HAZIRLAYANLAR 2012224009 HİKMETULLAH ARSLAN 2012224010 GAMZE ATILGAN 2012224011 SELDA ATLAMAZ 2012224012 UĞUR BAKIR 2012224013 LEYLA BALCI
MAASTRİCHT ANTLAŞMASI Avrupa Birliği Antlaşması olarak da adlandırılır. 7 Şubat 1992’de Hollanda’nın Maastricht kentinde imzalandı. 1 Kasım 1993’de yürürlüğe girdi. Maastricht Antlaşması, Avrupa Birliği’nin gelecekte alacağı şeklin zeminini oluşturmaktadır. Maastricht Antlaşması, dördüncü kurucu antlaşma olarak kabul edilmektedir. Maastricht Antlaşması ile Avrupa Toplulukları (AKÇT, AET, EURATOM) Avrupa Birliği (AB) bünyesine dahil edilmiştir. Avrupa Birliği’ni kuran bu antlaşma ile AB’nin “üç temel sütunu” oluşturulmuştur.
Birinci Sütun: Roma Antlaşması ile oluşturulan AET ve EURATOM ile Paris Antlaşmasıyla kurulan AKÇT’ den meydana gelmektedir. Ekonomik ve parasal birlikte bu sütuna dahildir. İkinci Sütun: Ortak Dışişleri Güvenlik politikalarını (ODGP) içermekte ve Avrupa çapında bir savunma politikasını başlatmayı hedeflemektedir. Üçüncü sütun: Adalet ve iç işlerini kapsamaktadır.
MAASTRİCHT KRİTERLERİ Enflasyon Kriteri: Birlik içerisinde fiyat istikrarı bakımından en iyi performansa sahip üç ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalaması ile bir üye ülkenin enflasyon oranı arasındaki fark 1,5 puanı geçmemelidir. Faiz Oranı Kriteri: Bu kritere göre, üye ülkelerde uygulanan uzun vadeli faiz oranları, 12 aylık dönem itibarıyla, fiyat istikrarı bakımından en iyi performansa sahip üç ülkenin faiz oranını 2 puandan fazla aşmamalıdır. Parasal İstikrar Kriteri: Bu kritere göre, son 2 yıl itibarıyla, bir üye ülkenin para birimi, diğer bir üye ülkenin para birimi karşısında devalüe edilmemiş olmalıdır. Bütçe Açığı Kriteri: Bu kritere göre, üye ülkelerin kamu açıklarının GSYH’lerine oranı %3’ü geçmemelidir. Kamu Borç Stoku Kriteri: Kamu borç stoku kriteri üye ülkelerin kamu borçlarının GSYH’lerine oranı %60’ı geçmemelidir.
MAASTRİCHT ANLAŞMASI’NIN AMAÇLARI Dengeli ve sürdürülebilir ekonomik ve sosyal ilerlemeyi sağlamak, bunun için özellikle iç sınırlardan arındırılmış bir alan yaratmak, ekonomik ve sosyal kaynaşmayı güçlendirmek ve sonunda tek para birimini içerecek ekonomik ve parasal birliği kurmak. Ortak bir dış politika ve güvenlik politikası uygulayarak sonunda ortak bir savunma politikası oluşturmak ve bu konuda Avrupa Birliği’nin uluslararası alana kendi kimliği ile çıkmasını sağlamak. Avrupa Birliği yurttaşlığı ile; üye devletlerde yaşayanların hak ve çıkarlarının daha güçlü biçimde korunmasını sağlamak. Adalet ve içişlerinde daha sıkı işbirliğini geliştirmek. Topluluk müktesabatını eksiksiz muhafaza etmek ve geliştirmek.
