Çevre Bilimleri Doç. Dr. Süheyla Suzan Gökalp ALICA

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
B. HUKUK ALANINDAKİ İNKILAPLAR Türkiye’de Anayasalar 1921 Anayasası 1.İnönü Savaşı’ndan sonra yeni Türk devletine işlerlik kazandırmak amacıyla 20 Ocak.
Advertisements

AVRUPA BİRLİĞİ SİSTEMİNDE ENGELLİLER ve ÖZEL EĞİTİM
KESİN HESAP KANUNU VE ÖZELLİKLERİ
Türkiye’de Çevre Yönetimi ve Belediyeler Pınar Akpınar Proje Yöneticisi UCLG-MEWA Yönetim Kurulu ve Konsey Ortak Toplantısı Çevre Komitesi Toplantısı Sürdürülebilir.
1 Konu 20: YENİ TARIM KANUNU. AMAÇ ; Tarım sektörünün ve kırsal alanın, kalkınma plân ve stratejileri doğrultusunda geliştirilmesi ve desteklenmesi için.
TOPLU İŞ MÜZAKERELERİNİN ÖNCELİKLERİ Mato Lalić. Toplu müzakerelerinin öncelikleri ana sendika görevlerinden türemektedir -Maaş -İş koşulları -Kazanılmış.
Sosyal güvenlik Devletin; sosyal sigorta, sosyal yardım ve benzeri araçlarla halkın sosyal durumunu güvence altına almasıdır.
Yönetim biçimi Cumhuriyet olan Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal önderliğinde 1923'te kurulmuştur. Resmî dili Türkçe‘dir. Demokratik, laik, sosyal bir.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÖZÜRLÜ KİŞİLERİN HAKLARI SÖZLEŞMESİ.
BİYOÇEŞİTLİLİK NEDİR Biyoçeşitlilik, bir bölgedeki genlerin, türlerin, ekosistemlerin ve ekolojik olayların oluşturduğu bir bütündür. Başka bir deyişle.
KIRSAL KALKINMA EYLEM PLANI ( )
TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ. TOBB nedir ? Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (kısa TOBB) Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Ticaret ve Sanayi Odaları,
Bağımsız Denetim ile Vergi Denetimi Arasındaki Geçişler
. Bologna Sürecinde İç Denetçilerin Rolü (YÖK Düzeyinde) Hazırlayan: Süreyya SÜZEN Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı İç Denetçisi.
Stratejik Pazarlama 4. Hafta
Yüksek Başarımlı Hesaplama Sistemleri ve Yapılan Çalışmalar Züleyha EZBER
KESİN HESAP KANUN TASARISI
Türkiyedeki iklim çeşitleri Doğa Sever 10/F Coğrafya Performans.
İl Sosyal Etüt ve Proje Müdürlüğü ERASMUS+ Gençlik KA3. Yapılandırılmış Diyalog.
Coğrafya Performans Ödevi
Fikri haklar nedir Fikri hak fikir ürünlerini koruyan haklara verilen genel addır.Bu ürünler insan zekası ile ortaya çıkan edebiyat ve sanat eserleri.
Gökmen ÖZER/Coğrafya Öğretmeni İnsan etkinlikleri neticesinde oluşan iklim değişikliği riskleri değerlendirmeleriyle sorumlu devletler arası bilimsel.
S. R. Ranganathan ve Bilgi Hizmetlerinin Geleneksel İlkeleri
Kadir AKTAŞ YASAMA UZMANI. Katılımda ana kurum AY-74 Başvuru hakkı, inceleme ve karar verme görevi 3071 sayılı dilekçe hakkının kullanılmasına dair kanun.
TÜRKİYE EKONOMİSİNİN SEKTÖREL DAĞILIMI
1. İçerik Su Çerçeve Direktifi’ne göre Çevresel Hedefler ve Önlemler Programı Büyük Menderes Havzası Örneğinde Çevresel Hedeflerin Belirlenmesi ve Önlemler.
Büyüme ve İstihdam Dostu Kısa ve Orta Dönem Seçilmiş Ekonomi Politikası Önerileri Prof. Dr. Murat YÜLEK Prof. Dr. Kerem ALKİN.
ÇEVRE BİLGİSİ Çevre: İnsanı etkileyen ve insanlardan etkilenen dış ortama denir. Çevre koruma: Çevre kirliğini önlemek amacıyla yapılan çalışmalara denir.
KIRSAL KALKINMA ve TURİZM Prof. Dr. Bülent GÜLÇUBUK
YETERSİZLİĞİ OLAN BİREYLERE İLİŞKİN ULUSLARARASI YASAL DÜZENLEMELER
Makro İktisat.
İşletmelerde Tesis Yönetimi
6. 1. KYOTO PROTOKOLÜ.
Avrupa 2020 Hedefleri Horizon 2020
ÜLKEMİZ VE DÜNYA.
YATIRIMLARDA DEVLET YARDIMLARI
ÖĞR.GÖR.İDİL YILDIRIM ARI
Sosyal Hizmet Meslek Etiği
6745 SAYILI “YATIRIMLARIN PROJE BAZINDA DESTEKLENMESİ İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN”DA YER ALAN ÖNEMLİ.
YONT ’TEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE İKTİSAT YAPISI
COĞRAFİ İŞARET DENETİMİ
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü
YAYGIN EĞİTİM Yaygın Eğitim: Örgün eğitim sistemine hiç girmemiş
Bu sorunlar neden çözülmeli?
Türkiye'de Sosyal Politikanın Gelişimi Doç.Dr.Filiz YILDIRIM
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İÇ DENETİM VE İÇ KONTROL SİSTEMİ
SKY 423 Avrupa Birliği ve Sağlık Politikası
İŞLETME TÜRLERİ BÖLÜM 3.
RADYASYON KİRLİLİĞİ.
İDARİ YARGIDA DAVA TÜRLERİ
KONU XI AİHS’nin Kapsamı ve Başlıca Özellikleri
HLK 222 SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRAS (SOKÜM) ve KORUMA YAKLAŞIMLARI
YONT221 Küreselleşme ve Yerelleşme
ÇOCUK KORUMA HİZMETLERİNDE KOORDİNASYON STRATEJİ BELGESİ
Geniş Ölçekli Testler Yrd. Doç. Dr .Ömer Kutlu.
Bölüm 6 Örgütsel Yönlendirme
COŞKUNLAR SÜRÜCÜ KURSLARI Trafik ve Çevre Bilgisi
İZMİR ÜNİVERSİTELERİ PLATFORMU DÖNEMİ ÇALIŞMALARI
VERİ MERKEZLERİ VE BİLGİ GÜVENLİĞİ
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
Sağlık Bilimleri Fakültesi
Küreselleşme tartışmaları
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ turizm mevzuatı
KALKINMA EKONOMİSİ DERS KONULARI
Uluslararası İşletme Yönetimi
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
ÖĞRENCİLERE ÇEVRE BİLİNCİ KAZANDIRMA
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
BAP Koordinatörlüğünün Görev ve Sorumlulukları
Sunum transkripti:

Çevre Bilimleri Doç. Dr. Süheyla Suzan Gökalp ALICA Kavramsal Çerçeve: Çevre ve Ekoloji , Çevrenin Diğer Bilimlerle İlişkisi, İnsan ve Çevre, Çevre Bilinci, Dünyada ve Türkiye’de Çevre Sorunları ve Çözüm Yolları Doç. Dr. Süheyla Suzan Gökalp ALICA Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Çevre Ekoloji açısından bir belirleme getiren tanıma göre çevre, dünya üzerindeki canlı yaratıklarla, bunların üzerinde ve içinde yaşadıkları yeryüzünün hava, toprak ve sudan oluşan ince örtüsünü bir araya getiren sistemdir.

Çevre Ekolojik anlamda çevre, bireyle ilişkili canlı-cansız her şeyi kapsamaktadır. Canlının bulunduğu yerdeki fiziksel, kimyasal koşullar ve diğer canlılar, o canlının çevresini oluşturmaktadır.

Kavramsal Çerçeve Çevre kavramının, ekonomi, ekoloji, biyoloji, planlama bilimi ve diğer bilim dalları açısından belli tanımları bulunmaktadır. 2872 sayılı Çevre Kanunu’na göre; “Çevre, canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı” tanımlar.

Kavramsal Çerçeve Çevre ile ilgili bilimsel eserlerde farklı çevre tanımları yer almakta ve farklı anlamlar verilmektedir. Bu tanımlara göre; “Çevre, bir organizmanın var olduğu ortam veya şartları içerir. Bu çevre doğal fiziki unsurlarla birlikte organizmanın etkileştiği insan ürünü ortamı içerir.” Diğer bir düşünce çevreyi; “fiziki, biyolojik ve sosyal çevre olarak üçe ayrılan ve bir organizmanın dışında olan her şey” olarak tanımlamaktadır.

İnsan ve Çevre 1972 yılında Stockholm’de kabul edilen Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Bildirgesinin Önsözünde açıklanan düşünceye göre; “İnsan kendisine fiziksel varlığını sürdürme olanağı sağlayan ve ayrıca düşünsel, ahlaki, sosyal ve tinsel gelişme fırsatı veren çevrenin hem içinde yaşayan bir canlı, hem de parçasıdır.”

Ekoloji Ekoloji, organizmalarla, içinde yaşandıkları ortamı ve bu iki varlığa ait karşılıklı etki ve ilişkileri inceleyen bir bilim dalı olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlamadaki organizmalar, diğer bir deyim ile canlılar veya canlı çevre; insan, hayvan ve bitkilere ait bireyleri veya bunlardan oluşmuş toplumları ifade etmektedir. Tanımlamanın içinde geçen organizmaların içinde yaşadıkları ortam deyimi ise cansız çevre olarak da ifade edilir ve hava, su, toprak, ışık gibi faktörleri kapsar.

Ekoloji Ekoloji sözcüğü, Yunanca yuva-yerleşilen yer anlamına gelen “oikos” ile bilim anlamına gelen “logos” un birleşiminden oluşmuştur. Ekolojinin bir bilim dalı olarak gelişmesi altmışlı yılların sonlarında çevre sorunlarının ortaya çıkışına paralel şekilde olmuştur. Ekosistem ise; “birbirleriyle işlevsel birer birim olarak karşılıklı etkileşime giren bitki, hayvan mikroorganizmalar ile bunların cansız çevrelerinin dinamik bir karışımı” olarak tanımlanmaktadır.

Çevrebilim Çevrebilim, canlı varlıkların birbirleriyle ve yaşadıkları ortamla ilişkilerini inceleyen bilimlerin tümünün bileşkesidir. Bizzat insanlar tarafından üretilen yapay çevre ve mevcut doğal çevre, insanların eliyle bozulmaya uğraması ve özellikle doğal çevre ile doğal dengenin kurulabilmesi sorunları, çevrebilimi oluşturmuştur. Ekoloji doğa ile insan arasındaki uyuşmayı (armoniyi) oluşturma ve bu oluşumu koruma bilimidir.

