Osmanlı Mezarlıkları ve Mezar Taşları

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
Yrd. Doç. Dr. Ali GURBETOĞLU Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Advertisements

ADIM ADIM TÜRKİYE Yurdumuzu Dolaşırken.
BATTALNAME Seyyid Battal Gazi'ye ait kahramanlık hikâyelerini içine alan bir eserdir. Battal Gazi, 8. yüzyılda Emevilerin Anadolu'da Bizanslılara karşı.
Hazırlayan Nehir Gülce ÇEŞMECİ 6-B NO 1
SÜLEYMAN CURA İLKÖĞRETİM OKULU
İSLAM DİNİNDE CENAZE DEFNİ ve MEZAR YAPMA HUSUSLARI
RABİA GİZEM KURU - ELVİN YILMAZ-DOĞUKAN AYTEKİN - BURAK YILMAZ-EFE ŞAHİN 4 A SINIFI.
ÇANAKKALE ASKERLERİ YAZAN:YAŞAR UZUN.
YAZILI EDEBİYAT Türklerin GÖKTÜRK alfabesini kullanmasıyla başlayan dönemdir. Daha eskilere ait maalesef herhangi bir eserimiz yoktur. Tarihi bilinen en.
Medeniyetlerin kesişim noktası
İlk Türk Devletlerinde Sanat
Değerli Dostlar, ne demiştik, Tarih budur... “ Hasankeyfe Sadakat ” denince genelde Diclenin üzerindeki yeni köprü ile eski köprüden geriye kalan kalıntıların.
GÖKTÜRK KİTABELERİ (ORHUN ÂBİDELERİ)
25 Aralık’la başlayan ve yaklaşık bir hafta süreyle kutlanan Noel ve yılbaşı, başta Avrupa ve Amerika kıtası ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok.
GÖRSEL SANATLAR Mehmet KURTBOĞAN.
ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK BENİM KARAKTERİMDİR
AHMET YESEVİ ve DİVAN-I HİKMET
DİN ANLAYIŞINDAKİ YORUM FARKLILIKLARININ SEBEPLERİ
TANZİMAT SONRASI TÜRK TOPLUM YAPISINDAKİ DEĞİŞİMLER
ALACAHÖYÜK.
HOŞGÖRÜ.
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI.
İSLAMİYET  ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI (GEÇİŞ DÖNEMİ EDEBİYATI ) ( yy)
TOPKAPI SARAYI. TOPKAPI SARAYI Osmanlı sultanlarının ikametgahı, devletin yönetim ve eğitim merkezidir. Fatih Sultan Mehmed Han tarafından
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE YERLEŞME
MEVLANA'NIN HAYATI.
BİZİM GÖZÜMÜZLE İSTANBUL
ANADOLU SELÇUKLULARI VE BEYLİKLER DÖNEMİNDE KÜLTÜR VE MEDENİYET.
Türkler ve Müslümanlık
İslam Hz.Muhammed (s.a.v) Allah c.c. Kuran-ı Kerim M.S. 6. yy'da Hilal
İTİKADÎ MEZHEPLER İslam dininin ilk dönemlerinde Müslümanlar arasında itikadi konularda herhangi bir şüphe ve farklı düşünce bulunmuyordu.
SLAYTI MUTLAKA SESLİ İZLEYİNİZ… İYİ SEYİRLER…
A Kartallar Diyarı RNAVUTLUK.
İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE MEDENİYET
İLK TÜRK DEVLETLERİNDE DİN
Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ
ÖMER NASUHİ BİLMEN A.İ.H.L SENANUR BEKTAŞ 10/E ARSLAN KÖSE.
18. YY OSMANLI DEVLETİ’NDEKİ YENİLİK HAREKETLERİ
GEZİ YAZISI GEZİ YAZISI.
TÜRKLERİN MÜSLÜMAN OLUŞU
Burak ÜNSAL Tarih Öğretmeni
İSLAM DÜŞÜNCESİNDE YORUMLAR 11. SINIF
13 VE 14.YÜZYILDA ANADOLU’DA GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI
TARİH ÖNCESİ DEVİRLER TA®İH NOTLA®I.
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ
On dördüncü yüzyılda yaşamıştır. Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman Han zamanında Isparta valisi Hızır Beyin dâveti ile Horasan’dan Anadolu’ya.
LOGO Öğrenciler: Beyzanur Akdağ Songül Pulat Nazlı Doğan ADIYAMAN Danışman Öğretmen Haşim Taş.
İSLAM DÜŞÜNCESİNDE YORUMLAR 7. SINIF 4. ÜNİTE
Geleneksel Türk Müziği Tarihi
EDİRNE’NİN KÜLTÜR VE TURİZM POTANSİYELİ Balkan Yarımadası'nın güneydoğu kesimindeki Trakya Bölgesinde yer alan Edirne, Doğu-Batı ulaşım yolları üzerindeki.
3. ÜNİTE: İLK TÜRK DEVLETLERİ
Kültürümüzde Hz. Muhammed Sevgisi
TÜRK TARİHİNDE YOLCULUK / Anadolu’nun Türk Yurdu Oluşu
Türklerin anayurdu Orta Asya'dır.
Kültürümüzde Hz. Muhammed Sevgisi
İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE MEDENİYET
3. ÜNİTE: VAHYE DAYALI DİNLER
Türklerin Müslüman Oluşu
Türkçe yazı çeşitleri.
Beden Eğitimi ve Spor Tarihi
İSLAMİYET ÖNCESİ EĞİTİM
KÜLTÜRÜMÜZDE H.Z MUHHAMMED SEVGİSİ. Kültürümüzde Hz. Muhammed Sevgisi: Bir çocuğa bir ad, çocuğun o adin manasını yasaması veya o ada sahip bir şahsin.
DÜNYANIN YEDİ HARİKASI Mahir Kılıç 8/a 334. TAÇ MAHAL Babür İmparatoru Şah Cihan tarafından yaptırılan Taç Mahal, Hindistan’ın Agra şehrindedir. Şah Cihan’ın.
JAPONYA TOPLUMSAL KOŞULLAR
TÜRKLERDE YAZI.
OSMANLI’DA HOŞGÖRÜ SUNU
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
TÜRK DEVLETLERİNDE SANAT ANLAYIŞI. TÜRKLERDE SANAT İLK TÜRK DEVLETKERİNDE SANAT  ORTA ASYA TÜRK SANATININ TEMELİ İLK TÜRK DEVLETLERİNDE GÖRÜLEN ATLI.
ÇİN HALK CUMHURİYETİ. Başkenti: Pekin Çin Halk Cumhuriyeti, yüzölçümü itibariyle dünyanın üçüncü, nüfus itibariyle en büyük ülke. Güney Doğu Asya'da.
Sunum transkripti:

Osmanlı Mezarlıkları ve Mezar Taşları

İnsanlar ölümün ,varlığın yok oluşunun gizemini öteden beri iki farklı yolla göğüslemeye çalışmıştır. Dinse ölümü öbür dünyaya atılan adım olarak kabul ederek insanları tatmin etmeye çalışır iken ikinci görüş ise, insanın yok oluşunu kalıcı bir anıtla, daha doğrusu bir mezar taşı ile aşmaya çalışmıştır.

Ölü gömme törenleri ve ihtişamlı mezarlar tıpkı eski mısırda da olduğu gibi – dini inançların bir gereği olmuş bazen de insanın kendini beğenmişliğinin “kibrin” sembolü olmuş hoş karşılanmamıştır.

İslamiyet’ de daha çok bu ikinci bakış açısı geçerlilik kazanmış,tır İlk dönemlerde müslüman din adamları her çeşit mezar yapımına karşı çıkmışlar,ancak cesedi vahşi hayvanlardan korumak için mezarın üzerine taş yığmayı uygun görmüşlerdir.

Farklı bakış açısına sahip olanlarda belli ölçüleri aşmaması kaydı ile basit mezarlar yapılmasına müsaade etmişlerdir fakat dayanıklı malzeme kullanımına ve mezara yazı yazılmasına izin verilmemekte idi

Ziyaretgah ziyaret edilen yer anlamına gelen mezar, Türkçe de eş anlamlı olarak Makber, Kabir, Medfen ve Merkad olarakta kullanılır. Mezara Türkistan da "Gavr" denilir Kabir tabiri buradan gelmektedir. Mezarların bir arada bulunduğu yerlere Kabristan denmektedir.

Orta Asya Türkleri,mezar taşlarını üzerine ölen kişinin yüz çizgilerini ya kazıyarak yada kabartma olarak işliyorlardı.

Anadolu Türk- İslam mezarlarında ise değişik yöntemler gözlemlemekteyiz bunlardan birisi Derinliği bulunmayan bir tasvirin mezar taşı üzerinde kabartma olarak canlandırıldığı Selçuklu geleneği olan mezarlar, diğeri de ölenin bir heykelle tasvir edilmesidir ki bu uygulama da Osmanlı-Türk İslam geleneğinde tepesi başlıklı mezar taşlarına dönüşmüştür

Osmanlı Mezar taşlarındaki başlıkların, kişilerin meslekleri yanında meşrepleri hakkında da bilgi vermesi, cemiyetteki hoşgörü ve inanca saygının bir ifadesiydi. Osmanlı toplumunda insanlar, inanç ve meşreplerine göre farklı başlıklar giyebiliyordu.

Bir tekke veya zâviye de vazifeli şahıs, vazifesine uygun başlığı giyerken; farklı bir işle uğraşanlar ise, meşreplerini ortaya koyacak işaretleri mezar taşlarına yansıtabiliyordu.

Mezar taşının başında bir başlık varsa, bu bir erkeğe aittir Mezar taşının başında bir başlık varsa, bu bir erkeğe aittir. Hanımların mezar taşları ise, bir kadının incelik ve letâfetini en güzel şekilde ortaya koyan çiçeklerle süslüdür.

Malatya yöresinde Arapkir’de yapılmış bir mezar taşında boyun bölgesinin bir tarafında bir kılıç ile balta diğer tarafında ise bir karasaban bulunmakta bunların altında da 187 gibi okunan sayı yer almaktadır.

Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerine ait mezar taşlarına Rumelihisarı Aşiyan mezarlığında rastlamak mümkün. Buradaki mezar taşlarında yazıların yazıldığı oval bölüm üzerinde apoletleri,nişanı, sırmaları ile üniformalı bir gövdenin tasvir edildiği taşlar görülebilir.

osmanlı’da kavuklu erkek mezar taşlarının antropomorfik (antropos insan, morfe şekil demektir. yani insan-bicimli anlamina gelir) olduğu kesindir. 'İstanbul'da Ölüm', Osmanlı döneminde Türk ve İslam kültürüyle modernleşmenin ölüm kavramına ve âdetlerine yansımalarını başarıyla anlatan bir kitap

BAZI MEZAR SİMGELERİNİN ANLAMLARI

Sarık: Müderris ve defter eminleri Kavuk: Orta dereceli memurlar İhtişamlı kavuklar: Osmanlı yönetiminde sadrazam, Kubbealtı vezirleri ve kaptan-ı deryalar Uzun külah: Mevlevî tarikatı mensubu Çapa, gemi direği, yelken: Denizci

Lahana, bamya: Cirit takımı oyuncularını Yazısız mezarlar: Cellat Kırık başlı mezar taşları: Yeniçeri Müzik enstrümanı: Müzisyen Hokka ve kalem: Kâtip

Antropomorf mezar taşları, özellikle de başlıklı erkek mezar taşları 18. yy dan beri İstanbul’daki Osmanlı mezarlıklarının temel görünümlerini oluşturmaktadır. Bu mezarlıklar, eskiden olduğu gibi günümüzde de hala Batılı konukları kendilerine hayran bırakmaktadırlar.

Selvilerin boğuk karanlığında saklanan Taşlaşmış kavuklular, hoşgeldiniz Uykunun mahmurluğuna teslim olmuş uyurken Mezarda uzanıp yatan sizleri huzursuz eden nedir? K.Foy. Türkischen Friedhof 1888 (Türk mezarlıkları adlı eserden )

BÜYÜK MEZARLIKLAR

İstanbul’da mezarlıklar Yedikule den Ayvan saraya Haliçten Eyüp’e kadar uzayıp giderler.Galata da yoğun yerleşim şartlarından dolayı bir çok mezarlık zorunlu olarak kaldırılmıştır.Beyoğlu’nun gerek batısı(Tepebaşı ve Kasımpaşa yamaçları),gerekse kuzey sınırları(Taksim,Ayaspaşa,Gümüşsuyu)19. yüzyılın ortalarına kadar büyük mezarlıklarla çevriliydi.Bu mezarlıkların yerine Feriköy’de,Mecidiyeköy’de ve Zincirlikuyuda

Oluşturulan mezarlıklar da eskiden kentin çok dışında kalmalarına karşın ,günümüzde Üsküdar’daki Karacaahmet mezarlığı ve surların dışındaki mezarlıklarla aynı kaderi paylaşmıştır.Karacaahmet Mezarlığı,civarın yüksek bir bölgesine kurularak yerleşim bölgesinden ayrılmışsa da,günümüzdeki yoğun yapılaşma sonucu her yanı evlerle dolmuştur.Mezarlıkların kent dışındaki bir bölgede yer alması,Orta Avrupa’da hiç görülmezken,Türklerde o zamanlar bir kuraldı.

1396’da Niğbolu Savaşın’da Türkler tarafından esir alınan Hans Schiltberger daha sonra görüleceği gibi biraz önyargılı olarak şunları yazmaktadır: “Şurasını da belirtmek gerekir ki,ölülerini mescit dedikleri yerin ne içine ne de çevresine gömüyorlar;ölülerini yoldan çok uzak bir yere gömüyorlar….”

Silivrikapı yakınlarındaki Balıklı’da bir rum Ermeni mezarlığı;bu mezarlıkların yakınındaysa Süryanilere ait bir mezarlık vardır.Rum mezarlığı ise,Edirnekapı ile Eğrikapı arasında hemen surların yanında yer alır.Tam bu mezarlığın karşısında ve büyük Edirnekapı Mezarlığı’nın yanı başında,1950’lerde İstanbul Halk Ekmek Fabrikası yapılana kadar bir Yahudi mezarlığı bulunuyordu.Karacaahmet Mezarlığının kuzeyine doğru Bağlarbaşı Rum ve Ermeni mezarlıklarıyla Kuzguncuk-İcadiye

Yahudi mezarlıkları adeta bir bütünün parçalarını oluştururlar Yahudi mezarlıkları adeta bir bütünün parçalarını oluştururlar.İstanbul’un en büyük Mezarlığı Üsküdar’daki Karacaahmet Mezarlığıdır.Adını efsanevi bir ermişten almıştır.Özellikle değerli görülmesi,Boğazın Anadolu yakasında bulunmasın dan kaynaklanır:Üsküdar Asya kıtasının bir parçasıdır ve Arabistan’ın kutsal kentlerinin(Mekke,Medine)yer aldığı toprakların herhangi bir denizle ayrılmayan uzantısıdır.

Karacaahmet Mezarlığının,Çiçekçideki Tıbbiye Caddesi boyunca yer alan 8. adası en az zarar gören bölümdür.At mezarı denilen yer Sultan Mahmud’un en sevdiği atını buradaki altı sütunlu kubbenin altına gömdürttüğü rivayet edilmektedir.İstanbul’un günümüzde olduğu gibi,1453’den beri ülkenin her yerinden aldığı yoğun göç,kent halkının yapısı üzerinde önemli bir rol oynamıştır.

Bu göç olayını kanıtlarından biri olarak da İstanbul’daki Akseki Mescidi gösterilebilir.Caminin ismi,Fatih Sultan Mehmed ile birlikte İstanbul’a gelip bu Camiyi inşa eden ve 857/1453’te ölen Akseki Kemaleddin Efendi’den gelmektedir.

Davudağa mezarlığı’nda (Ayvansaray-Hasköy) bir mezar taşında şunlar yazılıdır. “Hüve’l-hayyü’l-baki zalim avrat elinden mevtine sebeb olan merhum ve mağfur karınca el-Hac Muhammed ruhiyçün el fatiha” Osmanlı-Türk kültüründe aşırı boyutlarda anıt mezarlar azdır.Bosna-Jakir’deki bir mezar taşının eni 0,96 m. Boyu 4,35 m.dir.Kavuk boyu 2 m. yi bulmaktadır.

Emr-i hakkla dürlü emraz geldi benim tenime bulmadı sıhhat vücudum sebeb oldı mevtime Genç yaşta ölenlerin mezar taşlarında en çok ölenin bir kuş olduğu,yuvasından uçtuğu yada cennet bağına uçtuğu ifadesi kullanılmaktadır.Ölenin cennet bülbülü olması dileğine de rastlanır.Ölümün bu ifadelerle anlatılmasının ,Türklerin İslamiyet öncesi değerleriyle ilişkili olduğu Orhun Yazıtları’nda Türk halkı arasında ölenin ruhunun kuşa yada böceğe dönüştüğü inancı yaygındır.

Yahudilikte olduğu gibi İslamiyette de resim ve idol arasında fark yoktur.Kur’an’da putperestliğin reddedilmesi,8.ve 9.yüzyıl hadis kaynaklarınca resmin kesinlikle yasak olduğu biçiminde yorumlanmış,canlıların resimlerinin yapılmasının Allah’a şirk koşmak anlamına geleceği belirtilmiştir.Cansız olan şeylerin resimlerinin yapılmasına izin veriliyor,bitkiler de bu sınıfın içinde yer alıyordu.

Mezarlık alanının,süslü mezar taşlarıyla sadelerinin belirgin bir zıtlık oluşturmadan düzenlenmesi çabaları,Osmanlı mezar taşı yapımcılarının karşısına iki temel sorun çıkartmıştır.Birincisi üzerinde yazılar olan mezar baş taşıdır.Erkek mezar taşlarının büyük çoğunluğu başlık taşırken, kadın mezar taşlarında başlık o kadar yaygın değildir.Başın olmadığı taşta boşluk kalacağından üst bölümlerinin de uygun biçimde süslenmesi zorunluğu ortaya çıkmıştır.

İkincisi ise mezarın bitimini belirleyen ayak taşlarıdır İkincisi ise mezarın bitimini belirleyen ayak taşlarıdır.Bazı mezarlara ayak taşları dikilmiştir.Özellikle zengin kişilerin yüksek ve dikdörtgen mezarlarında ustalar, çoğu kez düş gücünü çalıştırıp uygun süslemeleri yerleştirmiştir.

Bitki süslemeli ilk örnekler ayak taşlarında görülüyordu Bitki süslemeli ilk örnekler ayak taşlarında görülüyordu.Bunlar daha çok selvi ağacı yada üzerine asma sarılmış olan selvi ağacı, gül ağacı ve hurma ağacı gibi klasik motifler tercih edilirdi.Mezar taşlarında bitki motifi olarak yer alan lale, karanfil ve sümbülün yanı sıra,gülün Osmanlı mezar taşı sanatında daha sık kullanılması,bu bitkinin,halk arasında kutsal kabul edilmesinden ileri gelmektedir.

18.Y.Y.da mezar taşlarında, meyve tabağı motifi ayak taşı süslemesinden baş taşı süslemesine kadar geniş bir alanda sıkça kullanılmıştır.18.Y.Y. dan 19.Y.Y.a geçiş dönemine ait en güzel örnekleri Şeyh Vefa mezarlığında görmek mümkündür.Baş ve ayak taşlarında da çeşitli motiflerin yer aldığı bir dizi lahit biçimindeki mezar taşı örneğinin kenarlarını süs şeritleri çevrelemektedir.

Bu şeritlerin üzerinde çiçek saksısı, meyve tabağı gibi geleneksel Türk-İslam sanatı motiflerinin yanı sıra,Hıristiyan Avrupa kanalıyla antik sanattan alınan, içi çiçek ve meyve dolu boynuzlar da vardır. Çiçek saksılarıyla meyve tabakları kadın mezarlarının baş taşlarında da görülmektedir.Osmanlı mezar taşlarındaki bütün desenler doğadan alınan motiflerdir.

İstanbul mezar taşlarındaki meslek tasvirleri,yani zanaatkarların aletleri gibi tasvirler,özellikle gayrimüslim mezarlıklarında görülür.Demircilerde çekiç,örs ve kerpeten,meyhanecilerde testi ve bardak,tüccarlarda da terazi bu mesleklerle ilgili tasvirlerdir.

Gerçektende kavuk, mü’min ile kafiri birbirinden ayırır. Resmi giysilerle ilk düzenleme 14.y.y.’da,ilk veziriazamlardan Alaeddin Paşa tarafından yapılmıştır.Giysilerin en önemli kısmını…doğuda eskiden beri en önemli onur ve asalet göstergesi olarak kullanılan başlıklar oluşturur.II.Mahmud’un 1829’da yaptığı kıyafet devrimiyle,bir yıl önce orduya giren fesin kullanımı,sivil halk içinde zorunlu oluyordu.

Bu yeniliğin etkisi yüz yıl sonra M Bu yeniliğin etkisi yüz yıl sonra M.Kemal ATATÜRK tarafından Batılı başlıkların getirilmesine kadar sürdü.Gerçi fes de -günün moda akımlarına göre değişen biçiminin yanı sıra- takan kişinin sosyal konumunu gösteriyordu ama kavuğun çeşitli olanaklarıyla yarattığı büyük farklılıklara fesin yetişmesi mümkün değildi. Kırmızı keçe ve siyah püskülden oluşan fesin daha başka belirleyici özelliği yoktur.

Kavukların içine giyilen başlıkların renklerinin belirtilememesi,bir tipoloji çıkarma girişimini,yani bunların hangi sosyal gruplara ait olduğunu belirleme işini zorlaştırmaktadır. A ve B tipi kavuklar için sosyal bir sınıflama yapmak mümkün değildir.Mücevveze diye adlandırılan C tipi kavuklar,sarayda makam sahibi kişilerin tören kavuğudur ve 17. Y.Y.ın ortasından itibaren görülmektedir.

Kafes biçiminde sarması nedeniyle KAFESİ yada KAFES DESTARLI KUBBELİ KALAFAT TAC olarak adlandırılan D tipi kavuklar tahminen mesleklere ve 18.Y.Y. Döneminin modasına göre değişik biçimlerde yapılmıştır.F tipi kavuklar İstanbul’da en çok rastlanan kavuklardır.E tipi kavuklar yedi ayrı varyasyona sahiptir ve f tipinden sonra İstanbul’daki mezar taşları arasında en yaygın olanıdır.G tipi, H tipi( kallavi), I tipi, J tipi ( örfi), diğer kavuk türleridir.

Kavuklu mezar taşlarının yaklaşık olarak onda biri 1829 yılından sonra ölenler için yaptırılmıştır.1829 yenilik hareketlerinden sonra fesli mezar taşları daha çok kullanılmaya başlanmıştır. 28 Ağustos 1925 tarihinde kılık kıyafet devriminden sonra kavuk ve fes gibi başlıklı mezar taşları önceki yıllardaki önemini yitirmiştir.

DERVİŞ MEZARLARI

Derviş: islamiyette tarikat mensubu kişi anlamında kullanılır Derviş: islamiyette tarikat mensubu kişi anlamında kullanılır. Bu çevreye ait olanlar daha çok dünyevi yaşamlarını asla aksatmayan kişilerdir. Ölenin derviş olduğu en çok mezar taşından anlaşılır. Hu Dost yada Hakk Dost gibi yakarışların kullanılması, ölen kişinin Mevlevi yada Bektaşi çevrelerine ait olduğunu gösterir. Mezarda yatanın,herhangi bir tarikatın dış çevresine ait olduğu sikke ya da gül tasviri yoluyla belirtilir.

Mezarların ya da tarihsel mezarların önemi,bulunduğu yerden iç ve dış biçiminden,süslemelerinden,mezar taşı yazılarından kaynaklanmaktadır. Yalnızca dinsel inançları değil,bir halkın kültürünü genel olarak yansıttığı için mezarlar ilginç ve güvenilir kaynaklardır.Özellikle de yazılı belgeler bulunamadığında ya da hiç var olmadığında mezar kalıntıları tek ya da en güvenilir kaynaklar olmuştur.

KURGAN

Eski Türkler kendi ölülerini “ kurgan “ adlı neheng kabirlerde gömerlerdi. Kurganlar tepe gibi yapılmış büyük kabirler olmuştur. Kurgan sözü ise “ tepe kabir “ manasına gelmektedir. Kurgan sözü ile “ korlamak “ kelimesi aynı köktendirler, Türk medeniyetinin ayrılmaz parçası olan kurgan medeniyeti milattan önce 3-4. asırlardan başlamıştır.

Bu devirlerde Azerbaycan’da Proto Türkler yaşamaktaydılar Bu devirlerde Azerbaycan’da Proto Türkler yaşamaktaydılar. Azerbaycan efsanelerine göre “ kurgan “ medeniyeti “Oğuz Hakan”la ilgilidir. Oğuz hakan bir çok ülkeyi fetih ettikten sonra yüksek tepeler yapmayı emredermiş . Burhani Gatı-i adlı kitabın yazarı Tebrizli Muhammed Hüseyin Halef’in yazdığına göre Azerbaycan adı bu yüksek tepelerden gelmektedir. Çünkü eski Türkçe’de “Azer” sözü yüksek yer demektir.

Bu sözü aynı anlamda Divanı Luğatu t Türk kitabında da görüyoruz Bu sözü aynı anlamda Divanı Luğatu t Türk kitabında da görüyoruz. . Bir diğer ilginç nokta da şudur ki Ukrayna’da bulunan eski Türk kurganlarına ‘Oğuz’ denilmektedir .Birçok Azerbaycan bölgelerinde ise bu tarz kurganlara “Oğuz Kabirleri” denilir .

Tarihçi Herodot, kurganları böyle anlatıyor : Hakanların kabirleri dörtgen ve çok büyük kazılardır… Bu özel mezarlar Hakanlar için yapılmış özel mezarlıklarda yapılır. Onlar ölüyü kabre koyup , dört köşesine uzun süngüler takarlar. Üzerine ise büyük tahta parçaları koyarlar. Kabirlerin içine ise birçok hizmetçiyi öldürüp bırakırlar. Sonra ise kabrin üzerine toprak dökerler.

Her dönemin Türkleri kendi hakanının kabrinin yüksek olması için çalışırlar .Bu yüksek kurganlar Mısırda yapılmış olan piramitlerle karşılaştırılabilir.. Oğuz Türkleri ölüyü odaya benzer bir mezara koyup eline ağaçtan yapılmış bardak verirlermiş. Bardağın içine ise kımız , ölünün ön tarafına daha büyük bir tabuta ise içki koyarmışlar. Aynı geleneğe doğu Türkistan’da bulunan Balballarda da rastlanmaktadır.

Dörtgen biçimli kurganlar daha sonra Türklerin obalarına benzer kubbe şekline dönüşüyor. Çağdaş Türkmenler buna benzer kubbelere “yozika” derler . Başka bir geleneğe göre Türkler kabirlerin üstüne Balbal denilen taştan yapılmış heykel koyarmışlar. Bu heykellerin sayısı şahsın hayatta iken öldürdüğü düşman sayını gösteriyordu. Balbal koyma geleneğine Gök Türklerde de rastlanılmaktadır.

