Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

MEVLİD: Dünyaya gelme demektir.. Ayrıca, Peygamber Efendimizin dünyaya gelişini, mi'râcını ve mübarek hayatını anlatan esere de mevlit denir.. Abdullah.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "MEVLİD: Dünyaya gelme demektir.. Ayrıca, Peygamber Efendimizin dünyaya gelişini, mi'râcını ve mübarek hayatını anlatan esere de mevlit denir.. Abdullah."— Sunum transkripti:

1

2 MEVLİD: Dünyaya gelme demektir.. Ayrıca, Peygamber Efendimizin dünyaya gelişini, mi'râcını ve mübarek hayatını anlatan esere de mevlit denir.. Abdullah Yeğen (Lügat) Mevlit Efendimizi anmaktır. Resûlullah (S.A.V.) mevlit gecelerinde Eshâbına ziyafet verir, dünyayı teşrif ettiği ve çocukluğu zamanında olan şeyleri anlatırdı. (İbn-i Hacer-i Heytemî) Mevlit gecesinde sadaka vermek, Müslümanları toplayıp onlara yemek yedirmek ve onlara Efendimizi anlatmak, sâlih kimseleri giydirmek bu geceye hürmet etmek olur. (İbn-i Battâl) Resûlullah'ın varlığı, vefatından sonra O'na tâbi olanlar için, kurtuluş vesilesidir. O'nun doğumu için sevinmek Cehennem azabının azalmasına sebep olur. Bu geceye hürmet etmek, sevinmek, bütün senenin bereketli olmasına sebep olur. Mü’min, Mevlid gecesinde, sevindiğini göstermeli. (İmâm-ı Celâlüddîn Abdurrahmân bin Abdil-Melîk Kettânî)

3 İnsanlığın iftihar tablosunun doğumu, topyekûn insanlığın da yeniden doğumu sayılır. Efendimiz yaşadığımız hayata yeni tefsir ve yeni yorumlar getirdi. O’nun sayesinde konup- göçmeler, gelip-gitmeler birer resm-i geçit halini aldı.. Doğumlar birer toy-düğün, ölümler de birer “şeb-i arûs” oldu. O, hayat ve memat yolculuğumuzda bizim için bir kaptan ve kılavuz.. Varacağımız âlem itibariyle de bir misafir sahibi ve şefaatçi oldu.. İnsanlık O’na uygun bir doğum günü yapma durumundadır. Asırlar var ki, topyekûn insanlığın medyun bulunduğu bu Zât’ı, kendi kâmet-i kıymetine uygun bir velâdet günü, velâdet haftası, velâdet ayı, ile anamadık. M.F.Gülen’in “Günler Baharı Soluklarken” adlı kitabından alınmıştır. Hepimiz, körkütük yaşadığımız şu âlemde Rabbimiz’i O’nunla tanıdık. Başımızdan aşağı dökülen nimetleri O’nun anlayışımıza saçtığı nurlar sayesinde duyup hissettik. Bizleri ebetler ülkesine seyahate hazırlayan O’dur. O’na karşı bir kısım sorumluluklarımız vardır ve bu mevzuda lakayt kalmamız da mümkün değildir. M.F.Gülen’in “Günler Baharı Soluklarken” adlı kitabından alınmıştır.

4 Hz. Ebû Bekir Sıddık (R.A.) buyurdu ki: Her kim Mevlid'i Şerif'i okutmak için bir dirhem harcasa; Cennette benim yoldaşım olur. Hz. Ömer İbni Hattap (R.A.) Hazretleri buyuruyor ki: Her kim Muhammed (S.A.V.)'in Mevlid'i Şerif'ini büyükleyerek, hürmetle tazim ederse o kimse İslam’ı ihya eder. Yani İslam'ı diriltir. Hz. Osman (R.A.) buyurdu ki: Her kim Mevlid'i Şerif'i okutmak için bir dirhem, bir şey harcasa, sanki Bedir gazasında ve Hüneyn gazasında Peygamberimizle beraber bulunmuş gibidir.Yani Resûlullah (S.A.V.) ile beraber o harplerde bulunmuş gibi olur.. Hz. Ali (R.A.) buyuruyor ki: Her kim Resûlullah (S.A.V.)'ın Mevlid'i Şerifi'ni hürmetle, tazimle okunulmasına sebep olsa; O kimse dünyadan iman ile çıkar ve hesap görmeden Cennete girer. Dini Terimler Sözlüğünden Alınma. İbni Haceri'l-Heytemi, En-Ni'metü'l-Kübra Ale'l-Âlemi Fi Mevlidi Seyyidi Veledi Âdem s.5.