İnsan ve Çevre Çevre sorunları küresel ve süreklilik gösteren niteliktedir. Çevreye verilen zarar, kalıcı etkiler bırakabilmekte ve eski hale getirilmesi mümkün olamamaktadır. Çevresel zararların etkileri sağlık, tarım, turizm, ekonomi ve yaşamın her boyutunda görülmektedir. Çevre sorunlarının çözümü ve çevrenin korunmasında herkesin “ortak yarar”ı bulunmaktadır. Bu nedenle herkesin çevre ile ilgili kararlara katılımı kabul edilmiştir. Buna ilişkin uluslar arası ve ulusal mevzuatta pek çok hüküm bulunmaktadır.

İnsan ve Çevre İnsanlar uzun bir süredir doğayı sınırsızca ve bencilce kullanmışlar ve sonucunda doğa bu yükü kaldıramaz duruma gelmiştir. İnsan doğanın bir değerinin olduğunun bilincine varmış, sanayileşme ile teknolojinin sorgulamasını yapmaya başlamıştır.

İnsan ve Çevre Kalkınma olarak adlandırılan doğaya egemen olma mücadelesi, kitlelerin savaşı ve ölümü biçimine dönmüştür. Çözüm kalkınmayı engelleme değil, kalkınma ile çevre arasında bir uyum sağlama sorunudur. Doğanın bozulacağı endişeleri, “ekofaşizm” ve buna alternatif olarak da “yeşil barış” yaklaşımını doğurmuştur. İnsanların çevre ile uyumlu yaşamalarını sağlama, akılcı bir yöntem sorununu oluşturmaktadır.

İnsan Hakları ve Çevre İnsan hakları, belli bir tarihsel evrede insanların sahip olmaları gerekli görülen hak ve özgürlükleri ifade eder. Bütün insanların hiçbir ayrım gözetmeksizin yalnızca insan oluşlarından dolayı, insanlık onurunun gereği olarak sahip oldukları hakların bütününü kapsar.

Çevre Hakkı Birinci Kuşak İnsan Hakları İkinci Kuşak İnsan Hakları TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER İkinci Kuşak İnsan Hakları SOSYAL VE EKONOMİK HAK VE ÖZGÜRLÜKLER Üçüncü Kuşak İnsan Hakları DAYANIŞMA HAKLARI

Çevre Hakkı Üçüncü Kuşak İnsan Hakkı Dayanışma Hakları; barış hakkı, gelişme hakkı, kendi kaderini belirleme hakkı,çevre hakkı (ortak yarar ve halk katılımı içeriyor)

Dayanışma Hakları Dayanışma hakları, belli bir topluluk halinde yaşam anlayışını yansıtır. Ayırıcı özelliği, insan için gerekli olan dayanışma ortamını yaratabilmektir. Dayanışma hakları, ancak toplumda yaşayan herkesin çabalarını birleştirmesiyle gerçekleştirilebilir.

Dayanışma Hakları Üçüncü kuşak dayanışma haklarının bir kısmı, üçüncü dünya ülkelerinin bilinçlenmesi sonucunda, bu ülkelerin gücü, refahı ve diğer değerleri küresel olarak yeniden paylaşma talebini yansıtmaktadır. Ekonomik ve sosyal gelişme, insanlığın ortak varlığından (paylaşılan dünya-uzay kaynakları; bilimsel, teknik ve diğer haberleşme ve gelişme, kültürel gelenekler, yerler ve tarihsel varlıklar) yararlanma hakları bu nitelikteki haklardır.

Çevre Hakkı Çevre hakkı ikiyüz yıldan beri gelişen insan hakları düşüncesinin geldiği noktayı belirlemektedir. Çevre hakkı hem bireysel hem kollektif bir niteliğe sahiptir. Hem bireylerin, hem de topluluğun tümüne aittir. Hem ulusal, hem de uluslararasıdır.

Çevre Hakkı Çevre hakkı, hak sahibine üçüncü kişilerin tehlikeli bir etkinlikten kaçınmasını ve nitelikli bir çevrede yaşamak için zorunlu koşulların sağlanmasını isteme yetkilerini verir. Çevre hakkı sahipleri, çevrelerindeki olumsuz etkilerden “korunma”, olumlu etkileri de “isteme” yetkisine sahiptirler.

Çevre Hakkının Konusu Çevre hakkının konusu “çevre”dir. Çevre yalnızca “doğal çevre”yi değil, “tarihsel- kültürel çevre”yi de kapsar. İnsan doğal çevrenin yanı sıra, zaman içinde birikiminden doğan bir tarihsel-kültürel çevreye de sahiptir. Ekosistem kavramı, doğal çevre yanında, sosyo-kültürel çevre bağlamını da kapsar.

Çevre Hakkının Sahipleri Çevre hakkının sahipleri, bu hakka saygıyı isteyebilecek yararlanıcılarıdır. Bunlar; -Bireyler, -Topluluklar, -Gelecek kuşaklar, -Devlet olarak kabul edilmektedir.