Paranın Halen ERM‘ de Olup Olmadığı 1996 Rakamlarıyla AB'ne Üye Ülkelerin Maastricht Kriterlerine Uyum Durumları Enflasyon Bütçe Açığı Borç Stoku Uzun Dönemli Faiz Hadleri Paranın Halen ERM‘ de Olup Olmadığı Maastricht Kriteri 2.6 3.0 60 8.7 Belçika 1.6 3.3 130.6 6.7 evet Danimarka 2.2 1.4 70.2 7.4 Almanya 1.3 4.0 60.2 6.3 Yunanistan 8.4 7.9 110.6 15.1 hayır İspanya 3.8 4.4 67.8 9.5 İtalya 4.7 6.6 123.4 10.3 Lüksemburg -0.9 7.8 7.0 Avusturya 1.7 4.3 71.7 6.5 Portekiz 71.1 9.4 Finlandiya 0.9 61.3 İsveç 3.9 78.1 8.5 İngiltere 4.6 56.3 8.0 Fransa 2.1 56.4
1996 rakamlarından da anlaşıldığı gibi, ancak dört üye ülkenin, mevcut durumda Maastricht kriterlerinin tümüne uyduğu görülmektedir. Söz konusu dört üye devlet Danimarka, İrlanda, Lüksemburg ve Hollanda'dır. Enflasyon oranının düşme sürecinde belirleyici rol oynayan önemli bir unsur, üye devletlerde nominal ücretlerde gözlemlenen düşüştür. Üye devletlerin büyük bir bölümünde uygulanan "istikrar sağlamaya yönelik politikalar", ülke çapında genel bir kabul görmüş, bu da toplu iş sözleşmelerinde ücret artışlarının kısıtlanabilmesini sağlamıştır. Enflasyon oranlarında düşüş sağlanmasına neden olan bir diğer unsur, "Bağımsız Merkez Bankası" anlayışının üye devletlerde giderek kurumsallaşmakta olmasıdır. Yunanistan, İspanya, İtalya, Avusturya ve Portekiz henüz bu kriter uyum gösterememektedirler. Bu nedenle AB Komisyonu bu alandaki olumlu performansın devam ettirilebilmesi için istikrar tedbirlerinin uygulanmasının titizlikle sürdürülmesi ve işgücü piyasalarının giderek daha esnek hale getirilmesi üzerinde durmaktadır.
Kamu açıklarındaki artışın temel nedeni AB'de 1990'lı yılların başında üye devletlerin ekonomilerinde hüküm süren durgunluk dönemidir. Kamu açıklarındaki artış, üye devletlerin kamu borcunda da önemli artışlara neden olmuştur. 1996 yılı sonu itibariyle kamu açığı alanında Avrupa Birliği Antlaşması'nın öngördüğü üye devlet sayısı yalnızca üçtür (İrlanda, Lüksemburg ve Danimarka). Üye devletlerin uzun vadeli faiz oranlarındaki performanslarına bakıldığında burada genelde olumlu bir gelişme gözlemlendiği söylenebilir. Birçok üye devletin uzun dönemli faiz oranı, Avrupa Birliği Antlaşması'ndaki "makro-ekonomik kriterler" esas alınarak hesaplanmış bulunan referans sınırları içinde yer almaktadır.
Üye devletlerin performansının döviz kuru kriteri açısından değerlendirilmesi, APS'nin dalgalanma marjının 2 Ağustos 1993 tarihinde % 15'e çıkarılması nedeniyle kolay bir işlem olmamaktadır. Ancak 1993 yılını takiben üye devletlerin döviz kurlarında belli bir istikrar sağlanmış olmasının nedeninin, devletlerin enflasyon oranlarında gözlemlenen yaklaşıma bağlı olduğu söylenebilir. 1997 yılı itibariyle ise sadece üç ülke, Lüksemburg, İngiltere ve Fransa % 60'lık oranın altında kalabilmiştir. 7 ülkenin Danimarka, İrlanda, Finlandiya, Portekiz, Almanya, Avusturya ve İspanya'nın, % 60-65 arasında kaldıkları görülmektedir. Bu tablodaki rakamlara bakıldığında, 1 Ocak 1997'de EPB' ye neden geçilemediğini görmek mümkündür.
