İhram, dünyanın çeşitli bölgelerinden adeta her biri bir temsilci ve gözlemci sıfatıyla Mekke’ye akın eden Müslümanlar, “mikat” denilen belli sınırlarda, dünyayı, dünyevi farklılığı, hatta bencilliği ve ihtirasları temsil eden elbiselerini çıkarıp hepsini eşitleyen, birleştiren, onları dünya Müslümanlığının bir üyesi olmanın bilincine erdiren, hac ve umre ibadetine başlama alameti olarak iki parçadan ibaret dikişsiz örtü ihram elbiselerini giyerler. Müthiş bir heyecan vardır herkeste. Artık “ben” yok, “biz” vardır. Beyaz renk saflığın, temizliğin ve arınmış olmanın simgesidir. Elbette daha arınmış değiliz ama bir bakıma her şey yeni başlamaktadır. İhram, kefene bürünmeyi, Allah’ın dışındakilerden yüz çevirmeyi hatırlatır. “Ölmeden önce ölme”nin bir tür provası! Kendisini olduğundan başka görmesine yol açan elbiselerden kurtulan insan onların simgelediği dünyanın menfî tarafından uzaklaşmakla, Ahiret’e ve varlığın ukbâ boyutuna girer. Sadeliğin nişanesi ihramı kuşanan insan yalın ve etiketsiz olur. Kişiliğimizi sadeleştirmemizi, varlığımızı durulaştırmamızı gerektirir ihram. Sıfatlar ve statüler erir, makamlar yıkılır, rütbeler sökülür, zenginlikler bir kenara bırakılır ihramın içinde. “Allah sizin şeklinize, malınıza bakmaz kalplerinize bakar. O daima mü’minin kalbini gözetir.” gerçeğinin anlaşıldığı yerdir Mikat mahalli. Hacca gidince sadece şeklen değil, kalben de değişmek gerek, yücelmek gerek!
İhram halinde, normal zamanda mübah olan şeyler yapılmaz İhram halinde, normal zamanda mübah olan şeyler yapılmaz. Tıraş olmak, cinsi ilişki, koku sürmek, zararlı haşeratı öldürmek, avlanmak gibi. “İhtiram ve hürmet” çerçevesinde sürdürülen ihram yasaklarıdır bunlar. Yani, sadece korktuğun için değil, derin bir saygı ve hürmet duyduğu için de senin dışında olanlar dokunulmazdır. Bedeninizin size ait olmadığını hatırlatır size bu yasaklar. Bedenini iyi yöneten evini, şehrini, ülkesini ve devletini iyi yönetir. Bedenimizi korurken fizik ve sosyal çevreye zarar vermek olmaz. Müslüman ihrama bürünmüş ve “haram bölge”de iken canlı hayatla ve tabiatla bir çatışma içinde olamaz. Kutsal bir mekanda ve zamanda bitkiler ve hayvanlar da bizlerle birlikte ibadet etmekte, Allah’ı tesbih etmekte, Lebbeyk diye telbiyede bulunurken sesimizin gittiği her yerdeki canlı ve cansızlar bize katılmakta, onlar da Yaratıcı’larının yüce adını anmaktadır. İhrama girdiğin andan itibaren bir kere daha tevbe ediyorsun. Sadece günahlarına değil, sana sunulan sonsuz nimete yeterince şükretmediğin için tevbe ediyorsun. Günahlardan masum Allah’ın Elçisi (sallallahu aleyhi ve sellem) de gece gündüz bunun için tevbe ve istiğfar etmiyor muydu? İhrama girdin, bütün ikincil kimliklerin yıkıcı etkilerinden uzaklaşmalısın. Hac, yönelmek, Allah’a yönelmek ve kast etmek değil midir?
Telbiye Dağ, taş lerzeye gelir, “Lebbeyk Allahumme Lebbeyk” sedalarıyla. Dillerde müşterek bu ses, gönüllerde aynı ahenk hakimdir. Lebbeyk Allahumme lebbeyk, Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk, la şerike lek. (Telbiye duası) Davetine icabet edip geldim Allah’ım! Emrine amadeyim Allah’ım! Emirlerin başım gözüm üstüne, Sen’in ortağın, bir benzerin yok Allah’ım! Hamd yalnız Sana, şükran sadece Sana, nimet ise Sen’den, yegane hakimiyet ve hükümdarlık da Sen’in, zira senin eşin, ortağın ve yardımcın yok Allah’ım!
“Lebbeyk Allahumme Lebbeyk!” derken hacı adayı “Maksudum, Mahbubum, Matlubum Sen’sin Allah’ım!” manalarını düşünür. “Ben kulunum. Mabud’um Sen’sin Allah’ım! Kulluğumu arz etmek için Sen’in huzuruna geldim Allah’ım!” Hacca yönelmedeki ana hedef ve maksat da budur aynı zamanda. Telbiye, yeniden dirileceğimiz kıyamet gününde Hakk’a icabet etmeyi hatırlatır. Üstten gelen bir emre ya da davete karşı aralıksız icabet anlamını taşır. Telbiye, müslümanların Beytullah’a misafir olarak gelmelerinin Allah’ın, kendilerine büyük bir lütuf ve ihsanı olduğuna dikkatleri çeker. Allah’ın adının yüceliği çevreye ilan edilir, duyurulur. Telbiye ile teslimiyet doruk noktaya ulaşılmış, ihramla da herkes kullukta aynı safta yerini almıştır. Telbiye, manası itibarıyla haccın omurgasıdır. Tüm haccın ana sütunu tevhiddir ki, bunun da ilanı şirki yok etmek ve tanımamaktır.
Bu hale tercüman olan Allah Rasûlu’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) şu ifadeleri ne kadar güzeldir! “Telbiye getiren her mü’minin yol boyunda sağında, solunda bulunan taş, ağaç, yani her şey onunla beraber telbiye getirir. Telbiyede sesini yükselten veya tekbir getiren her kimseye cennet müjdesi verilir.” Zira Hazret-i Cebrail (aleyhisselâm) O’na gelmiş ve “Ashabına telbiye seslerini yükseltmelerini bildir, çünkü telbiye haccın simgelerindendir.” diye haber vermiştir. Bir başka Hadis-i Şerif : “En değerli hac, yükses sesle telbiye getirilen ve kurban kesilen hacdır.” “Telbiyede sesini yükselten veya tekbir getiren herkese mutlaka cennet müjdelenir ve akşama kadar affedilmiş olarak girer.” müjdesi de yine O’na aittir. Hac etmek üzere yola çıkan bir insan kendisi için mikat olan noktada ihrama girdiği andan itibaren bu duayı okumaya başlar. Bembeyaz ihramları içinde milyonlarca kişi güçleri yettiğince “Lebbeyk!” diye bağırırlar. Telbiye getirirken yorulmamak lazımdır.
Telbiye, manevî iklime giriş parolası, Hakk’a teslimiyetin ilanıdır Telbiye, manevî iklime giriş parolası, Hakk’a teslimiyetin ilanıdır. Hanefi mezhebine göre ihramın iki rüknünden (niyet ve telbiye) biridir. Bunlardan birini terk eden kimse ihrama girmiş olmaz. Gerçek anlamda ihramlı olmak ve haccı eda etmek isteyenler, telbiyeyi anlayan, yaşayan ve yaşatanlardır. Telbiyesiz hac, müşriklerin haccına benzer. Müşrikler hicri 9. yıla kadar hac yapıyorlardı. Telbiyeye inanmadıklarından Tevbe Suresi 28. ayetin açıkladığı gibi “Bu yıldan sonra müşrikler Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar.” hükmü bildirilmiştir. Bu bütün hayat boyu devam ettirilmesi gereken bir sözdür. “Elest bezmi”nde verilen sözün bir karşılığı gibidir. Zenci’si, Arap’ı, Japon’u, Türk’ü de bu duayı okur.
Dilinde Lebbeyk, kalpte heyecan Rabb’in yeryüzündeki en kutsal mekanı Kabe’ye varıncaya kadar bu böyle devam edecektir. Hamdin, mülkün ve milletin yalnızca Allah’a ait olduğu sürekli ilan ve “emrindeyim Allah’ım” âvazıyla devam eden yolculukta Kâbe’ye yaklaşırken kalb, kafesten kurtulmak isteyen bir kuş gibi çırpınır. Ruhaniyetle dolu atmosfer içinde müşahade edilen sadece O’dur. Kâbe göründü. İşte Ev burada! Yapılacak tek şey var. Gözünüzü Kâ’be’den ayırmadan tavafa katılmak. Elektronlar gibi, yıldızlar gibi merkezin etrafında dönmeye başlamak!...