11-13. Yy İslamiyet Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı ve Türk Kültürü
11. VE 12. YÜZYILLARDA İSLAMiYET VE TÜRK KÜLTÜRÜ Türkler orta asyada yaşadığı dönemde çadır kültürü veya çadır medeniyeti denilen bir hayat sürmekteydiler. Atlı göçebe denilen bu yaşayış tarzı Türkler'in İslamiyeti kabulüne kadar sürmüştür. →Türkler 751 yılında yapılan Talas savaşıyla İslamiyetle tanıştılar. Bu savaş Müslüman Araplarla Çinliler arasında oldu Türkler Araplara yardım ederek savaşın kazanılmasını sağladı. Bu savaştan sonra Araplarla Türkler arasında gerek ticari gerekse kültürel etkileşim başlamış oldu. →Müslümanlığı kabul eden ilk Türk devleti Karahanlılardır. 10. yüzyılın ilk yarısında hükümdar Satuk Buğra Han Müslümanlığı kabul etti. Türkler' de kitleler halinde Müslüman olmaya başladı. →Türkler İslamiyet' i kabul ettikten sonra şehirlerde toplanmış, kültür ve medeniyet merkezi kurmuşlardır. Camiyi şehrin merkezi kabul eden anlayış hakim olmuştur. İbadet edilen bu mekanların yanına hastane ve kütüphane, medrese gibi yapılar yapılmış, sosyal ve kültürel mekanlar oluşturulmuştur. Bu yapıların bütününe külliye ismi verilir.Ticaret alanları, külliyelerin yakınlarında kurulmuştur.
Yeni Kültürün Edebiyata Yansıması Türkler İslamiyeti kabul ettikten sonra Kur'an ' ı Kerim ve temel kitapları Arapça olmasından dolayı Arapça öğrenmişlerdir. Medreselerde bilim dili Arapçadır. Edebiyat dili Farsça olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu durum Anadolu Selçuklu' larından sonra kurulan Anadolu Beyliklerine kadar sürmüştür. 15 Mayıs 1207 tarihinde Karaman oğlu Türkçe' yi devlet dili olarak ilan etmiştir. Osmanlı Devleti' nin kurulmasından sonra Türkçe İmparatorluk dili olmuştur. 15. yüzyıldan sonra Arapça - Farsça Türk Diline kurallarıyla girmiştir.
13.Yy’de Türk Edebiyatı Bu yüzyılda Türk Edebiyatı için en büyük gelişme, Moğol istilası tehlikesinden dolayı Ahmet Yesevi öğretisiyle yetişen mutasavvıfların Anadolu’ya gelmeleridir. Söz konusu alimlerin Anadolu’ya yönelmeleri şiirimizde bir kırılma noktası olmuştur. Çünkü bu tarihten itibaren Anadolu’da bir Arap – Acem kültürü etkili olmaya başlamıştır. Bu süreçte Anadolu Selçuklu Devleti hüküm sürmektedir. Anadolu Selçuklu Devletinde edebi dil, Farsça; bilim dili ise Arapça’dır. Zamanla Anadolu’da özellikle beyliklerin ortaya çıkması ile eserlerde Oğuzca’nın etkisi artmıştır. Arap – Fars etkisiyle ve Oğuzcanın da devreye girmesi ile zamanla karma, yeni bir yazı dili doğmuştur. 13. yüzyılda Anadolu’da Mevleviyye, Yesevviyye, Rifaiyye, Halvetiyye, Kadiriyye gibi çeşitli tarikatlar ortaya çıkmıştır. Söz konusu tarikatların yayılması ile bu tarikatların felsefelerini anlatan eserler de çoğalmaya başlamıştır.
13.Yy Şairleri Hoca Denhani →Selçuklu Şehnamesi(FARSÇA) Aşık Paşa →Garib-name(TÜRKÇE) Mevlana Celaleddin Rumi →Mesnevi(FARSÇA) Yunus Emre →Divan Sultan Veled →İbtidiname Hacı Bektaş-ı Veli →Makalat(ARAPÇA)
Hoca Denhani şiirlerinde ilk defa din dışı öğeler kullanan ve ilk defa türkçe kaside yazan ve sultanlara sunan kişi olmuştur. Ahmet Fakih’in Kitabu Evsaf-ı Mesacidi’ş-Şerife adlı eseri Anadolu’da yazılmış ilk hacca dair mesnevidir. Aşık Paşa Türkçeye önem vermiş ve şiir dili haline getirilmesine öncülük etmiştir. Yunus Emre tasavvuf şiirini en üst seviyeye çıkaran, halk dili ile yazılan tasavvuf edebiyatının en önemli şairidir.Hem hece hem aruz ölçüsü kullanmıştır.
İslamiyet Etkisinde Gelişen Türk Ed. İslamiyet etkisinde gelişen Türk edebiyatı, Türklerin İslamiyet'e geçişi ile başlayan edebi dönemdir. Türkler edebiyat alanında ilk olarak sözlü edebiyat ürünleri olan: şiir, destan, sav, sagu, koşuk gibi türlerde eserler vermiştir. Yazının icadı ve Türkler tarafından öğrenilmesi ile de Türk edebiyatında yazılı dönem başlamıştır. Türklerin Karahan’lılar döneminde kitleler halinde İslam dinine geçmesi ile edebiyat alanında bir geçiş dönemi yaşanmıştır. İslamiyet öncesindeki Türk edebiyatı, Türklerin İslam'a geçişleri ile birlikte Halk edebiyatı başlığı altında devam etmiştir.
İslamiyet etkisinde gelişen Türk edebiyatına geçiş dönemi edebiyatı da denmektedir. Bu dönemde hece ölçüsünün yanı sıra aruz ölçüsü de kullanılmıştır. Bu dönem eserleri daha çok didaktik bir özellik taşıyarak öğüt verici yapıtlar olarak bilinmektedir. Bu dönemin yapıtlarında İslam dininin etkisi ile Arapça ve Farsça sözcüklerde görülmektedir. Dönemin diğer bir özelliği ise eski Türk şiir biçimleri ile mesnevi, gazel, kaside gibi yeni şiir biçimlerinin beraber kullanılmasıdır. İlk yapıtlar gibi Halk ve Divan edebiyatı da İslamiyet etkisinde gelişen Türk edebiyatı ayrımına girmektedir.
İlk Yapıtlar Türklerin İslamiyet'e geçmesi ile Divan edebiyatının başlangıcı sayılan 13. yüz yıla kadar olan dönemde ilk yapıtlar verilmiştir. Kutadgu Bilig ve Divânu Lügati't-Türk adlı eserler 11. yüzyıl yapıtları olarak bilinirken, dini içerikli olan Atabetü'l-Hakayık ve Divan-ı Hikmet adlı yapıtlar ise 12. yüzyıl'da verilmiştir
Kutadgu Bilig ve Divânu Lügati't-Türk 11. yüzyılda Balasagun'lu Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır. Yusuf Has Hacip memleketi Balasagun'ndan ayrılarak Kaşgar'a gitmiş ve eserini burada yazmıştır. Yusuf Has Hacip yapıtını tamamlayınca Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han'a sunmuştur. Tabgaç Buğra Han yapıtın yazarına Hâs Hâcib unvanını vermiştir. Kutadgu Bilig: mutluluk veren bilgi, saadet veren bilgi gibi anlamlara gelmektedir. Yusuf Has Hacip bu yapıtında: devlet yöneticilerine: toplumsal sorunların düzeltilmesi ile ahlak ve dinin öğretilmesi gibi çeşitli konularda öğüt ve tavsiyelerde bulunmuş; her iki dünyada mutlu olmanın yollarını göstermiştir. Türk edebiyatında siyasetname özelliği taşıyan ilk yapıt olması da diğer bir özelliğidir. Divânu Lügati't-Türk 11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut tarafından, Araplara Türkçe‘yi öğretmek ve Türkçe'nin zengin bir dil olduğunu göstermek amacıyla yazılmıştır. Yapıt bir sözlüktür fakat dönemin tarihini, coğrafyasını, folklorunu ve mitolojisinin aydınlatılması için önemli bir kaynaktır. Türk dilinin ilk sözlüğü olan bu eserde halk dilinden örnekler de verilmiştir. İslamiyet öncesi Türk edebiyatının sözlü ürünleri olan sav, sagu, koşuk, destan gibi türlerden de örnekler verilmiştir. Yaptın sonunda dönemin Türk dünyasını gösteren bir harita vardır. Hakaniye Lehçesi ile yazılmış olan bu yapıtta 7500 adet Türkçe sözcük açıklanmıştır
Atabetü'l-Hakayık ve Divan-ı Hikmet 12. yüzyılda Edip Ahmet Yükneki tarafından yazılmış, ahlak kavramları ve öğütler içeren bir yapıttır. Yapıtın adı "Hakikatler Eşiği" anlamına gelmektedir. Edip Ahmet Yükneki bu yapıtını Karahanlı beylerinden Muhammed Dâd Sipehsalar'a hediye etmiştir. Yapıtta ahlak ilkeleri ile ahlaklı bir insan olmanın yolları anlatılmaktadır. Didaktik bir anlatım söz konusudur. Yapıt 40 beyit ve 101 dörtlükten oluşmuştur. Giriş bölümü aruz ölçüsüyle ve gazel biçiminde yazılırken, asıl konunun anlatıldığı sonuç bölümü ise dörtlük tarzında yazılmıştır. Divan-ı Hikmet 12. yüzyılda Ahmet Yesevi tarafından verilen yapıttır. Ahmet Yesevi bu yapıtına "hikmet" adını vermiştir ve dini tasavvufi şiirlerini bu yapıtta toplamıştır. Yapıtta sade bir dil kullanılmıştır. Yapıttaki şiirler dörtlük biçiminde ve hece ölçüsüyle yazılmıştır. Yapıtın verilme amacı dini ve tasavvufi düşünceleri yaymaktır. Yapıtta 144 hikmet ve 1 münacaat bulunmaktadır. Karahanlı Türkçesi'nin Hakaniye lehçesiyle yazılmış olan bu eserde Allah inancı,peygamber sevgisi,dervişlik, ahlak ve ahiret inancı gibi konular işlenmiştir.
11-12. Yüzyıllarda İran Gazneli dil ve edebiyatı Gaznelilerde resmî dil Farsça olmasına rağmen orduda Türkçe kullanılmaktaydı. Buna örnek olarak, Gaznelilere ait Farsça metinlerde bir takım memuriyet isimlerinin başına geçen Farsça "buzurg" kelimesi, Türk unvanlarda geçen "ulug" tabirinin karşılığı olması verilebilir.Gaznelilerin sarayında ünlü Farsça yazarları büyük edebiyat eserleri yazmışlar. Bunların arasında Şâhnâme’nin yazarı Firdevsî ve İslam tarihi bilginlerinden Biruni de vardır. Gazneliler dönemi, Fars edebiyatının en parlak olduğu devirlerden biridir. Gazneli hükümdarları, Farsça şiir yazan şairleri korumakta ve fikrî alanda Samanîlerin bıraktıkları mirasa sahip çıkıyordu. İran destanını ihya ettiren Gazneli Mahmut, aynı zamanda Türk geleneklerine de önem vermiş ve ilk İslamî Türk şiiri onun zamanında görülmüştür.Fars kültürünü ve Farsça'yı yeniden canlandıran ünlü şair Firdevsî, Fars edebiyatı tarihinde bütün devirlerin şaheser yapıtı olarak kabul edilen Şâhnâme'yi bu dönemde kaleme almıştır. Bu dönemde başkent Gazne, bir edebî merkez özelliği kazanmış ve çeşitli bölgelerden çok sayıda şair ve yazarın Gazneli sarayına yönelmesi sağlanmıştır. Bu dönemde şairler, kendilerinden önceki şairlerin eserlerine yansıtmış oldukları millî duygulardan, geleneklere olan bağlılıklardan uzaklaşmaya başladılar. Dönem şairlerinin çok azının eserlerinde millî duygulardan, geleneklerden ve İran halkının âdetlerinden bahseden şiirlere rastlanır.Sultan Mahmut'un İslam'ı Hindistan'da yayma çabaları da Gazneli edebiyatını etkilemiştir. Yazılan mensur eserlerin çoğunluğunun Arapça olmasına karşın, bunlar içerisinde Farsça eserler de mevcuttur
Din Abbasî Devleti içinde veya dışında ortaya çıkan tüm müslüman devletlerin hükümdarları halifeye dinî yönden bağlılıklarını bildirirlerdi. Gazneli Mahmut, cülusundan itibaren Abbasî Hilafeti'ne karşı büyük bir bağlılık göstererek Kadir Billâh'tan hükümdarlık onayı aldığı gibi, ayrıca, bütün memleketinde de Sünni akaidini yaymaya ve Şiilik'i her türlü şiddetli tedbirlerle imhaya çalışmıştır. Ayrıca, Gazneliler Abbasîlerle yapılan diplomatik görüşmelerde Samanîlerin göreneklerini uygulayarak diğer devlet temsilcilerinden daha gösterişli karşılamalar yapmış ve daha hürmetkârâne olmuşlardır.Hutbeyi sultanın ve halifenin adına okutmanın yanında, Gazneliler bastırdıkları sikkelerde de sultanın isminin yanında halifenin ismini kullanmışlardır
Kültür ve sanat Gazneliler sayesinde bölgede kurulan siyasî birlik, kültürel açıdan bir İran devleti değil fakat, İranlaşmış bir Türk devleti olduğu görülür.Gazneliler dönemi, kültür ve sanat bakımından da daha sonraki İslam devletlerini etkilemiştir. Mimarlık alanındaki başarıların, yeniliklerin izleri Anadolu beyliklerinde bile görülmüştür.