Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Türkiye’ye Yönelik Göçler

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Türkiye’ye Yönelik Göçler"— Sunum transkripti:

1 Türkiye’ye Yönelik Göçler
Hazırlayanlar: Umut solmaz Hande buse beksarı Esra pehlivan Elif önal Tülay aslan Fazilet görgülü

2 Uluslar arası Göç Sorunu ve Türkiye
Asya ile Avrupa arasında köprü konumunda olan Türkiye, Kuzey Afrika, Ortadoğu ve yakın Asya ülkelerinden AB ülkelerine kaçak olarak göç etmek isteyenler için vazgeçilmez bir durak olup aynı zamanda göç edenlerin yerleştiği de bir ülkedir. Diğer bir ifade ile düzensiz göçmenlerin (irregular migrants) bir kısmı Türkiye'yi transit ülke olarak kullanırken diğer bir kısmı ise kaçak işçi olarak çalışıp hedef ülke olarak kullanmaktadır. Bunun bir sonucu olarak 20. yüzyılın ortalarından bu yana kendi vatandaşları yurtdışına göç eden bir ülke olan Türkiye artık başka ülke vatandaşlarının göç ettiği ve çalıştığı bir ülke olmaya başlamıştır. Bu duruma bağlı olarak yaşanan insan hareketliliğinin Türkiye’de siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel etkileri ortaya çıkmaktadır.

3

4 Türkiye'ye yönelen düzensiz göçü belirleyen dört ana unsur vardır
Türkiye'ye yönelen düzensiz göçü belirleyen dört ana unsur vardır. İlk olarak; komşu ülkelerde artan siyasi belirsizlikler ve çatışmalar bu ülke halklarının daha güvenli, zulümden uzak ve daha iyi hayat şartlarının olduğu yerlere gitme arzusunu arttırmıştır. İkincisi; Türkiye'nin Doğu - Batı ile Kuzey - Güney arasında bulunan coğrafi yapısı, gelişmiş Batı ve Kuzey ülkelerine geçiş yapmak isteyen transit göçmenler için ülkeyi çekici kılmaktadır. Üçüncüsü; Avrupa'ya ulaşmayı hedefleyen göçmenler, Avrupa'nın sınırlarında uyguladığı sıkı kontroller ve artan göç kontrolleriyle, Türkiye gibi Avrupa'nın çevre ülkelerine yönelmişlerdir. Dördüncü neden ise Türkiye'nin komşu ülkelere oranla ekonomik açıdan daha iyi şartlar sunması sebebiyle çalışmak isteyen göçmenler için çekici olmasıdır.

5 Türkiye'ye üç tür göçmen gelmektedir
Türkiye'ye üç tür göçmen gelmektedir. Birinci tür Romanya, Ukrayna, Belarus ve Moldova gibi Doğu Avrupa ülkelerinden direk olarak iş bulma amacıyla gelen göçmenleri kapsamaktadır. İnşaat, tarım ve tekstil gibi sektörlerde bu tür göçmenlerin istihdam edildiği bilinmektedir. Aynı zamanda birçok orta ve üst sınıf aile, Moldovalı ve Ukraynalı kadınları ev işlerinde kullanmaktadır. Eğlence ve fuhuş sektörlerine de bu göçmenlerin yoğun şekilde katıldığı gözlenmektedir. İkinci türü ise İran ve Irak gibi Orta Doğu ülkelerinden, Pakistan, Bangladeş ve Sri Lanka gibi Asya ülkelerinden ve Nijerya, Somali, Kongo gibi Afrika ülkelerinden gelen göçmenler oluşturmaktadır. Bu göçmenler Avrupa'ya gitme niyetinde olup Türkiye'yi köprü olarak kullanmaktadırlar. Bu göçler genellikle Türkiye'ye izinsiz giriş, Türkiye'den izinsiz çıkış ve vize ihlalleri yoluyla gerçekleşmektedir. Bu göçmenlerin de ülkede kaldıkları süre boyunca kaçak olarak çeşitli sektörlerde yaşamlarını kazanma yoluna gittikleri bilinmektedir. Üçüncü ve son göçmen türünü ise sığınma talebinin sonuçlarını bekleyen ya da sığıma talebinde bulunup talepleri reddedilen fakat ülkelerine geri dönmek yerine ya Türkiye'de kalıp kaçak işçi olarak çalışmak isteyen ya da üçüncü bir ülkeye göç yollarını arayan göçmenler oluşturmaktadır.