Çevre Hakkının Yükümlüleri Çevre hakkının yükümlüleri, bu hakka saygıyı sağlamakla görevli, kendilerine çevreyi koruma ve iyileştirme yükümlülüğü düşen kişiler ve kuruluşlardır. Bu hakkın alacaklıları, aynı zamanda borçlularıdır. Çevre hakkının özneleri olan devlet, bireyler ve topluluklar, hakkın yükümlüsü niteliği de taşırlar.

Çevre Hakkı Bilgi Edinme hakkı Karara katılım hakkı Yargıya başvuru hakkı

1982 Anayasası ve Çevre Hakkı 1982 Anayasası’nın, “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” başlığı ile 56. maddesinde düzenlenen Çevre Hakkı, Anayasanın “Temel Haklar ve Ödevler” kısmında “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” bölümünde yer almıştır.

1982 Anayasası ve Çevre Hakkı 56 ncı madde; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” hükmünü getirmiştir.

1892 Anayasası ve Çevre Hakkı Bu hükümle, 1982 Anayasası, sağlık hakkı ve çevre hakkını aynı maddede düzenlemiş ve çevre hakkını oldukça geniş bir biçimde tanıyan anayasalar arasında yer almıştır.

1892 Anayasası ve Çevre Hakkı 56 ncı maddenin “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” bölümünde yer alması nedeniyle bu maddenin “devletin iktisadi ve sosyal ödevlerinin sınırları”nı düzenleyen Anayasanın 65 inci maddesi ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.

1892 Anayasası ve Çevre Hakkı Anılan maddede; “Devlet sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.” hükmü yer almıştır. Söz konusu hüküm devletin görevlerinde bir sınırlama maddesidir. Bu sınırlama, devletin çevreye yönelik ödevleri bakımından da geçerlidir.

1982 Anayasası ve Dilekçe Hakkı Siyasi başvuru yollarından biri olan “dilekçe hakkı” 1982 Anayasası’nın “Siyasi Haklar ve Ödevler” başlıklı Dördüncü bölümünde 74. maddede düzenlenmiştir. “Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar, kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir. Kendileriyle ilgili başvuruların sonucu gecikmeksizin, dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir. Bu hakkın kullanılma biçimi kanunla düzenlenir.”

1982 Anayasası ve Dilekçe Hakkı Dilekçe hakkı, bireylerin devlet yönetimine katılmalarını sağlamaları nedeniyle katılma hakları veya aktif satatü hakları da denilen ve tarihi süreç içinde birinci kuşak haklar içinde yer alan siyasi haklardandır. Dilekçe hakkı, insan haklarının korunmasında önemli bir araç olan “Hak arama özgürlüğü ve başvuru yolları”ndan biridir. Hak arama özgürlüğü, genel olarak mevzuat tarafından tanınmış hakların ön şartı ve güvencesi olarak anlaşılır. Hak arama özgürlüğü, başvuru hakkı ve başvuru yollarının tanınmasıyla kullanılır.

Bilgi Edinme Hakkı Dilekçe hakkı, bilgi edinme hakkının da öncüsü ve güvencesidir. Anayasa’nın 74. maddesi bilgi edinmeye ilişkin hükmü de içermektedir. Bu hükme göre; “Herkes, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahiptir.” Ayrıca bilgi edinmeye ilişkin 4982 sayılı 9.10.2003 tarihli Bilgi Edinme Hakkı Kanunu yürürlüğe girmiştir.

Bilgi Edinme Hakkı Kanunu Kanunun amacı; demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun olarak kişilerin bilgi edinme hakkını kullanmalarına ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir.   Herkes bilgi edinme hakkına sahiptir. Türkiye'de ikamet eden yabancılar ile Türkiye'de faaliyette bulunan yabancı tüzel kişiler, isteyecekleri bilgi kendileriyle veya faaliyet alanlarıyla ilgili olmak kaydıyla ve karşılıklılık ilkesi çerçevesinde, bu Kanun hükümlerinden yararlanırlar.

Bilgi Edinme Hakkı Kanunu Kurum ve kuruluşlar, bu Kanunda yer alan istisnalar dışındaki  her türlü bilgi veya belgeyi başvuranların yararlanmasına sunmak ve bilgi edinme başvurularını etkin, süratli ve doğru sonuçlandırmak üzere, gerekli idarî ve teknik tedbirleri almakla yükümlüdürler.

Hangi bilgileri alamayız? Devlet sırları (mili savunma ve milli güvenlik) Ticari ve ekonomik sırlar Kişisel bilgiler Fikir ve sanat eserleri Suç işlenmesine yol açacak bilgiler Haberleşmenin gizliliği esasını ihlal edecek bilgiler İstihbarata ilişkin bilgiler Soruşturma güvenliğini tehlikeye sokacak bilgiler Zamanından önce kamu yararını zedeleyecek ya da kişisel çıkarları zedeleyecek bilgiler Kurum içi bilgiler

Bilgi Edinme Kanununun Temel Sorun Alanları Yeterli Bilgi yok Güvenilir bilgi yok Var olan bilgi de paylaşılmak istenmiyor

2872 sayılı Çevre Kanunu 30. Madde Çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetten zarar gören  veya haberdar olan herkes ilgili mercilere başvurarak faaliyetle ilgili gerekli önlemlerin alınmasını  veya faaliyetin durdurulmasını isteyebilir.  Herkes, 9/10/2003 tarihli ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında çevreye ilişkin bilgilere ulaşma hakkına sahiptir. Ancak, açıklanması halinde üreme alanları, nadir türler gibi çevresel değerlere zarar verecek bilgilere ilişkin talepler de bu Kanun kapsamında reddedilebilir.

