REFLÜ ÖZEFAJİT Midedeki asitli salgının ve bununla karışmış olan besin maddelerinin, geriye özofagusa kaçmaları, yani “Reflü” olayı sonucu özofagusun mideye yakın son bölümlerinde asidin neden olduğu iltihaba ve bu olayın tümüne “Reflü özofajit” denilmektedir.
Reflü özefajit her 10 kişiden 4’ünde görülür Reflü özefajit her 10 kişiden 4’ünde görülür. Normalde birçok kimsede yemek sonrası 10-15 kez reflü görülebilir. Ancak bu bazı durumlarda hastalığa neden olur. En tipik belirtisi yemekten 30-60 dakika sonra oluşan ve uzanıp yatmakla başlayan veya artan yanmadır.
Normalde, yenilen gıdalar mideye girdikten sonra midenin giriş ve çıkışlarındaki fonksiyonel kapakçıklar kapanır ve gıdalar öğütülerek, küçük parçalara ayrılmaya başlanır. Eğer yemek borusunun mide giriş bölümündeki kapakçık gevşekse yani tam olarak kapanmaz ise mide içindeki asit, safra ve muhteviyat yemek borusuna geri kaçarak reflü şikayetlerine neden olur. Sağlıklı insanlarda normalde haftada 2-3 kez reflü olabilir. Eğer 3’den daha fazla olursa reflü hastalığı vardır.
REFLÜ ÖZEFAJİT’İN NEDENLERİ Alt özefageal antireflü mekanizmasının bulunmaması, Sliding tipi hiatal herni, Artmış gastrik volüm, Gastrik sekrasyondaki asit ve pepsin seviyesi, reflünün yarattığı hasarın derecesini etkiler.
REFLÜ ÖZEFAJİT’İN KLİNİK BELİRTİLERİ Göğüs ağrısı, Göğüste yanma hissi, Boğazı devamlı temizleme isteği, Ağıza ekşi su gelmesi, Ses kısıklığı Hiatal herni durumu (mide fıtığı) varsa bu şikayetler daha da belirginleşir.
REFLÜ ÖZEFAJİT’İN RİSK FAKTÖRLERİ VE KOMPLİKASYONLARI Bazı durumlarda mideye kaçmış olan safra, buradan da özefagusa kaçmaktadır. Özefagusa kadar yükselmiş olan safra da bazen özefagus yangısına, yani “Özefajit”e yol açmaktadır. Hiatus hernileri, sık yineleyen kusmalar, hamilelik, özefagusun ameliyatla incebağırsağa ağızlaştırılması, kalazia, skleroderma gibi durumlarda reflü özefajiti gelişebilmektedir. Eğer yukarıda sıraladığımız etkenler ortadan kaldırılırsa, fazla ilerlememiş olan özefagus yangısı kendiliğinden iyileşir. Erken tedavi edilmediğinde, reflü olayı süreceğinden hastalık ilerler. Yangı yerinde zamanla bir ülser gelişir. Bu ülser perfore olabilir ya da nedbe dokusuyla iyileşir. Nedbe dokusu ise özefagusun o bölümünü daraltıp, yutma güçlüğüne (disfaji) yol açabilir.
REFLÜ ÖZEFAJİT’İN TEDAVİSİ Tedavide çeşitli yöntemlerden yararlanılmaktadır. Hastaların az miktarda fakat sık yemek yemeleri, yemeklerden ise en az 2-3 saat sonra yatmaları gerekir. Obez hastaların zayıflatılmalarında yarar vardır. “Antikolinerjik” denilen bazı ilaçlardan yararlanılmaya çalışılmaktadır. Bu ilaçlar midenin asit salgısını azaltmaktadır. Bu da reflü halinde özefagusa daha az asit kaçmasına yol açmaktadır. Fakat bu ilaçlar aynı zamanda alkali PH’da olan tükürük salgısını da azaltmaktadır. Tükürük ise alkali özelliği ile, özefagusu asitlere karşı korumaktadır. Bu ilaçlar, aynı zamanda özefagusun alt ucundaki büzgeni gevşetip, mideden özefagusa doğru olan reflü riskini artırmaktadır. Bunların yanı sıra bazı istenmeyen etkileri de bulunan antikolinerjik ilaçların tedavideki etkileri kuşkuyla karşılanmalıdır.