EKONOMİK VE PARASAL BİRLİK (EPB) 1992’de Maastricht Antlaşması’nın imzalanmasıyla birlikte AB liderleri bir Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB) oluşturulması konusunda anlaşmaya varmışlardır. Bu birliğin oluşturmalarının temel amacı, AB’de dengeli ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme sağlamaktır. EPB, Üye Devletlerin ekonomik ve parasal politikaların uyumlaştırılması ve ortak para birimi avronun yürürlüğe konulması sürecinde hayata geçirilmiştir. EPB, ekonomi politikalarının üye devletler arasında koordine edilmesini, Avrupa Merkez Bankası tarafından uygulanmakta olan bağımsız bir para politikasını, ortak para birimini ve Avro Alanı’nı kapsamaktadır.
Avrupa Para Birliği Kavramı, Teorisi ve Tarihsel Gelişimi Para birliği, AB bünyesinde insanların, malların, hizmetlerin ve sermayenin herhangi bir kısıtlama olmaksızın hareket ettiği tek para birimi alanıdır. Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB) ile birlikte, katılımcı bütün AB Üyesi Ülkeler için tek bir para birimi (Avro) ve tek bir para politikası vardır. Bunun yanı sıra, ulusal ve ekonomik politikalar ülkelerin sorumluluğunda kalmaya devam etmektedir, ancak bu politikalar ortak bir amaç ve yükümlülükler çerçevesinde şekillenmektedir.
Ekonomik ve Parasal Birliğe Giden Yol 1992 yılında imzalanan Maaschrict Antlaşması’na kadar çeşitli siyasi ve ekonomik engeller girişimleri her zaman engellemiştir. Yetersiz siyasi irade, ekonomik öncelikler konularında farklılıklar, ekonomik uyumun eksikliği ve gelişmenin olmaması, EPB’e giden süreç içerisindeki tüm girişimleri boşa çıkarmıştır.
Ekonomik ve parasal birliğe geçiş sürecini dört safhaya ayırabiliriz.
Optimum Para Sahası Teorisi Para birliğinin oluşumunun başlangıcı Optimum Para Sahası Teorisi (OPS) ile açıklanmaktadır. OPS, belli bir grup ülkenin ulusal para birimlerinin, belirlenen kurlar üzerinden birbirlerine sabitlemesi ve üye ülkelerin para birimlerinin birliğe üye olmayan ülkelerin para birimleri karşısında serbest dalgalanmaya bırakılmasıdır.
A) ROMA ANTLAŞMASI ˙İLE WERNER RAPORU ARASI (1957-1970) Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya’daki pazar ekonomilerinin savaş sonrası düzeni Bretton Woods sistemi ile kurulmuştur. Bu antlaşma, altın ile para istikrarının sağlanması ve Amerikan dolarının ağırlıklı para standardı olması için gereken uluslararası yapıyı sağlamıştır. Bu yüzden Roma Antlaşması’nı hazırlayan- lar da istikrarlı paranın standart oluşturacağını ve gümrük birliğinin mal, hizmet, insan ve sermayenin serbest dolaşımını sağlayan ortak pazarın başarılmasıyla güvenle gerçekleştirilebileceğini varsaydılar.
Bretton Woods sistemi 1968-69 yıllarında oluşan parasal istikrarsızlık tehdit oluşturmaya başladı. Pazardaki bu yeni akım Alman Markı’nın yeniden değer kazanmasına ve Fransız Frankı’nın da değer kaybetmesine yol açtı. Bu durum da o dönemlerde Avrupa Topluluğunun temel başarısı olarak kabul ettiği ortak tarım politikası ve ortak fiyat mekanizmasını tehlike sokmuş oldu.
Bu sıkıntılı zemin karşısında Werner grubu EPB’i on yıllık bir dönemde sağlayacak üç aşamalı bir süreci tanımlayan son raporunu Ekim 1970’te sundu. Amaç; Para birimlerinin geri alınamaz dönüşümü, Serbest sermaye dolaşımı ve Döviz kurlarının kalıcı olarak sabitlenmesiydi. Bunu başarmak için raporda, faiz oranları, topluluk seviyesi ve ulusal bütçe politikalarına daha yakın bir ekonomik politika koordinasyonu talep edildi.
