SOYKIRIM YALANI II Hazırlayan: Fazlı Köksal Başkent İktisatçılar Derneği Hazırlayan: Fazlı Köksal
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA ERMENİLER Ermeniler Osmanlı İmparatorluğunda en fazla korunan kollanan Hıristiyan toplum olmuştur. “Millet-i Sadıka” (Sadık Millet) tanımlaması Ermeniler için yapılmıştır. Osmanlı Mimarisine, Klasik Türk Müziğine Ermenilerin önemli katkıları olmuştur. Devletin en üst noktalarında görev yapmışlardır.
Garabet Artin Davut Paşa Osmanlı Devlet Yönetiminde Ermenilere çok önemli görevler verilmiştir. İşte Bazıları Garabet Artin Davut Paşa PTT ve Nafia Nazırı Agop Kazazyan Paşa Maliye Nazırı Agop Kazasyan Paşa Agop Kazasyan Sakız Ohannes Paşa Hazine-i Hassa Nazırı Meclis 2. Başkanı
Evet, Ermeniler Millet-i Sadıkadır, ancak Emperyalizm’in bugün olduğu gibi 1914’lerde de Türkiye üzerinde hesapları vardır. Batı ajanları ülkemize doluşur, Ermenilere “Bağımsız Ermenistan” vaat edilir. Önce Patrikhane ve sonra bir kısım Ermeniler ikna edilir. Ermeni çeteleri Türk Köylerine baskınlar yapar, insanlarımızı katlederler. .
29 Ağustos 1914 tarihinde Ermeni çeteleri tarafından Siverek-Urfa Yüksekyol ve Karacadağ civarında türbe ziyareti sırasında esir edilip canlı hedef yapılarak şehit edilen müslüman Türkler. Kaynak: Ermeni Ayaklanmaları ve İhtilal Hareketleri
Haçin'de (Saimbeyli) yapılan aramalara ele geçirilen gaz tenekelerindeki barut, silah ve bombalar ile Hacin Ermeni mektebinden çıkarılan Ermenistan arması, dinamit, barut kapsül ve fitilleri. Kaynak: Ermeni Ayaklanmaları ve İhtilal Hareketler
Ordudan hava değişikliği için terhis edilen ve 23 Temmuz 1915'te Diyarbakır'ın Lice kazasına bağlı Kum ve Çom köyleri civarında elleri ayakları bağlanarak Ermeni komitecileri tarafından şehit edilen askerler. Kaynak: Ermeni Ayaklanmaları ve İhtilal Hareketleri
Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümünün yaptığı Hakmehmet köyündeki kazı sonucu çıkarılan, Türklere ait kalıntılar. Kaynak: Türk Ermeni İlişkileri 21. Yüzyıla Girerken Tarihe Dostça Bakış
Bu durum 1. Dünya savaşına katılan Osmanlı Devletinin doğu sınırlarının güvenliğini tehlikeye sokmaktadır. Ermenilerin bu faaliyetlerinin artması üzerine, Çanakkale Savaşları sırasında askeri gücünün önemli bölümünü buraya nakleden Osmanlı Devleti, doğu sınırlarını korumak, bir iç ayaklanmanın neden olacağı sakıncaları yoketmek için, devleti koruma refleksiyle 27 Mayıs 1915’te “Tehcir Kanunu”nu çıkarmıştır
Yer değiştirme kanunu ve bu kanuna dayalı olarak çıkarılan emirler çerçevesinde; Erzurum, Van ve Bitlis vilayetlerinden çıkarılan Ermeniler, Musul'un güney kısmı, Zor ve Urfa sancağına; Adana, Halep, Maraş civarından çıkarılan Ermeniler ise Suriye'nin doğu kısmı ile Halep'in doğu ve güneydoğusuna nakledilmişlerdir. Osmanlı Devleti yer değiştirme uygulamasına tabi tuttuğu Ermenilerin nakli sırasında, ağır savaş şartlarına rağmen olağanüstü gayret göstermiş, bu gayret, yabancı diplomatlarca da tesbit edilmiştir. Tehcir sırasında meydana gelen ölümlerin önemli bir bölümü eşkıya gruplarının saldırısı sonucu gerçekleşmiştir. Dersim bölgesinden geçen kafilelere bölge halkının saldırıları sonucunda yaklaşık 5-6 bin kişi öldürülmüştür. Ayrıca, tifo dizanteri gibi hastalıklar ve iklim şartlarının elverişsizliği nedeni ile soğuktan donarak ölenler de olmuştur. Osmanlı ordusu tarafından öldürülen bir tek Ermeni yoktur.
ERMENİ İDDİALARI 1915-1918 yılları arasında 1.5 milyon Ermeni katledilmiştir. Kayıp bu kadar olmasa bile Tehcir insanlık suçudur. Katliamlar Hükümetin emir ve talimatıyla gerçekleşmiştir
“1,5 milyon Ermeni katledildi” iddiası Gerek Osmanlılar, gerekse yabancılar tarafından düzenlenen istatistikler, I. Dünya Savaşı döneminde Ermenilerin nüfusunun 1.250.000 civarında olduğunu ortaya koymaktadır. 400 bin civarındaki Ermeni tehcire tabi tutulurken, İstanbul ve Batı İllerindeki Ermeniler ve o tarihlerde Rus işgalinde bulunan Kars ve Van İllerindeki Ermeniler tehcire tabi tutulmamıştır . Tehcire tabii tutulmayan Ermenilerin bir bölümü Türklere karşı kurulan çetelere katılmış, bir kısmı Fransız ordusuna katılarak, Kahramanmaraş’ta, Şanlıurfa’da, Adana’da sivil halka saldırmış, gerek çete kuranlar gerekse Fransız ordusuna katılan Ermeniler, Fransız ordusu çekilirken onlarla birlikte Anadolu’yu terk etmişlerdir. 1918 yılında, Ermeni Delegasyonu Başkanı olan Boghos Nubar Paşa’nın Fransa Dışişleri Bakanı Monsieur Gout’a gönderdiği raporda Tehcire tabi tutulmayan Ermenilerden yaklaşık 290 bininin Kafkasya ve İran’a yerleştiği ifade edilmektedir.
Ayrıca Rus ordusuna katılan, Amerika'ya ve Avrupa'ya göçeden Ermeniler vardır. Küçümsenmeyecek sayıda Ermeni’nin de topraklarından ayrılmamak için Müslüman olduğu, bazı Ermeni kadınların Türklerle evlendiği, bazı Ermeni çocuklarının da evlat edinildiği bilinmektedir. Cumhuriyet ilan edildiğinde 300 binin üzerinde Ermeni yurttaşımız vardı. Kısacası bu dönemdeki Ermeni kaybı; tehcir sırasında bazı eşkıya gruplarının saldırısı , tifo dizanteri gibi hastalıklar ve iklim şartlarının elverişsizliği nedeni ile soğuktan donarak ölenler ile sınırlıdır. Keşke bu kayıplar da olmasaydı.
Hastalık ve soğuk sonucu gerçekleşen kitlesel ölümler soykırım olarak nitelenirse, aynı yıllarda Sarıkamış’da soğuktan ve hastalıktan ölen onbinlerce asker için “Türk Soykırımı” mı diyeceğiz? Ne Tehcir sırasında gerçekleşen ölümler, ne de Sarıkamış da askerlerimizin şahadeti soykırım değildir. Bu ölümler, iklim şartlarının ağırlığı yanında, savaş şartlarında yeterince ilaç ve doktor bulamamanın getirdiği sonuçlardır. Tehcir sırasındaki ölümlerden hiçbiri "BM Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme”de belirtilen “Soykırım” tanımı kapsamında değerlendirilemez. Bu konuyla ilgili olarak, kimsenin görmek istemediği bir gerçek daha vardır: O da ölen Türklerin sayısıdır. Justin Mc Carthy bu konuda şunları yazmaktadır:“Ölü Ermeni sayısı ele alınırken ölü Müslüman sayısını da göz önüne almalıyız. İstatistikler çoğunun Türk olduğu 2.5 milyon Müslüman'ın da öldüğünü söylemektedir. Ermenilerin yaşadığı 6 vilayette 1 milyondan fazla Müslüman ölmüştür... Sivas ili savaş sınırları içinde değildi. Rus ordusu asla bu kadar içeri girmedi. Fakat Sivas'ta 180 bin Müslüman öldü. Aynı şey bütün Anadolu için geçerliydi.”
Şu anda yaşandığı için hepimizin üzüldüğü bu müteessif olaylarda en az kusurlu Osmanlı Devleti ve Türk Milletidir. Birinci Suçlu Ermenileri Osmanlı devletine karşı kışkırtan, onlara silah desteği veren Emperyalist Batı Ülkeleridir.
Tehcir İnsanlık Suçu mudur? İnsanların doğup büyüdükleri yerlerden koparılıp devlet zoruyla başka bir yere gönderilmeleri tabii ki normal bir olay değildir. Ancak, şurası unutulmamalıdır ki; bir insan için yaşam hakkı nasıl kutsalsa, bir devlet için yaşam hakkı ondan milyonlarca kez kutsaldır. Bir devletin, kendisini yok edecek gelişmelere karşı gerekli önlemleri alması, devlet olmanın gereğidir. Tarihte pek çok devlet, devletin devamlılığını sağlamak için, yurttaşlarını yaşadıkları bölgenin dışına taşımıştır. Osmanlı tarihi bir bakıma Türk Boylarının zorunlu nakillerinin, zorunlu iskan kararlarının tarihidir. Avşar Boylarının zorunlu iskanı karşısında Dadaloğlu ne diyor: “Kalktı göç eyledi Avşar illeri-Ferman Padişahınsa dağlar bizimdir.” Yer değiştirme, zorunlu iskan bir suçsa, Osmanlı bu suçu en fazla Türklere karşı işlemiştir.
Japonların Pearl Harbur’a baskın yapmasından sonra, ABD ülke sınırlarında yaşayan tüm Japon asıllı yurttaşlarını “düşmanla işbirliği yapabilirler” endişesi ile ülkenin iç bölgelerine sürmüştür. Keza SSCB 2. Dünya savaşı sırasında, 1 milyon civarında Kırım Türkünü, yüz binlerce Ahıska Türkünü, aynı şüpheyle topraklarından koparıp almıştır. Bu iki örnekte de, Düşmanla işbirliği konusunda girişim bile yoktur. Bu iki ülke sırf şüphe ile hareket etmiştir. Oysa Osmanlı Devleti, Ermeniler Rus ordusu ile işbirliği yaptıkları ve silahlı kalkışma başlattıkları için tehcir kararını almıştır.
Tehcir kararı alınmasaydı, dökülen kanın daha az olacağını kimse iddia edebilir mi? Tehcire Tabii Tutulmayan Ermeniler; Çeteler kurarak Türk Köylerine ve Türk Ordusuna saldırmışlar Rus Ordusuna katılarak Türk Ordusuna karşı savaşmışlardır. Bu tespit bile O günün şartlarında Tehcirin gerekliliğini ortaya koymaktadır.
16 Şubat 1918'de, Erzincan'da Vagarir köyünde, Ermeniler tarafından şehit edilen ve bir evin arkasında bulunan Türkler. Kaynak: Massacre Exerted By The Armenian On The Turks During World War I Pictures.
Kars'ta, birbirlerine bağlanmış ve Ermeniler tarafından canice katledilmiş Türk askerleri. Kaynak:Massacre Exerted By The Armenian On The Turks During World War I Pictures.
Osmanlı Meclisinde eski Erzurum mebusu olan Karakin Pastırmacıyan (Arman Garo) "Tero" ve "Haço" çeteleriyle Kafkaslardaki Rus ordusuna katılmadan önce düzenlenen dini törende. Kaynak: Ermeni Ayaklanmaları ve İhtilal Hareketleri
Osmanlı, yer değiştirme uygulamasıyla savaş şartlarında her an ölümle burun buruna gelebilecek olan yüz binlerce Ermeni'nin hayatını kurtarmıştır. Nitekim, yeni bölgelere yerleştirilen Ermeniler sağ salim hayatlarını sürdürürken, Rus ordusu saflarında Türklere karşı savaşan Ermeniler, savaş şartları gereği hayatını kaybetmiştir. Tarihi olayları, içinde bulunulan şartlar göz önüne alarak değerlendirmek gerekir. Ve tehcir kararı, o günün şartlarına göre çok doğru bir karardır.
Hükümetin Emir Ve Talimatı Var mıdır? Ermenilerin bir başka iddiası da, İttihat Terakki hükümetinin katliam yapılması konusunda emir ve talimatının olduğu iddiasıdır. Bu iddiaya kanıt olarak gösterilen en önemli belge Talat Paşanın imzasıyla çekildiği iddia edilen telgraflardır. Aram Andonian adlı bir Ermeni yazar bu telgrafların örneklerini 1920’de yayınlamış , ayrıca Talat Paşa’yı Berlin’de katleden Tehlirian’ı yargılayan mahkemeye de verilmiştir. Ancak mahkeme bunları delil olarak kabul etmemiştir. Diğer Ermeni iddiaları gibi, bu iddianın da gerçekle bir ilgisi yoktur.
Ermenilerin iddialarını güçlendirmek için ileri sürdükleri diğer belgeler de, 1918 yılında Hürriyet ve İtilaf fıkrasının, güya tehcirin sorumlularından, aslında siyasi karşıtları olan İttihat ve Terakki ileri gelenlerinden hesap sormak amacıyla oluşturdukları Divân-ı Harb-i Örfî mahkemesinin tutanakları ve bu mahkemelerde ifade veren Ermenilerin tanıklıklarıdır. Ancak, bu tutanaklar delil olarak kullanılamaz. Çünkü; Mahkemeler İşgal altındaki İstanbul’da faaliyet gösterdiği için, başta İngilizler olmak üzere İşgal Kuvvetlerinin mahkemeler üzerindeki baskıları söz konusudur, Divân-ı Harb-i Örfî mahkemesinin reisiliğini "Nemrut" lâkâbı ile maruf , Kürt Tealli Cemiyesi Üyesi Mustafa Nazım Paşa; Savcı yardımcılığı görevini Haralambos Efendi, Sorgu hakimliklerini de Eski Halep Mebusu Artin Boşgezenyan, Misak Margaryan, Dimitraki Efendi, İzmir İstinaf Savcısı Cevat ve Emniyet-i Umumiye Seyr ü Sefain Müdürü milliyeti meçhul Hüsnü Bey'le, milliyeti meçhul Nazif Beydir. Mahkeme heyetine bilâhare Aşçıyan adında bir Ermeni ile İngiliz ajanı olduğu bilinen İngiliz Muhipleri Cemiyeti Başkanı Sait Molla da katılmıştır.
Kısacası Mahkeme heyeti İttihat ve Terakki karşıtlarından ve Türk düşmanlarından oluşmaktadır. Delil denen belgelerin önemli bölümü, Taşnak ve Hınçak Komitelerinin baskı ve yönlendirmesi altındaki Ermeni Yurttaşlarımızın tanıklıklarından, (yalancı şahitliklerinden) ibarettir. Özetle, Ermeni iddiaları yalandan iftiradan ibarettir.
Başkent İktisatçılar Derneği GMK Bulvarı 122/15 Maltepe Ankara Belgegeçer:0.312. 2310404 E-Posta: baskentiktisat@yahoo.com Hazırlayan: Fazlı Köksal E-posta