Yrd. Doç. Dr. Yıldırım GÜNGÖR
Günümüzden yılı aşkın bir süre önce Mezopotamya ve Anadolu’da ortaya çıktı (Arslantepe – Uruk). Sanayi Devrimi’yle birlikte kentlerin gelişmesi olağanüstü bir güç kazandı. Ünlü “Ütopya” adlı kitabın yazarı Thomas Moore, kırdan kente göçü “koyunlar insanları yedi” sözüyle anlatmıştı. 1800’de kentli nüfus 30 milyondan azdı; bundan 100 yıl sonra 200 milyonu çoktan geçmişti. Bugün ise 2 milyarı aşmaktadır!
ANADOLU’DAKİ ÖNEMLİ YERLEŞİM YERLERİ Anadolu’da kuruluşları yılları arasında değişen bir çok eski yerleşim yeri bulunmaktadır: Gökçeada’da 5000 yıllık Yeni bademli höyüğü ile 8000 yıllık Uğurlu Höyüğü Konya’nın Çumra ilçesinde 9000 yıllık Çatalhöyük Malatya’da 8000 yıllık Cafer höyük (Baraj Suları altında) Ergani (Diyarbakır)’de yer alan 8000 yıllık Çayönü Urfa Göbeklitepe ( yıl)
ARSLANTEPE HÖYÜĞÜ (Malatya) URUK ile birlikte dünyanın en eski kenti unvanını taşır. Kazılarda MÖ yıllarından bir tapınak, MÖ yıllarından bir saray, çok sayıda mühür ve ustalıkla yapılmış madeni eşyalar bulunmuştur. Tüm bu buluntular o tarihlerde yerleşimin, aristokratik siyasi, dini ve kültürel bir merkez olduğunu göstermektedir. Buluntuların büyük bir kısmı Ankara’da Anadolu Medeniyetleri müzesinde sergileniyor. Mühürler, yerleşimin bir ticari merkez olduğunu ve bürokrasinin başladığını göstermesi açısından çok önemlidir.
Ülkelerin çoğu, kentsel alanı tanımlamak için üç farklı yaklaşımda bulunulmaktadır. En yaygın yaklaşım, bir merkezde yığılmış nüfusun asgâri ölçüde yoğunlaşmasıdır ama esas alınan eşikler ülkeden ülkeye büyük farklılıklar gösterir. İkinci yaklaşım, kentlerin işlevini hesaba katar: İdari işlevler (Moğolistan'daki gibi) veya daha genel olarak tarım dışı etkinliklerin yoğunlaşması (faal erkek nüfusun üçte ikisinden fazlasının tarım sektörü dışında istihdam edilmesinin zorunlu olduğu Ürdün gibi). Son yaklaşım da hizmet etkinlikleri üzerinde durur. Örneğin şehirde olması gereken doktor, eczacı sayıları, konaklama kapasitesi, eğlence merkezleri, parklar, yapılanmış alanın yoğunluğu, yapıların büyüklüğü, sokakların kaplanmış olması, aydınlatılmış meydanlar gibi görsel ölçütlere önem kazanır.
Levent Vadisi – Akçadağ/Malatya
Su kaynaklarına yakınlık, Güvenlik, Av kaynaklarına yakınlık.
Su kaynaklarına yakınlık Taş ocakları ve madenlere yakınlık Fayların konumu Bölgenin litolojisi Ulaşım imkanları Hizmet ve altyapı varlığı İklim Yeryüzü şekilleri (derelerin konumu) Toprak yapısı ve verimliliği Ekonomik kaynaklar
Yerleşmede fay hatlarına yakınlık şüphesiz göz ardı edilemeyecek bir olgudur. Bölge litolojisi,fay varlığını, göz ardı etmeden bina yapımı ile sorun 99 depremi örneğinde yaşadığımız tecrübe tedbiri alınmadığı takdirde birçok insanın yaşamına mal olabilir.
SORU İSTANBUL’U NE YAPALIM
Deprem bölgeleri haritası incelendiğinde ülkemiz nüfusunun yaklaşık %70’i I. Ve II. Derece deprem bölgesinde yaşamaktadır. Bu alanlar ülke yüzölçümünün % 66’lık bir kısmını kaplamaktadır.
