MELEKLERE İMAN
MELEKLERİN VARLIĞI VE MAHİYETİ Meleklere iman, iman esaslarının ikincisidir. Sözlükte: “elçi, haberci, kuvvet” anlamlarına gelen melek; duyularla algılanamayan, nurani ve ruhani varlıklardır. Çoğulu “melaike”dir. Dinî hükümler, peygamberlere melek aracılığıyla gönderilmiştir. Bu sebeple meleklere iman, Allah’a imandan sonra ikinci sırada gelir. Melekleri inkâr eden kimse dolaylı olarak vahyi, peygamberi, peygambere indirilen kitabı ve tebliğ ettiği dini de inkâr etmiş olur.
Kur’an’da birçok yerde meleklere iman, iman esasları arasında yer alır. اٰمَنَ الرَّسُولُ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّه۪ وَالْمُؤْمِنُونَۜ كُلٌّ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ۜ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْ رُسُلِه۪۠ وَقَالُوا سَمِعْنَا (Bakara -285)وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü'minler de (iman ettiler). Her biri; Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: "Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz." Şöyle de dediler: "İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır."
لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ (Bakara-177)بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّ۪نَۚ “..Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır… Allah, meleklere düşman olanları kâfir diye nitelendirmiş ve böyle kimselerin Allah düşmanı olduğunu belirtmiştir مَنْ كَانَ عَدُواًّ لِلّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَرُسُلِه۪ وَجِبْر۪يلَ وَم۪يكَالَ فَاِنَّ اللّٰهَ عَدُوٌّ لِلْكَافِر۪ينَ Her kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mîkâil'e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkar edenlerin düşmanıdır. (Bakara-98)
Meleklerin varlığını Kur’an haber verdiğine göre, bizler de meleklere inanır ve onların varlıklarını kabul ederiz. Zira mümin, sadece meleklere değil gaybi olan ne varsa hepsine Allah ve Resûlü’nün bildirdiği şekilde iman eder: اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ (Bakara-3) Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.
Meleklerin gözle görülmez, duyu organlarıyla algılanamaz varlıklar oluşu, inkâr edilmeleri için bir gerekçe olamaz. Gerek akla gerekse pozitif bilimlere dayanılarak meleklerin var veya yok olduklarına dair kesin deliller ileri sürülemez. Çünkü melekler, gözlem ve deneye dayanan pozitif bilimlerin ilgi alanı dışında kalan fizik ötesi varlıklardır. Bugün pozitif bilimlerin henüz açıklayamadığı akıl, ruh, bilinç gibi pek çok şeyin varlığını kabulleniyoruz. Hiçbir etki altında kalmadan düşünebilen insan aklı (aklıselim) da meleklerin varlığını kabullenir, caiz görür, imkânsız görmez
Melekler; Allah’ın emriyle kendilerine verilen görevleri yerine getiren, günah işlemeyen, son derece güçlü, hızlı ve gözle görülemeyen, ruhani varlıklardır. Meleklerin gerçek nitelikleri ve yaratılışları ancak Allah tarafından bilinir. Görünmeyen varlıklar olması sebebiyle onlar hakkındaki bilgimiz Kur’an ve sahih hadislerle sınırlıdır.
Kur’an-ı Kerim, Cahiliye Dönemi müşriklerinin yanlış melek anlayışını, tevhid akidesi çerçevesinde değerlendirmiştir. Bu anlamda, müşriklerin melekleri dişi varlıklar olarak niteleyip isimler vermeleri, onları Allah’ın kızları olarak vasıflandırıp onlara ibadet etmeleri gibi batıl ve sapkın inançlarını reddederek onların da Allah’ın kulları olduklarını belirtmiştir: وَجَعَلُوا الْمَلٰٓئِكَةَ الَّذ۪ينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمٰنِ اِنَاثاًۜ اَشَهِدُوا خَلْقَهُمْۜ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْـَٔلُونَ (Zuhruf 19) Onlar, Rahmân'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onların yaratılışına şahit mi oldular? Onların (yalan) şahitlikleri yazılacak ve sorgulanacaklardır
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ (Sebe-40) Allah'ın, onları hep birden toplayacağı, sonra da meleklere, "Bunlar mı size ibadet ediyorlardı?" diyeceği günü bir hatırla! قَالُوا سُبْحَانَكَ اَنْتَ وَلِيُّنَا مِنْ دُونِهِمْۚ بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّۚ اَكْثَرُهُمْ بِهِمْ (Sebe-41)مُؤْمِنُونَ (Melekler) derler ki: "Seni eksikliklerden uzak tutarız. Onlar değil, sen bizim dostumuzsun. Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Onların çoğu cinlere inanıyordu."
Kur’an-ı Kerim ve hadislerde meleklerin özellikleri ve görevleri hakkında verilen bazı bilgileri şu şekilde sıralayabiliriz: *Melekler insanlardan önce yaratılmışlardır. وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ (Hicr 28/29) Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti **Melekler nurdan yaratılmış varlıklardır Hz. Aişe’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Melekler nurdan yaratılmıştır. Cinler, alevli bir ateşten yaratılmıştır. Âdem ise size anlatılan şeyden (topraktan) yaratılmıştır.” Müslim, Zühd, 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 153, 168.
***Melekler iradesiz varlıklar olup Allah’ın kendilerine emrettiği işleri eksiksiz yaparlar. Asla günah işlemez ve Allah’a isyan etmezler. Devamlı Allah’a itaat ve ibadetle meşgul olurlar وَتَرَى الْمَلٰٓئِكَةَ حَٓافّ۪ينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ (Zümer 75)بِالْحَقِّ وَق۪يلَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ Melekleri de, Rablerini hamd ile tesbih edip yücelterek Arş'ın etrafını kuşatmış halde görürsün. Artık kulların arasında adaletle hüküm verilmiş ve "Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur" denilmiştir. وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَلَا (Enbiya 19)يَسْتَحْسِرُونَۚ Göklerde ve yerde kim varsa hep onundur. O'nun katındakiler ne ona ibadetten çekinir (ve büyüklenir) ne de yorgunluk (ve bıkkınlık) duyarlar.
يُسَبِّحُونَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ (Enbiya 20) Hiç ara vermeksizin gece gündüz tespih ederler. وَلِلّٰهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ مِنْ دَٓابَّةٍ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ (Nahl 49/50) يَخَافُونَ رَبَّهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ۟ Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler büyüklük taslamadan Allah'a boyun eğerler. Üzerlerinde hakim ve üstün olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar. Gözle görülmezler, erkeklik ve dişilikleri yoktur. Yemek yeme, uyuma, yorulma, gençlik, ihtiyarlık, evlenme ve çoğalma gibi insani hâllerden uzaktırlar
فَاسْتَفْتِهِمْ اَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَۙ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ جَاعِلِ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلاً اُو۬ل۪ٓي اَجْنِحَةٍ مَثْنٰى (Fatır 1)وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۜ يَز۪يدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a mahsustur. O yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah'ın gücü her şeye hakkıyla yeter فَاسْتَفْتِهِمْ اَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَۙ (Saffat-149) Ey Muhammed! Onlara sor: Kız çocukları Rabbinin de, erkek çocukları onların mı? *****Melekler gaybı bilemezler. Sadece Allah’ın kendilerine bildirdiği kadarını bilebilirler. قَالُوا سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَاۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ Bakara-32) Melekler, "Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin" dediler.
