MONETARİZM VE İKTİSAT POLİTİKASI
MONETARİZM Parasalcılık Paracı makro teori Keynezyen düşünceye karşı geliştirilmiş bir teoridir Bir görüşe göre enflasyonun önünü alan politika Peki gerçekte nedir monetarizmm
Parasalcılık yani Monetarizm büyük ölçüde, 1976 yılında Nobel İktisat ödülünü kazanan Amerikalı İktisatçı Milton Friedman (1912-2006)tarafından keynesyen düşünceye karşı geliştirilmiş bir teoridir.kavram olarak ilk, isviçreli iktisatçı K.Brunner tarafından kullanılmıştır.
1955-1965 yılları arasında kurulan ve geliştirilen monetarizmin en büyük taraftarları; Milton Friedman, David Laidler, Micheal Parkin, Harry Johnson, Karl Brunner, Alan Meltzer Alan Walters’dir.
John Maynard Keynes’in 1936 yılında yayınladığı ‘İstihdam,Faiz ve Paranın Genel Teorisi’ eserinde yer alan görüşleri yıllarca makro ekonominin temellerini oluşturmuştur. Keynezyen Politika özellikle ekonomi politikası araçlarından maliye politikası araçlarına(kamu harcamaları pol.,vergi pol., borçlanma ve borç yönetimi vs.) önem vermiştir. Fakat Milton Friedman’ın kurucusu olarak kabul edildiği Chicago İktisat Okulu buna karşı çıkmıştır.Amaçları keynesyenler tarafından bir kenara atılan paranın miktar teorisini tekrar canlandırmaktır.
Monetarizm, esasen çağdaş iktisadi sorunlardan biri olan enflasyon konusu üzerinde durmuştur. Bu politika enflasyonun temel nedeni olarak para arzının hükümetlerce gereksiz yere ve aşırı ölçüde artırılmasını görmektedir. Monetaristlere göre, ekonomideki istikrarsızlıkların bir çoğu parasal kökenlidir. Bu nedenle para politikası iktisadi sorunlara karşı diğer iktisat politikası araçlarından daha etkilidir. Keynesyen düşünceye karşı klasik temellere dönüşü ifade eden monetarizm temel esaslarını Friedman’ın kendi düşünceleriyle aktaralım;
Para arzındaki büyüme oranı ile nominal gelirin büyüme oranı arasında çok kesin olmamakla birlikte bir ilişki bulunmaktadır. Bu ilişki çok kesin değildir çünkü para arzındaki artışların geliri etkilemesi zaman alır. Ayrıca, bunun ne kadar süreceği de belli değildir. Ortalama olarak para arzındaki artış, nominal gelirleri yaklaşık 6 ve 9 ay arasında geçecek bir süre sonunda etkiler. Nominal gelirin büyüme oranındaki artış etkisi, kısa dönemde (5 veya 10 ay kadar bir sürede) ilk olarak üretim üzerinde görülür. Bu daha sonra, 10 ayı aşan bir sürede, fiyatlara yansır. Ortalama olarak, para arzındaki artış ile enflasyon arasındaki toplam gecikme 12-18 ay arasındadır.(Kaynak: Macesich, 1983: 3-4).
Monetarizm sırasıyla üç temel yaklaşım üzerine kuruludur. Paranın Modern Miktar Teorisi Yaklaşımı Uyumcu Beklentili Phillips Eğrisi Yaklaşımı 1970’li yılların başında paracı analize sokulan Ödemeler Bilançosu Teorisine ve Döviz Kurunun Belirlenmesi Sürecine Paracı Yaklaşım
PARANIN MODERN MİKTAR TEORİSİ YAKLAŞIMI (Monetarizm) Modern miktar teorisi, klasik miktar teorisinin yeni bir yorumudur.Klasik Miktar teorisini yeniden ön plana çıkarmıştır. Paranın miktarındaki değişmelerin, iktisadi faaliyetler ve fiyatlar genel seviyesi üzerinde büyük etkisinin olduğunu ve fiyat istikrarının sağlanması için en uygun çözümün para arzındaki artış hızının önceden belirlenmesi ile gerçekleştirilebileceğini savunmaktadır.
M.Friedman’ın ünlü ‘Enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgudur’ sözü monetarizmin temel felsefesini özetlemektedir. Enflasyonun tek ve en önemli nedeni olarak para arzındaki artışları görmekte, çözüm olarak da para arzının bir kurala bağlı olarak her yıl sabit oranda arttırılmasını önermektedir. Friedman, para arzının kontrolü için en uygun parasal büyüklüğün M2 olduğunu belirtmektedir. M2 , halkın elinde bulundurduğu nakit para, vadesiz mevduat ve vadeli mevduatın toplamından oluşmaktadır.
