NAGİHAN AKARSU
Polis görevlileri suç sanıklarını sorguladıklarında genellikle itiraf etmelerini, suçu işlediklerini kabul etmelerini isterler. Ancak bir kişinin işlemediği suçu itiraf edeceğini düşünmek biraz garip fakat yanlış itiraflar bir gerçektir.
Kassin ve Wrghtsman (1985) üç farklı yanlış itiraf türü: Gönüllü yanlış itiraf: Bir babanın oğlunun hapis cezası çekmesini engellemek için yanlış itiraf verebilir. Baskı sonucu yanlış itiraf: İnsanlara bir suçu kabul etmeleri yönünde baskı yapılırsa, Baskı sonucu içselleştirilmiş yanlış itiraf: İnsanlar işlemedikleri suçları işlediklerine inanırlar. Paul Ingram örneği…
Kassin ve Kiecher (1996) ‘in çalışmasında; Öğrencilere bir dizi harfi yazma yönergesi, ALT tuşuna basmamaları, Bu tuşa basmanın bilgisayarın bozulmasına ve araştırma verilerinin kaybına neden olacağı, bilgileri verilir. Her öğrenci yaklaşık 60 sn yazdıktan sonra, bilgisayar arızalanır ve araştırmacı öğrenciyi ALT tuşuna basmakla suçlar.
Araştırmacı, öğrenciye ALT tuşuna bastığını itiraf etmesi için 3 fırsat vermiştir: 1-) Öğrenciden ALT tuşuna basarak bilgisayarın bozulmasına neden olan yazılı bir itiraf imzalama, 2-) Başka katılımcı rolündeki yalancı deneğe ne olduğunu (olayı) anlatması, 3-) Öğrenciden ALT tuşuna nasıl basmış olabileceğini de içermek üzere anımsadığı her şeyi anlatması istenir. Bu çalışmanın sonucunda; öğrenciler arasında hem boyun eğmeye ve hem de içselleştirmeye dayalı itiraf oranları yüksek bulunmuştur.
Deneysel koşulda yanlış itiraf oranı daha yüksek bulunmuştur. Bu koşulda öğrencilere hızlı yazma yönergesi verilir. Bu nedenle kaza eseri ALT tuşuna basmış olmaları daha inanılabilir bir olasılıktır. Ek olarak çalışma sırasında odada bulunan ikinci bir yalancı denek öğrencinin tuşa bastığını gördüğünü söyler.
Bütün katılımcılar (%) İnandırıcı olay- tanık koşulu (%) İşaret yazılımlı itiraf Yalancı deneğe suçlu olduğunu kabul etme Kilide vurduğunu ‘anımsama’
İnsanlar sık sık işlemedikleri suçları itiraf etmektedirler. Özellikle de davranış inanılabilir göründüğünde ve diğer insanlar suçlarına tanıklık ettiklerinde… Bu tür yanlış itirafların yasal bağlamlardaki olası sonuçları nelerdir? Araştırmalar bir itirafın mahkemede sunulabilecek en güçlü kanıtlardan biri olduğunu göstermektedir. Kassin ve Neuman (1997) itirafın jüri üyeleri üzerindeki etkisini araştırmışlardır. (%62-%27)
Polis sanığın yalan söyleyip söylemediğini nasıl belirleyebilir? Yalan söyleyen insanlar sık sık göz kırpma ya da başlarını yana eğme gibi sözsüz ipuçları verirler fakat bu ipuçlarına rağmen gözlemciler ve yasa uygulama profesyonelleri o kadar da kolay yalanı belirleyememektedirler. Ekman ve O’Sullivan (1991) yasa profesyonelleriyle yaptıkları çalışmada…
Değişik bir dizi yasa uygulama profesyonelinden bir filme tepkileri hakkında ya yalan söyleme ya da doğruyu söyleme yönergesi almış on kişinin video filmlerini seyretmeleri istenmiştir. Bu profesyoneller; Gizli Hizmetler’den, yalan yakalamadan, CIA, FBI’dan, Ulusal Güvenlik Dairesi’nden ve Klaiforniya polis görevlilerinden oluşmaktaydı. Ayrıca yargıç, psikiyatrist ve öğrencilerde çalışmaya katıldılar. Sadece Gizli Hizmetler’den uzmanlar yalanı şans eseri olabileceğinin üstünde yakalayabiliyorlardı. Onlar da bile doğruluk oranı %64’tü. Diğer gruplararasında hiçbir fark yoktu; ayrıca öğrenci örnekleminin edimi CIA, FBI VE Ulusal Güvenlik Dairesi’nden yalan yakalama uzmanlarınki kadar iyiydi.