Antiasit ilaçların kullanılmasında yarar vardır Antiasit ilaçların kullanılmasında yarar vardır. Eğer antiasit ilacın 2 hafta kullanılmasına karşın, özefagus yangısı (özefajit) sürüyorsa, bu ilaçla birlikte “Betanekol” (Ürekolin) kullanılmalıdır. Betanekol, antikolinerjiklerin tersi bir etki göstererek, özefagusun alt ucundaki büzgendeki basıncı arttırır ve midenin bir an önce duodenuma boşalmasını sağlar. Betanekol yemeklerden ve yatma saatinden önce kullanılmalıdır. Reflü Özefajiti yaratan etkenin ortadan kaldırılması da tedavinin en önemli noktalarından biridir. Eğer özefagusta nedbe darlığı gelişmişse, ilaç tedavisinden bir yarar sağlanmaz.
GASTRİT (MİDE YANGISI) Midenin iç yüzünü örten mukoza tabakasının yangılanması durumuna ‘Gastrit’ denilmektedir. 1) Akut (erozif yada hemorajik) 2) Kronik (Non -erozif) olarak 2’ye ayrılır.
1) AKUT GASTRİT Akut gastrit genellikle mide de en sık görülen, her yaş grubunda rastlanan bir hastalıktır. Ani gelişim gösterir. Akut gastritte eğer uygun tedavi seçeneği uygulanırsa iyileşme hızlı olur.
AKUT GASTRİTİN NEDENLERİ Kimyasal Nedenler a) Alkol b) Çay, kahve c) Salisilatlar gibi bazı ilaçlar Bazı Bakteriyel Enfeksiyonlar a) Besin zehirlenmeleri Bazı Viral Enfeksiyonlar Alerji (kabuklu deniz hayvanlarının aşırı tüketimi) a) Çok acılı, baharatlı yemek
AKUT GASTRİT’İN RİSK FAKTÖRLERİ Non-Steroid Antienflamatuar ilaç kullanımı ( NSAID ) Aşırı alkol kullanımı, Büyük cerrahi girişimler , Kafa travması , Böbrek yetmezliği , Karaciğer yetmezliği , Solunum yetmezliği ve Ağır psikolojik stresler
AKUT GASTRİTİS’İN KLİNİK BELİRTİLERİ Akut gastritin, özgün belirtiler bakımından zengin olduğu söylenemez. Bütün gastrit vakalarında iştahsızlık belirtisine rastlanmaktadır. Midede dolgunluk, Baskı hissi, Bulantı, Kusma, İshal, Batıcı ağrı,
Yüksek ateş, Titreme, Baş ağrısı, Kas krampları, Halsizlik gibi belirtilerden bazıları gastriti yaratan etkene de bağlı olarak gelişmektedir. “Hematemez” ve “Melena”da (kan kusma) ortaya çıkabilir.
AKUT GASTRİT’İN TEDAVİSİ Akut gastrit 1-7 günde iyileşir. Tedavi konusunda çok aktif davranma olanağı yoktur. Eğer biliniyorsa, akut gastriti yaratan etken ortadan kaldırılmalıdır. Örneğin aspirin ya da alkol gastrite yol açıyorsa, hastanın bunlardan sakınması gerekir. Hastalık belirtileri geçinceye kadar hastaya ağız yoluyla antiasit ilaçların verilmesinde yarar vardır. Bu sırada hastanın fazla beslenmemesi ve daha çok süt gibi yumuşak besinler alması yarar sağlar.