M1=dar anlamda para arzı(dolaşımdaki nakit para ile kredi kuruluşlarındaki vadesiz mevduatı, merkez bankasındaki serbest mevduatı ve emisyonu) M2=Geniş anlamda para arzı(kısa vadeli mevduatlarla her türlü tasarruf mevduatı+M1) M2Y=Yurt içinde yerleşik kişilerin açtıkları döviz tevdiat hesapları+M2 M3A=Mevduat bankalarındaki resmi mevduat+M2 M3=Uzun vadeli tasarruf mevduatı+M3A
Friedman, para arzının kontrolünde M2’yi kullanmasının nedenini şu şekilde açıklamaktadır: “Ampirik olarak ele alındığında M2’nin gelir düzeyi ve temel ekonomik büyüklükleri açıklayıcılık gücü diğer parasal büyüklüklere göre daha yüksektir. Buna ek olarak, kısa dönemde M2’de ortaya çıkan dalgalanmalar diğer parasal büyüklüklerde ortaya çıkan dalgalanmalardan daha küçüktür.” (bkz. Öcal vd.,1997: 459).
Günümüzde iktisatçılar arasında para arzının kontrolünde en uygun parasal büyüklüğün hangisi olduğu konusunda bir uzlaşmanın mevcut olmadığını belirtmekte yarar var. Aynı şekilde uygulamada da merkez bankaları parasal hedef olarak, kimi zaman M1 ya da M2’yi, ayrıca bunların dışında parasal taban, rezerv para ve merkez bankası parası gibi parasal büyüklükleri esas almaktadırlar. Parasal büyüklüklerin tanımı ülkeden ülkeye değişmektedir. Ülkemizdeki tanımları kısaca belirtmekte yarar vardır.
Parasal taban, rezerv para ile açık piyasa işlemleri toplamına eşittir. Rezerv para; emisyon, bankalar zorunlu karşılıkları, bankalar mevduatı, fon hesapları ve banka dışı kesimin mevduatı toplamına eşittir. Merkez bankası parası ise parasal tabana, kamu kesimi mevduatının eklenmesi suretiyle hesaplanmaktadır. Friedman’a göre para talebi toplam servetin miktarına, Toplam serveti oluşturan çeşitli servet biçimlerinin(tahvil,hisse senedi, ev, arsa, dayanıklı tüketim malları) getirdiği getiri oranlarına,Para talep edenin zevkleri ve tercihlerine bağlıdır.
Parasal Taban=Dolaşımdaki para, banka nakit rezervleri ve merkez bankası'ndaki zorunlu karşılıkların toplamıdır. mb=r+c Rezerv Para=Uluslararası ticaretin büyük bölümünü finanse eden ve hükümetlerle uluslararası kuruluşların portföylerinde bulundurmak istediği ödeme araçları. Döviz, altın ve SDR'den oluşur. Para Çoğaltanı=Parasal tabandaki bir artışın para arzı üzerinde doğuracağı genişlemeyi gösteren bir katsayı.Kanuni karşılık oranı ile halkın elinde nakit tutma oranına bağlıdır. Bu oranlar ne kadar yüksek olursa para çoğaltanının değeri o derece düşük olur
Açık Piyasa İşlemleri=Merkez bankasının para veya kredi hacmini denetlemek için devlet tahvili, hazine bonosu ve döviz alıp satması işlemi. Durgunlaşmaya yüz tutmuş piyasayı harekete geçirmek, ekonomideki emisyon miktarını azaltmak, enflasyonist eğilimi önlemek amacıyla hazine bonosu veya döviz alım satımı yapılır. Merkez bankası piyasadan menkul değer veya hazine bonolarını nakit ödemek suretiyle satın alarak piyasanın para ihtiyacını karşılamış olur. Böylece toplam talep genişler, faiz hadleri düşer. Merkez bankası, menkul değer ve hazine bonoları satarak piyasadan para da çeker ve satın alma gücünün düşmesini sağlar.
Emisyon=Kağıt para çıkarma, piyasaya para sürülmesi, tedavüle kağıt para çıkarma, merkez bankasının bastığı kağıt para ile bozuk paranın toplamı. Enflasyonla yakın ilişkisi vardır. Ancak enflasyonu asıl etkileyen, emisyon hacmi değil dolaşım hızıdır. Tahvil ve hisse senetlerinin piyasaya sürülmesine ya da ihraç edilmesine de emisyon denmektedir Zorunlu Karşılık Oranı=Mevduat kabul eden finansal kurumların bu mevduatlara karşılık olarak merkez bankasında tutmak zorunda oldukları mevduatlarının kanunen saptanan oranını ifade etmektedir
UYUMCU BEKLENTİLİ PHİLLPS EĞRİSİ ANALİZİ Phillps eğrisi,işsizlik ile enflasyon arasındaki ters yönlü fonksiyonel ilişkiyi gösterir eğri,Yeni Zelandalı iktisatçı A.W.Phillips tarafından 1958 yılında ingiliz ekonomisi üzerine yapılan bir istatistiksel çalışmadan elde edilmiştir. W*=f(u) enflasyon oranı işsizlik oranının azalan bir fonksiyonudur yani işsizlik oranı artarsa enflasyon oranı düşer. Milton Friedman ile birlikte Edmund Phelps orijinal Phillips eğrisi analizine beklenen enflasyon oranını eklemiştir. W*=f(U)+Pe Pe=beklenen enflasyon oranıdır. İşçi ile işveren arasında yapılan toplu iş sözleşmesinde belirlenecek parasal ücret artış oranı,işgücü talebi fazlalığının derecesini gösteren işsizlik oranı ile beklenen enflasyon oranını toplamına eşittir
Son yaklaşıma göre(1970’li yılların başında paracı analize sokulan Ödemeler Bilançosu Teorisine ve Döviz Kurunun Belirlenmesi Sürecine Paracı Yaklaşım) ise iki sorunun temeli faizdir.Şöyle ki; Faiz oranlarının artması üretim ekonomisinin daralması ve yatırımlara aktarılabilecek fonların milli gelire hiç bir katkısı olmayan rant ekonomisi içinde değerlendirilmesi neticesini doğurur. Faiz oranlarının artması, müteşebbislerin kredi kullanma maliyetlerini önemli ölçüde artırır. Özetle, devletin iç borçlanmaya başvurması reel sektör üzerinde olumsuz sonuçlar doğurur. Devletin dış borçlarının artması, dış borç faiz yükünün artması sorununu da beraberinde getirir. Netice olarak, devletin döviz kaynaklarının bir kısmı, dış ülkelere dış borç ana parası ve faizi olarak geri ödenmek zorundadır.Bu durumda ödemeler bilançosunda denge bozulabilir ve açık sorunu gündeme gelebilir.
Keynezyen, Klasik ve Monetarist Düşüncenin Karşılaştırılması Monetarizm keynezyen teorinin desteklediği maliye politikasına karşıt olarak doğmuş, para politikasını savunan bir teoridir. Bir nevi günümüz kapitalizmini savunur. Monetaristler, serbest piyasa ekonomisinin kendi iç dinamiği sayesinde istikrarlı bir model olduğunu savunmaktadırlar. Ama bir noktada keynesyenlerle aynı fikiri savunurlar; ekonomini her zaman tam istihdam seviyesinde olmayabilir. Bu noktada klasiklerle ayrılır.
Monetaristler, insanların daha iyi bir iş arama veya işsizlik yardımından yararlanmaları neticesinde belirli bir süre işsiz kalabileceklerini, böylece ekonomide her an bir “doğal işsizlik” olabileceğini öne sürmüşlerdir. Monetarizm, esasen klasik iktisatın temel ilkelerini aynen kabul etmekle birlikte, ondan başlıca iki noktada ayrılmaktadır: Klasik miktar teorisi açıklaması yetersizdir. Ekonomi her zaman tam istihdam düzeyinde dengede değildir; doğal işsizlik hipotezi
Klasik iktisat ve monetarizm arasındaki bu iki temel farklılığa rağmen her iki teori de enflasyonun en önemli kaynağının para arzındaki artışlar olduğunu kabul etmektedir. Monetaristlere göre enflasyonu kontrol altına almak için en etkin araç para politikasıdır. Para arzındaki değişmeler, para talebinden bağımsız bir şekilde para otoritesince belirlenir. Ancak para otoritesinin bu gücünün sık sık değişen para artış hızları şeklinde uygulanması istikrar değil, istikrarsızlık getirir. Monetaristler, bu istikrarsızlıkları önlemek için para arzının belirli bir oranda ve ekonomideki gelişmelerle orantılı olarak kademeli bir şekilde artırılmasını önermektedir