Melekler farklı suretlere bürünebilirler. Cebrâil’in, Hz *******Melekler farklı suretlere bürünebilirler. Cebrâil’in, Hz. Peygamber’e iki defa asli suretinde geldiği bilinmektedir. Yine aynı şekilde Hz. İbrahim’e meleklerin, Hz. Meryem’e ise Cebrail’in insan şeklinde geldiğini Kur’an’dan öğrenmekteyiz وَلَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰى قَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ سَلَامٌۚ فَمَا لَبِثَ اَنْ جَٓاءَ بِعِجْلٍ حَن۪يذٍ فَلَمَّا رَآٰ اَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ اِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خ۪يفَةًۜ قَالُوا لَا تَخَفْ اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمِ لُوطٍۜ (Hud - 69/70) , elçilerimiz (melekler), İbrahim'e müjde getirip "Selâm sana!" dediler. O, "Size de selâm" dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte gecikmedi. Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku duydu. Dediler ki: "Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik."
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً (Meryem 16-17)فَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِياًّ (Ey Muhammed!) Kitapta (Kur'an'da) Meryem'i de an. Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmiş ve (kendini onlardan uzak tutmak için) onlarla arasında bir perde germişti. Biz, ona Cebrail'i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü. ******Birden çok kanatları olan melekler, çok kısa zamanda uzak mesafelere gidebilirler. Meleklerin kanatlarının; vazifelerini yaparken süratlerini, derecelerini, güç ve kuvvetlerini temsil ettiği de düşünülmüştür ancak onların kanatlarının gerçek mahiyetini sadece Allah bilir. تَعْرُجُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ ف۪ي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْس۪ينَ اَلْفَ سَنَةٍۚ (Mearic 4) Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir
يُسَبِّحُونَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ 2. MELEKLERİN GÖREVLERİ Meleklerin sayısını ancak Allah bilir. Kur’an’da ve sahih hadislerde meleklerin sayıları hakkında herhangi bir bilgi bulunmadığından bizler de meleklerin sayılarını ve ne gibi görevleri olduğunu ayrıntısıyla bilemeyiz. Bununla birlikte Kur’an ve sahih hadislerde bize haber verilen meleklerden bazılarını burada zikredebiliriz. *** Daha önce de belirtildiği gibi meleklerin asıl vazifeleri Allah’a kulluk edip onun emirlerini eksiksiz yerine getirmektir. Bu husus Kur’an’da şöyle ifade edilmektedir وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَۚ يُسَبِّحُونَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ (Enbiya 19/20) Göklerde ve yerde kim varsa hep onundur. O'nun katındakiler ne ona ibadetten çekinir (ve büyüklenir) ne de yorgunluk (ve bıkkınlık) duyarlar. Hiç ara vermeksizin gece gündüz tespih ederler.
***Meleklerin Allah’ın izniyle müminlerden zor durumda kalanlara görünmeden destek verdikleri, müminler için dua ve istiğfarda bulundukları da Kur’an’da haber verilmektedir: تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْ فَوْقِهِنَّ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَنْ فِي الْاَرْضِۜ اَلَٓا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ (Şura-5) Neredeyse gökler (onun azametinden) üstlerinden çatlayacaklar. Melekler ise, Rablerini hamd ile tespih ederler ve yeryüzündekiler için bağışlanma dilerler. İyi bilin ki Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir
Kur’an-ı Kerim’de bir kısım melekler isimleriyle bir kısmı da vazifeleriyle geçmektedir. Bu bilgilere göre “büyük melekler” olarak tanınan dört melek vardır ki bunlar: Cebrâil, Azrâil, İsrâfil ve Mikâil’dir. Cebrâil: Allah ile peygamberler arasında elçilik yapmakla görevli olan melektir. Kur’an’da kendisinden Cibrîl, Rûhu’l-kuds, er-Rûhu’l-emîn, Rûh ve Resûl (elçi) gibi isimlerle birçok yerde bahsedilir.22 Kur’an’a göre Cebrâil; değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı, meleklerin kendisine itaat ettikleri güvenilir bir elçidir.23 Ayrıca Kur’an’da peygamberlerin24 ve müminlerin destekleyicisi olarak ifade edilen Cebrâil,25 “Ant olsun onu, Sidretü’l-müntehâ’nın yanında önceden bir defa daha görmüştü.” ayetinde haber verildiği gibi Peygamberimiz’e iki defa kendi asli suretinde, yani melek şekliyle görünmüştür.26 Bunun dışında çeşitli şekil ve suretlerde, bazen de insan kılığında görünmüştür.2
زَلَ بِهِ الرُّوحُ الْاَم۪ينُۙ عَلٰى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَۙ بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُب۪ينٍۜ (Şuara-193) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir اِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَر۪يمٍۙ ذ۪ي قُوَّةٍ عِنْدَ ذِي الْعَرْشِ مَك۪ينٍۙ مُطَاعٍ ثَمَّ اَم۪ينٍۜ Tekvir 19-21) O (Kur'an), şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail'in) getirdiği sözdür.
لَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِنْ بَعْدِه۪ بِالرُّسُلِ وَاٰتَيْنَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَاَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِۜ اَفَكُلَّمَا جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُكُمُ (Bakara-87)اسْتَكْبَرْتُمْۚ فَفَر۪يقاً كَذَّبْتُمْۘ وَفَر۪يقاً تَقْتُلُونَ Andolsun, Mûsâ'ya Kitabı (Tevrat'ı) verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryemoğlu İsa'ya mucizeler verdik. Onu Ruhu'l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Size herhangi bir peygamber, hoşunuza gitmeyen bir şey getirdikçe, kibirlenip (onların) bir kısmını yalanlayıp bir kısmını da öldürmediniz mi? اِنْ تَتُوبَٓا اِلَى اللّٰهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَاۚ وَاِنْ تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ مَوْلٰيهُ وَجِبْر۪يلُ وَصَالِـحُ الْمُؤْمِن۪ينَۚ وَالْمَلٰٓئِكَةُ بَعْدَ ذٰلِكَ ظَه۪يرٌ (Tahrim 4) (Ey peygamber'in eşleri!) Eğer siz ikiniz Allah'a tövbe ederseniz, ne iyi. Çünkü kalpleriniz kaydı. Eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah onun yardımcısıdır, Cebrail de, salih mü'minler de. Bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ (Necm 13/14) عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ ki, o, Cebrail'i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü. Sidretü'l Müntehâ'nın yanında. وَلَقَدْ رَاٰهُ بِالْاُفُقِ الْمُب۪ينِۚ (Tekvir 23) Andolsun o, Cebrâil'i apaçık ufukta gördü. Mikâil: Kâinattaki doğal olayları ve yaratıkların rızıklarını idare etmekle görevlidir. Kur’an’da bir ayette ismi Mîkâl olarak geçmektedir مَنْ كَانَ عَدُواًّ لِلّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَرُسُلِه۪ وَجِبْر۪يلَ وَم۪يكَالَ فَاِنَّ اللّٰهَ عَدُوٌّ لِلْكَافِر۪ينَ (Bakara-98) Her kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mîkâil'e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkar edenlerin düşmanıdır
وَاسْتَمِــعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَر۪يبٍۙ İsrâfil: Sûr’a üflemekle vazifeli melektir. İsrâfil ismi Kur’an’da geçmemektedir. Hadislerde Sûr’a üflemekle vazifeli bu meleğin adı İsrâfil olarak geçmektedir. Ancak Kur’an’da ismi zikredilmese de birçok ayette kıyametin kopması ve yeniden dirilişi haber veren bir “çağırıcıdan” bahsedilmiştir. “Sûr’a üflenince Allah’ın diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölecektir. Sonra ona bir daha üflenince bir de ne göresin, onlar ayağa kalkmış bakıyorlar!” ayetinde yer alan “üfleme” görevini ifa edecek olan meleğin İsrâfil olduğu hususunda İslam âlimleri görüş birliği içindedir. وَاسْتَمِــعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَر۪يبٍۙ (Kaf- 41) (Ey Muhammed!) Çağırıcının yakın bir yerden sesleneceği gün, (o sese) kulak ver
وَنُفِـخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اللّٰهُۚ ثُمَّ نُفِـخَ ف۪يهِ اُخْرٰى فَاِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ (Zümer 68) Sûr'a üflenir ve Allah'ın dilediği kimseler dışında göklerdeki herkes ve yerdeki herkes ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar. فَتَوَلَّ عَنْهُمْۢ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ اِلٰى شَيْءٍ نُكُرٍۙ خُشَّعاً اَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ (Kamer 6/7)الْاَجْدَاثِ كَاَنَّهُمْ جَرَادٌ مُنْتَشِرٌۙ O halde sen de onlardan yüz çevir. Onlar, o davetçinin (İsrafil'in benzeri görülmemiş) bilinmedik (korkunç) bir şeye çağırdığı gün, gözleri düşmüş bir halde dağılmış çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar.
Azrâil: Allah’ın emriyle eceli gelenlerin ruhlarını almakla görevli olan ölüm meleğidir. Azrâil diye bilinen meleğin adı Kur’an ve sahih hadislerde melekü’l-mevt, yani ölüm meleği olarak geçer: قُلْ يَتَوَفّٰيكُمْ مَلَكُ الْمَوْتِ الَّذ۪ي وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ۟ (Secde 11) “De ki: Sizin için görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbiniz’e döndürüleceksiniz.” Bu ayette can almakla görevli melekten “ölüm meleği” şeklinde tekil olarak bahsedildiği hâlde diğer ayetlerde “elçiler” ve “melekler” şeklinde çoğul olarak bahsedilir. Bu sebeple Azrâil’in ruhları almakla görevli melekler topluluğunun reisi olduğunu veya meleklerden yardımcıları bulunduğunu söylemek mümkündür. وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ (En’am -61)
O, kullarının üstünde mutlak hakimiyet sahibidir O, kullarının üstünde mutlak hakimiyet sahibidir. Üzerinize de koruyucu melekler gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği vakit (görevli) elçilerimiz onun canını alır ve onlar görevlerinde asla kusur etmezler وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ يَتَوَفَّى الَّذ۪ينَ كَفَرُواۙ الْمَلٰٓئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْۚ وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ (Enfal-50) Melekler, kafirlerin yüzlerine ve artlarına vura vura ve "haydi tadın yangın azabını" diyerek canlarını alırken bir görseydin. فَكَيْفَ اِذَا تَوَفَّتْهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْ (Muhammed 27) Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken halleri nasıl olacak?
اَلَّذ۪ينَ تَتَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ طَيِّب۪ينَۙ يَقُولُونَ سَلَامٌ عَلَيْكُمُۙ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Nahl-32 Melekler onların canlarını iyi kimseler olarak alırken, "Selâm size! Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık girin cennete" derler
Cebrail (Vahiy Meleği) Azraîl Ölüm meleği İsrâfil Sûra üfleyecek melek MELEKLER Cebrail (Vahiy Meleği) Azraîl Ölüm meleği İsrâfil Sûra üfleyecek melek Mukarrebûn melekleri Allah’a çok yakın olan melekler Hamele-i Arş Arş‘ı taşıyan melekler Rıdvan, Zebanî Cennet ve cehennemde görevli melekler Kirâmen Kâtibîn Yazıcı melekler Mikâil Tabiat olaylarıyla görevli melek
يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ Diğer Melekler Kirâmen Kâtibîn: “Değerli yazıcılar” anlamına gelen Kiramen kâtibîn tabiri Kur’an’da bir yerde geçer يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ وَاِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظ۪ينَۙ كِرَاماً كَاتِب۪ينَۙ Halbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır. Halbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır. Onlar yapmakta olduklarınızı bilirler.(İnfitar 10-12) İnsanın sağında ve solunda bulunan bu meleklerin, onun bütün söz ve davranışlarını kaydettikleri Kur’an’da şöyle ifade edilir: اِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَم۪ينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَع۪يدٌ مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَق۪يبٌ عَت۪يدٌ ( Kaf 17-18) Üstelik, biri insanın sağ tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki alıcı melek de (onun yaptıklarını) alıp kaydetmektedir. İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın
Hafaza melekleri olarak da adlandırılan bu melekler, insanı önünden ve ardından takip ederek Allah’ın emriyle onu korurlar لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِه۪ يَحْفَظُونَهُ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۜ وَاِذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِقَوْمٍ سُٓوءاً فَلَا مَرَدَّ لَهُۚ وَمَا لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَالٍ (Rad 11) İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah'ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah'tan başka hiçbir yardımcı da yoktur
Münker ve Nekir: Ölen her insana kabirde sual sormakla görevli iki melektir. Haklarında Kur’an’da bir bilgi bulunmayan bu meleklerden sadece hadislerde bahsedilmektedir. Bu hadislerden birisinde Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Ölü defnedildiğinde, ona gök gözlü simsiyah iki melek gelir. Bunlardan birine Münker, diğerine de Nekir denir. Ölüye: ‘Bu adam (Resûlullah) hakkında ne diyorsun?’ diye sorarlar. O da hayatta iken söylemekte olduğu: ‘O, Allah’ın kulu ve Resûlü’dür. Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim.’ sözlerini söyler. Melekler ‘Biz de bunu söylediğini biliyorduk zaten.’ derler. Sonra kabri yetmiş çarpı yetmiş zirâ (arşın) kadar genişletilir ve aydınlatılır. Sonra ona ‘Yat!’ denir. ‘Aileme dönüp onlara haber versem mi?’ diye sorar. Onlar da: ‘Akrabalarından en çok sevdiği kimseden başkası kendisini uyandırmayan güveyin uyuması gibi uyu!’ derler.