5 KASÎDE-İ BÜRDE.. Bürde, “Hırka” demek. Muhammed Bûsirî ve ashabdan Ka’b b. Züheyr’e ait iki ayrı Kaside-i Bürde var. Hz. Ka’b, Resulullah’ın huzurunda o meşhur kasideyi okurken, Hz. Resulullah, memnuniyetinden hırkasını çıkarıp Ka’b Hazretleri’nin omzuna koymuş. Kaside-i Bürde’nin biri bu. Topkapı Müzesi’nde ziyaret edilen hırka da o hırka. Diğeri ise Muhammed Bûsirî’nin kasidesi. Muhammed Bûsirî, Şâzelî tarikatına mensup, Peygamber sevgisini terennüm eden şair bir derviş. Hayatının sonlarına doğru felç olmuş. Bir akşam şifa için dua edip uyur. Rüyasında Hz. Resulullah’ı görür. Peygamberimiz, şairden kendisi hakkında yazdığı kasideyi okumasını ister. Bûsirî, “Ya Resulallah, ben sizin için çok kaside yazdım; hangisini emredersiniz?” deyince.. Hz. Resulullah, istediği kasidenin ilk mısra’ını okuyarak, “Bu kasideyi oku” buyurur.

6 Bütün nebilerin sensin ulusu, İrfan denizinden avuç dolusu, Kerem sağanağından bir tek yudum su İstiyorlar senden yâ Resûlallah! Sunuver kansınlar, elhamdülillah. Elbet anlatamaz şair böylesin, Nutku tutulmuştur, kalem n’eylesin. Bırak da son sözü ilim söylesin; Âdem evlâdının o, en hasıdır, Yaratılmışların en alâsıdır. Müjde dostlar müjde, doğdu o güzel! Başlangıcı ne hoş, sonu ne güzel...

7 Süleymân Çelebi, Türkçe "Mevlid" kasîdesinin yazarıdır.. Bursa'da Ulu câminin imâmı. Süleyman Çelebi'nin iyi bir eğitim gördüğü ve geniş bir bilgisi olduğunun kanıtı, Mevlid'de tasavvufî bazı deyimlerin kullanılmış oluşudur: "Zâtıma mir'at edindim zâtını Bile yazdım adın ile adımı.“ beytinde görüldüğü gibi o sıradan bir kişi değildir. Süleymân Çelebi, Mevlid'inde; Allahü teâlânın mutlak irâdesini, yoktan var ettiğini ve Muhammed aleyhisselâmın hiçbir mahlûkda bulunmayan üstün, yüksek ve emsâlsiz vasıflarını anlatır. Her kelimesinde, gönlü Resûlullah aşkı ile yanan bir müminin engin aşk ve muhabbet kokuları vardır. Hazret-i Muhammed'in diğer peygamberlere olan bütün üstünlükleri, en güzel kelimeler ve en vecîz ifâdelerle anlatılmıştır.

8 Sahih-i Müslim, Hz. Sevban’dan naklen şu hadiseyi rivayet eder: Bir kere Yahudi Ulemasından biri Resul-ü Ekrem’e gelerek şu sözleri söyledi: “Muhammed! Sana birkaç sual soracağım ve bunlara cevap vereceksin.” Hz. Peygamber Evet dedi, “cevaplarım seni tatmin edecektir.” … Bunu müteakip Yahudi şu suali sordu. “İnsanlar içerisinde cennete ilk girecek olanlar kimlerdir.” Resul-ü Ekrem şu cevabı verdi. “Dünyada Allah uğrunda yersiz yurtsuz kalanlar.”

