş açıkça görülmektedir.
Toplum Merkezli Demokrasi Politik Hesap Verebilirlik Toplumculuk Klasik Kamu Yönetimi Yeni Kamu Yönetimi Toplum Merkezli Demokrasi Politik Hesap Verebilirlik Toplumculuk Kamu Yararı Toplumsal Sorumluluk Geleneksel Değerler Dayanışma Birey Merkezli Demokrasi Yönetsel Hesap Verebilirlik Bireycilik Kişisel Yarar Sınırlı Devlet Ekonomik Değerler Rekabet
Yönetişim nedir? Katılımcı ve paylaşımcı bir anlayışa sahip olan ve geleceğe yönelik bir bakışa sahip yönetim anlayışını ifade eder. Sonuç ve hedef odaklı olaylara yönelmiş, vatandaşa hizmeti esas alan, katılımcı, şeffaf, hesap verebilir çağdaş bir yönetim biçimine imkan veren yaklaşımdır. Mevzuatta; “saydamlık, hesap verebilirlik, katılımcılık, çalışma uyumu, yerli yerindelik ve etkenlik gibi kriterlere dayanan çok aktörlü ve toplumsal ortaklara dayalı yönetim anlayışı” olarak tanımlanmaktadır.
Yönetişimin temel özellikleri Ekonomik, sosyal ve politik öncelikler: Kamu hizmetleri kalite ve miktar açısından politik kararlara göre değil de piyasa taleplerine göre belirlemek istenmiştir. Bu sayede tüketiciler seçtikleri kişilere danışmadan hizmeti etkilemeye başvurmuşlardır. Seçilmiş görevlilerin değişen rolleri: Yönetişim seçilmiş görevlilerin fonksiyonlarını mevcut olandan daha az önemli göstermektedir. Bu sayede ağsal ilişkilerin kamu kaynakları ile özel kaynakların bir araya getirilmesi önem kazanmaktadır. Katılımcılık: Yönetişimin öncelikler arasında yer alan saydam bir politika belirlemek, uygulamak ve uygulama sonuçlarını ilan etmek, ilgili prosedürler ile beslenmek zorunda olan bir hedef olarak göstermektedir.
Yönetişimin kapsamı ve sınırları. Yönetişim başta devlet olmak üzere, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarını kapsamaktadır. Devlet: Siyasi ve kamu kuruluşlarını içermekte ve bu süreçte vatandaşlarına daha etkin bir hizmet vermeyi hedeflemektedir. Özel sektör: Gelir kaynağı oluşturarak üretimi, ticareti ve insan kaynaklarını geliştirerek hizmet sağlama ve ekonomik kalkınmayı artırmayı hedefler. Sivil toplum: Kar amacı gütmeyen birey ile devlet arasında yer alarak toplulukları organize eder.
Yönetişim; kapsadığı devlet, özel sektör ve kar amacı gütmeyen üçüncü sektör kuruluşlarının hepsinin arasında eşitlik ilişkisinin bulunduğunu öngörmektedir.