B) WERNER RAPORU’NDAN AVRUPA PARA SİSTEMİ’NE (1970-1979) Werner stratejisi dolar karşısındaki sabit döviz kuru politikasını doğal karşıladı. ABD Ağustos 1971’den itibaren doları dalgalanmaya bıraktığında, yeni piyasa istikrarsızlığı dalgası Alman Markı üzerinde artan bir baskı oluşturdu ve Topluluk üyelerinin para birimlerini birbirlerine daha çok yaklaştırma ümitlerini zora soktu.
Para Yılanı (Tüneldeki Yılan) Durumu düzeltmek için Mart 1972’de Üye Ülkeler, para birimleri (yılan) dalgalanmalarını dar bir dalgalanma marjı içinde dolara (tünel) karşı yönetebilmek için ‘Tüneldeki Yılan Sistemi’ni getirmiştir. Petrol krizleri, politik uzaklaşmalar ve dolardaki zayıflık sonucu yılan iki yıl içerisinde etkisini kaybetti. Yılanın ‘ani ölümü’ bir para istikrarı alanı yaratmaya duyulan ilgiyi azaltmadı. Bunun için İngiliz Sterlini dışındaki tüm üyelerin katılımıyla Mart 1979’da Avrupa Para Sistemi (APS) adı altında yeni bir süreç başlatıldı.
C) APS’NIN BAŞLANGIÇINDAN MAASTRICHT’E ( 1979-1991) Ticaret, yatırım ve ekonomik büyümeye zarar veren döviz kurundaki istikrarsızlığın azaltılması APS’nin başlıca amacıydı. APS’nin yaratılmasında enflasyonun kontrol edilmesi ve düşürülmesi üzerine üye ülkelerin aldıkları ortak kararın yardımı olmuştur. Döviz kurları yalnızca Üye Ülkelerin ve Komisyonun katılımıyla alınan ortak kararla değiştirilebildiğinden APS yeni bir radikal hareketti ve parasal özerkliğin eşi görülmemiş bir transferiydi.
1) Delors Raporu EPB’in üç evrede olmasını önerdi Haziran 1988’de Hanover’de toplanan Avrupa Konseyi, Avrupa Komisyonu başkanı Delors’un başkanlığında bir komite kurdurmuştur. Delors’un başkanlığında hazırlanan rapor Nisan 1989’da sunuldu ve raporda para birliğinin amacı; Sermaye dolaşımının tamamen liberalleşmesi, Para piyasalarının tamamen bütünleşmesi, Para birimlerinin ters çevrilemez değiştirilebilirliği, Döviz kurlarının sabitlenmesi ve Ulusal para birimlerinin ortak bir para birimi ile yer değiştirebilmesi olarak tanımlandı. Rapor bunun bağımsız bir Avrupa Merkez Bankası bulunması ile başarılabileceğini ve 3 aşamalı bir planda gerçekleşeceğini öngördü.
EPB'nin Genel Avantajı * İlk olarak, EPB euro alanı içinde para mübadelesinden doğan maliyetleri ortadan kaldırmaktadır. * İkinci olarak, sağlıklı bir rekabet ortamını harekete geçiren, daha kolay bir fiyat mukayesesine imkan tanımaktadır. Burada, nihai anlamda, masraflarının daha da azaldığını görecek olan Avrupa vatandaşları ve tüketicileri kazançlı çıkacaktır.
* Son olarak, EPB kur riskini ortadan kaldırarak, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler olmak üzere mahalli girişimciler için çok daha kazançlı bir ticaret ve yatırım ortamı getirmektedir. Nihai sonuç, büyüme ve istihdamı destekleyecek daha sağlam, yeni bir ekonomik çerçeve ile çok daha rekabetçi bir Avrupa'dır. Ayrıca, istikrarlı ve belli başlı bir uluslararası para birimi olma amacı güden euro uluslararası para sistemine de daha büyük bir istikrar fırsatı sunmaktadır.
