Atatürkçülüğün Türk toplumu için önemi…
ATATÜRKÇÜLÜĞÜN TANIMI VE ÖNEMİ Türk milletinin bugün ve gelecekte tam bağımsızlığa huzur ve refaha sahip olması, devletin millet egemenliği esasına dayandırılması, aklın ve ilmin rehberliğinde Tür kültürünün çağdaş uygarlık düzeyi üzerine çıkarılması amacı ile temel esasları yine Atatürk tarafından belirtilen devlet hayatına,fikir hayatına ve ekonomik hayata toplumun temel müesseselerine ilişkin gerçekçi fikirlere ve ilkelere ATATÜRKÇÜLÜK denir.
Daha farklı bir deyişle Atatürkçülük; akıl ve bilimin önderliğine, yol göstericiliğine inanan bu inançla, padişah egemenliğini “ulus egemenliğine”, dogmatik-kapıkulu, bağnaz bir ümmet-cemaat toplumu “ulusa” padişahın emir kulunu “özgür birey ve yurttaşa”, teokratik-monarşik devleti” laik demokratik-çağdaş cumhuriyete” yöneltip dönüştürmek demektir. Atatürkçüğün kişi ve millet olarak benimsenmesi mevcut ve gelecekteki saptırıcı ve tutucu cereyanlara karşı koruması Türk Devletinin gelişmesinin, güçlenmesinin ve parlak geleceğinin güvencesidir.
Günümüz Atatürkçüsü halkına kendi doğrularını aktarmaya çalışırken onun düşüncelerine de değer veren, halkını aydınlığa taşımaya çabalarken bu aydınlığın kaynağının gene halktan olduğunu bilen insandır.
ATATÜRKÇÜLÜ’ĞÜN TEMEL ESASLARI Tam Bağımsızlık Yanlısıdır Atatürkçülük emperyalist güçlere karşı, ilk kez başarıya ulaşan istiklal savaşlarından sonra tam bağımsız ve Milli Cumhuriyet kurarak dünyadaki mazlum milletlere örnek olmuştur. Tam bağımsızlığı koruyabilmek için sosyo-ekonomik alt yapıda da halkın yararına değişiklikler yapmayı amaç sayar.
Hakçıdır. Demokratik’tir, Sosyal’dir,Barışcı’dır Çağdaş uygarlık seviyesine erişmek için, sadece siyasal düzeyde ve üst yapıda kalmayarak, sosyal ve ekonomik alt yapıya önemle ve bu yapıda halkı, halk için, halkın gücü ile kalkındırmayı amaçlar ve bunları da sınıf kavgalarına yol açmadan sosyal barışı gerçekleştirmek için, devletin yapıcı, planlayıcı, düzenleyici ve emredici rolünü ön planda tutmayı ve böylece az gelişmiş bir sosyal yapıdan kurtulmayı amaç sayar. Atatürkçülük, Türk Milleti için doğaldır. Soysaldır. İnsanidir. Evrenseldir.
Çağdaş uygarlık seviyesine erişmek için, sadece siyasal düzeyde ve üst yapıda kalmayarak, sosyal ve ekonomik alt yapıya önemle ve bu yapıda halkı, halk için, halkın gücü ile kalkındırmayı amaçlar ve bunları da sınıf kavgalarına yol açmadan sosyal barışı gerçekleştirmek için, devletin yapıcı, planlayıcı, düzenleyici ve emredici rolünü ön planda tutmayı ve böylece az gelişmiş bir sosyal yapıdan kurtulmayı amaç sayar. Atatürkçülük, Türk Milleti için doğaldır. Soysaldır. İnsanidir. Evrenseldir.
Müsbet İlime ve Hür Duyguya Dayanır Sanat ve bilim dallarında, bu yurdun gerçeklerine ve ihtiyaçlarına göre yaratıcı gücü harekete getirir. Bunu, lâik, akılcı, hür bir düşünüşle müsbet ilime ve hür duyguya dayanarak gerçekleştirir. Yalnız bu kaynaklara başvurarak araştırma ve denemelerini sürdürür.
Dinamiktir Atatürkçülük sadece fikir planında da kalmayarak, yenilik ve gelişme düşmanı tutucularla savaşmayı emreder. Bu bakımdan anti-emperyalist, laik, ilerletici ve yürüyüş halinde bulunan dinamik sürekli bir kalkınma hareket ve sistemidir
Atatürkçü düşüncenin esasında kişiye verilen değer, toplumun oluşmasında en önemli etkendir. Kişilerin değeri toplumun değerini oluşturur. “bir toplumda kıymet ve kuvvet, onu oluşturan kişilerin kendilerini bir kıymet ve kuvvet kabul etmelerindendir. Ancak bu gibi kişilerden meydana gelmiş sosyal toplumlar, tam bir bütün olarak kıymet ve kudret görünümü arzedebilirler.”
Atatürkçülükte kişi ve toplum ilişkilerinin özünde kişi hak ve hürriyetleri büyük yer tutar. Toplum içinde kişi hürriyetinin sınır, bu hürriyetin topulumun huzuru ile ilişkisi üzerinde durulacak hususladır. Kişi , aile, toplum ve millet hayatı önemli bir bütün oluşturur.
Mustafa Kemal Türkiye’de batıda olduğu biçimde çıkarları ayrı, birbirleriyle çelişen sosyal sınıfların bulunmadığı kanısındadır. Ancak o dönemde Türkiye’de gerçek bir sınıf ayrımı olmasa bile çeşitli sosyal tabakaların, grupları, zümrelerin mesleklerin çıkarlarının birbirine uygun olduğu ve bunların hiç çatışmadığı yolundaki yargısı bir gerçek yargısı olmaktan çok, özlenen bir amacı, ülküyü göstermektedir. Çünkü yöneten ve yönetilen biçimindeki bir farklılık , her toplumda olduğu gibi Türkiye’de de daima var olmuştur Atatürk zamanında da vardı. Mustafa Kemal’in bütün kaygısı, Türkiye’de büyük keskin sınıf farkları yaratmamak ve sınıf kavgasına engel olmaktı.
Mustafa Kemal sınıf sorunlarına değinirken Marksist terminolojiyi örneğin burjuva, kapitalist,proletarya vb. sözcükleri kullanmadığı gibi Marksizmin kapitalist prolater temel ayrımını ve tipolajisinide uygulamamaktadır. Tüccar sınıfı, esnaf sınıfı, sanatkâr sınıfı gibi sözcükler onun sınıf deyimini bilimsel.-sosyolojik ve marksist analizler doğrultusunda kullanmadığını göstermektedir
Kadının toplumdaki yeri yüksektir. Şereflidir Kadının toplumdaki yeri yüksektir. Şereflidir. Şuna inanmak lazımdır ki dünya yüzünde gördüğümüz her şey “kadının eseridir”. Atatürk ailenin ana unsurlarında sınırı teşkil eden kadının bizdeki anlamını ifade etmiştir. Atatürk aile kavramına büyük önem vermiştir. “ Sosyal hayatın kaynağı aile hayatıdır.” Sözü Atatürk’ündür. Bunun içindir ki toplumun sağlam ve sıhhatli oluşunu, bu kurumun sağlıklı oluşunda görmüş, Türk aile yapısının temelini Medeni kanunla gerçek ve mantıki kurallara bağlamıştır