Uluslar arası Gelişmeler Çevre hakkı, insan haklarına ilişkin evrensel bir metinde yer almamıştır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde, çevre hakkına ilişkin bir madde yer almamıştır. 1981 tarihli Afrika İnsan ve Halkların Hakları Sözleşmesi’nin 24. maddesinde; “bütün halkların gelişmelerine elverişli, tatmin edici bir çevre hakkına sahiptirler” hükmü düzenlenmiştir. 1988 tarihli Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesinin eki protokolün 11. maddesinde; “herkesin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu” hükmü yer almıştır.

Uluslar arası Gelişmeler 1982 Dünya Doğa Şartı’nda; devletlerin gelecek kuşaklara ve doğaya karşı yükümlülüklerinin uluslar arası hukuk kurallarına yansıtılmasına ilişkin hükümler yer almıştır. Seksenli yıllarda Ortak Geleceğimiz Raporunun yayımlanması ve Sürdürülebilir Kalkınma kavramının kabulü ile hakkın gelişimi yönünde adımlar atılmıştır. 1992 tarihli BM Çevre ve Kalkınma Konferansı (Rio Konferansı) ile çevresel açıdan sürdürülebilir bir geleceğin paylaşabilmesinin sağlanması için küresel işbirliği yapılmıştır.

Dünyada Çevre Sorunları Kirlilik; (hava, su ve toprak kirliliği, elektromanyetik kirlilik, Küresel ısınma ve iklim değişikliği, Ormansızlaşma ve çölleşme, Biyolojik Çeşitliliğin yok olması, Nüfus artışı.

1992 BM Çevre ve Kalkınma Konferansı Rio Üçlüsü Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi,

İklim değişikliği; Hava, toprak ve su kirliliğinden çok farklı bir yapıda gerçekleştiği, Sanayi devriminin başlamasıyla birlikte insanlığın değişik aktivitelerde bulunması nedeniyle iklim değişikliği oluşumunda etkili olduğu, İklim değişikliğinin bütün ekosistemi olumsuz etkileyecek olması nedeniyle, ulus devletlerin en önemli sorunlarından birini teşkil edeceği, Ozon tabakasının incelmesinde olduğu gibi bu sorunun oluşmasında tüm insanlığın katkısı olduğu ve en önemlisi bu problemden tüm insanlığın etkileneceği,

İklim değişikliği; Bu yönüyle, iklim değişikliği diğer çevre sorunlarından çok farklı bir özelliğe sahip olması ve hiçbir şekilde tek başına bir ülke tarafından çözülemeyecek olması nedeniyle İklim değişikliğinin, küresel ölçekte bir sorun olduğu, Bu sorun ile mücadele ülkelerin sorumluluğunda olmakla birlikte, sorunun oluşmasında geçmiş ve gelecekteki farklı sera gazı emisyon miktarlarından dolayı ülkelerin farklı sorumluluklarının bulunması gerektiği, kabul edilmektedir.

İklim değişikliği İklim değişikliği kavramı ilk olarak 1896 yılında, Nobel Ödüllü İsveçli bilim adamı S. Arrhenius tarafından kullanılmıştır. Arrhenius, çalışmasında atmosferdeki CO2 birikiminin artmasıyla birlikte dünya ikliminin değişebileceğini belirtmiştir. Dünya Meteoroloji Örgütü (DMÖ) Küresel İklim Araştırma ve İzleme Projesi çerçevesinde elde edilen bilimsel kanıtlar; 1970'li yılların ilk yarısında insan faaliyetlerinin küresel iklime zarar verdiğinin ilk açık işaretlerini vermiş ve DMÖ’ nün öncülüğünde 1979 yılında, Birinci Dünya İklim Konferansı düzenlenmiştir.

İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Ülkeler bu konuda ortak hareket edebilmek ve iklim değişikliğinin nedenlerine ilişkin genel bir çerçevenin oluşturulması amacıyla, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni geliştirmişlerdir. Sözleşme, 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 2008-2012 dönemi yükümlülükleri ise, Sözleşme’nin 2005 yılında yürürlüğe giren Kyoto Protokolü’yle düzenlenmiştir. 2005 yılında başlayan ve 2009 yılında sonuçlandırılması beklenen süreçte de, 2012 sonrası için iklim değişikliğiyle mücadele hedefleri belirlenecektir..

İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Türkiye dâhil 194 devletin yanı sıra, Avrupa Birliği de İDÇS’ni onaylamış bulunmaktadır. Bu geniş katılım, söz konusu Sözleşmeyi çevreyle ilgili uluslararası anlaşmalar arasında en geniş kabul gören belgelerden biri haline getirmektedir.

İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sözleşme belirlediği iki Ek liste ile ülkeleri gruplara ayırmıştır. İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) üyeliği kriterine göre belirlenen bu gruplardan EK-I ülkeleri, sera gazı salımlarının azaltılmasına yönelik politika ve önlemlerde öncü rol oynayacaktır. EK-II ülkeleri ise teknoloji transferi ve finansman konularında Gelişmekte Olan Ülkelere destek verecek “Gelişmiş Ülkeler”i göstermektedir.