2) KRONİK ATROFİK GASTRİTİS Bu hastaların mide duvarının “Lamina propria” tabakasında atrofiye görülmektedir. Aynı atrofi, mide bezlerinde de göze çarpmaktadır. Midenin, özellikle “Esas” ve “Parietal” hücrelerinin sayıca azaldıkları da ortaya konmuştur. Bilindiği gibi parietal hücreler, “intrinsik faktör” denilen bir madde salgılamaktadırlar. Bu madde B 12 vitaminine bağlanarak, onun emilmesini sağlamaktadır.
Kronik atrofik gastriti bulunan hastaların %60′ında parietal hücrelerine karşı antikorların varlığı ortaya konmuştur. Atrofik gastritli hastaların % 80′inde B-12 vitamini eksikliğinin neden olduğu “Pernisiyöz anemi’ye rastlanmaktadır. Atrofik gastrit ile pernisiyöz anemi arasında 1) Parietal hücrelerdeki azalma 2) İntrinsik faktör azalması 3) B-12 vitamini emilimi azalması biçiminde bir bağlantı bulunmaktadır.
Parietal hücreler HCI salgılamaktadırlar Parietal hücreler HCI salgılamaktadırlar. Midedeki HCI salgısı ise demir emilimi için gereklidir. Atrofik gastritte sayıca azalmış olan esas hücreler,mideden daha az HCI salgılanmasına yol açmaktadırlar. Bu da demir emilimini aksatıp, vücutta zamanla demir eksikliği anemisinin doğmasına yol açabilmektedir. Günümüzde artık ağır atrofik gastrit vakalarının bazı mide kanserlerine öncülük ettiği görüşü kesinlik kazanmıştır.
KRONİK ATROFİK GASTRİTİS’İN NEDENLERİ Devamlılık gösteren Akut gastrit nedenleri • Yetersiz ve dengesiz beslenme (Protein ile A, E ve C vitamininin yetersiz alınması) • Genetik faktörler • Alkol ve sigara alışkanlığı • Bağışıklık sistemindeki yetersizlikler (B-12 Vitamin eksikliği=Pernisiyöz anemi Parietal hücre azlığı= Daha az HCI salgısı= Demir emiliminin azalması)
KRONİK ATROFİK GASTRİTİS’İN KLİNİK BELİRTİLERİ • Ağırlık kaybı • Anemi • Kan proteinlerinde azalma • İştahsızlık • Ağrı • Dolgunluk hissi • Bulantı – kusma • İshal
KRONİK ATROFİK GASTRİTİS’İN TEDAVİSİ VE PROFİLAKSİSİ • Medikal tedavide B-12 ve Demir içeren ilaçlar tavsiye edilmektedir. Esas olan hastalığın altında yatan etkenin ortadan kaldırılması veya bu faktörlere karşı alınacak önlemlerdir. • Yemekler az az, sık sık ve düzenli yenilmeli, koyu çay, alkol, kahve, kızartmalar, baharat, ketçap ve hardal tüketimi kısıtlanmalıdır • Sigara, alkol tüketimi yasaklanmalıdır. • Yemekler yavaş yavaş yenilmelidir. • Hazımsızlık yapan besinlerden uzak durulmalıdır. • İlk günlerde midenin dinlenmesi için damar yolu ile beslenme uygulanabilir. Daha sonra sulu besinler veya enteral solüsyonlar verilir, yavaş yavaş normal besinlere geçilir. • C vitamini alımını desteklemek için her gün taze sebze ve meyve tüketilmelidir.
ÜLSERLER Sindirim sisteminin gastrik sekresyonunun erişebildiği bölümde oluşan akut veya kronik ülserasyondur. Peptik ülser özefagus alt ucunda, midede ve duedenumda görülebilir. Akut ülserin bulguları nispeten şiddetli olup ani başlar ve kısa sürer. Kronik ülserin ise bulguları yavaş yavaş başlar ve kronik bir seyir gösterir.
Peptik Ülser Nedir? Bilindiği gibi mideden ‘’HCI” ve “Pepsin” salgılanmaktadır. Bu maddelerin her ikisi de, proteinleri parçalama ve onları belli bir düzeye kadar sindirme etkisine sahiptirler. Bu iki maddenin sindirim kanalı boyunca, bu kanalın duvarlarında yol açacağı ülserlere “Peptik ülserler” denilmektedir. Peptik ülserlere sindirim kanalının herhangi bir bölümünde rastlanılabilir. Fakat daha çok mide ve duodenumda görülür.
Sindirim kanalında gelişen ülserde, mideden salgılanan HCI ve pepsin bu kanalın iç yüzünü örten mukoza tabakasındaki hücreleri öldürür, adeta onları sindirir ve “bu bölgede krater biçiminde bir çukur’’ bir yara oluşturur. Bu yara gitgide derinleşebilir. Daha ağır vakalarda ise, ülser yarası sindirim kanalı duvarını tümüyle delebilir. Bu olaya “Perforasyon” adı verilmektedir. Peptik ülserler kendiliğinden iyileşebilecekleri gibi, tam tersi bir gidişle daha da ağırlaşıp, delinmeye kadar gidebilen ciddi bir seyir de gösterebilirler.
PEPTİK ÜLSERİN NEDENLERİ Helicobacter pylori, Aspirin, Alkol kullanımı, Kortizon ve Nonsteroid Antiinflamatuar (NSAID) ilaçlar, Sinirlilik hali, Çay ve kahve gibi içeceklerin tüketimi, “Enterogastron” ve “Kolesistokinin” gibi ince bağırsaklardan salgılanan hormonların seviyelerinde azalma, Nervus Vagus’un kesilmesi veya hasarı durumunda, Hipertiroidizme bağlı kandaki kalsiyum seviyelerindeki artış,
ÜLSERİN KLİNİK BELİRTİLERİ • Karın ağrısı • Özellikle yemek sonrası kusma • Ağızdan ve dışkıdan kan gelmesi • Bulantı • Besinin ağıza geri gelmesi • Yanma • Geğirme • Karında dolgunluk • İştah bozuklukları
PEPTİK ÜLSERLERİN TEŞHİSİ Peptik ülserlerin teşhisinde belki de en değerli araç hastaların hastalıklarıyla ilgili öyküleri ve yakınmalarıdır. Bunun yanı sıra hastalara özel bir radio-opak madde içirilerek mide ve duodenumlarının radyografilerinin alınmasıyla ülserli bölge saptanabilir. Son yıllarda geliştirilen “Fiberoptik gastroskop” denilen bir optik aygıt yardımıyla hastanın mide ya da duodenumundaki ülserler doğrudan doğruya görülebilmektedir. Mideden alınan mide suyunun asit miktarının ölçülmesi de teşhis yönünden yararlı olmaktadır. Hastaların dışkısında kan aranması ile de teşhise doğru adım atılabilmektedir. Sindirim kanalındaki ülser yarası anormal olarak dışkı içinde kan bulunmasına neden olur.
PEPTİK ÜLSER İLE MİDE KANSERLERİNİN AYIRICI TEŞHİSİ Midedeki bir ülser ile, ülserleşmiş bir mide kanseri vakasının birbirinden ayırt edilmesi bazen güç olmaktadır. Radyografik inceleme sonucunda mide ülseri görüldüğünde, bunun ülserleşmiş bir mide kanserinden ayırt edilmesi güçlük yaratabilir. Bu ayrımı yapmaya yarayacak olan çeşitli yöntemler vardır. Bu konuda pratik bir yöntem de şudur: Mide ülseri klasik ilaç tedavisine alındığında 2-3 hafta içinde belirli bir biçimde geriler, iyileşir. Bu iyileşme röntgenle ortaya konulabilir. Eğer midedeki ülser 2-3 haftalık klasik Ülser tedavisine karşın bir ölçüde iyileşmiyorsa, o zaman midedeki ülserin, ülserleşmiş bir mide kanseri yönünden ileri araştırma yöntemleriyle incelenmesi gerekmektedir.
PEPTİK ÜLSERİN KORUYUCU VE MEDİKAL TEDAVİSİ Hastanın düzenli yemek yemesi önerilmelidir Kızartma ve yağlı yiyecekler kesinlikle yenilmemelidir. Aspirin ve ağrı kesici ilaçlardan mümkün olduğunca uzak durulmalıdır. Sigara ve alkolden uzak durulmalıdır. Asit salgılanmasını baskılayan ilaçlar kullanılmalıdır. Helicobacter pylori adındaki bakterinin sebep olduğu durumlarda bu bakteri ile savaşılmalıdır. Bunun için en çok tercih edilen tedavi yöntemi üçlü bir antibiyotik rejimidir, iki antibiyotikle beraber mide asidinin sekresyonunu baskılayan proton pompası inhibitörü kullanılır. Hasta bu kombinasyonu sabah ve akşam olmak üzere en az bir hafta, tercihen 14 gün kullanmalıdır. Bu antibiyotik kombinasyonu bakteriyi mide ortamından uzaklaştırıyor çünkü bakterinin varlığı hem asit sekresyonunu arttırır hem de kronik dirençli ülser oluşumuna yol açar. Bakteri ortadan kaldırıldığı zaman hem gastrit hem de ülser bir daha nüks etmemek üzere iyileştirilmiş olmaktadır. Daha sonra bir ay kadar asit sekresyonunu bastıran ilaçlara devam edilir.
ÜLSER-SÜT İLİŞKİSİ Süt ülser hastalarında asidi geçici olarak tamponlayıcı etki gösterse de içerdiği kalsiyumun gastrik asidi artırıcı etkisi bulunmaktadır. Ayrıca hayvansal kaynaklı yağ içermesi ve bazı bireylerde karın ağrısı, gaz ve ishal gibi durumlara yol açabildiğinden olumsuz etkileri söz konusudur. Bu nedenle ülserli bireylere süt tek başına verilmemeli, günde normal miktarlarda (günde 1-2 su bardağı) verilmelidir.
ÜLSER-TUZ İLİŞKİSİ Diyetin içerdiği tuz miktarı artınca gastrik ülserde artmaktadır. Çünkü tuz mide mukozasını olumsuz etkiler. Bu nedenle diyetin tuz içeriği normal oranlarda olmalıdır.
ÜLSER-POSA İLİŞKİSİ Suda eriyen posa denilen sebze, meyve ve yulaf kepeğinde bulunan birçok posa türünün sağlığa olumlu etkileri vardır. Posa özellikle duedonal ülserin tekrarlanmasını önlemektedir.
ÜLSER-BAHARAT İLİŞKİSİ Acılı yiyecekler, baharatlı gıdalar ve hardal mide mukozasını olumsuz etkilemektedir. Bu maddeler midede asit salgılarını arttırarak midede daha fazla erezyona ve harabiyete neden olabilmektedir.
ÜLSER-KAHVE İLİŞKİSİ Kahve ve çay gibi kafein içeren içecekler mide salgısını arttırıcı etkiye neden olurlar. Bu nedenle tüketimi bireye göre ayarlanmalıdır.
PEPTİK ÜLSERİN OPERATİF TEDAVİSİ Mide ve duodenumdaki peptik ülserlerin cerrahi tedaviyi gerektirdiği bazı durumlar vardır. Eğer yoğun ilaç tedavisine karşın ülser 6 hafta boyunca 1) İyileşme olmamışsa 2) Kanama gelişmişse, 3) Ülserde delinme olmuşsa, cerrahi tedavi zorunluluğu doğmaktadır. Cerrahi tedavinin çeşitli yöntemleri vardır. Bunlar başlıca üç grup içinde incelenebilir. A) Vagotomi B) Gastrojejunostomi ve C) Subtotal gastrektomidir.