6 Türkiye’de göç hareketleri, kaynak ülke – transit ülke hedef ülke kapsamında 3 grupta ele alınabilir: Kaynak Ülke Türkiye Transit Ülke Türkiye Hedef Ülke Türkiye

7 MÜBALE GÖÇÜ NEDİR? Ülkeler arasında yapılan antlaşmalar gereği insanların yer değiştirmesine mübadele denir. Bu göçlerin en önemli özelliği, isteğe bağlı değil zorunlu olmasıdır. Göçe tabi tutulan kişilere ise mübadil denmektedir.

8 TÜRKİYE- YUNANİSTAN NÜFUS MÜBADELESİ
1923 yılında Lozan Barış Antlaşması'na ek olarak yapılan sözleşme uyarınca Türkiye ve Yunanistan Krallığı'nın kendi ülkelerinin yurttaşlarını din esası üzerine zorunlu göçe tabi tutulması durumudur. Sözleşme 19 maddeden oluşuyordu. Sözleşme gereği 1 Mayıs tarihi itibariyle Türkiye topraklarındaki Rum/Ortodoks nüfus ile Yunanistan topraklarındaki Türk/Müslüman nüfus arasında zorunlu göç uygulaması şarta bağlanmış oluyordu. Mübadeleye tabi tutulmayacak olanlar sözleşmenin 2. maddesinde belirtildiği üzere Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları idi.

9 MÜBADELENİN SONUÇLARI
Mübadiller açısından bakıldığında, pek çok insanın doğup büyüdüğü yerleri terk ederek yeni bir ülkeye taşınmaları psikolojik travmalara neden olmuştur. Uyum sorunu Yunanistan’a göç eden Rumlar arasında daha şiddetli yaşanmış ve bu göçmenlerin çoğu Avrupa ve Amerika’ya göç etmek zorunda kalmışlardır. Ayrıca Anadolu’dan göç eden Rumlar, Yunan hükümetinin beklentisin aksine, barınma problemleri ile karşılaşmışlar ve bu göçmenlerin beslenme, giyim ve bakım masrafları zaten kötü durumda olan Yunan ekonomisine ek bir yük bindirmiştir. Yunanistan’ı terk eden Müslümanlardan kalan yerlere sadece Rumların yüzde kırkı yerleştirilebilmiş, bu durum da göçmenlerin hayat şartlarının daha da kötüleşmesine yol açmıştır.

10 Türkiye’ye göç eden Müslümanlar için de durum çok farklı değildi
Türkiye’ye göç eden Müslümanlar için de durum çok farklı değildi. Türkiye’ye gelen göç- menlerin sorunları ile ilgilenmek üzere, TBMM 13 Ekim 1923’te Mübadele İmar ve İskân Vekâletinin kurulması kanununu kabul etmiş ve 20 Ekim’de de İzmir Mebusu Mustafa Necati Bey Mübadele, İmar ve İskân Vekilliğine seçilmiştir. Türkiye’ye gelen göçmenlerin nakilleri, yerleştirilmeleri ve üretici duruma getirilmelerinin planlanması Mübadele İmar ve İskân Kanunu ile yapılmıştır.

11 Türkiye’ye gelenlerin yerleştirilmesiyle ilgili olarak ortaya çıkan diğer bir sorun da gittikleri yerlerdeki evlerin ya yakılmış, yıkılmış ya da yerel otoritelerin göz yumması sonucu başkaları tarafından haksız bir şekilde işgal edilmiş olmasıydı. Mübadele sadece mübadiller açısından değil, aynı zamanda Türkiye ve Yunanistan’ın sosyal, ekonomik ve siyasi yaşamlarında da önemli etkiler doğurmuştur. iskân politikasındaki aksaklıklar pek çok göçmenin uzun yıllar zorluk içinde yaşamalarına sebep olmuştur.

12 İRAN DEVRİMİ İran'da devrim, yönetimde "demokrasi" çağrılarıyla başladı ve dünyanın ilk İslam devletinin kurulmasıyla sonuçlandı. İran toplumunu baştan sona değiştiren İran İslam Devrimi 20. yüzyılın en önemli dönüm noktalarından birisi oldu.