9 ŞEFA'AT: Kıyamet günü, Allahü Teâlâ'nın izni ile, başta Peygamber Efendimiz (S.A.V.) olmak üzere, diğer peygamberler, alimler, şehitler, salihler, yani iyi kimseler ve küçük yaşta ölen Müslüman çocuklar ve Allahü Teâlâ'nın izin verdiklerinin; günahkar olan mü'minlerin günahlarının affedilip Cehennem 'den kurtulmalarını, Cennetlik olanların da Cennet'teki derecelerinin artmasını, Allahü Teâlâ'dan istemeleri, bu hususta vasıta olmaları. Dini Terimler sözlüğü Kur’an-ı Kerim Taha sûresi 109. Ayet.. O gün, Allahü Teâlâ'nın kendisine şefaat etmeye izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez. Suat Yıldırım Meal ŞEFI': Şefaat eden, bir suçun, günahın bağışlanması için vasıta, aracı olan. Şefi-i Rûz-i Ceza: "Ceza gününün yani kıyamet gününün şefaat edicisi" manasına Peygamber Efendimiz Muhammed Aleyhi selam.

10 Hz. Osman (R.A.) rivayet ediyor: «Kıyamet günü ilk şefaat edecek olanlar, peygamberler, sonra alim­ler, sonrada şehitlerdir.» Hatibin Tarihinden. Hadis-i şeriflerde; "Kıyamet günü mezardan önce kalkan ben olacağım ve önce şefaat eden ben olacağım" ve; "Şefaatime inanmayan, ona kavuşamaz" buyruldu. Peygamberimiz en büyük şefaatçidir; bütün inananlara şefaat edecektir. Günahı olmayanlara da, Cennet'te derecelerinin artması için şefaat edecektir. (İmam-ı Rabbani) Şefa'at-ı Kübra: Kıyamette, o günün dayanılmaz dehşeti ve şiddetli sıkıntıları sebebiyle, insanların müracaatları üzerine Peygamber Efendimizin (S.A.V.), onların muhakeme ve hesaplarının bir an evvel görülmesi için Allahü Teâlâ'ya yalvarması ve bu dileğinin kabul olmasıdır. O gün herkes kendi başının çaresini aramakla meşgul olur. O gün yalnız Resûlullah Efendimiz; "Ümmetime selamet ve necat, kurtuluş ver ya Rabbi!" der ve ümmetini ister. Dini Terimler Sözlüğünden

11 Resûlullah A.S.V. buyurdular ki: "Kıyamet gününde, insanlar birbirlerine girecekler. Hz. Âdem aleyhisselam'a, Hz.İbrahim aleyhisselam'a, Hz. İsa'ya aleyhisselam'a ve sonunda Bana şefaat için gelecekler. Ben onlara: "Ben şefaate yetkiliyim!" diyeceğim. Gidip Rabbimin huzuruna çıkmak için izin talep edeceğim. Bana izin verilecek. Önünde durup, Allah'ın ilham edeceği ve şu anda muktedir olamayacağım hamdlerle Allah'a medh u senâda bulunacak, sonra da Rabbime secdeye kapanacağım. Rabb Teâla: "Ey Muhammed! Başını kaldır! Dilediğini söyle, söylediğine kulak verilecek. Ne arzu ediyorsan iste, talebin yerine getirilecektir! Şefaatte bulun, şefaatin kabul edilecektir!" buyuracak. Ben de: "Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetimi istiyorum!" diyeceğim. Rabb Teâla: «Onların yanına git! Kimlerin kalbinde buğday veya arpa danesi kadar iman varsa onları ateşten çıkar!" diyecek. Ben de gidip bunu yapacağım! %

