Başkalarının İnançlarına Hoşgörülü Olmak
İslam dini kişilerin istedikleri dinde kalmalarını bir hak olarak tanımıştır. Yüce Allah, Müslümanlardan, başka dinden olan insanların, kendi dinlerine göre ibadet etmelerine izin vermelerini ister.
“De ki: Hak Rabbinizden’dir “De ki: Hak Rabbinizden’dir. Artık bundan sonra dileyen inansın, dileyen inkâr etsin.” ( Kehf, 29)
Bu ayet, insanların İslam’a inanıp inanmama konusunda serbest bırakıldıklarını ortaya koymaktadır. Bu sebeple hiç kimse zor kullanılarak ondan İslam’ı seçmesi istenemez.
“Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış birbirinden ayrılmıştır “Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış birbirinden ayrılmıştır. Şeytanın yoluna uymayı reddedenler ve Allah’a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam dayanağa tutunmuşlardır. Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.” (Bakara 256)
Yukarıdaki ayet, Kur'an’ın en son inen ayetlerindendir Yukarıdaki ayet, Kur'an’ın en son inen ayetlerindendir. Bu ayetin belirttiğine göre İslam dininin amacı, yapmak istedikleri, nasıl bir yol ve yöntem izlediği net bir şekilde ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Kur’an’ın tamamlanmasıyla birlikte doğru ile yanlış, gündüz ile gecenin birbirinden ayrı olması gibi apaçık ortaya çıkmıştır. Durum bu kadar açıkken hâlâ yanlış yönde yürümekte ısrar edenleri İslam zorla kendi saflarına katacak değildir.
. Çünkü zorlama, İslam’ın temel düşüncelerinden biri olan “sınama”ya ters düşer. Önemli olan insanın icbar altında doğruya tabi olması değil, kendi isteği ve arzusuyla doğruyu bulmasıdır.
İslam dininin, insanları inanç konusunda zorlanmama prensibi başlangıcından beri hiç değişmemiştir. İlk inen surelerden biri olan Kâfirun Suresinde Yüce Allah şöyle buyurur:
“De ki: “Siz ey hakikatı inkâr edenler “De ki: “Siz ey hakikatı inkâr edenler! Ben tapmam sizin taptığınıza Siz de tapmazsınız benim taptığıma Ve ben tapmayacağım sizin tapıp durduğunuza Siz de tapmayacaksınız benim taptığıma. Sizin dininiz size, benimki bana.” (Kafirun 1-6)
Peygamberimiz, fethettikleri yerde yaşayan insanlara Müslümanlığı kabul etmeleri için telkinde bulunmuş, ancak hiçbir zaman onları zorlamamıştır. Medine’de yaşayan Yahudiler, serbestçe dinlerine uygun olarak yaşam sürmüşlerdi. Bu durum onların putperestlerle gizlice anlaşma yapmalarına kadar devam etmiştir.
Peygamberimizin tutumunu sürdüren Müslüman yöneticiler, diğer dinden olan insanların inanç ve ibadet özgürlüklerine herhangi bir kısıtlama getirmemişlerdir. Hz. Ömer Kudüs’ü fethettiğinde, orada bulunan Hıristiyan ve Yahudilere iyi davranmış, asla soykırım yapmamış, dinlerinden dolayı kimseyi öldürmemiştir.
. İstanbul’un fethedilip Müslümanların eline geçmesiyle birlikte, bu güzel şehir Yahudiler için neredeyse bir umut adası haline gelmiştir. II. Beyazıt döneminde Hıristiyanların baskılarından ve soykırımından kaçan Yahudiler İstanbul’un en güzel semtlerine yerleştirilmiş ve bunlar kısa zaman içinde İstanbul’un en zengin insanları haline gelmişlerdir. Günümüzde de durum farklı değildir.
Müslümanların diğer dinden olan insanlara karşı hoşgörülü davranmaları, onları İslam’a girmeleri konusunda zorlamamaları, aksine din baskısı altında yurtlarını terk etmek zorunda kalanları kendi ülkelerine kabul etmeleri, İslam’ın yararına olmuş, çoğu insan karşılaştıkları İslam adaletine hayran kalıp kendi istekleriyle Müslüman olmayı tercih etmişlerdir.