13 Türkiye’yi transit göç güzergâhı olarak kaçak göçmenlerden sonra en sık kullananlar mültecilerdir. Türkiye, küreselleşmenin ivme kazandığı 1980’lerin başından itibaren rağbet gören bir sığınma ülkesi olmaya başladı. Ortadoğu ve komşu ülkelerin baskıcı rejimlerinden kaçanlar ilk mültecileri oluştururken , ülkeye gelen ilk kitlesel mülteci grubu ise 1979 İran Devrimi’nin ardından ülkelerinden ayrılanlardır İran Devrimi’nden sonra muhalif kalanlar ya da mağdur bırakılanlar için İran’dan ayrılmak yolu gözüktüğünde ilk durakları Türkiye olmuştur. Bir tahmine göre yılları arasında Türkiye’yi kısa süreli beklemek için kullanıp esasen transit şekilde genellikle Kuzey Avrupa ülkeleri ve Avrupa’ya 1,5 milyon İranlı’nın göç ettiği öne sürülmektedir. Türkiye’ye yönelik gerçekleşen sığınmacı akınında en büyük grubu teşkil etmektedir.

14 İRAN-IRAK SAVAŞLARI (1980-1988)
Nedenleri: 8 yıl süren İran-Irak savaşının başlamasının en büyük nedeni sınır sorunlarıdır. İki ülke arasındaki sınırlar 1937 yılında sabitlenmişti. İran, Irak'a bıraktığı bazı yerleri almak istedi ve 1970'te Basra Körfezi'ne savaş gemilerini yolladı. Buradaki çatışmalar sonucu İran körfezdeki bazı adaları ele geçirmiştir. 1980'li yılların ortalarında, Irak ordusu İran'ın bazı iç meselelerini fırsat bilerek İran'a savaş açmıştır.

15 Savaşın Başlaması İran’ın iki ülke arasında anlaşmazlık konusu olan bölgeden askerlerini çekmeyi reddetmesi üzerine 22 Eylül 1980’de Irak ordusu sınırı geçti. Irak 16 Eylül’de, Şatt-ül-Arap antlaşmasını feshettiğini açıklamıştı. Savaşın ilk günleri, baskın avantajını koruyan Irak’ın üstünlüğü ile geçti. Fakat, zamanla İran’ın direnişinin artması ile savaş karşılıklı yıpratma sürecine girdi.

16 Irak, boru hatlarından petrol ihraç edebilirken İran, ihracatını büyük ölçüde Basra Körfezi’nden yapıyordu. Bu sebeple Irak, petrol taşıyan İran gemilerine saldırılar düzenlemeye başladı. Benzer şekilde İran da, Irak petrol tesislerine saldırıya başladı. Körfez petrol ticaretinin zarar görmesi, Amerika Birleşik Devletleri’nin savaşa aktif olarak katılmasına sebep oldu. ABD ve müttefikleri (Avrupa ve Japonya) büyük ölçüde Körfez petrolüne muhtaçtı ve petrol yolunun saldırıya açık olması Batı dünyası için tehlikeliydi. Körfez petrol yolunu açık tutmak için Amerika Birleşik Devletleri bölgeye bir filo gönderdi ve ABD bayrağı çekmiş Kuveyt tankerlerini korumaya başladı. İki ülke arasındaki barış, ancak Irak’ın Kuveyt’i 1990 Ağustos ayında işgali ve ABD ile savaşa tutuşma korkusuyla İran’dan aldığı toprakları geri vermesiyle gerçekleşti.

17 Savaşın Sonuçları Irak-İran Savaşı, yaklaşık bir milyon insanın hayatına mal oldu. Savaşan taraflar ufak kazançlar için ekonomik kaynaklarını tüketti. Savaşın sonucunda Irak-İran sınırı değişmedi. Savaşın etkileri yıllar boyunca hissedildi. İki ülkenin birbirlerinin petrol tesislerine saldırılar düzenlemesi sonucu petrol üretimi düştü, petrol fiyatları arttı. Savaş boyunca Irak, kendisini destekleyen devletlerden borç alarak silah satın almıştı. Bu borçları ödemekte zorlanması, 1990 yılında Kuveyt’e saldırarak oradaki petrol kuyularını ele geçirmeye çalışmasına yol açtı. Bu tavrı da Irak’ı uluslararası ilişkilerde yalnızlığa sürükledi ve desteksiz bıraktı.

18 KÖRFEZ SAVAŞI 1991 Körfez Savaşı ve “Büyük Kaçış” “Irak’tan göç” denildiğinde, kuşkusuz akla ilk olarak, 1991 Körfez Krizi sonrasında yarım milyon Iraklının Türkiye’ye, bir milyona yakınının da İran’a sığındığı “büyük kaçış” gelir. Amerika’nın öncülüğündeki müttefik kuvvetler Kuveyt’i işgal eden Irak’a saldırdıktan kısa bir süre sonra, kuzeyde Kürtler, güneyde de Şiiler, Saddam Hüseyin yönetimini düşürmek üzere isyana kalkışmışlardı. Ancak, bu muhalif hareketleri el altından teşvik eden müttefikler, daha sonra Baas yönetiminin toparlanmasına seyirci kalmayı tercih edince, çok şiddetli bir bastırma operasyonu yürütüldü. Irak ordusunun önünde, önce Şiiler sonra da Kürtler en yakın komşu ülkelere kitlesel olarak sığınmak için yollara döküldüler.

19 Mart-Nisan 1991’de Türkiye’ye akın eden ve çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu sığınma hareketinin hacmi ve hızı karşısında hazırlıksız yakalanan Türk hükümeti sınır kapılarını açmak konusunda isteksiz davrandı. uluslararası kamuoyunun da etkisiyle, Iraklılar kısa bir sürede Türkiye’ye girerek, sınıra yakın bölgelerde geçici kamplara yerleştiler. Irak’tan ayrılanların sayısı 2 ila 4 milyon arasında olarak tahmin ediliyor. Fotoğrafta, Ürdün’ün Al- Ruweishid kasabasında Iraklı mülteciler için kurulan bir kamp görülüyor.

20 Büyük mülteci krizi geçtikten sonra, 1990’lı yıllar boyunca Irak’tan göç daha küçük ölçekli ama istikrarlı bir şekilde devam etti. Bu göçü tetikleyen başlıca etken, 1991 Körfez Savaşı’nı takip eden dönemde uygulanan ambargoların ekonomik ve sosyal anlamda Irak’ta yol açtığı ağır tahribat oldu. Körfez Savaşı sırasında altı hafta boyunca süren ve ülkenin altyapısına ağır hasar veren hava saldırılarıyla başlayan süreç, BM denetiminde uygulanmaya başlayan ambargolarla Irak’ın gündelik yaşamı üzerinde ağır ve yaygın bir hasara yol açtı. 6 Ağustos 1990’da BMGK’nin 661 sayılı kararıyla Irak’la ticaret yapılmasına –tıbbi amaçlar için üretilmiş ürünler ile insani gıda maddeleri hariç olmak üzere– yasak getirilmişti. 4 Kuveyt’e olan savaş tazminatı borcunun ödenmesi için Irak’ın en önemli gelir kaynağı olan petrol satışının kısıtlanması ülkenin ekonomik kaynaklarına bir darbe daha vurdu. Sonuç; yoksullaşma, kötü beslenme, hastalıklar ve çocuk ölümlerinde gözlenen muazzam artış oldu.

21 1992 ve 2002 arasında 1,5 milyondan fazla Iraklı dönmemek üzere ülkeyi terk etti. Fotoğrafta o dönemde Türkiye-Irak sınırındaki mülteciler görülüyor.

22 arası dönemde 1992 yılının iltica başvuruları açısından doruk noktası olduğu ve bu yıl Iraklıların ’den fazla başvuru yaptıkları ortaya koyulmuştur. Irak hükümetinin, insanların ülke dışına çıkışını denetlemeye yönelik uyguladığı baskılar örneğin; pasaport edinmek için ödenmesi gereken yüksek ücretler, ülke dışına çıkacakların dönüşlerinde almak üzere yatırmaları şart koşulan depozito uygulaması veya göç etmiş kişilerin Irak’ta kalan ailelerine çıkarılan zorluklar ardından da Batı hükümetlerinin Iraklıların vize başvurularına yönelik olumsuz tutumları ve Irak göçüne kapıları kapatmış olması, bu göçün gerçek kapasitesine ulaşmasını engellemiştir.