Huart’a göre bu balballar ölenlerin ruhunu geçici olarak yaşamda olan insanların arasında kaldığı inancından kaynaklanmaktadır. Yine Huart’a göre balbal koyma geleneği Kıpçak Türklerinde de 13. asra kadar devam etmiştir. Kıpçaklarda balbalların yüzü gün doğan tarafa koyulurdu . Rus kaynaklarında Balballara “kamnaya baba” denir , bu ifade “taş olmuş ecdat” anlamına gelmektedir. Balbalların konduğu yer Türklerin tapınak yeri sayılıyordu.

12. asır Azerbaycan Şairi Genceli Nizami ; Azerbaycan Kıpçaklarının balballar önünden geçerken saygı gösterdiklerini açıkça yazıyor : “Geçenler saygı göstermek için atlı olursa bir ok , çoban olursa bir koyun bırakıp geçerler” .. Oğuz Türkleri de yuğ (yas) merasimi için kurban edilen atın başını ayaklarını bir de gönünü (derisini) uzun ağaçlara takıp kurgan üstüne koyarlarmış...

Ancak Peçenekler bunları kabrin üstüne değil ölenle birlikte gömerler Ancak Peçenekler bunları kabrin üstüne değil ölenle birlikte gömerler. Bazı seyyahların yazdıklarına göre Türkler kabirlerin üstüne direklere geçirilmiş gön bırakırlar

Balbal geleneği Azerbaycan’da insan heykeli şeklinde değil yiğitlik anlamı taşıyan aslan ve koç heykeline dönmüştür. Bazen de mezar taşları üzerine ölen insanın mesleği ile ilgili resimler kazılır. Eski aşıklarımızın mezar taşları üzerinde onların şekli ile kazınmış saz resmi görünmektedir. Bu mezar taşlarına Salmas , Urmiye ve Karabağ bölgesinde rastlanabilir. Şu anda İran Türkmenlerinin Gelidağ ve Nakhurli(Nahırlı) mezarlıklarında bulunan mezarların üzerinde ağaçtan yontulmuş kuş kanadına rastlamak mümkündür..

Urmiye’nin Bent köyünde Osmanlı şehitlerinin bir kabristanlığı bulunmaktadır . Azerbaycan halkı 1918 de Ermeniler tarafından halkımızı soykırımdan kurtarmak için bölgeye gelip de Azerbaycan yolunda şehit olmuş Osmanlı askerlerinin mezarı üzerine 2 metre yüksekliğinde taşlar dikmişlerdir. Demek ki unutulmaz kurgan geleneğimiz 20. asırların başlarına kadar halkımızın içinde yaşam mücadelesi vermekteydi.

Balbal

Balbal :Orta Asya Türk lerinde, şamanlık dininin geçerliliğini yaygın olarak koruduğu dönemde, ölen savaşçıların kurgan denilen mezarlarının etrafına dikilmiş, savaşçının öldürdüğü düşmanları simgeleyen, genellikle bir taş parçasının üzerine yontulmuş bir elinde kılıç, figürlerinden oluşan heykellere verilen ad. Eski Türklerde kişinin anılması için mezarının veya bazı kurganların etrafına dikilen taş.

Eski Türk kavimlerine ait mezar taşları. ilk olarak 19 Eski Türk kavimlerine ait mezar taşları... ilk olarak 19. yy da yapılan araştırmalar sonucu orta Asya bozkırlarında doğu batı yönünde kilometrelerce uzayan devasa (3-5 metre arası) taş dikitlere rastlandı.daha sonra işin aslını öğrenmek için araştırmalar yoğunlaştırıldı ve gerek Çin gerekse Bizans kaynaklarında bunların Türk savaşçılara ait mezar taşları olduğu gerçeği ortaya çıktı..

Bu taşların eski türklerde savaşçıların hayattayken öldürdükleri düşmanları temsil eden taşlar olduğu sonucuna varıldı bu taşlar herhangi bir estetik değer taşımayan kaba ama bir o kadar büyük ve manadar taşlardır... doğu batı yönünde kilometrelerce uzamaktadır çapları ortalama 2 metre civarında, boyları 3 metreden 5 metreye kadar değişmektedir...

Eski Orta Asya Türkler 'inde Şamanist geleneklere göre, ölen savaşçıların mezarlarının üzerine taşlar dikilirdi.Bu taşlar,estetik kaygısı taşımaz,anlam taşırdı. Ölen savaşçının öldürdüğü düşmanlarının adları veya figürleri bu taşlara yansıtılırdı. Genellikle 1.50 metre boyundaki bu insan figüründeki taşlar bir ellerinde kımız kadehi bir ellerinde kılıç tutarlardı.Bu taşlara "Balbal" denirdi...

Eski Türkler, mezara (kurgan’a) kahraman ölünün hayatta iken öldürdüğü düşmanların balbal adı verilen taştan yontma tasvirleri dikerlerdi. “Bunlar (ölünün) uşaklarıdır. Cennette ona hizmet edeceklerdir” (s. 27-Tarihte Türklük, L. Rasonyi)

Cimil Başköy’ de  insan başını andıran mezar taşı, Türk kültür varlığının geçmişten günümüze gelen değerli izleridir. (Cimil’deki taşların burun çıkıntılarının farklı anlayışa yol açar düşüncesiyle yok edildiği kanaatindeyiz) Cimil’deki “balbal taşlı” mezar da tam yol kenarında ve mevki yerdedir.

İNSANOĞLUNUN öldükten sonra toprağa verilmesi olayı Kur'anı Kerim’de, Hz. Adem’in iki oğlu Habil ve Kabil’in kıssasında, ibretli bir örnek olarak anlatılmaktadır.

Burada kardeşini öldüren Kabil’in, cesedi ne yapacağı konusundaki şaşkınlığının ardından bir karganın toprağı eşeleyerek ona cesedi gömmesi gerektiğini işaret eden örnek dikkatlere sunulmakta, (Maide, 31) ve ölen Âdemoğlunun teslim edilmesi gereken yerin toprak olduğu gösterilmektedir

. Tarih boyunca insanlık, ölülerini defnetmede bu yolu takip etmiş, çok azı bunun dışında bir yol seçmiştir. İslâm dini, insanın son nefesini verişinden itibaren, toprağa verilmesine kadar birçok kurallar getirmiş ve bu kurallar günümüze kadar devam ede gelmiştir.

Öncelikle Müslüman mezarlıklarının diğer din mensuplarının mezarlarından ayrı olarak oluşturulması prensibi Hz. Peygamberin (s.a.s.) bizzat uygulamasıyla ortaya konmuş, İslâm topluluklarında azınlık halinde yaşayan Hristiyan Yahudi, Mecusi vb. din mensuplarının mevcut mezarlık kültürüne müdahale edilmemiştir.

Artık Hıristiyan kültürün ağırlıklı olduğu Batı Avrupa’da yaşayan Müslüman azınlıklar, cenazelerini kendi anavatanlarına gönderme eğilimini bugün olamasa bile yakın bir zamanda değiştirme sürecine girecekleri hissedilmektedir. Buna rağmen cenazelerin, Türkiye’ye gönderilmesi hem ekonomik hem de sosyolojik olarak tercih edilmeye devam edilmektedir.

dinimize göre toprağın fazileti, içinde barındırdığı değerle ölçülmektedir.. Nice müminler gayri müslimlerin topraklarında ve nice kâfirler de kutsal saydığımız topraklarda medfundur. Fazileti büyük olan şahsiyetlerin yattığı toprak nerede olursa olsun faziletlidir. Peygamberimizin kabrinin bulunduğu yer (Ravzayı Mutahhara) Hz. Peygamberin şahsı manevisinden dolayı kutsaldır.

Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in, Hz. Peygamber (s. a. s . Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in, Hz. Peygamber (s.a.s.) in yanına defnedilmelerini istemeleri toprağın faziletinden değil, Peygamberimizin faziletindendir. Aynı şekilde şehitlerin yattığı yer şehitlerden dolayı kıymetlenmiştir.

Cennetül Bâki mezarlığı, içinde barındırdığı cennetlik sahabeler yüzünden bu isimle anılmaktadır. Kısaca dini açıdan bir insanın defnedildiği toprağın, onun ahretteki durumuna hiçbir etkisi yoktur. Kişi yattığı yerle değil, ancak ameliyle değerlendirilecektir. (Necm, 39)

Kısaca Cenab-ı Hak insanın yattığı yere değil, iman ve ameline bakacaktır. Müslüman mezarlığının en belirgin özelliği, cenazelerin belli bir yön esas alınarak defnedilmesidir. cenazelerin göğüsleri kıble yönüne gelmek üzere sağ omuz üzerine yatırılmaları ve diğer din mensuplarından ayrı bir mekan tahsis edilmesi şeklindedir

Bunun yanında mezarlığın bakımlı olması, yeşillendirilmesi, mezarlık ziyareti, bayramlar ve özel günlerde Kur’an okunması gibi gelenekler de, Peygamberimiz zamanından günümüze kadar uygulana gelmektedir. Bu özelliklere sahip olan ve İslâmî usullere göre defin imkanı sağlayan mezarlıklar, Müslüman mezarlığı olarak kabul edilmektedir.