PEYGAMBER EFENDİMİZİN İSTİŞAREYE ÖNEM VERMESİ
İstişare (danışma); bir iş için bilgi veya yol-yöntem sormak, danışmak, görüş almak, fikir alışverişinde bulunmak anlamlarına gelir. Peygamber Efendimiz bir konuyla ilgili karar vermeden önce uzman kişilere danışır, onlarla fikir alış verişinde bulunur ve "Her şeyi ben bilirim." anlayışıyla hareket etmezdi. Nitekim sahabeden Ebu Hureyre "Resulullah'tan daha fazla arkadaşlarıyla istişare eden bir kimse görmedim." diyerek Peygamberimizin danışmaya ne kadar önem verdiğini belirtmiştir. Peygamberimizin hayatından istişare örnekleri; Hz. Muhammed, kendisine ilk vahiy geldiğinde durumu eşi Hz. Hatice ile paylaşmış ve onun önerisiyle Varaka isimli din bilginiyle görüşmüş, istişare etmiştir. Hz. Ali, Peygamberimizin kızı Fatıma ile evlenmek istiyordu. Durumu Peygamberimize bildirdi. Bunun üzerine Peygamberimiz konuyla ilgili kızı Fatıma'ya ve diğer aile üyelerine danışmış ve yapılan istişare doğrultusunda karar vermiştir. Bedir savaşında arkadaşlarının görüşleri doğrultusunda ordunun konumunu değiştirmiştir. Bu savaşta sahabeden Hubab (r.a.), savaş öncesi Müslümanlarah'ın resulü! Orduyu buraya Allah'ın emriyle mi getirdin, yoksa bir savaş taktiğiyle mi?" diye sordu. Peygamber Efendimiz "Savaş taktiğiyle." diye cevap verince Hubab "Ey Allah'ın elçisi! Bedir köyünün en sonundaki kuyu etrafında mevzi alalım. Böylece putperestleri susuz bırakmış oluruz." dedi. Peygamberimiz bu teklifi beğendi ve hemen ordunun konumu değiştirildi. Gatafan kabilesinin sa» "...(Ey Peygamber) işlerinde onlarla fikir alışverişinde bulun..." (Âl-i İmran suresi, 159. ayet) » "...Onların (müminlerin) işleri aralarında danışma iledir..." (Şûrâ suresi, 38. ayet) » "Eğer bilmiyorsanız bilenlere sorunuz." (Enbiya suresi, 7. ayet) » "Danışan asla pişman olmaz." Hz. Muhammed (s.a.v.) » "Bir millet, işlerini danışma ile yürüttüğü sürece sıkıntıya düşmez." Hz. Muhammed (s.a.v.) » "Danışan dağları aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış." Atasözü
Resûl-i Ekrem (s.a.v) istişareye büyük ehemmiyet verirdi. “ İş hususunda onlarla müşavere et.” 1 ayeti de bunu emretmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) istişarenin ehemmiyetini şöyle ifade buyurur: “ Biliniz ki, Allah da Resulü de müşavereden müstağnidir. Ancak Allahü Teala bunu benim ümmetime bir rahmet kıldı. Onlardan her kim istişare ederse hayırdan mahrum olmaz, her kim de terk ederse hatadan kurtulmaz.” Başka bir hadislerinde, “ İstişare eden bir topluluk işlerinin en doğrusuna muvaffak olur.” ; bir diğer hadislerinde de “İstişare eden pişman olmaz.”buyurmuşlardır. Hz. Peygamber (s.a.v) ümmetini istişâreye teşvik etmiş; kendisi de her konuda onlarla müşavere etmiştir. Meselâ; Bedir Savaşında Mekke müşriklerinin geldiğini haber alan Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu konuda ne gibi tedbir alınacağı hususunda Ensar'la müşâvere etmiştir. Ayrıca muharebeden sonra da Bedir esirleri konusunda, Uhud ve Hendek Gazvelerinde, Hudeybiye'de, Taif Seferinde, ezan konusunda ve daha birçok meselede ashabıyla istişâre etmiştir. Ebû Hureyre şöyle buyurmuştur: “Ben Rasûlullah'tan daha çok, istişâre eden kimse görmedim.” 1
Akıl ve zeka yönüyle insanların en mükemmeli olan Hz. Peygamber (s.a.v) istişareye bu kadar ehemmiyet verdiği halde, bizim gibi aciz insanların istişaresiz hareket etmesi ne kadar büyük bir hatadır! Evet, Hz. Peygamberin (s.a.v) sahabeleri ile yaptığı müşaverede kendi fikrinin hak olduğunu bildiği halde, çoğunluğun görüşüne tabi olması O’nun (s.a.v) istişareye vermiş olduğu ehemmiyeti ve istişarenin nasıl olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Nitekim, Uhud savaşından önce Hz. Peygamber (s.a.v.) savaş hakkında ashabiyle müşavere etmiş, kendi reyi Medine’de kalıp müşrikleri karşılamak olduğu halde, ekseriyetin isteği üzerine şehir dışında savaşmıştır. Nübüvvet gözlüğü ile görüyordu ki, “Hz. Hamza Uhud’da param parça olacak, onunla beraber yetmiş kadar güzide sahabe bu savaşta şehid olacaklar.” Buna rağmen “hepsi meşverete, meşveretin hukukuna ve meşveret anlayışına feda olsun” dercesine ashabının kararına uydu. İşte meşveretin ehemmiyeti!
Diğer bir misal; Hz. Peygamber (s.a.v), Bedir savaşında, kendilerine en yakın kuyunun başında durdu ve orayı karargah yapmak istedi. Bu sırada Ashab'tan Hubâb el-Cümuh, Peygamberimize "Yâ Resulullah! Burayı, bir vahiy ile mi seçtin? Yoksa bu bir görüş, bir harp taktiği midir?" diye sordu. Resulullah (s.a.v): “Bu bir görüş ve harp taktiğidir.” dedi. O zaman sahâbi: “O halde Yâ Resulullah! Burası harp için uygun bir yer değil, orduyu buradan kaldırıp düşmana en yakın kuyuya gidelim. Orada bir havuz yapıp içine su dolduralım, geride kalan kuyuları da tahrip edelim, düşman istifade edemesin." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v): “Sen güzel bir fikre işaret ettin.” buyurdu ve sahabinin dediği şekilde hareket etti. Aynı şekilde Hendek Savaşında da Selman-i Farisi’nin görüşünü benimseyerek, hendek kazılmasını kabul etmiştir.
İSTİŞARE NE DEMEKTİR
DANIŞMA