23 İstanbul’da görüşülen, 40 yaşındaki bir Iraklı sığınmacının sözlerine kulak verelim;
“Hayatımda ilk defa Irak’ın dışına çıkıyorum. Başıma böyle bir şeyin geleceğini, Irak’ı terk etmek zorunda kalacağımı hiç düşünmezdim. Ailem, evim, bir bilgisayar dükkânım, arabam, güzel bir hayatım vardı Bağdat’ta. Ama bir gün işyerime gelen maskeli adamlar ‘ya Irak’ı terk edersin, ya da seni öldürürüz’ deyince her şey bitti. Bir anda her şey bitti... Ben aslında önce gitmeyi düşünmedim ama annem ve karım çıkmamı istediler. ‘Burada kalırsan seni öldürürler, bizim için uzakta da olsan yaşaman her şeyden daha önemli’ dediler. Karım ve oğlum Bağdat’ta kaldı, annem yaşlı ve hasta olduğu için ona bakıyorlar... Her şeyi geride bıraktım... Her şeyi... Beni nasıl bir hayat bekliyor, bir daha aileme kavuşabilecek miyim bilmiyorum.

24 Neden bu tür bir tehdit aldığınızı biliyor musunuz?
Hayır, hiç bilmiyorum. Ben hiçbir şeye karışmıyordum. Evden işe, işten eve. Zaten Irak’ta herkes benim gibi. Kim ne yapıyor ilgilenmiyordum, sadece ailemle ve işimle ilgileniyordum. Başıma bu tür şeyler gelebileceğini bildiğim için hep politikadan uzak durdum. Ne Saddam zamanında hükümetle iş yaptım, ne şimdi. Amerikan firmalarıyla da hiç çalışmadım. Neden tehdit ettiklerini bilmiyorum, kim olduklarını da. İyi bir işim var diye tehdit ettiler belki. Artık Irak’ta bir sürü grup var, kim kimdir bilmiyoruz. Doğrudan kafana silah dayıyorlar. Baasçılar da olabilir, mafya da, El Kaide de… Benim için kim olduğu değil, bu tehdidi almış olmam önemli. O silahı kafama dayadıkları andan itibaren her şey değişti, bütün hayatım ellerimin arasından kaydı gitti. (...) Pasaportumu aldım, kâğıtlarımı hazırladım ve 15 gün içinde ayrıldım ülkeden. O arada karımı, annemi ve çocuğumu tanıdığım güvenilir bir ailenin yanına yerleştirdim. Evi, eşyaları da olduğu gibi bıraktık... İki haftada bütün hayatımı geride bıraktım ve çıktım

25 BULGARİSTAN GÖÇÜ Bulgaristan’ın ulus ve devlet yapılanması süreci bu ülkedeki Türklerin durumunu derinden etkilemiştir. Yeni kurulan Bulgar Devleti, Bulgarların Osmanlı idaresi altında kaldıkları süreyi “500 Yıllık Esaret” olarak nitelendirmiş ve Türkleri, Bulgar halkının siyasal, ekonomik ve kültürel geri kalmışlığının baş sorumlusu olarak göstermiştir. Türklerin siyasi, dini ve kültürel haklarında çok ciddi kısıtlamalara gidilmiştir. Böylece Türklere başlıca iki seçenek bırakılmıştır: Zorunlu asimilasyonu kabul edip milli ve dini kimliklerinden vazgeçmek ya da Bulgaristan’ı terk etmek.

26 İkinci Dünya Savaşı sonrası Bulgaristan’da komünist rejimin kurulmasıyla birlikte eziyetlerin arttığı zamanlar Jivkov Dönemi’yle başlayıp 1980’lerin sonuna kadar sürecek olan geniş kapsamlı baskı dönemi başlamıştır. Komünist rejim ilk yıllarından itibaren Türk azınlığının üzerinde baskısını hissettirmeye başlamıştır. Türk azınlığın durumunu etkileyen ilk darbe, 1940’ların ikinci yarısında devletin komünist ideolojiye paralel olarak yürütmüş olduğu kamulaştırma politikası olmuştur.

27 Komünistler, geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan Türklerin topraklarına ve besi hayvanlarına zorla el koymuşlardır. Bu uygulama göç talebini de körüklemiştir. Türk azınlığı arasında baş gösteren hoşnutsuzluğun eyleme dönüşmesinden çekinen Bulgaristan 10 Ağustos 1950 tarihinde Ankara’ya gönderdiği bir nota ile Türkiye’ye üç ay içinde toplam Türk’ü kabul etmesini istemiş; neticede yılları arası Türk siyasi nedenlerden dolayı Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştır. Göçler bununla sınırlı kalmayacaktı. Göçmenlerin Bulgaristan'da kalan akrabalarının yüksek ulusal dirence sahip olduğunu düşünen komünist rejim, Türkiye ile Yakın Akraba Göçü antlaşması imzaladı. Böylelikle, 1968'den 1978'e kadar 130 bin kişi daha Türkiye'ye göç etti.

