TÜRK DİLİ I HAFTA: 1 DİL VE KÜLTÜR
HAFTA İÇERİK 1 DİL VE KÜLTÜR 1. Dil 2. Kültür 3. Dil-Kültür Münasebeti ve Dilin Millet Hayatındaki Yeri 4. Dilin Canlılığı DİL İnsanların günlük hayatlarını sürdürebilmeleri için yemeye, içmeye ihtiyaçları olduğu kadar duygularını, düşüncelerini, sevinç ve kederlerini başkalarına anlatabilmeleri için de dil denilen bir anlaşma sistemine ihtiyaçları olduğu açık bir gerçektir. İnsanoğlunu bütün canlılardan ayıran en büyük özelliklerden birisi de konuşması değil midir? İnsan mutlu olur, mutluluğunu paylaşır, dertli olur, derdine çareler arar dostlarıyla. Bunları anlatabilmek için yaptığı mimikler, jestler yetersiz kalır ve dil denilen antlaşma sistemine başvurur. Öyle ki kullandığı sistemi sadece dostları, yakınları ve mensubu bulunduğu milletin insanları bilir. Böylece her milletin kendine has, kendi insanları tarafından anlaşılan bir dili ortaya çıkmış olur. İnsanoğlu yaratıldığı ilk günden beri birbiriyle anlaşma ihtiyacı duymuştur. Bu, birlikte yaşamının bir gereksinimidir. Bu yüzden dilin tarihi, insanlık tarihi kadar eskilere dayanır. Eski çağlarda insanlar, birbiriyle jestler, mimikler, işaretler, araçlar ve çeşitli hareketlerle anlaşırlardı. Bunlardan başka dans, müzik, resim gibi güzel sanatlarla da aslında birer mesaj verilir. Tabii ki bunların hiç birisi, bugünkü anlamıyla dil sistemi sayılmazlar. İngilizlerin “Language” kelimesiyle karşıladıkları bu genel anlamdaki dile bizde büyük dil bilimcimiz Faruk Kadri Timurtaş “Lisan” kelimesini önerir[1]. Bugün, insanların sözlü ve yazılı olarak anlaşmalarını sağlayan, seslerden oluşan sisteme ise Fransızlar “langue” der. Bunun bizdeki karşılığı ise “dil”dir. Dil, gücünü toplumun kültüründen alır. O toplumu meydana getiren insanların aralarında anlaşmaları için kullanılır. Öyle ki, bu sistemi sadece o toplumun insanları bilir. Böylece her milletin kendine has, kendi insanları tarafından anlaşılan bir dili ortaya çıkar. Karacaoğlan bir dörtlüğünde ne güzel söyler: "Çıktım seyr eyledim Frengistan’ı İlleri var bizim ile benzemez Güzelleri şarkı söyler çağrışır Dilleri var bizim dile benzemez”
HAFTA İÇERİK 1 DİL VE KÜLTÜR 1. Dil 2. Kültür 3. Dil-Kültür Münasebeti ve Dilin Millet Hayatındaki Yeri 4. Dilin Canlılığı Dr. Muharrem Ergin şöyle der: “Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimâi bir müessesedir.” (Türk Dil Bilgisi, Muharrem Ergin, İst., 1962, s.3). Bu tariften de anlaşıldığı gibi insanların anlaşmalarını sağlayan vasıta dildir. Dil, yazılı ve sözlü olarak toplumun hizmetinde canlı bir varlıktır. Dilin kendine göre kanunları vardır ve bu kanunlara göre gelişir. Zamanın akışı içerisinde değişir ve gelişmeler gösterir. Çağın yaşayışına, bilimsel gelişmelere ayak uydurur. Bunun için insanlar bu kanunların yani dil kurallarının dışına çıkarak ona istedikleri gibi yön veremezler. Yapısı da buna müsait değildir. Dil, zamanla kendini yeniler. İnsanlar ancak bu yenilemeye yardımcı olabilirler. Hemen belirtelim ki, bir dildeki kelimelerin anlamını o toplumun insanları bilir. Ancak dil, kelimelerden ibaret değildir. Dili, bir sözlük olarak düşünmemek gerekir. Her dilde kelimeler vardır. Bu kelimeler belli gramer kurallarına bağlı olarak kullanılır. Öyle ise bir dilin karakterini ortaya koyan gramer yapısıdır. Bu sebeple dile “cümleden ibarettir” de denilir. Kısa ve öz olarak söylemek gerekirse dil, insan zihninin mahsulü, semboller sistemi ve insanlar arasında bir iletişim sistemidir. Dil, bir toplumu meydana getiren insanlar arasındaki anlaşmayı sağlayan gizli bir anlaşma sistemidir. Dil, işlevi ve yapısıyla canlı bir varlıktır. Dil, geçmişten bu güne, bu günden yarına bir kültür taşıyıcısıdır. Dil, kendine has kurallarıyla millî bir sistemdir.
HAFTA İÇERİK 1 DİL VE KÜLTÜR 1. Dil 2. Kültür 3. Dil-Kültür Münasebeti ve Dilin Millet Hayatındaki Yeri 4. Dilin Canlılığı 1.2. KÜLTÜR Kökü Latince olan, Fransızca’da “culture” şeklinde yer alan ve bizde “hars”, “ekin” kelimeleriyle de karşılanan “kültür” kelimesinin sözlüklerde “bireyin kazandığı bilgi”, “bir topluluğa has düşünce ve sanat eserleri”, “toprağı ekip biçme”, “üreme, gelişme”, “idmanla vücudu geliştirme”, “güzel sanatlarla ruhu terbiye etme”[1] gibi değişik anlamları vardır. Bir milletin veya bir topluluğun tarihî süreç içinde meydana getirdiği maddî ve mânevî ortak değerleri yine kültür kelimesiyle ifade edilir. Maddî değerlere yaşanılan mekanlar, kullanılan alet ve eşyalar, yeme ve içme, giyim ve kuşam; mânevî değerlere de dil, din, gelenek ve görenekler, örf ve adetler örnek gösterilebilir. Bu değerler incelendiğinde görülür ki, her milletin kültürü farklıdır ve o millete hastır. Milletlerin kendilerine has bu davranış ve yaşayış şekilleri millî bir özellik gösterir. C. Wissler bunu “Kültür, bir halkın yaşama tarzıdır”,Yılmaz Özakpınar da “Kültür bir milletin bütün hayatıdır” sözüyle özetler. İnsanları kaderde, kıvançta, tasada, örf, âdet ve geleneklerde, güzel sanatlarda, bir araya getiren; milletleri oluşturan ve en sağlam temel teşkil eden tek unsur, her milletin kendine has olan millî kültürüdür. Milletin fertlerini bölünmez bir bütün haline getirerek onlara canlılık, ruh, heyecan ve şahsiyet vererek onların millet haline gelmesini sağlayan güç yine millî kültürdür. Kültürün de dil gibi kendine has millî bir yapısı ve diğer kültürlerden ayrılan kuralları vardır. Bunun için kültürün millî yapısını ve dokusunu korumak gerekir. Çünkü kültürün önemli bir görevi, o milletin din, dil, folklor, gelenek ve görenek, edebiyat, müzik gibi ortak değerlerini nesilden nesile aktarmaktır. [1] Zeynep KERMAN, “Kültür, Dil ve Edebiyat”, Türk Dilinin Öğretimi Toplantısı (1-3 Ekim 1986), Ankara, 1988, s.5.
HAFTA İÇERİK 1 DİL VE KÜLTÜR 1. Dil 2. Kültür 3. Dil-Kültür Münasebeti ve Dilin Millet Hayatındaki Yeri 4. Dilin Canlılığı 1.3. DİL-KÜLTÜR MÜNÂSEBETİ VE DİLİN MİLLET HAYATINDAKİ YERİ Dilin ve Kültürün ne demek olduğunu ve bir millet için önemini yukarıda gördük. Bu önem her geçen gün artmaktadır. Bir millet hakkında yapılacak en sağlam değerlendirme dil ve kültür değerlerinin incelenmesinden geçer. Çünkü bir dildeki kelimeler o milletin gerçek yüzünü; geçmişini, tarihini, kültürünü, kısacası kimliğini gösterir. Divanü Lügati’t-Türk’ten bir örnek verelim. Burada “ulatu”[1] diye bir kelime vardır. “Kişinin burun temizlemek için koynunda taşıdığı ipek kumaş parçası” anlamındadır. Yüz yıllar öncesi dilimizde bulunan bu kelime, atalarımızın ekonomi, sağlık ve medeniyette ulaştıkları yeri gösteren, kimlik durumundaki yüzlerce kelimemizden sadece biridir. Dil, bir milletin kültürel değerlerinin başında geldiği için ona büyük önem vermek gerekir. Tarifinde gördüğümüz gibi canlı bir yapıya ve kendine has kurallara sahip olan dil ile yine benzer özelliklere sahip kültür arasında yakın bir ilişki vardır. W. Humboldt’un dediği gibi “bir milletin dili rûhudur, rûhu da dilidir”. Gelişen teknik, ilerleyen medeniyet içerisinde her insan bir şeylerle uğraşmakta, o alanda en iyisini yapmak istemektedir. Hepsi de insanların daha mutlu olabilmeleri, yarınlarına daha emin bakabilmeleri içindir. Bütün bunların gerçekleşebilmesi, geçmişteki yapılanların öğrenilmesi, yeni buluşların da başkalarına anlatılabilmesi yine dil sayesinde mümkün olmaktadır. Büyük Çin filozofu Konfüçyüs'e, "Bir ülkenin yöneticisi olsanız ilk yapacağınız iş ne olurdu?” diye sorulduğunda, "Hiç şüphesiz dili gözden geçirmekle başlardım.” der ve şöyle devam eder: "Dil düzensiz olursa sözler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Görevler gereği gibi yapılamazsa, âdetler ve kültür bozulur. Âdetler ve kültür bozulursa adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun için hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” [1] Divanü Lugati’t-Türk Tercümesi, (Kâşgarlı Mahmut), Çev: Besim Atalay, C.I, Ankara, 1940, s.136.
HAFTA İÇERİK 1 DİL VE KÜLTÜR 1. Dil 2. Kültür 3. Dil-Kültür Münasebeti ve Dilin Millet Hayatındaki Yeri 4. Dilin Canlılığı 1.4. DİLİN CANLILIĞI Dil öğretiminde, uzmanlarca çeşitli ilkeler ve yöntemler üzerinde durulur. “Kolaydan zora”, “motivasyonu sağlama”, “etkileşme” ilkeleri bunlardandır[1]. Yine dil öğretiminde “bir duygu veya düşüncenin, hareket, mimik, jest ve sözle anlatılması olan” “dramatizasyon yöntemi” de uygulanmaktadır[2]. Biz de bu gerçeklerden esinlenerek dil öğretiminde yararlı olacağı düşüncesiyle dilin canlılığı üzerinde durduk. Bizim dilimiz, Türkçe’miz, öyle canlı, öyle hayat dolu ve kültürümüzle öyle iç içe ki, üzerinde durdukça, onu daha yakından tanıdıkça ona olan aşkım her gün bir kat daha artıyor. Benim için bir canlı, bir can, bir canan, bir sevgili o...Âdeta o, bana gülümsüyor ve benimle konuşuyor... Bu yüzden, diğer dilleri bilmediğim, onlarla konuşup tanışamadığım ve sevişemediğim için, her an, her yerde benimle olan; sevincimde ve kederimde yanımda bulunan bu dile, Türkçe’me âşığım. Ziya Gökalp Lisan şiirinde ne güzel söylemiş: “Güzel dil Türkçe bize, Başka dil gece bize, İstanbul konuşması, En saf, en ince bize.” Gece soğuk ve karanlıktır. Çünkü onda bir bilinmezlik ve yabancılık vardır. Türkçe ise sıcaklık, aydınlık, tanıdık ve yakınlıktır. Bu yüzden güzeldir, sevgilidir, yârdır ve anadır. Ağzımızda annemizin ak sütü kadar berrak, sağlıklı ve helâldir. [1] Mustafa FİRENGİZ, “Türkçe Eğitim ve Öğretimde Önemli Dört İlke”, Türk Dilinin Öğretimi Toplantısı (1-3 Ekim 1986), Ank., 1988, s.91. [2] Cahit KAVCAR, “Türkçe Öğretiminde Dramatizasyon Yöntemi”, Türk Dilinin Öğretimi Toplantısı (1-3 Ekim 1986), Ank., 1988, s.83.
Bölüm (Hafta) Özeti Dil birliği bozulmuş ve geçmişiyle irtibatı kesilmiş nesiller, kendilerini devrinin ve geçmişinin eserleriyle besleyerek kültürlü birer kişi olamazlar. Özetler ve ilkelerle yetinmek zorunda kalarak düşüncelerini kuruturlar. Bu nesillerin oluşturduğu milletin yıkılması kaçınılmazdır. Bir milletin tarih boyunca akıp gelen fikir, kültür din, örf, âdet ve hayat tecrübelerinin kelimelere yansımasından oluşan ve gelişerek o milletin dehasından doğan tarih ve kültürünü nesilden nesle ulaştıran dilin bozulması o milletin de bozulması, yıkılması demektir. Dilin yaşamadığı yerde vatan da yaşamaz, millet de yaşamaz, devlet de yaşamaz. Tarihte görülmüş ve ilim adamlarınca kabul edilmiştir ki, devletleri var eden ve yaşatan temel varlık millettir. Milletleri millet yapan, onları tarih sahnesinde tutan ise “kültür”dür. Kültür denince ilk akla gelen de "dil"dir.
Değerlendirme 1. Dil de insanlar gibi çağdaş kültüre ve uygarlığa uyum sağlayabilen bir özelliğe sahiptir. Örneğin bin yıl önce kullanılan bir kelimenin bugün kullanılmaması yahut anlamının değişmesi, dilin de kendisini yenilediğini gösterir.” Yukarıdaki paragrafta dilin hangi özelliğine işaret ediliyor? a) Dil, millet olmanın temelidir. b) Dil toplumsal bir varlıktır. c) Dil, bir kültür taşıyıcısıdır. d) Dil, sosyal bir kurumdur. e) Dil, canlı bir varlıktır. 2. Aşağıdakilerden hangisi kültür kavramıyla ilişkili değildir? a) Saç rengi b) Mimari c) Temizlik alışkanlıkları d) Kıyafet e) Güzel sanatlar 3. "Çıktım seyr eyledim Frengistanı Elleri var bizim ele benzemez Güzelleri şarkı söyler çağrışır Dilleri var bizim dile benzemez" -Yukarıdaki dörtlükte dilin hangi özelliği vurgulanmıştır? a) Anlaşmayı sağlayan tabii bir vasıtadır. b) Canlı bir varlıktır. c) Bir gizli antlaşmalar sistemidir. d) Bir kurallar manzumesidir. e) Medeniyetin temel bir ölçüsüdür. 4. Dilin “canlı bir varlık” olma özelliğini aşağıdakilerden hangisi açıklamaktadır? a) Bir dildeki kelimeler tarihî dönemlerde ses ve anlam değişikliğine uğramıştır. b) İnsanlar, evrendeki varlıkları ve hareketleri değişik şekillerde adlandırmışlardır. c) Dil, insanlar arasında iletişim kurarak, insanı sosyal bir varlık haline getirmiştir. d) Dili meydana getiren parçalar, bir sistem içinde yan yana gelmiştir. e) İnsanlar aynı varlık ve kavramları aynı şekilde adlandırmışlardır. 5. “Bana mükemmel bir lisan ver, sana büyük bir millet teşkil edeyim.”sözüyle anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisi olamaz? a) Bir dilin mükemmelliği milletin büyüklüğü ile ölçülür. b) Milletler dillerini geliştirmek için çalışmalıdırlar. c) Mükemmel dilleri büyük milletler meydana getirir. d) Milletin büyüklüğü ile dilin mükemmelliği gerçekleşecektir. e) Milletleri meydana getiren en önemli unsur dildir.
Kaynaklar 1. SARI, Mehmet, Türk Dili I-II, Okutman Yayıncılık, Ankara 2011. 2. GÜLSEVİN, Gürer vd., Türk Dili I-II, Afyon Eğitim, Sağlık ve Bilimsel Araştırmalar Vakvfı Yayını, Afyonkarahisar, 2008. 3. Türk Dil Kurumu, İmla Kılavuzu, Ankara,2000. 4. Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2000 5. Türk Dil Kurumu, Yabancı Kelimelere Karşılıklar, Ankara, 1998.