Eğer polis görevlileri ve yargıçlar sanıkların yalan mı yoksa doğru mu söylediklerini güvenilir bir biçimde belirleyemiyorlarsa, suçsuz insanların tutukevlerine gönderilip suçluların sokağa bırakılmadıklarından nasıl emin olabiliriz? Bunun için kullanılan bir teknik poligrafi ya da ‘yalan makinesi’dir. Ancak bu tekniğinde doğruluk derecesi tartışmalıdır. Tekniğin taraftarları doğruluk derecesini %90 olarak belirtirken, araştırma ların çoğu doğruluk oranının oldukça düşük olduğunu (%57 ile %72) belirtmiştir.
Jüri kararları üzerinde seksen çalışmayı kapsayan büyük bir çözümlemede; Çekici sanıkların suçlu bulunma olasılıklarının çekici olmayanlarınkinden daha düşük olduğunu göstermiştir. Irza tecavüz ve soygun gibi, belirli suçlar için fiziksel olarak çekici sanıklar da ayrıca daha ılımlı cezalar almaktadırlar (Mazzella ve Feingold, 1994). Sosyoekonomik düzeyi yüksek sanıkların suçlu bulunma olasılıkları daha düşüktür ve suçlu bulunduklarında da sosyoekonomik düzeyi düşük olanlardan daha hafif cezalar almaktadırlar.
Siyah sanıkların beyaz olanlarla karşılaştırıldığında, oransız bir biçimde sert cezalar aldıklarını göstermektedir. Pfeifer ve Ogloff (1991) suçsuzluğun değerlendirilmesi ve kişisel önyargıları bir tarafa bırakma yönergeleri verilen jüri üyesi katılımcıların siyah ve beyaz sanıklar hakkında benzer yargılara vardıklarını ortaya koymuşlardır; ancak böyle yönergelerin verilmediği katılımcıların siyah sanığı suçlu bulmaları olasılığı daha yüksekti. (olumsuz ırkçılık kuramı…)
Fakat ırkın etkisinin olmadıklarında ya da davranışları ırk dışında başka etmenler nedeniyle haklı görülebildiğinde, bu bireyler hala ayrımcılık yapmaktadırlar. Siyah sanıklara karşı yanlı yargılara varabilirler ve sonra bu kararlarını haklı gösterebilmek için ırksal olmayan açıklamaları kullanabilirler. Sommers ve Elsworth (2000) bir saldırı davasında sanığın ırkının çarpıcılık derecesini değişimleyerek yaptıkları çalışma…
Katılımcılardan yarısı “Bir adamın arkadaşları önünde böyle konuşamazsın” diyerek herkesin önünde kız arkadaşını tokatlayan siyah ya da beyaz bir sanık hakkında bir yazı okudu. Diğer yarısı sanığın “Siyah (beyaz) bir adamın arkadaşları önünde böyle konuşamazsın” sözü dışında kesinlikle aynı yazıyı okudu. Irkın çarpıcı olmadığı ilk koşulda, beyaz katılımcıların siyah sanığın suçlu olduğunu düşünmeleri olasılığı daha yüksekti. Tersine, ırkın çarpıcı hale getirildiği ikinci koşulda, beyaz katılımcıların siyah ve beyaz sanıklara ilişkin yargıları arasında pek fark yoktu.
Dikkate değer bir biçimde, siyah katılımcılar her iki koşulda da daha ılımlı yargılara varıyorlardı. Bunun nedeni, her iki durumu da ırksal olarak yüklü görmeleridir. Son olarak bu araştırma; asliye hukuk ve ceza hukuku yargılamasında ırk ayrımcılığının görülebileceğine; ancak jüri üyelerinin yanlı kararlar verdiklerinin bilinçli olarak farkında olmayabileceklerine işaret etmektedir.