AVRUPA BİRLİĞİ ORTAK EKONOMİK VE PARASAL POLİTİKALAR
PARA POLİTİKASI Euro Alanı’nın tek para politikası ve bağımsız, merkezi karar verme yetisi olan tek bir para birimi vardır. AMB ve tüm AB Üye Ülkeleri’nin merkez bankaları Avrupa Merkez Bankaları Sistemi’ni (AMBS) oluşturur. Euro Alanı’nda para politikası üzerine yalnızca, Euro’yu benimseyen ve AMB Yönetim Kurulu dahilindeki Üye Ülkelerin merkez bankalarının yöneticilerinin bulunduğu AMB Yönetim Konseyi tarafından karar alınır. AMB Yönetim Konseyi en üst karar verme merciidir.
AVRUPA MERKEZ BANKASI SİSTEMİ Maastricht Antlaşması’na dayanılarak 1998 yılında Almanya’nın Frankfurt şehrinde kurulmuştur. Avrupa Merkez Bankasının görevleri ise: Topluluğun para politikasını saptamak ve uygulamak. Topluluk içinde fiyat istikrarını sağlamak. Dış ticaret işlemlerini yönetmek. Üye ülkelerin resmi döviz rezervlerini elde tutmak ve idare etmek. Euro banknotlarının arzını diğer ulusal merkez bankaları ile idare etmek. AMB, bu görevini yerine getirirken tüm AB üyesi ülkeleri kapsayan Avrupa Merkez Bankaları Sistemi ile birlikte çalışır ve Euro sisteminin karar alma organlarının kararlarını uygular. AMB, faaliyetlerini tam bir bağımsızlık içinde sürdürür. Diğer hiçbir kurum, Euro Sistemi’ne dâhil merkez bankalarına veya karar alma organlarına talimat veremez.
Avrupa Merkez Bankası’nın Para Politikası Stratejisi EKONOMİK POLİTİKA Avrupa Merkez Bankası’nın Para Politikası Stratejisi ECB’nin, henüz Para Birliği’ne geçmeden, Ekim 1998’de belirlediği ve 1999’un başından bu yana uygulanan para, politikası stratejisi üç temel unsura dayanmaktadır; Fiyat istikrarı nihai hedefinin kantitatif bir tanımlaması Euro Bölgesi’nde geniş tanımlı para stoku için bir referans değerin ilan edilmesi. Euro Bölgesi’ndeki fiyat gelişmelerinin geniş tabanlı bir değerlendirmesi.
Euro Alanı ekonomik politikasının sorumluluğu büyük ölçüde Üye Ülkeler’indir. AB Antlaşması Üye Ülkelerin ekonomik politika icraalarının Topluluk amaçlarıyla koordinasyon içinde olmalarını gerektirir. Bu koordinasyon Komisyon ve Üye Ülkelerin Ekonomi ve Maliye Bakanlarından oluşan ECOFIN Konseyince sağlanır.
EURO’YA GEÇİŞ AB’nin Euro’ya Geçiş Amacı AB’nin nihai hedefi olan siyasi birliği gerçekleştirmek, ekonomik temele dayandırıldığından, bu siyasi hedefe ulaşmak üzere Tek Para Euro’ya geçiş öngörülmektedir.
EURO’YA GEÇİŞİN KRİTERLERİ Avrupa Birliği'nde yılda en fazla yüzde 2,4 enflasyon oranına izin veriliyor. Üye ülkelerde bütçe açığının gayri safi milli hasılanın %3’ünü geçmemesi gerekiyor. Euro vizesi alabilmek için faiz oranlarının yüzde 6,4'ün altında olması şartı bulunuyor. Döviz kuru istikrarı da bir başka kriter.
AVRUPA BİRLİĞİ ÜYESİ ÜLKELERDE EURO’NUN KULLANIMA GEÇİŞİ Avrupa Birliği üyesi 1995 yılı sonunda Madrid’ de gerçekleştirdikleri toplantıda ulusal paraların kullanımından eura’ya geçişin üç safhada gerçekleşmesi kararına varmışlardır.
EURO’YA GEÇİŞİN SAFHALARI A SAFHASI(1998) Avrupa Birliğine geçecek olan ülkeler belli olduktan sonra Avrupa Merkez Bankası, kurulduktan hemen sonar Euro cinsinden banknotların tedavüle çıkarılacağı kesin tarihi açıklayıp gerekli hazırlıkları başlatacaktır. Para Birliğine geçecek olan ülkeler belirlendikten sonra Euro’ya geçiş ile ilgili tüzük yürürlüğe girecek ve bu tüzük Euro’nun yasal statüsünü oluşturacaktır. Özel sektör kuruluşları özelliklede finans ve bankacılık sektörü A safhasında Euro’nun kullanımına yönelik olarak teknik ve yapısal uyum çalışmalarını hızlandıracaktır.
B SAFHASI (1999-2001) Bu safhada Euro ile ulusal paralar arasındaki döviz kurları geri dönülmez şekilde sabitlenecektir. Euro bu safhada sadece kaydi para olarak kullanılacaktır.Ulusal merkez bankaları para politikasındaki sorumluluklarını Avrupa Merkez Bankasına devredecektir. Avrupa da bankalar arasında borç alma, borç verme ve diğer bankacılık işlemleri için büyük meblağlı Euro cinsinden ödemelerin gerçekleştirilmesini sağlayacak eş anlı bir ödeme sistemi olan TARGET sistemi kurulacaktır.
TARGET, Avrupa Para Birliği sürecinde, AB ülkelerinin RTGS (Gerçek Zamanlı Toptan Mutabakat) Sistemlerini; aynı teknik ile bağlayarak, sınır ötesi euro ödemelerini yapmalarını sağlayacak olan ödeme sistemidir.
C SAFHASI(2002 Yılının İlk Yarısı) Tek paraya geçişin son safhası olan dönemde Euro nakit para olarak ulusal yerini alacaktır. Euro cinsinden banknotlar ve madeni paralar ile ulusal paralar ilk altı ay birlikte tedavülde bulunacaklar ve Euro, Birlik üyesi ülkelerde yasal ödeme aracı olarak kabul edilecektir. C safhası sonunda tüketici kesimi ve kamu sektörü dahil tüm sektörlerde ulusal paralar tedavülden çekilecektir.
EURO’YA GEÇEN ÜLKELER
AVRUPA PARA BİRİLİĞİ VE EURO’NUN BİRLİK ÜLKELERDE SAĞLAYACAĞI EKONOMİK AVANTAJLAR VE DEZAVANTAJLAR AVANTAJLARI Avrupa Para Birliğinde Euro ile üye ülkeler arasında döviz kuru riski, para birimleriyle ilgili işlem ve riskten korunma maliyeti ortadan kalkacaktır. Tek para ile Birliğe üye ülkeler arasında döviz kuru dalgalanmaları ortadan kalkacaktır. Avrupa ülkelerinde Para Birliği ile artan rekabet ve oluşacak fiyat şeffaflığı fiyatların birbirine yakınlaşmasını ve düşmesini sağlayacaktır. Euro finans piyasalarında firmalara daha geniş yatırım araçları olanakları sunacaktır.Bu gelişme ile firmalar daha etkin likidite idaresi gerçekleştirebilecektir. Para birliği ile oluşacak tek pazarda piyasaya yeni firmaların daha da kolaylaşacaktır.Tek para ile fiyat şeffaflığı oluşacak ve firmaların geliştirdikleri fiyat farklılaşması stratejileri ortadan kalkacaktır.
DEZAVANTAJLARI Avrupa ülkeleri. Tek para yürürlülüğe girdikten sonra ekonomik politikaların artık döviz kurunu araç olarak kullanmayacaklardır. Yanlış ücret politikalarını kendi paralarında yaptıkları devalüasyonlarla düzeltmeleri olmayacaktır.Dolayısıyla Birlik üyesi ülkeler ücret politikasında daha disiplinli davranmak mecburiyetinde kalacaklardır. Para Birliğine üye ülkeler bağımsızlığını kaybedeceklerdir.Ayrıca herhangi bir ülkeye özgü ekonomik krizde bağımsız hareket edemeyeceklerdir.
