ÇATALHÖYÜK
Konya'nın kuzey doğusun da, Çumra yakınlarında, Çarşamba Çayı'nın beslediği verimli bir düzlüğün ortasında yer alıyor. Höyük ilk olarak 1951 yılında Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü bünyesinde çalışan arkeolog James Mellaart tarafından bulunmuş.
Çatalhöyükte saptanan yerleşim katlarının kesin tarihlerini belirlemek güçtür, ancak bunların yaklaşık ellişer yıl sürdükleri kabul edilmektedir. Hemen hemen her kat, evlerin yeniden yapılmasını gerektiren bir yangınla tahrip olmuştur. Böylece, Çatalhöyük insanları 900 yıl aynı yerde yaşamışlar ve kültürlerini sürdürmüşlerdir
Çatalhöyük size başka bir tarihin kapılarını aralıyor Çatalhöyük size başka bir tarihin kapılarını aralıyor. Bu tarihte sanat hayatın yanı başında değil içinde akıyor, hiyerarşi ve savaş yok, kadın-erkek çelişkisi de. Binlerce yıl öncesini anlayabilmeniz için hayal gücünüzü kullanın Şimdi saatlerinizi Çatalhöyük zamanına, 376 nesil, dokuz bin yıl öncesine ayarlayın ve şaşırmaya hazır olun!
Çatalhöyükte evler birbirine yapışıktı veya hiç sokak yoktu ya da çok az sayıda vardı. Bir evin ömrü taş çatlasın 80 yıldı, bu sürenin sonunda içinde yaşanılan ev terk ediliyor, üstüne yeni bir ev inşa ediliyordu. Eski evin kerpiçten duvarlarının üst kısmı yıkılıyor, alt bölümü toprakla, özenle dolduruluyordu.
Yeni duvarlar ise alt duvarların üzerinde yükseliyor, yeni ev ortaya çıkıyordu. Merdivenle üstten girilen evin iki odası vardı. Fırının da bulunduğu ışıklı ana oda yemek pişirmek, sepet örmek, alet ve çanak çömlek üretmek için kullanılıyord
Çatalhöyükün izleyeni şaşkına uğratan, dahası bugünün modasına, aksesuvar tasarımlarına ilham olan sanatı da ana odada yaratılırdı. Üç tip figürin görülüyordu; insan ve hayvan biçimliler ile tanımlanamayanlar. Mermer, kil ya da taştan yapılan şişman kadın figürinlerine, boğa boynuzlu sekiler, sıvalı boğa başı yerleştirmeleri, leopar kabartmaları eşlik ediyordu.
Duvarlardaki, olgunlaşmış bir hayal gücünü gösteren resimler ise günlük yaşamı, doğayla ilişkiyi, atalarla bağı anlatıyordu. Bu figüratif resimlerde hayvanlar, insanlar, geometrik desenler vardı, kırmızı Çatalhöyük için sanatın rengiydi. İnsan bedenleri, ketenden dokunmuş kumaşlar ve deriler ise damga mühürleriyle süsleniyordu.
Beş-on kişinin yaşadığı varsayılan evin ocağının yanında bir de depo olurdu. Kurutulmuş et, bezelye, küçücük turp tohumları, mercimek, buğday, arpa, kabuklu yiyecekler bu depodaki yine kerpiçten yapılmış gözlerde saklanırdı.
Ana odanın iç kısmında daha yüksek ve temiz alanlar mezarlıklarıydı Ana odanın iç kısmında daha yüksek ve temiz alanlar mezarlıklarıydı. Büyük olasılıkla, mezarların hemen üstü uyumaya ayrılmıştı, ölümle yaşam arasındaki bu yumuşak geçişin nedeni ölüye olan saygıydı. Bedenini gömmüş olsalar da ölünün günlük yaşamlarında kendileriyle birlikte olduğuna inanıyorlardı.
HAZIRLAYAN: İZZET BARAN