Yerleşim alanlarının afet risklerinin önceden bilinmesi, kentsel projelerin en sağlıklı biçimde uygulanabilmesi için öncelikli olarak zeminlerin jeolojik-jeoteknik ve jeofizik özelliklerinin bilinmesi gerekmektedir. Ülkemizde bu durumun maalesef gerek merkezi gerekse yerel yönetimlerce göz ardı edildiği bilinmektedir. Ülkemiz jeolojik konumu, tektonik ve morfolojik yapısı ve iklim özellikleri nedeniyle doğal kökenli olayların sık gözlendiği bir konumda yer almaktadır. Yerleşim düzenimiz ve yapılaşma alışkanlıklarımız da bu olayların afete dönüşmesinde önemli rol oynamaktadır.
Yerleşim alanlarının afet risklerinin önceden bilinmesi, kentsel projelerin en sağlıklı biçimde uygulanabilmesi için öncelikli olarak zeminlerin jeolojik-jeoteknik ve jeofizik özelliklerinin bilinmesi gerekmektedir. Ülkemizde bu durumun maalesef gerek merkezi gerekse yerel yönetimlerce göz ardı edildiği bilinmektedir. Ülkemiz jeolojik konumu, tektonik ve morfolojik yapısı ve iklim özellikleri nedeniyle doğal kökenli olayların sık gözlendiği bir konumda yer almaktadır. Yerleşim düzenimiz ve yapılaşma alışkanlıklarımız da bu olayların afete dönüşmesinde önemli rol oynamaktadır.
Kentleşme konusunda şehir plancısına arazinin kullanımında yardımcı olabilmek için bölgede yapmış olduğu jeolojik çalışmalarla zeminleri sınıflayarak vermelidir. Örn. Kullanım alanı içinde zemin sıvılaşması olabilecek sahalar, farklı oturma yapabilecek alanlar, kaya düşmesi ve toprak kayması olabilecek ve faylanmaya uğrayabilecek sahalar boyutlarıyla birlikte belirtilir.
Yalanlarda oluşabilecek kuvvetli zemin titreşimlerinin ne gibi sonuçlar doğuracağı büyük ölçekte haritalarda gösterilir. Böylelikle, yerleşme alanlarında ne tip tehlikelerin bulunduğu ve ne şekilde bir alan kullanımı ile deprem tehlikesinin azaltılabileceği, işin proje safhasında saptanır.
Deprem sırasında hemen kullanılması gereken hastane, itfaiye, su şebekesi, enerji üretim tesislerinin ve bunun gibi şehirleşmede deprem tehlikesinin azaltılmasına esas teşkil edecektir. Bu amaçla, Harita Genel Komutanlığı’nın ürettiği 1/5000 ve 1/1000 ölçekli haritalarda arazinin bu özellikleri mutlaka belirtilmelidir.
Belediyeler ve imar müdürlükleri de ruhsatlandırma işlemlerinde bu haritaların gösterdiği tehditlere itibar etmelidir.
Sonuç olarak; 1. Afetleri önlemek amacı ile bir alanın imar planlamasına gidilmeden önce yerleşime açılacak alanlarda deprem, heyelan, taşkın, kaya düşmesi, çığ ve diğer afet risklerinin bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerekir 2. İmar planlamasına yönelik etütler; yerleşim yeri seçimi, mevcut ya da potansiyel yerleşim alanlarının morfolojik, jeolojik, jeofizik, jeoteknik, hidrojeolojik, sismotektonik, arazi kullanımı ve afet risk durumunun ayrıntılı incelenmesi gerekir. 3. Güvenli bir yerleşimin planlama ve tasarım süreçlerinde karar vermede en önemli belirleyicisi olan jeolojik ve jeofizik verilerle planlamaya altlık oluşturulmalıdır.
4. Jeoloji ve Jeofizik mühendislerinin ortak çalışmaları sonucunda elde edilen her bir parametre harita üzerine işlenerek, planlamaya konu olacak alanın yerleşime uygunluk açısından değerlendirilmesi yapılmalıdır. 5. Yerleşim alanlarının seçiminde zemin koşullarının dikkate alınması, muhtemel bir afet riskini önlemede birinci etmen olacaktır. 6. Jeolojik-jeofizik-jeoteknik etüt raporları yerleşim alanlarının planlama kararlarını etkilemesi açısından önemlidir.
UNUTMAYIN Bir yerleşim yeri kurmadan önce yerleşime uygunluk çalışması yapılması ve yerel yönet,mnlern bu çalışma sonucunda ortaya çıkan ve verilere inanması önemlidir. Eğer tersi olursa kurulacak olan yerleşim yerinin büyük bir risk altındadır