Böylece yattığı yerden, Cenab-ı Allah onu tekrar diriltinceye kadar uyur. Eğer münafık ise: “İnsanların söylediklerini duyup aynısını söylerdim, bilmiyorum.’ der. Melekler de, ‘Böyle söylediğini zaten biliyorduk.’ derler. Sonra yere, ‘Onu sıkıştır.’ denir. Yer onu sıkıştırır da kaburga kemikleri birbirine geçer. Allah onu yattığı bu yerden tekrar diriltinceye kadar kendisine azap edilir.”(Tirmizi cenaiz 70)
Hazene-i Cennet ve Cehennem: Cennet ve Cehennem’deki işleri yürütmekle görevli meleklerdir. Cennet melekleri müminleri selamla karşılayarak onlara hizmet edip arkadaşlık yaparlar: لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْاَكْبَرُ وَتَتَلَقّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُۜ هٰذَا يَوْمُكُمُ الَّذ۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ (Enbiya 103) “En büyük korku bile onları tasalandırmaz ve melekler onları, ‘İşte bu, size vaat edilen (mutlu) gününüzdür.’ diyerek karşılarlar.” Bir başka ayette de Cehennem’de görevli meleklerden şöyle bahsedilir
عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَۜ وَمَا جَعَلْنَٓا اَصْحَابَ النَّارِ اِلَّا مَلٰٓئِكَةًۖ وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ اِلَّا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَـفَرُواۙ لِيَسْتَيْقِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا ا۪يمَاناً وَلَا يَرْتَابَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَۙ وَلِيَقُولَ الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْـكَافِرُونَ مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلاًۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَـهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ اِلَّا هُوَۜ وَمَا هِيَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْبَشَرِ۟ (Müdessir 30-31) Üzerinde on dokuz (görevli melek) vardır. (30)Biz, cehennemin görevlilerini ancak meleklerden kıldık. Onların sayısını inkar edenler için bir imtihan vesilesi yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler, iman edenlerin imanı artsın, kendilerine kitap verilenler ve mü'minler şüpheye düşmesin, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ile kâfirler, "Allah örnek olarak bununla neyi anlatmak istedi" desinler. İşte böyle. Allah dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlar için ancak bir uyarıdır. (31)
Hamele-i Arş (Arş‘ı taşıyan melekler): Bunlar gök meleklerinin üstünde, Arş’ı taşımakla görevlendirilmiş meleklerdir وَالْمَلَكُ عَلٰٓى اَرْجَٓائِهَاۜ وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌۜ Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır.(Hakka 17) اَلَّذ۪ينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِه۪ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ رَبَّـنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْماً فَاغْفِرْ لِلَّذ۪ينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَب۪يلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ (Mü’min 7) Arş'ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamd ederek tespih ederler, O'na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağışlanma dilerler: "Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tövbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azâbından koru."
Mukarrebûn melekler: Allah’a çok yakın ve şerefli bir makamda bulunup sürekli Allah’ı tesbih etmekle (Onu anıp yüceltmekle) görevlidirler لَنْ يَسْتَنْكِفَ الْمَس۪يحُ اَنْ يَكُونَ عَبْداً لِلّٰهِ وَلَا الْمَلٰٓئِكَةُ الْمُقَرَّبُونَۜ وَمَنْ يَسْتَنْكِفْ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ اِلَيْهِ جَم۪يعاً (Nisa 172) Mesih de, Allah'a yakın melekler de, Allah'a kul olmaktan asla çekinmezler. Kim Allah'a kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki, O, onların hepsini huzuruna toplayacaktır Bunların dışında kendilerine farklı görevler verilmiş birçok melek hadis kaynaklarında geçmektedir.
MELEKLERE İMANIN İNSANA KAZANDIRDIKLARI Allah’ın hiçbir şeyi sebepsiz ve gayesiz yaratmadığı Kur’an’da ifade edilmiştir. Meleklerin varlığının hikmetini de gerçek manada ancak Allah bilir. اَلَّذ۪ينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلاًۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. "Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru" derler.(A’li İmran -191)
Mümine düşen öncelikli görev, meleklerin varlığına inanmak ve bu imanın gereğini davranışlarına yansıtmaktır. Şüphe yok ki iman amelle değer kazanır. İman esasları, aynı zamanda insanın hayatında kendisine rehber edineceği ve daima hareketlerini ona uyduracağı prensipler bütünüdür. Bu anlamda iman edilen her inanç esası gibi meleklere iman da müminin duygu, düşünce ve davranış dünyasına etki edip onu ahlaki olgunluğa eriştirir
**** Buradan hareketle meleklere imanın önemini şöyle özetleyebiliriz: ****Meleklere inanan kimse öncelikle âlemin görünen ve yaşadığımız dünyadan ibaret olmadığını bilir. Böylece yüce Allah’ın yaratmadaki sonsuz güç ve kudretinin bilincine varır. ****Meleklere inanan bir Müslüman, meleklerin kendisini takip ettiğini, gözetlediğini bilir. İyilik ve kötülüklerinin her an kayıt altına alındığı bilinciyle devamlı dengeli hareket eder. **** Mümin kişinin her an Allah’ın denetim ve gözetimi altında olduğunu bilerek iyiye ve güzele yönelmesine, kullukta sorumluluk bilincinin yerleşmesine sebep olur
İnsan zayıf olarak yaratılmış bir varlıktır ****İnsan zayıf olarak yaratılmış bir varlıktır. Meleklere inanan mümin, iki ezeli düşmanı şeytan ve nefisle olan mücadelesinde onlardan gelebilecek telkin ve yönlendirmelere karşı Allah’ın görünmez güçleri tarafından desteklenip hayır işlemeye yönlendirildiğine inanır. Nitekim Peygamberimiz bir hadislerinde: “Şeytan da melek de insanoğluna sokularak onun kalbine birtakım şeyler atarlar. Şeytan’ın işi kötülüğe çağırmak, sonu fena ve zararlı olan şeylere teşvik etmek ve hakkı yalanlamak, haktan uzaklaştırmaktır. Meleğin işi hayra, iyiliğe çağırmak ve kötülükten uzaklaştırmaktır.”(Tirmizi tefsir 3) buyurmuştur.
****Allah’ın mümin kullarını melekleri vasıtasıyla, her zaman ve her yerde koruyup kolladığının bilincinde olan mümin, en olumsuz koşullarda bile ümidini kaybetmez. ****Devamlı bizimle beraber olan ve bizi koruyan meleklerin olduğuna inanmak, insana tek başına kaldığı zaman bile yalnız olmadığı duygusunu verir.
***Allah’ı tesbih ve ona daima itaat etmek *** Peygamberlere vahiy getirerek Amelleri yazmak ***Canlıların ruhlarını almak ***Tabiat ve doğa olaylarını gerçekleştirmek *** Peygamberlere ve müminlere destek olmak ***Müminlere hakkı ve iyiliği ilham etmek ***Müminlere dua etek ***Arş’ı taşımak Müminleri cennetle müjdelemek *** Cennet ehline selam verip hizmet etmek ***Cehennem ehline azap etmek MELEKLERİN GÖREVLERİ
Nurdan yaratılmış İradesiz Sormlu değil Görnmez Melek Ateşten yaratılmış İradeli Sormlu Görnmez Cin Topraktan yaratılmış İrade sahibi Sormlu Akıllı İnsan
4. GÖZLE GÖRÜLMEYEN DİĞER VARLIKLAR: CİN VE ŞEYTAN Cin kelimesi sözlükte; “Gizli ve örtülü varlık, görülmeyen şey.” anlamına gelir. Terim olarak duyu organlarıyla idrak edilemeyen, irade sahibi, ateşten yaratılmış, ruhani ve gizli varlıklara verilen bir addır. Cinlerin varlığı Kur’an-ı Kerim ve sahih hadislerle sabit olup onlar hakkında tek bilgi kaynağımız vahiydir. Akıl da diğer görünmeyen varlıklar gibi cinlerin varlığını imkânsız görmeyip caiz ve mümkün görür. İnsanların cinleri göremeyişi, gözlerinin cinleri görecek yetenekte yaratılmamış olmasındandır. İrade ve sorumluluk açısından varlıklar, insan, cin ve melekler olmak üzere üç grupta incelenir. İnsanlar ve cinler akıllı ve iradeli varlıklar olup bundan dolayı sorumluluk sahibidirler. Meleklerin ise iradesiz varlıklar olduğu ve kötülüğü işleme imkânları bulunmadığı için de sorumlu olmadıkları daha önce ifade edilmişti. Bu anlamda melekler ve cinler hem özellik hem de yaratılış bakımından farklı varlıklardır.
Ancak, “Cin” kelimesinin sözlükte melekleri de kapsayacak şekilde görünmez varlıklar için kullanılan genel bir anlamı da vardır. Kur’an-ı Kerim’de İblis’in melekler arasında zikredilmesi bundan kaynaklanmaktadır. وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ ﴿٣٤﴾ Bakara : 34 Meleklere, "Âdem’e secde edin" dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secde ettiler; o direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu. Bununla birlikte İslam âlimleri meleklerin cinlerden ayrı bir varlık türü olduğunu belirterek cin kelimesinin insan ve melek dışındaki üçüncü bir varlık türünün adı olarak kullanılması gerektiğini belirtmişlerdir. Zira melekler, hayır işler, insanları da iyilik ve güzelliğe yönlendirirler. Şeytanlar ise şer işler ve insanları da kötülüğe çağırırlar.
وَخَلَقَ الْجَٓانَّ مِنْ مَارِجٍ مِنْ نَارٍۚ ﴿١٥﴾ Buradan hareketle görünmeyen varlıklar üç grupta değerlendirilir: Hepsi hayırlı olanlar: Bunlar Allah’ın emrinden çıkmayan meleklerdir. Hepsi kötü olanlar: Bunlar insanları kötülüğe sevk eden şeytanlardır. Hem hayırlısı, hem de şerlisi olanlar: İşte cin denilince, asıl bunlar anlaşılır. Kur’an’da buyurulduğuna göre Allah Teâlâ, insanı topraktan cinleri ise yalın ateşten ve insan türünden önce yaratmıştır. وَخَلَقَ الْجَٓانَّ مِنْ مَارِجٍ مِنْ نَارٍۚ ﴿١٥﴾ Cinleri de yalın ateşten yarattı. Rahmân : 15 وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍۚ ﴿٢٦﴾ وَالْجَٓانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ ﴿٢٧﴾ (Hicr : 27/26) Andolsun biz insanı şekillenebilir özlü balçıktan, (şekil verilip) kurutulmuş çamurdan yarattık. Cin türüne gelince daha önce onu da kavurucu alevden yaratmıştık.
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ ﴿٥٦﴾ ***Cinler de insanlar gibi irade sahibi varlıklar olup Allah’a kulluk için yaratılmışlardır. Bunun için de hesaba çekileceklerdir: (Zariyat 56) وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ ﴿٥٦﴾ Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım. ***Kullukla yükümlü oldukları için onlara da peygamberler gönderildiği Kur’an’da şöyle ifade edilmektedir يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ اٰيَات۪ي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا شَهِدْنَا عَلٰٓى اَنْفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ اَنَّهُمْ كَانُوا كَافِر۪ينَ ﴿١٣٠﴾ Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bugünle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi? "Kendi aleyhimize şahitlik ederiz" derler; dünya hayatı onları aldatmış oldu ve (âhirette) kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler. (En'âm : 130)
Peygamberimiz İslam’ı cinlere de tebliğ etmiştir Peygamberimiz İslam’ı cinlere de tebliğ etmiştir. Cinlerden bir grubun, Peygamberimiz’i Kur’an okurken dinledikleri, sonra da kendi topluluklarına dönerek bu olayı anlatıp onları Hz. Peygamber’in davetine uymaya çağırdıkları ve bir kısmının iman edip Müslüman olduğu bir kısmının ise inkâr edip kâfir olduğu Kur’an’da haber verilmiştir. *** Cinler yukarıda da belirttiğimiz gibi iyi-kötü, Müslüman-kâfir şeklinde çeşitli gruplara ayrılmışlardır. İçlerinden Müslüman olanlar Cennet’le ödüllendirilecek, inanmayanları ise Cehennem’de cezaya çarptırılacaktır
وَاَنَّا مِنَّا الصَّالِحُونَ وَمِنَّا دُونَ ذٰلِكَۜ كُنَّا طَرَٓائِقَ قِدَداًۙ ﴿١١﴾ وَاَنَّا ظَنَنَّٓا اَنْ لَنْ نُعْجِزَ اللّٰهَ فِي الْاَرْضِ وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَباًۙ ﴿١٢﴾ وَاَنَّا لَمَّا سَمِعْنَا الْهُدٰٓى اٰمَنَّا بِه۪ۜ فَمَنْ يُؤْمِنْ بِرَبِّه۪ فَلَا يَخَافُ بَخْساً وَلَا رَهَقاًۙ ﴿١٣﴾ وَاَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَۜ فَمَنْ اَسْلَمَ فَاُو۬لٰٓئِكَ تَحَرَّوْا رَشَداً ﴿١٤﴾ وَاَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَباًۙ ﴿١٥﴾ (Cin 10-15) Doğrusu içimizde iyiler var, ama aramızda başka türlü olanlar da var; hâsılı biz farklı gruplardan oluşuyoruz. Sonunda anladık ki yeryüzünde Allah’ın iradesini asla engelleyemeyiz; kaçmakla da O’nun elinden kurtulamayız Ve biz doğru yol rehberini dinler dinlemez ona iman ettik; rabbine iman eden kimse artık ne ziyandan ne de azıp sapmaktan korkar. Aramızda ilâhî emirlere boyun eğenler var, ama hak yoldan sapanlarımız da var. Boyun eğenler doğru yolu hedeflemişlerdir. Hak yoldan sapanlar ise cehennemin yakıtı olmuşlardır." (Cin 10-15)
***Cinler, yaratılışları gereği insanların bilmediği bazı hususları bilirler. Kısa sürede uzun mesafeleri kat edebilir ve çeşitli şekillere girebilirler. Hz. Süleyman Belkıs’ın tahtını Yemen’den getirmek isteyince: قَالَ عِفْر۪يتٌ مِنَ الْجِنِّ اَنَا۬ اٰت۪يكَ بِه۪ قَبْلَ اَنْ تَقُومَ مِنْ (Neml 39)مَقَامِكَۚ وَاِنّ۪ي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ اَم۪ينٌ ﴿٣٩﴾ Cinlerden bir ifrit, "Sen makamından kalkmadan önce ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm yeter, ben güvenilir biriyim" dedi. demiştir. ***Cinler gaybı asla bilemezler. Cahiliye döneminde müşrikler, cinlerin yüksek semalara çıkarak bilgi aldıklarına inanıyorlardı. Kur’an’da cinlerden bahseden ayetlerde en fazla öne çıkan husus, onların gaybı bilemeyecekleridir:
فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلٰى مَوْتِه۪ٓ اِلَّا دَٓابَّةُ الْاَرْضِ تَأْكُلُ مِنْسَاَتَهُۚ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ اَنْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُه۪ينِ ﴿١٤﴾ Sebe' : 14 Süleyman’ın ölümüne hükmettiğimizde, öldüğünü ancak asâsını kemiren ağaç kurdu sayesinde anlamışlardı. Süleyman’ın cesedi yere yıkılınca ortaya çıktı ki, eğer cinler gaybı bilmiş olsalardı o aşağılayıcı eziyete katlanıp durmazlardı. Nitekim Kur’an’da bildirildiğine göre kendileri de bunu itiraf etmişlerdir:
وَاَنَّهُمْ ظَنُّوا كَمَا ظَنَنْتُمْ اَنْ لَنْ يَبْعَثَ اللّٰهُ اَحَداًۙ ﴿٧﴾ وَاَنَّا لَمَسْنَا السَّمَٓاءَ فَوَجَدْنَاهَا مُلِئَتْ حَرَساً شَد۪يداً وَشُهُباًۙ ﴿٨﴾ وَاَنَّا كُنَّا نَقْعُدُ مِنْهَا مَقَاعِدَ لِلسَّمْعِۜ فَمَنْ يَسْتَمِعِ الْاٰنَ يَجِدْ لَهُ شِهَاباً رَصَداًۙ ﴿٩﴾ وَاَنَّا لَا نَدْر۪ٓي اَشَرٌّ اُر۪يدَ بِمَنْ فِي الْاَرْضِ اَمْ اَرَادَ بِهِمْ رَبُّهُمْ رَشَداًۙ ﴿١٠﴾ (Cin 8-10) Hakikaten biz (cinler) göğü yokladık, onu güçlü muhafızlar ve alev toplarıyla doldurulmuş bulduk. (8) Halbuki biz (daha önce, göğü) dinlemek için onun oturulabilecek yerlerinde otururduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse kendisini gözetleyen bir alev topuyla karşılaşıyor. (9) Bilmiyoruz, yeryüzündekiler hakkında bir kötülük mü murat edildi yoksa rableri onlar için bir iyilik mi diledi? (10)
Bazı durumlarda cinlerin insanlara zarar vermesi söz konusu olabilirse de Müslüman bir kimsenin cinlerden korkmaması ve Allah’ın izni olmadan bir varlığın başka bir varlığa zarar veremeyeceğine gönülden inanması gerekir. Diğer varlıklardan gelebilecek zararlara karşı Allah’a sığınmak gerektiği gibi cinlerden gelebilecek zararlar hususunda da aynı tutum sergilenmelidir. Nitekim Hz. Peygamber’in de cinlerin insanları etkilemesine karşı Ayetü’l-kürsî’yi, Felâk ve Nâs surelerini okuduğu bilinmektedir. Müslümanlar, cinlerden zarar gördüklerini sandıkları durumlarda Hz. Peygamber’den öğrendiği tedbirlerle yetinmeli, cahil cinci ve üfürükçülerin tuzağına düşmekten sakınmalıdırlar.
Cinler Cinler, melekler gibi gözle görülmeyen varlıklardır. Cinler, ateşten yaratılmışlardır. Cinler, insanlar gibi yer ve içerler. Cinlerin cinsiyetleri vardır. Cinler, insanlar gibi iradeli varlıklardır. Cinlere de peygamberler gönderilmiştir. Cinler, Peygamberimiz’den Kur’ân dinlemişlerdir. Cinlerin de inanan ve inanmayanları vardır. Cinlerin Müslüman olanları cennetlik, kâfir olanları cehennemliktir. Cinler, gaybı bilemezler. Cinler çeşitli şekillere girip zor işleri yapabilirler. Cinler
Şeytan, sözlükte: “Hayırdan ve rahmetten uzaklaşmış yaratık, yanıp helâke mâruz kalmış varlık.” demektir. Kuran’a göre şeytan, ilk insan olan Hz. Adem’den bu yana insan neslini Allah yolundan saptırmak için çaba harcayan ve kıyamete kadar da harcayacak olan varlıkların genel adıdır. Tüm şeytanların atası ve en büyüğü ise, İblis’tir. İblis kelimesinin hangi kökten türetildiği ihtilaflı olmakla birlikte onun “Eblese” kökünden türetildiği görüşü ağırlık kazanmaktadır. Buna göre “Hayırsız oldu, hüsrana uğradı,Allah’ın rahmetinden ümidini kesti” anlamlarına gelen iblis kelimesi, Lugat anlamındaki; “Allah’ın rahmetinden umut kesmek, umutsuz kalıvermek” anlamlarında Kur’an-ı Kerim’in çeşitli surelerinde kullanılmıştır
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ “Kıyametin kopacağı günde, suçlular hayal kırıklığı içinde ümitsizliğe düşeceklerdir.” وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ Kıyamet koptuğu gün, günaha saplanmış kimseler ümitsiz ve şaşkın kalıverecekler." (Rûm; 12) Bu sebeple kelimenin türediği fiil kökünün şeytanın özelliklerini nitelemesinden dolayı İblis şeytanın özel ismi olmuştur. وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ اَمْرِ رَبِّه۪ۜ اَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُٓ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُون۪ي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّۜ بِئْسَ لِلظَّالِم۪ينَ بَدَلاً ﴿٥٠﴾ (Kehf-50) Hani biz meleklere, "Âdem’e secde edin" demiştik; İblîs’ten başka hepsi secde ettiler. O cinlerdendi, rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onu izleyenleri mi dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler adına bu ne kötü bir tercih!
وَخَلَقَ الْجَٓانَّ مِنْ مَارِجٍ مِنْ نَارٍۚ ﴿١٥﴾ İblis, Şeytan’ın özel ismidir. “İblis ise cinlerdendi de Rabbin’in emri dışına çıktı.”(Kehf 50) ayetinde işaret edildiği gibi cin taifesinden olan İblis, onlar gibi ateşten yaratılmıştır. وَخَلَقَ الْجَٓانَّ مِنْ مَارِجٍ مِنْ نَارٍۚ ﴿١٥﴾ Cinleri de yalın ateşten yarattı. (Rahmân : 15) İblis, Hz. Âdem’in yaratılmasından sonra Allah, melekleri ve cinleri ona saygıya ve üstünlüğünü kabule çağırdığında Âdem’e secde etmeyi reddederek Allah’a ilk isyan eden varlıktır. İblîs, bu anlamda şeytanların öncüsü ve atasıdır.
Şeytan kelimesiyle özel anlamda İblis, genel anlamda ise onun temsil ettiği kibir, isyan, azgınlık gibi birtakım kötü nitelikleri kendinde taşıyan insan ve cin türünden birçok varlık ya da vasıf kastedilir ki bunlar da şeytan olarak sembolize edilir. İblis tek olduğu hâlde Kur’an’da şeytanlar şeklinde birçok yerde ifade edilmesinin sebebi de budur. Şeytan’ın varlığı Kur’an ve hadislerle kesin olarak sabittir. وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُواًّ شَيَاط۪ينَ الْاِنْسِ وَالْجِنِّ يُوح۪ي بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُوراًۜ وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ ﴿١١٢﴾ En'âm : 112-113 Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar, aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak da âhirete inanmayanların kalpleri ona (o yaldızlı sözlere) kansın, ondan hoşlansınlar ve işledikleri kötülüğü bundan böyle de işlemeye devam etsinler.
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ ﴿٣٤﴾ Meleklere, "Âdem’e secde edin" dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secde ettiler; o direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu. (Bakara : 34) Ayetten de anlaşıldığı gibi Allah’a itaat ve ibadet edip melekler arasına katılan İblis, asabiyet duygusuyla hareket edip kendisinin ateşten Âdem’in ise topraktan yaratıldığını ileri sürerek Allah’ın emrine karşı gelmiştir Gurur ve kibre kapılıp kâfirlerden olmuştur.Hatasını anlayıp tevbe ederek suçunu affettirme yoluna da gitmeyince itaatsizliği ve kibri yüzünden Allah’ın lanetine uğrayarak katından kovulmuştur.
قَالَ اخْرُجْ مِنْهَا مَذْؤُ۫ماً مَدْحُوراًۜ لَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكُمْ اَجْمَع۪ينَ ﴿١٨﴾ (A'râf : 18) Allah buyurdu: "Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!" Allah’ın huzurundan kovulan İblis, kıskançlık ve bencilliğin verdiği düşmanlıkla insanoğluna karşı kıyamete kadar sürecek mücadelesi için Allah’tan süre istemiş ve cezası kıyamete kadar ertelenmiştir.
قَالَ اَرَاَيْتَكَ هٰذَا الَّذ۪ي كَرَّمْتَ عَلَيَّۘ لَئِنْ اَخَّرْتَنِ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَاَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُٓ اِلَّا قَل۪يلاً ﴿٦٢﴾ Ve ekledi: "Şu benden üstün kıldığına bak! Yemin ederim ki eğer beni kıyamete kadar yaşatırsan, az bir kısmı dışında, onun neslini peşime takacağım!" İsrâ : 62 Yukarıdaki ayette belirtildiği gibi insanları doğru yoldan saptırıp kendi yoluna döndüreceğine dair yemin etmiştir. Bu mücadelesinde ilk olarak Hz. Âdem ve eşi Havva’yı yanıltarak hata işlemelerine ve bu sebeple de onların cennetten çıkarılmalarına sebep olmuştur.
Şeytan’ın, insanın baş düşmanı olduğu Kur’an’da birçok ayette belirtilmiştir: اَلَمْ اَعْهَدْ اِلَيْكُمْ يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ اَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ ﴿٦٠﴾ Yâsîn : 60 Ey Âdemoğulları! Size "Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için apaçık bir düşmandır; dememiş miydim? قَالَ يَا بُنَيَّ لَا تَقْصُصْ رُءْيَاكَ عَلٰٓى اِخْوَتِكَ فَيَك۪يدُوا لَكَ كَيْداًۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ ﴿٥﴾ Yûsuf : 5 Babası, "Yavrucuğum" dedi, "Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma, sonra sana tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır."
O; insanları aldatmak, şüpheye düşürmek, kötü işleri güzel göstermek, içki, kumar ve fuhuş gibi eylemleri sevdirmek gibi birtakım hile ve tuzaklara başvurur. يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْماً لَا يَجْز۪ي وَالِدٌ عَنْ وَلَدِه۪ۘ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَنْ وَالِدِه۪ شَيْـٔاًۜ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا۠ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ ﴿٣٣﴾ Ey insanlar! Rabbinize saygısızlıktan sakının; hiçbir babanın evlâdından fayda göremeyeceği, evlâdın da babasından hiçbir yarar sağlayamayacağı bir günden korkun. Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın; o, yoldan çıkarıcı da (şeytan) Allah hakkında sizi ayartmasın. Lokmân : 33
وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ اِبْل۪يسُ ظَنَّهُ فَاتَّبَعُوهُ اِلَّا فَر۪يقاً مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٢٠﴾ Gerçek şu ki, İblîs onlar hakkındaki tahminini doğrulamış oldu; çünkü inanan bir grup hariç hep ona uymuşlardı. (Sebe' : 20) وَعَاداً وَثَمُودَا۬ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ۠ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِر۪ينَۙ ﴿٣٨﴾ Âd ve Semûd kavimleri de öyle. Onların durumlarını meskenlerinin kalıntıları size apaçık gösteriyor. Şeytan onlara, (kötü) işlerini güzel gösterip kendilerini doğru yoldan saptırmıştı; oysa gerçeği görme yeteneğine de sahiplerdi. (Ankebût : 38)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْاَنْصَابُ وَالْاَزْلَامُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿٩٠﴾ اِنَّمَا يُر۪يدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَٓاءَ فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَعَنِ الصَّلٰوةِۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُنْتَهُونَ ﴿٩١﴾ Mâide Sûresi (90 - 91) Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi iğrenç şeylerdir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?
İşte Allah, Kur’an’da birçok yerde şeytanın bu hile ve tuzaklarına karşı müminleri uyarmış اِنَّمَا سُلْطَانُهُ عَلَى الَّذ۪ينَ يَتَوَلَّوْنَهُ وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِه۪ مُشْرِكُونَ۟ ﴿١٠٠﴾ Şeytanın hâkimiyeti ancak onu kendilerine velî edinenler ve onun yüzünden müşrik olanlar üzerinde geçerlidir. (Nahl : 100) قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ ﴿٣٩﴾ اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ ﴿٤٠﴾ İblîs, "Rabbim! Benim sapmama imkân verdiğin için yemin olsun ki ben de yeryüzünde onlara (günahları) şirin göstereceğim ve aralarından senin samimi kulların hariç onların topunu kesinlikle yoldan çıkaracağım." (Hicr : 39-40)
وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ" Kuşkusuz cehennem, o sana uyanların tamamının buluşma yeri olacaktır." (Hicr; 43) İman edip Allah’a sığınan ve ona tevekkül eden müminler üzerinde onun bir etkisinin olamayacağını haber vermiştir. اِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ ﴿٩٩﴾ Gerçek şu ki o şeytanın, iman etmiş olanlar ve rablerine dayanıp güvenenler üzerinde bir hâkimiyeti olamaz. (Nahl : 99) اِنَّ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا اِذَا مَسَّهُمْ طَٓائِفٌ مِنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا فَاِذَا هُمْ مُبْصِرُونَۚ ﴿٢٠١﴾ A'râf : 201 Takvâ sahipleri, içlerine şeytandan gelen bir saptırıcı fikir doğduğunda O’nu düşünüp hemen gerçeği görürler.
Kur’an onun soyundan olsun, insan cinsinden olsun onunla aynı rolü üstlenenleri de “şeytan” olarak nitelemektedir: وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُواًّ شَيَاط۪ينَ الْاِنْسِ وَالْجِنِّ يُوح۪ي بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُوراًۜ وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ ﴿١١٢﴾ Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar, aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak da âhirete inanmayanların kalpleri ona (o yaldızlı sözlere) kansın, ondan hoşlansınlar ve işledikleri kötülüğü bundan böyle de işlemeye devam etsinler. En'âm : 112-113
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِۙ ﴿١﴾ قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِۙ ﴿١﴾ مَلِكِ النَّاسِۙ ﴿٢﴾ مَلِكِ النَّاسِۙ ﴿٢﴾ اِلٰهِ النَّاسِۙ ﴿٣﴾ اِلٰهِ النَّاسِۙ ﴿٣﴾ مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِۙ ﴿٤﴾ مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِۙ ﴿٤﴾ اَلَّذ۪ي يُوَسْوِسُ ف۪ي صُدُورِ النَّاسِۙ ﴿٥﴾ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ ﴿٦﴾ (Nâs : 1-6) De ki: "Cinlerden olsun insanlardan olsun, insanların kalplerine vesvese sokan sinsi şeytanın şerrinden insanların rabbine, insanların mâlik ve hâkimine, insanların mâbuduna sığınırım!"
Şeytan’ın gücü insanın irade ve ahlaki zayıflığıyla doğru orantılıdır Şeytan’ın gücü insanın irade ve ahlaki zayıflığıyla doğru orantılıdır. Şeytan, insanın zaaflarından ve nefsani arzularından faydalanıp onu etkisi altına almaya çalışır. Bunun için de önce ona Allah’ı unutturur. Allah’ı unutan kişinin, şeytanın hâkimiyeti altına gireceği Kur’an’ da beyan edilmektedir اِسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَاَنْسٰيهُمْ ذِكْرَ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِۜ اَلَٓا اِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ ﴿١٩﴾ Mücâdele : 19 Şeytan onları hâkimiyeti altına alıp kendilerine Allah düşüncesini unutturmuştur. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki kaybedecek olanlar da şeytanın yandaşlarıdır!
Allah Teâlâ eşyayı zıtlarıyla birlikte yaratmıştır ki biri diğerinden ayırt edilebilsin ve aralarındaki fark insanlar tarafından anlaşılabilsin. Şeytan da yaratıkların en temiz ve en şereflilerinden biri olan hak ve hayrı tavsiye eden meleklerin varlığına mukabil (zıt) yaratılmıştır. Netice olarak kâinat var oldukça hak ile batıl, iyi ile kötünün mücadelesi de devam edecektir. Bu mücadelede iyiliğin destekçisi melek, kötülüğün destekçisi Şeytan olacak, insanın imtihanı ise iyi ve kötüden oluşan bu mücadelede kendisine verilen irade gücünü kullanarak hayra yönelip meleğin tarafında mı yoksa şerre yönelip şeytanın tarafında mı olacağına karar vermek olacaktır.
BİLİYOR MUYDUNUZ? Her insanın yanında onu takip eden bir şeytanı vardır. Yüce Allah, insanı yol gösteren bir melekle desteklediği gibi onun yanına kendisine vesvese veren,kötülüğü süslü gösterip onu teşvik eden ve fitneye çağıran bir de şeytan vermiştir. Nitekim Hz. Aişe’nin şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Resûlullah (s.a.v.) geceleyin yanımdan çıkıp gitmişti. Ben de onu kıskandım. Az sonra geri gelerek benim ne yaptığımı görünce: “Ey Aişe! Sana ne oldu. Yoksa kıskandın mı?” dedi. Ben de: “Benim gibisi, senin gibi bir zatı hiç kıskanmaz mı?” dedim. O: “Sana şeytanın mı geldi?” buyurdu. Ben de: “Ey Allah’ın Resûlü! Benimle birlikte şeytan mı var?” diye sordum. O: “Evet.” dedi. Ben tekrar: “Her insanın beraberinde gerçekten şeytan var mı?” dedim. O: “Evet.” dedi. Ben: “Senin beraberinde de şeytan var mı?” diye sorunca: “Evet. Fakat Rabbim ona karşı bana yardım etti de o şeytan Müslüman oldu.” dedi. Müslim, Sıfâtü’l-münâfikîn, 70; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI ,115
Neler öğrendik? *Şeytan cinlerdendir ataşten yaratılmıştır *İblis şeytanın özel adıdır, Allah’a ilk isyan eden varlıktır. *Ademe secde etmediğinden Allah’ın lanetine uğramıştır *Şeytan kötülük,inkar, kibir ve gururun sembolü ve temsilcisidir *Şeytan insan oğlunun baş düşmanıdır *Şeytana kıyamete kadar süre verilmiştir *Şeytan insanın zaafından faydalanarak onu etkisi altına almaya çalısır *Allah’ın salih kulları üzerinde onun bir etkisi yoktur *Şeytanla aynı özellikleri taşıyan insanlarda insan türünün şeytanlarıdır Neler öğrendik? Şeytan
فَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ ﴿٩٨﴾ فَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ ﴿٩٨﴾ اِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ ﴿٩٩﴾ اِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ ﴿٩٩﴾ Nahl (98 - 99) Kur’an okuyacağın vakit, o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın. (98) Gerçek şu ki o şeytanın, iman etmiş olanlar ve rablerine dayanıp güvenenler üzerinde bir hâkimiyeti olamaz. (99)