İklim Değişikliği Sözleşmesi - Kapsamı Sözleşme, ekonomik büyüme ve kalkınma hedeflerine sürdürülebilir şekilde ulaşmayı, aynı zamanda iklim değişikliği sorununun üstesinden gelebilecek politikaların bir parçası olarak görmektedir. Bu bağlamda, iklim değişikliğiyle ilgili politika ve önlemlerin maliyet etkin olması, başka bir deyişle mümkün olan en fazla yararın en düşük maliyetle karşılanması vurgulanmaktadır. Sözleşme altında oluşturulan fonların çalışma şekli de aynı prensip çerçevesinde gerçekleşmektedir.

İklim Değişikliği Sözleşmesi Listeler Ülkeler Sorumluluklar Ek-1 OECD + AB + PEGSÜ (40 ülke) Türkiye (Özel şartları tanınarak) Emisyon Azaltımı Ek-2 OECD + AB-15 (25 ülke) Türkiye (hariç) Teknoloji Transferi ve Mali Destek Sağlamak Ek-1 Dışı Diğer Ülkeler (Çin, Hindistan, Pakistan, Meksika, Brezilya, …) Yükümlülükleri yok…

İklim Değişikliği Sözleşmesi -Etkileri İklim değişikliğinden etkilenecek olan gelişme yolundaki ülkelerin ihtiyaç ve özel koşullarının dikkate alınması, iklim değişikliğinin önlenmesi için alınacak tedbirlerin etkin ve en az maliyetle gerçekleştirilmesi, sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi ve uygulanacak politika ve önlemlerin ulusal kalkınma programlarına uyarlanması olarak özetlemek mümkündür.

İklim Değişikliği Sözleşmesi - Nihai Hedefi Sözleşmenin nihai hedefi “atmosferdeki insan kaynaklı sera gazları konsantrasyonunu iklim sistemi üzerindeki etkiyi önleyecek düzeyde tutmak“ olarak tanımlanmıştır. Sözleşme nihai hedefine ulaşmakta izleyeceği yolda tüm taraflar tarafından kabul edilmiş temel prensiplere sahiptir. Söz konusu prensipler, ortak fakat farklı sorumluluklar, gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaç ve özel durumlarının tanınması, önceden önlem alma, sürdürülebilir kalkınma, büyümenin desteklenmesi ve ülkelerin kapasiteleri ölçüsünde katkı koymaları olarak belirlenmiştir.

İklim Değişikliği Sözl. - Yükümlülükler Sözleşmenin 4. maddesi, EK-I ülkelerine sera gazlarını azaltmayı ve yutak alanlarını korumayı destekleyen tedbirleri almayı taahhüt etme yükümlülüğü getirmektedir. Bunun yanında, EK-I ülkeleri, 4. madde kapsamında, sera gazı emisyonlarının bireysel ve ortak olarak 1990 yılı seviyelerine indirilmesine yönelik yürütülen çalışmaları, bu konudaki ekonomik ve idari araçları taraflarla paylaşmak ve önlem alınmaması halinde sera gazı artışına yol açacak faaliyetleri bildirmekle yükümlüdür. EK–I ülkeleri içinde yer alan 14 ülke, pazar ekonomisine geçen ülkeler olup, eski doğu bloğu ülkeleridir. Bu ülkeler, referans yılı seçiminde 1990 yılı dışında başka bir yıl seçiminde ve bazı sorumluluklarda esnekliğe sahiptirler.

Üye Ülkeler ve Yükümlülükleri EK-I Ülkeleri: Bu başlık altında 1992 yılında OECD üyesi olan ülkeler, Ekonomisi Geçişte Olan Ülkeler, Avrupa Komisyonu, Hırvatistan, Belarus ve Türkiye bulunmaktadır. EK-II Ülkeleri: Bu grup içerisinde yer alan gelişmiş ülkeler aynı zamanda sera gazı emisyonunda temel olarak en fazla sorumlu olan ülkelerdir. Bu ülkelerin en önemli sorumlulukları, gelişmekte olan ülkelerin sera gazı envanteri oluşturma masrafları için mali kaynak sağlamak ve bu konuda gelişmekte olan ülkelere ve diğer taraflara teknik destek, teşvik ve finansman desteği sağlamaktır.

Yükümlülük Altında Olmayan Ülkeler Ek Dışı Ülkeler: EK-I listesinde yer almayan, gelişmekte olan ülkeler, en az gelişmiş ülkeler ve petrol ihracatçısı konumlarından dolayı OPEC ülkelerinden oluşmaktadır. En az gelişmiş ülkeler 48 adettir ve iklim değişikliğinin etkilerinden en fazla etkilenecek ülkeler olduklarından, Sözleşmede özel olarak ele alınmışlardır. Ek dışı ülkeler sera gazı emisyonlarını azaltmaya, araştırma ve teknoloji üzerinde işbirliği yapmaya ve sera gazı yutaklarını korumaya teşvik edilmekte, ancak belirli bir yükümlülük altına alınmamaktadır.

İklim Değişikliği Sözleşmesi Türkiye 1992 yılında OECD üyesi ülke olması nedeniyle Sözleşmenin hem EK-I hem de EK-II listelerinde gelişmiş ülkelerle beraber yer almıştır. Türkiye Sözleşmenin amacını ve genel prensiplerini desteklemekle birlikte Sözleşmedeki konumundan dolayı Sözleşmeye taraf olmamıştır. Sözleşme ile ilgili uluslararası toplantılarda ülkemiz adına katılım sağlayan temsilciler, Türkiye’nin listelerden çıkma talebini yinelemişlerdir. Türkiye her iki ekten çıkma talebini 2001 yılına kadar sürdürmüş ancak gelişmiş ülkeler bu talebi reddetmiştir.