12 Sonra Rabbime dönüp, yine secdeye kapanacağım. Bana, öncekinin aynısı söylenecek. Ben de: "Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim. Bana yine: "Var, kimlerin kalbinde hardal danesi kadar iman varsa onları da ateşten çıkar!" denilecek. Ben derhal gidip bunu da yapacak ve Rabbimin yanına döneceğim. Önceki yaptığım gibi yapacağım. Bana, evvelki gibi: "Başını kaldır!" denilecek. Ben de kaldırıp: "Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim. Bana yine: "Var, kalbinde hardal danesinden daha az miktarda imanı olanları da ateşten çıkar!" denilecek. Ben gidip bunu da yapacağım. Sonra dördüncü sefer Rabbime dönecek, secdeye kapanacağım. Bana: "Ey Muhammed! Başını kaldır ve dilediğini söyle, sana kulak verilecektir! Dile, talebin verilecektir! Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir!" denilecek. Ben de: "Ey Rabbim! bana Lailâhe illallah diyenlere şefaat etmem için izin ver!" diyeceğim. Rabb Teâla: "Bu hususta yetkin yok! -veya: "Bu hususta sana izin yok!- Lâkin izzetim, celâlim, kibriyâm ve azametim hakkı için lailâhe illallah diyenleri de ateşten çıkaracağım!" buyuracak.« Buhari, Tevhid 36, 19, 37, Tefsir, Bakara 1, Rikak 51; Müslim, İman 322, (193)

13 Her Nebi kendisine bahşedilen sınırsız, fakat bir defaya mahsus şefaat hakkını dünyada kullanırken Efendimiz (S.A.V.), bunu âhirete saklamıştır.. Dünya fâni ve geçicidir. Burada çekilen sıkıntılar da bir cihetle işlenen günahlara kefaret sayılır. Ancak insanların perişan ve derbeder olacakları ve kendilerini kurtaracak yeni bir amele de fırsat bulamayacakları bir gün gelecektir. İşte o gün, Allah Rasulü bütün insanlığı içine alan şefaatiyle ortaya çıkacak ve “en büyük şefaat” manasına “şefaat-ı uzmâ” sıyla şefaat edecektir. Şefaatle yetkili bazı kimseler, insanların Cehennem alevleri içinde cayır cayır yandıklarını görünce, şefkatleri kabaracak, kafir-münafık-mücrim tanımadan herkesin Cennete girmesini talep edeceklerdi. Halbuki böyle bir talep bazen, milyarlarca mü’minin hukukuna tecavüz olur. Allah Rasulü Cenab-ı Hakk’dan bütün insanlara şefaat etmeyi talep etseydi, Rabb’i O’na bu salahiyeti verirdi. Ancak O, Allah’a karşı bizim anlayamayacağımız ölçüler içinde saygılıydı. Rabb’in dediğinden başkasını demiyor ve verilen salahiyet sınırlarını da asla zorlamıyordu..%

14 Hallac-ı Mansur bir gün, Efendimiz’e hitaben.. “Ey Nebîler Sultanı! Niçin böyle sınır koydun da bütün insanlar için demedin. Sen bütün insanlara şefaat etmeyi talep etseydin, yine de Rabbin Seni mahrum bırakmaz ve Sana bu salahiyeti bahşederdi” gibi laflar eder. Tam bu esnada Allah Rasûlü temessül ederek, başındaki sarığı onun boynuna sarar ve: “Bunu başınla öde, sen zannediyor musun ki ben o sözü kendimden söyledim” der. Hallac kolu kanadı biçilip bir ağaç gibi budanırken dahi tebessüm ediyordu. Çünkü biliyordu ki, bu hüküm âli bir mecliste verildi ve o hükme rıza göstermek gerekirdi...%