AB ORTAK EKONOMİK POLİTİKALAR 1. İŞLETME VE SANAYİ POLİTİKASI 2. ORTAK TİCARET POLİTİKASI 3. REKABET POLİTİKASI 4. VERGİLENDİRME POLİTİKASI 5. ORTAK TARIM POLİTİKASI 6. İÇ PAZAR
1. İŞLETME VE SANAYİ POLİTİKASI İşletme ve Sanayi Politikası’nın temel amaçları; Avrupa sanayisinin sürdürülebilir rekabetçiliğini güçlendirmek, Malların serbestçe dolaşabileceği açık bir Tek Pazar yaratmak, Avrupa’nın uzaydaki varlığını destekleyerek önemli teknolojik kalkınmayı teşvik etmek ve Uydu temelli sektörlerinin gelişmesini sağlamaktır. 2008’de yaşanmaya başlanan küresel kriz, Avrupa’nın ekonomik yapısını öngörülemez bir şekilde değiştirmiştir.
2. ORTAK TİCARET POLİTİKASI Ortak Ticaret Politikası genel olarak, AB’nin ekonomik bütünleşme sürecinin devamı için ihtiyaç duyulan İç Pazar hedefi doğrultusunda üye devletlerin dış ticaret politikalarını ortak kurallar çerçevesinde belirlemesiyle oluşmuş düzenlemeler bütünü olarak tanımlanabilir. Ortak Ticaret Politikası’nın uygulanma amacı üye devletlerin birbirinden bağımsız hareket etmelerini önlemektir ve bunun için bu alanı düzenleme yetkisi AB’ye verilerek, Kurucu Antlaşmalar’da gerekli yetki ve araçlarla donatılmıştır.
3. REKABET POLİTİKASI Rekabet Politikası temel olarak, etkili ve adil bir rekabet ortamı oluşturmayı, Avrupa pazarının düzgün bir şekilde işlemesini ve tüketicilerin de serbest pazardan faydalanmasını amaçlamaktadır. Bu sayede verimliliğin artırılması, tüketicilerin daha çeşitli ve yüksek kaliteli ürünlere daha düşük fiyatlarla ulaşması ve teknolojik yeniliklerin artırılması hedeflenmiştir. Rekabet Politikası, sadece şirketlerin davranışlarını değil, üye devletlerin işletmelere veya sektörlere yaptıkları maddi yardımları da kapsar.
4. VERGİLENDİRME POLİTİKASI AB’de üye devletler vergi oranlarını belirleme ve vergi toplama yetkisine sahiptirler. AB’nin genel bir vergi sistemi bulunmamakla birlikte, üye ülkelerin vergi politikalarının bireylerin Tek Pazar sisteminden faydalanmalarını engellemeyecek, ekonomik faaliyetlerini olumsuz yönde etkilemeyecek ve vergi kaçakçılığının önüne geçecek bir şekilde olması gerekmektedir. AB, üye ülkeler arasında rekabetin bozulmasının önlenmesi amacıyla Katma Değer Vergisi ve petrol, tütün ve alkollü içkilere uygulanan Özel Tüketim Vergisi'ne (ÖTV) ilişkin olarak 28 üye ülkede minimum vergi oranlarının uygulanmasını kararlaştırmıştır.
5. ORTAK TARIM POLİTİKASI AB’nin 1962’de uygulamaya koyduğu Ortak Tarım Politikası (OTP) ile tarımsal verimliliğin artırılarak, tüketicilere istikrarlı ve uygun fiyatlarla gıda temin edilmesi ve çiftçilere de adil yaşam standartları sağlanması amaçlanmıştır. OTP, AB’nin Tek Pazar anlayışına ortak kurallar koymakta, pazarın değişkenliğine dikkat çekmekte, Avrupa tarımında yapılan reformların uygulanmasını sağlamakta ve ortak bir ticari politika yaratarak AB’nin diğer ülkelerle tek bir ticari ortak olarak hareket etmesini sağlamaktadır. AB, sadece üyeleri için değil, diğer ülkeler için de büyük bir pazar oluşturmaktadır. AB, dünyanın en büyük yiyecek ithalatçısı olup gelişmekte olan ülkelere, ürünlerini AB pazarında satma imkânı vererek kalkınmalarına destek olmaktadır.
6. İÇ PAZAR Ortak Pazar gereğince, topluluk etkinlikleri; malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı ile ilgili üye devletler arasındaki engellerin kaldırılmasını içerir. AB’nin ilk kurucu antlaşmalarından olan Roma Antlaşması’nın bir sonucudur . Asıl hedef İç Pazardaki bütün fiziki maddi, teknik ve mevzuata ilişkin engellerin kaldırılması ve mevcut kuralların basitleştirilerek, kişiler, tüketiciler ve iş dünyasının AB’yi oluşturan 28 üye ülke ve 507 milyon kişiye doğrudan ulaşımının sağlandığı Tek Pazar’ın oluşturulmasıdır. AB İç Pazarı halen dünyanın en büyük pazarı konumundadır.
Avrupa’da Yaşanan Ekonomik Krizler 1. Yunanistan Krizi 3 Avrupa’da Yaşanan Ekonomik Krizler 1. Yunanistan Krizi 3. Portekiz Krizi 2. İrlanda Krizi 4. İspanya Krizi
Krize Karşı Alınan Çözüm Önlemleri ve Geliştirilen Mekanizmalar 1 Krize Karşı Alınan Çözüm Önlemleri ve Geliştirilen Mekanizmalar 1. Ödemeler Dengesi Fonu Ödemeler Dengesi Fonu, Euro Bölgesi dışında kalan 10 AB üyesi devletin ödemeler dengesinde yaşayabilecekleri potansiyel sorunlarda ve buna bağlı olarak gerçekleşebilecek dış finansman güçlüklerinde devreye girmek üzere tesis edilmiştir. Mekanizmanın finansmanı, AB Komisyonunun, AB bütçesi ve 27 üye devlet tarafından garanti altına alınan tahviller ihraç ederek borçlanması ve ödemeler dengesinde sorun yaşayan devletlere kredi sağlaması şeklinde gerçekleşecektir.
2. Kredi Havuzu Bir kereye mahsus olmak üzere oluşturulan bu mekanizma esas itibarıyla Yunanistan’a kredi sağlamak için tasarlanmış olup, Euro Bölgesi ülkelerinin Avrupa Komisyonu aracılığıyla sağladığı 80 milyar Euro ve IMF’nin temin ettiği 30 milyar Euro’dan oluşan 110 milyar Euro tutarında bir borç havuzudur. 3. Avrupa Finansal İstikrar Mekanizması Bu mekanizma, mali sorunlarla karşılaşan tüm AB üye devletlerine finansal destek sağlamak amacıyla kurulmuş bir yapıdır. Birliğin mali istikrarının ve Euro’nun bir bütün olarak risk altına girmesi bu mekanizmanın kurulmasını gerekli kılmıştır. Mekanizma, herhangi bir üye ülkenin doğal afetler veya kendi kontrolü dışında meydana gelen dış faktörler sebebiyle mali zorluklar yaşaması durumunda ülkeye mali yardım sağlayacaktır.
4. Avrupa Finansal İstikrar Fonu 2008 yılında küresel finansal krize karşı alınan önlemler kapsamında kurulmuştur. Euro Alanı’nın Üye Devletleri’nin mali açıdan sorunlar yaşamalarının AB’nin finansal istikrarına yönelik tehdit oluşturabileceği düşüncesiyle, kurulması yönünde karar alınmıştır. Fonun amacı, finansal zorluklar yaşayan Euro Alanı Üye Devletlerine geçici mali destek sağlayarak, Avrupa Ekonomik ve Parasal Birliği’nin finansal istikrarını korumaktır. 5. Avrupa İstikrar Mekanizması 28 Kasım 2010 tarihinde toplanan Euro Bölgesi’ne Üye Devletlerin Ekonomi ve Maliye Bakanları Konseyi’nde kurulmasına karar verilmiştir. AB Zirvesinde, Euro’nun istikrarını sağlamayı hedefleyen ve 2013 yılı ortasında devreye girmesi öngörülen Mekanizmasının finansman detayları üzerinde anlaşmaya varılmıştır. Euro Bölgesi’ne dâhil olan üye devletler arasında imzalanacak bir anlaşmayla kurulacak olan hükümetler arası bir organizasyon niteliğinde faaliyet gösterecektir.