Türkiye’nin Durumu Çevre Bakanlığı’nın koordinasyonunda 2000 yılında ilgili kurum ve kuruluşlarla birlikte yapılan toplantılarda yeni bir yaklaşım izlenmesine karar verilmiştir. Sözleşmede vurgulanan “ortak fakat farklı sorumluluk” ilkesi doğrultusunda uygun koşullardan yararlanarak, ülkemizin Ek-II listesinden silinmesi yönünde yeni bir öneri 6.Taraflar Konferansında dile getirilmiştir. Başkanlık Divanı, teklifin 7. Taraflar Konferansında sonuçlandırılması yönünde karar vermiştir

Türkiye’nin BMİDÇS Karşısında Konumu 2001 yılında Marakeş’te (Fas) yapılan 7. Taraflar Konferansı’nda, “Türkiye’nin isminin Ek-II’den silineceği ve özgün koşulları tanınarak diğer EK-I ülkelerinden farklı bir konumda Ek-I’de yer alacağı” yönündeki karar alınmıştır. Türkiye, BMİDÇS’ye 24 Mayıs 2004 tarihinde taraf olmuştur. Sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerinden olan İklim Değişikliği I. Ulusal Bildirimi’ni 2007 yılının Ocak ayında BMİDÇS Sekretaryası’na sunmuştur.

Kyoto Protokolü BMİDÇS’nin sera gazı emisyonlarının azaltılmasına veya sınırlandırılmasına yönelik hukuki açıdan bağlayıcı belgesidir. Kyoto Protokolü; 1997 yılında imzaya açılmış ve 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. AB dahil şu an 185 ülke ve 1 Ekonomik İşbirliği Topluluğu Protokole taraftır/katılım belgesini sunmuştur. Protokolün Ek-B listesinde yer alan ülkelerin toplam sera gazı emisyonlarını 2008-2012 döneminde (ilk yükümlülük dönemi), 1990 yılı (temel yıl) seviyesinin ortalama en az %5 altına indirmesini taahhüt etme zorunluluğu bulunmaktadır.

Kyoto Protokolü Listeler Ülkeler Sorumluluklar Ek-1 OECD + AB + PEGSÜ (40 ülke) Emisyon Azaltımı Ek-2 OECD + AB-15 (25 ülke) Türkiye (hariç) Teknoloji Transferi ve Mali Destek Sağlamak Ek-1 Dışı Diğer Ülkeler (Çin, Hindistan, Pakistan, Meksika, Brezilya, …) Yükümlülükleri yok… Ek-B Ek-1 Ülkeleri (38 ülke) Türkiye ve Belarus (hariç) 2008-2012 arası dönem için 1990 seviyesine göre sera gazı emisyonlarında %5 azaltım

Kyoto Protokolü Neler İstemektedir? Tarafların sürdürülebilir kalkınmayı ve Protokol kapsamındaki yükümlülüklerini gerçekleştirmek amacıyla ulusal ekonomilerinin ilgili sektörlerinde enerji verimliliğini artırmaları, Sera gazı yutakları ve haznelerinin artırılması, Ağaçlandırma ve yeniden ormanlaştırma çalışmalarının ve sürdürülebilir tarım yöntemlerinin desteklenmesi, Sera gazı salınımına neden olan sektörlerdeki mali teşvik vergi indirimlerinin kademeli olarak azaltılması ve Taşıma sektöründe sera gazı salınımlarının sınırlandırması,

Kyoto Protokolü Neler İstemektedir? EK-I ülkeleri için bağlayıcılık taşıyan emisyon hedefleri, Protokolün özünü oluşturmaktadır. Protokole göre, birinci taahhüt dönemi olan 2008-2012 döneminde, Ek-I listesinde yer alan ülkeler, taahhüt dönemi sonunda toplam sera gazı emisyon miktarını 1990 yılı seviyesinin en az %5 altına indirmekle yükümlüdürler. Bu çerçevede, EK-I ülkeleri kendi emisyon hedeflerini belirleyerek, yoğun müzakereler sonucunda Kyoto’da azaltım oranları karara bağlanmış ve Protokolün EK-B Listesinde belirtilmiştir. Bu EK-B Listesi aynı zamanda Sözleşmenin EK-I Listesinde yer alan ülkelerden oluşmaktadır.

Kyoto Protokolü ve Türkiye Türkiye neden uzun zaman imzalamamıştır? Mevcut sistem içerisinde Türkiye'nin OECD üye ülkesi olması nedeniyle EK-I listesinde yer almış ve Protokol’e taraf olması durumunda ise 2012 sonrası sistemde gelişmiş ülkelerle beraber sayısal azaltım yükümlülüğü almak durumunda kalabilme endişesi, Gayri Safi Milli Hasılası, toplam dış borcu, insani kalkınma endeksi, kişi başına düşen CO2 emisyon miktarı, gelir ve enerji tüketimi değerleri gibi kriterler göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin gelişmekte olan bir ülke olduğu,

Kyoto Protokolü ve Türkiye Türkiye neden uzun zaman imzalamamıştır? Ayrıca, gerek tarihsel sorumluluğunun yüksek seviyede olmaması, gerekse kişi başına salım oranı açısından dünya sıralamasında bazı EK-I Dışı ülkelerden bile daha alt seviyede yer alması, Türkiye’nin sayısal bir azaltım hedefi alması hem Sözleşmenin “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar” ilkesine aykırılık oluşturması hem de ekonomik kalkınma haklarımız açısından olumsuzluklar içermesidir.

Kyoto Protokolü ve Türkiye Bu çerçevede Türkiye’nin konumu: Gelişmekte olan yapısı, Sınırlı kaynaklarını kalkınma amaçlarına tahsis etmek zorunda oluşu, Diğer yandan da iklim değişikliğinin olası olumsuz etkilerinden etkilenme potansiyeli yüksek olması nedeniyle, Türkiye, iklim değişikliği politikalarında uyum konusuna öncelik vermektedir. İklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölgelerden olan Doğu Akdeniz Havzasında bulunan ülkemizin uyum ihtiyacı, azaltıma oranla daha aciliyet teşkil etmektedir.

Küresel Isınma ve Türkiye Türkiye’de özellikle su kaynaklarının zayıflaması, orman yangınları, erozyon, tarımsal üretkenlikte değişiklikler, kuraklık ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik bozulmalar, sıcak dalgalarına bağlı ölümler ve vektör kaynaklı hastalıklarda artışlar gibi öngörülen olumsuz yönlerinden, etkileneceği düşünülmektedir.

Küresel Isınma ve Türkiye Türkiye küresel ısınmanın potansiyel etkileri açısından risk grubu ülkeler arasındadır. Son yüzyıl içinde deniz seviyesi yükselişi küresel anlamda 10–20 cm civarında, Akdeniz ve Karadeniz Bölgelerinde ise 12 cm olarak ölçülmüştür. Kıyı şeritleri Türkiye toplam yüzölçümünün %5’inden daha azını kaplasa da, 30 milyondan fazla kişi (nüfusun neredeyse yarısı) kıyı bölgelerinde yaşamaktadır.

Kyoto Protokolü ve Türkiye Türkiye’nin Kyoto Protokolüne katılma kararı 26 Mayıs 2008 tarihli İDKK toplantısında alınmıştır. Türkiye’nin Kyoto Protokolüne katılımının uygun bulunduğuna dair kanun tasarısı TBMM Genel Kurulunda 5 Şubat 2009 tarihinde görüşülmüş ve kabul edilmiştir. 5836 sayılı “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” 17 Şubat 2009 tarih ve 27144 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Kyoto Protokolü ve Türkiye Kyoto Protokolü'nden sonra Türkiye'de yaşanması gereken dönüşümler: Atmosfere salınan sera gazı emisyon miktarı yüzde 5‘den daha yüksek oranda düşürülmesi gerekebileceği, Enerji üretiminde çok yaygın olan kömürle çalışan termik santrallerin sistemlerini yenilenmelerinin zorunlu olacağı, Termik santrallerde daha az karbon çıkartan, teknolojiler devreye girmesi gerekeceği, Sanayi tesisleri havaya daha az karbondioksit salmaları için altyapı sistemlerini yenileyeceği, Alternatif enerji kaynakları tercih edileceği, Tükettiği yakıt oranı, ürettiği karbon oranından fazla olan ülkelerden daha fazla vergi alınacağı,

Kyoto Protokolü ve Türkiye Kyoto Protokolü'nden sonra Türkiye'de yaşanması gereken dönüşümler: Çimento, demir-çelik ve kireç fabrikaları gibi yüksek enerji tüketen işletmelerde atık işlemlerinin revize edileceği, Fosil yakıtlar yerine, biyoyakıt gibi çevre dostu yakıtların kullanılacağı, Güneş enerjisi kullanımına ağırlık verilerek, karbon oranı sıfır olan nükleer enerjiye yönelineceği, Endüstri, motorlu taşıtlar ve ısınmadan kaynaklanan sera gazı emisyon miktarını azaltmaya yönelik mevzuat yenilenmesinin gerekeceği, Ulaşımda motorlu araçlar yerine raylı sistem, biyodizel ve elektrikli araçların oranının artırılması gerekeceği, Belediye atıkları ve tehlikesiz diğer atıkların düzenli depolama alanlarında depolanarak metan gazının geri dönüşümünün sağlanması gerektiği, Sürdürülebilir orman düzenleme uygulamaları, ağaç dikimi ve ağaç takviyesine ilişkin teşviklerin yapılacağı, ifade edilmektedir.

Sonuç: Küresel ısınma ve iklim değişikliğine yol açan sera gazlarının türlerinin ve kaynaklarının çeşitliliği, çözüm yollarının da çok geniş bir yelpazeye yayılmasına yol açmaktadır. Bu nedenle Ülkemiz, ulusal iklim değişikliği politikalarını; mevcut teknoloji altyapısı, insan kaynakları, kısa-orta-uzun vadeli kalkınma öncelikleri de dikkate alarak belirlemelidir.

Sonuç hususlarına önem vermesi gerekmektedir. Bu çerçevede, ülkemiz iklim değişikliği politikalarında sözleşmenin temel ilkeleri olan; “iklim sisteminin eşitlik temelinde, ortak fakat farklı sorumluluk alanına uygun olarak korunması, iklim değişikliğinden etkilenecek olan gelişme yolundaki ülkelerin ihtiyaç ve özel koşullarının dikkate alınması, iklim değişikliğinin önlenmesi için alınacak tedbirlerin etkin ve en az maliyetle yapılması, sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi ve alınacak politika ve önlemlerin ulusal kalkınma programlarına entegre edilmesi” hususlarına önem vermesi gerekmektedir.

Dikkatiniz İçin Teşekkürler