15 Rabb’in koyduğu şefaat ölçüsünde, şefaat edilecek şahısların buna hak kazanmış olmaları gerekir. Nitekim, Müddessir suresi 48. Ayette; “Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez” buyrulmaktadır. Bununla da anlıyoruz ki, şefaat herkese ve sınırsız bir ölçüde değildir. Kim, kime şefaat ederse, muhakkak kabul görür diye bir şart da yoktur. Bütün işlerde olduğu gibi, bunda da Allah c.c. un dilemesi esastır. Kur’ân-ı Kerim’de Cenâb-ı Hakk bize bir dua öğretiyor. Dua şudur: Furkan suresi 74. Ayet.. “Rabbimiz, bize gözümüzü aydınlatacak eşler, zürriyetler bağışla ve bizi iyi inanmışlara imam kıl” Yani, Allah’ım çocuklarımız, hanımlarımız, gözümüzü aydınlatacak hüviyette olsun. Bize öyle hayat arkadaşları ver ki, din adına bize teşviklerde bulunsun. Evlatlarımız da, daima arkamızdan hayırlar göndersin ve onlar sebebiyle rahmet çağlayanları üzerimize doğru çağlasın dursun! Bizi onlara önder kıl. Böyle bir anlayış, Cenâb-ı Hakk’dan O’nun öğrettiği usûl içinde şefaat edebilme salahiyeti talep etmektir. Sadece Cennetin bir köşesine bizi kabul buyurmasını istemek, himmetin düşüklüğüne delildir. Himmet alî tutulmalı. M.F. Gülen’in «Asrın Getirdiği Tereddütler Cilt 4» Kitabından Alınma

16 Hırsızlık yapan Mahzumlu kadının durumu Kureyşlileri fazlasıyla üzdü. "- Bu kadın hakkında Resûlullah (A.S.V.) nezdinde kim etkili bir şefaatte bulunabilir?" diye adam aradılar. "- Bu işe, sadece Resûlullah (A.S.V.)'ın çok sevdiği Üsâme İbnu Zeyd (R.A.) cür'et edebilir" dediler. Üsâme, huzura çıkarak, Resûlullah (A.S.V.)'a şefaat talebinde bulundu. Efendimiz: "Allah'ın hududundan bir hadd hususunda şefaat mi talep ediyorsun?" diye çıkıştı. Sonra kalkıp cemaate şu hitabede bulundu: "Sizden öncekileri helâk eden şey şudur: İçlerinden şerefli birisi hırsızlık yaptı mı ona ceza vermezlerdi. Aralarında kimsesiz zayıf birisi hırsızlık yapınca derhal ona hadd tatbik ederlerdi. Allah'a yemin olsun! Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapmış olsa mutlaka onun da elini keserdim." Buhari, Hudud 11, 12, 14, Şehadat 8, Enbiya 50, Fedailu'l-Ashab 18, Megazi 52; Müslim, Hudud 8, 1688; Tirmizi, Hudud 9, (1430); Ebu Davud, Hudud 4, (4373, 4374); Nesai, Sarik 5, (8, 74, 75)

17 Resulullah (A.S.V.) buyurdular ki: «Ümmetimden, büyük günahı olanlara şefaat edeceğim.» Hadis-i şerif-Müsned-i Ahmed bin Hanbel "Üzerine Müslümanlardan, kendisine şefaat talep eden yüz kişinin namaz kıldığı her ölüye mutlaka şefaat edilir.'‘ Müslim Cenaiz: 58, (947), Tirmizi, Cenaiz: 40, (1029); Nesai, Cenaiz: 78, (4, 75); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 9/391. Resulullah (A.S.V.)'ın şöyle söyledi: "Kim şefaat ederek, Allah'ın haddlerinden birinin tatbik edilmesine mani olursa Aziz ve Celil olan Allah'a muhalefet etmiş olur. Kim bilerek batıl bir davayı kazanmaya çalışırsa ondan vazgeçinceye kadar Allah kendisine buğzeder. Kim mü'mine onda olmayan bir kötülüğü nispet ederse, bundan tövbe edinceye kadar cehennemliklerin vücutlarından çıkan irinlerden hasıl olan çirkefin içine iskan eder. Kim haksız bir davaya yardımcı olursa, Allah'ın gazabını kazanmış olarak döner." Ebü Davud, Akdiye 14, (3597, 3598).


"MEVLİD: Dünyaya gelme demektir.. Ayrıca, Peygamber Efendimizin dünyaya gelişini, mi'râcını ve mübarek hayatını anlatan esere de mevlit denir.. Abdullah." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları