Kimsesizlere Yardım Hz. Muhammed (s.a.v), hayatının her aşamasında fakir ve kimsesizlerle yakından ilgilenmişti. Onun bu güzel tavrı başta sevgili eşi Hz. Hatice olmak üzere bütün Mekkeliler tarafından takdir edilmekteydi. Hira Mağarası’nda kendisine ilk vahiy geldiğinde, Efendimiz telaşa kapılmıştı. Hz. Hatice “Üzülme, sen fakiri doyurur ve akrabaya yardım edersin. Allah seni utandırmaz!” diyerek Peygamberimizi sakinleştirmişti.
Efendimiz, peygamberlikle görevlendirildikten sonra da fakir ve kimsesizlerin en büyük yardımcısı olmuştu. Onun konuyla ilgili pek çok hadisi, müminleri kimsesizlere yardım etmeye teşvik etmektedir. O bir hadiste şöyle buyurmaktadır: “Zayıf, kimsesiz ve fakirleriniz arasında beni arayın, beni ancak onların yanında bulursunuz, çünkü sizler o fakir ve zayıf insanlar yüzünden rızıklandırılıyor ve Allah tarafından yardım görüyorsunuz.” (Tirmizi, Cihad, 24).
Peygamberimiz, fakir ve kimsesizlerin Allah katında değerli olduklarını şöyle ifade etmektedir: “Ey insanlar! İyi dinleyin, düşünün ve şunu bilin ki izzet ve celâl sahibi Allah’ın, Peygamber ya da şehit olmayan bazı özel kulları vardır. Onların meclislerine ve Allah’a olan yakınlıklarına Peygamberler ve şehitler bile gıpta ederler.” (İbn Hanbel, V, 344).
Peygamberimizin kimsesizlere yardım etmek için bazen aç kaldığını belirten Ebu Hureyre; “Efendimizin aç kalması, etrafını saran fakir kimselerin ve misafirlerinin çokluğundan kaynaklanıyordu. Zira Rasulullah beraberinde bir kısım ashabı ve mescitteki ihtiyaç sahipleri olmadan asla yemek yemezdi.” demektedir (İbn Sa’d, I, 409). Ebu Hureyre’nin sözünü ettiği fakir ve kimsesizlerin büyük çoğunluğunu, Mescid-i Nebevi’de bulunan ve kendilerine Ashab-ı Suffa adı verilen kimseler oluşturuyordu. Bu kimseler kendilerini ilim yoluna vakfetmiş, kimi kimsesi olmayanlardı.
Hz. Muhammed, toplum içinde yoksul, kimsesiz olanların itilip kakılmasını, zengin ve güçlü olanlara ayrıcalık tanınmasını asla tasvip etmemiştir. Müslümanları bu konuda dikkatli olmaya davet eden Peygamberimiz, toplumları fesada uğratacak, insanlar arasında bölünmeye ve parçalanmaya yol açacak bu türden yaklaşımları kesinlikle yasaklamıştır. Fakir ve kimsesizlerin, kendilerini savunacak kimseleri olmadığı için adaletten mahrum edilmeleri ve zenginlerin de kayırılarak cezadan muaf tutulmaları, Hz. Muhammed tarafından hiçbir zaman uygun görülmemiştir.
Efendimiz bazı hadis-i şeriflerinde fakirlerin manevî derecelerinden bahsetmiş, ahirette kurtuluşa erenlerin çoğunun öncelikle fakirlerden olacağını bildirmiştir. Zayıf, güçsüz ve kimsesiz olanları; bu dünyada karşılaştıkları zorlu imtihan karşısında, sabretmelerinin bir mükâfatı olarak, Allah’ın cennetle ödüllendireceğini müjdelemiştir. Efendimiz konuyla ilgili bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Size cennetlikleri bildireyim mi? Onlar hem zayıf oldukları hem de halk tarafından zayıf görüldükleri için kimsenin önemsemediği, fakat şöyle olacak diye yemin etseler, Allah’ın isteklerini geri çevirmeyeceği kimselerdir. Size cehennemliklerin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Katı kalpli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir.” (Buhari, Eyman, 9).
Ocak 2013