28 Göçler bununla sınırlı kalmayacaktı
Göçler bununla sınırlı kalmayacaktı. Göçmenlerin Bulgaristan'da kalan akrabalarının yüksek ulusal dirence sahip olduğunu düşünen komünist rejim, Türkiye ile Yakın Akraba Göçü antlaşması imzaladı. Böylelikle, 1968'den 1978'e kadar 130 bin kişi daha Türkiye'ye göç etti. 1984 yılı Bulgaristan Türkleri için acılarla dolu bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bu tarihte Bulgaristan’da “Yeniden Doğuş” hareketi olarak bilinen milliyetçi/faşizan akım ivme kazanmaya başlamış ve böylece yıllardır kademeli ve gizlice yürütülen asimilasyon kampanyası açıkça uygulanmaya başlanmıştır.

29 Bu kaos ortamında Bulgar hükümeti bu baskıların istenilen sonucu vermeyeceğini anlamış ve Türk hükümetinden, Bulgaristan’dan göç etmek isteyen “Bulgar Müslümanlara” sınırlarını açmasını istemiştir. Neticede İkinci Dünya Savaşından sonra yaşanan en büyük toplu göç hareketi gerçekleşmiştir yılının Mayıs ve Eylül ayları arasında Bulgaristan’dan Türkiye’ye yaklaşık kişi iltica amacıyla göç etmiştir. 89 göçü kırılgan Türkiye ekonomisinin kaldırabileceğinden çok daha fazla Bulgaristan Türkü'nü Türkiye'ye getirmişti. 21 Ağustos'ta Türkiye Bulgaristan sınırını kapattı. Artık yalnızca vizeli girişlere izin verilecekti. Bu önleme rağmen Haziran Temmuz 1990 döneminde Türkiye'ye giriş yapan göçmen sayısı 350 bini buldu.

30 Jivkov'un 24 Ekim 1985'te Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Gorbaçov'a Sofya'daki bir toplantı sırasında söyledikleri bir ipucundan fazlasıydı: "Bulgaristan'daki Türklere gelince, bunların sayısı 800 bin yılına kadar 1 milyon olacaklar. Artış oranları çok yüksek… Türk tarafı bunları Türk milletinin bir parçası olarak görecek. Bazı şeyler gözümüzden kaçmış…" Türk nüfusu Bulgarlardan daha hızlı büyüyordu yılında Bulgarların doğum oranı binde 16,6 iken bu oran Türklerde 24,5'e varıyordu. Bu hızlı artış Jivkov'da derin bir endişe uyandırdı. Zira Türklerin sayısı arttıkça özerklik talep etme ihtimalleri de yükseliyordu.

31 Müslüman Türkleri Bulgarlaştırmak amacıyla, 1984 yılından sonra uygulanan baskıları da şu şekilde sıralamak mümkündür: Bulgaristan’daki bütün Müslüman Türklerin adları zorla Bulgar adlarıyla değiştirilmiştir. Türklerin anadili olan Türkçeyi konuşmaları yasaklanmıştır. Türkçe yayınlanmakta olan dergi ve gazete, 1985 Ocak ayından itibaren Bulgarca yayınlanmaya başlamıştır. Müslüman kültürünün parçası olan geleneksel giyim-kuşam yasaklanmıştır. Türklerle meskun kasaba ve köylerdeki camilerin büyük kısmı kapatılmıştır. Bulgaristan’da 1984 sonundan itibaren sünnet yasaklanmıştır. Sünnetsiz çocuklar belirlenerek, her ay doktor kontrolünden geçirilmişlerdir. Bölgelere göre değişmekle birlikte, Ramazan ve Kurban Bayramları’nın gereğince kutlanması, oruç tutulması, kurban kesilmesi ve bayram ziyaretleri engellenmiştir.

32 Türklerin evlerinde Kuran ve dini kitap bulundurmaları yasaklanmış, evlerdeki Kuranlar ile dini kitaplar da toplanmıştır. 1980’den itibaren hiçbir Türk’ün hacca gitmesine müsaade edilmemiştir 1984 yılı sonundan itibaren vefat eden Türkler, İslam geleneklerine göre gömülmemiş, definler Müslüman mezarlıklarına değil, ortak mezarlıklara yapılmamış, imamlar cenaze namazlarına katılmamışlardır.


"Türkiye’ye Yönelik Göçler" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları