TİYATRO MEKÂNI VE TARİHSEL GELİŞİMİ Tiyatro mekânı, tiyatro kavramının henüz gelişmiş olmadığı ilkel çağlarda bir “oyun mekânı” olarak algılanmış ve bu oyun mekânı; oyuncu, zaman ve yer birliği gibi temel özellikleriyle günümüzde algılandığı biçimiyle tiyatro mekânı olarak tanımlanmıştır. Tiyatro, bir öyküyü sahne olarak ayrılmış bir yerde oyuncuların söz ve hareketleriyle canlandırma sanatıdır. Çağdaş tiyatro mekânında yer alan temel kurallar oyun mekânı kavramından yola çıkarak oluşmuştur. Oyuncu insan sınırlanmış bir zaman sürecinde ve belirlenmiş mekanda bir oyun ortaya koyar. Ortaya konan oyun mekana göre değişim gösterebilir; mekan oyunu ya da oyun mekanı şekillendirebilir. Yani Tiyatro mekanındaki değişim oyuncu insan eksenlidir. Tiyatronun bilinen ve günümüze ulaşan ilk yapıları Ege ve Batı Anadolu’da ortaya çıkan tiyatrolardır. Demokrasi, bu topraklarda tiyatro geleneğinin bir yapı olarak var olmasında en büyük etken olarak adlandırılır. Tiyatro yapıları, demokratik kent kültürünün ürünüydü. Tiyatronun bir yapı haricinde, açık havada, meydanlarda, kumpanyalarla, hareketli sahnelerle oynanması her çağda gerçekleşmiştir. Çağdaş tiyatroda, geleneksel tiyatro yapısı dışındaki alternatif mekân denemelerinin kaynağı ritüeller ve oyunlarla ilişkilidir. Oyunun tarihi kültür kadar eskidir. İnsan uygarlığının yanı sıra hayvanların da birbirleriyle oynadıkları oyunlarda belirleyici kurallar bulunur. Oyun, eğilimler ve arzuların giderilmesi için bir araç olmakla birlikte insanlar için asıl çekici yönü “zevkli” olmasıdır. Oyun kavramının toplum içinde ilk çağlardan beri görüldüğü köy oyunları toplumsal yaşamda önemli rol oynar. Ermeni köy oyunları. Solda Paşa Oyunu, sağda Gelin Alma Dönüşü
TİYATRO MEKÂNININ TARİHSEL GELİŞİMİ Antik Yunan‟la birlikte ilk kez tiyatro yapısı kavramının çıkmasıyla tiyatro mekânı sabitleşti, bir “yapı” olarak algılandı; Yunan agorasında kentsel, anıtsal, sosyal bir değer taşıdı. Tiyatro mekânı Antik Yunan'la birlikte “yapı” olarak düşünülmesine rağmen gezici tiyatro gruplarının oynadığı geçici mekânlarda her çağda yerini buldu ve bu mekânlar kentsel alanda varlık kazandı. Geçici mekânların yanı sıra tiyatro yapısı olarak tasarlanmayan kilise, tenis kortu gibi yapılar da tiyatro mekânı olarak kullanıldı. Tiyatroyu oluşturan bileşenler tartışılsa da (seyirci ve oyuncu, seyirci-oyuncu-dekor ışık gibi) tiyatro “mekân”ının varlığı tartışılmazdır. Bu mekân, bir yapı olabileceği gibi, doğa ortasında bir mekân, dekorla mekânlaşmış bir alan, bir kilise, bir trenin içi olabilir. Tiyatronun bir “yapı” dan bağımsız olup bir “mekân” da hayat bulması fikri ilkçağlardan günümüze kadar tazeliğini korur. Tiyatro, Yunanca‟da theatron (görme yeri) sözcüğünden gelir. Theatron sözcüğü Yunanlıların iki dağ eteğinin birleştiği yere, seyircilerin oturduğu bayıra verilen isimdi; fakat bugünkü yaygın anlayışla bu sözcük sadece seyirci oturma alanını değil, sahneyi, soyunma odalarını, kısacası tüm tiyatro mekânının kapsıyor. Tiyatro mekanının tarihsel gelişimini ise şöyle sıralayabiliriz: İlkel Tiyatro Mekânı Yunan Tiyatrosu Mekânı Roma Tiyatrosu Mekânı Doğu Tiyatrosu Mekânı Ortaçağ Tiyatrosu Mekânı Rönesans Tiyatrosu Mekânı XVII ve XVIII. Yüzyıl Tiyatro Mekânı XIX. Yüzyıl Tiyatro Mekânı Modern Tiyatro Mekânı
İlkel Tiyatro Mekânı: Binlerce yıl öncesinde başarılı geçmiş bir av sonrasında bir mekâna toplanmış insanlar zaferi kutlamak için avın nasıl yakalandığına dair danslar ve taklitler yapardı. Seyirciyle oyuncu bütünleşir, seyircinin oyuna katılımı en üst düzeyde gerçekleşirdi. Başarılı bir av sonrası yapılan törenlerin yanı sıra doğa güçlerine duyulan korkularla birlikte yağmur duaları, bolluk törenleri, ölme dirilme oyunları gibi ritüeller de ortaya çıktı. İlkel insanın bu ritüellerinde tiyatronun üç temel ilkesini buluruz: taklit, eylem ve topluca katılma. Avcı, avını avlamak için bir post giyer ve hayvanı ‘taklit’ ederek ona yaklaşıp onu öldürürdü. Daha sonraysa köyüne gidip hayvanı nasıl öldürdüğünü anlatan hareketler yapardı: Bu ‘eylem’dir. Avcılar danslarını yaparken izleyiciler de bazen el çırparak bazen de oyuna doğrudan girerek avın uğurlu olmasını sağlarlardı. Bu da ‘topluca katılma’dır.
Yunan Tiyatrosu Mekânı: Yunan tiyatrosunun temeline dair iki görüşten yaygın olan birincisi; doğanın uyanışı, yağmur ve çoğalma törenleri ve bu törenlerin bir uzantısı olarak Antik Yunan'da yapılan Dionisos törenleridir. İkinci görüşe göre tiyatro; krallar, kahramanlar gibi önemli kişileri onurlandırmak için savaş dansları yapılmasıyla başlar. Tiyatronun gelişmiş olduğu erken döneme ait Yunan tiyatrosunun biçimiyle ilgili bir kalıntı bulunmuyor; fakat oyunların açık havada ya da yarı çember bir alanda oynanarak seyircilerin o alanı at nalı biçimindeki bir oturma düzeniyle çevreledikleri biliniyor. Oyun alanının arkasında ise ahşap olduğu için bugün izlerine rastlayamadığımız bir yapı bulunuyordu. Dionisos, şarap ve eğlenceyle anılmasının yanı sıra “tiyatronun koruyucu tanrısı” olarak da anılır. Bu sebepten tiyatroların yakınında bir Dionisos tapınağı da bulunurdu. Pek çoğu tektanrılı dönemde kaybolmuş olsa da Bergama, Kaunos, Kedrai tiyatroları gibi örnekler günümüze ulaşmıştır. Erken dönemde toplu Dionisos törenlerinde tapınma anında izleyici yok gibiydi. Herkes gösteri eyleminin parçasıydı. İzleyiciyle oyuncunun ayrılması ileriki dönemlerde doğan izleyicili tiyatroların kökeniydi. Tiyatroların dinsel halden izleyicili hale dönüşmesinde halkın sosyal iletişim gereksinimi ve eğitimi büyük pay tutar. Halkın eğitiminin artması ve sosyal iletişim isteğiyle her kentin baş köşesine bir tiyatro kuruldu. İlkçağda okuma ve yazmanın ne kadar az olduğu düşünülürse o dönemdeki görsel ve işitsel kitle eğitiminin verilmesi açısından tiyatronun önemi daha da ortaya çıkar.
İÖ IV. Yüzyılda taş işçiliğinde tekniğin gelişmesiyle beraber görkemli taş tiyatroların yapımı başladı. Bir yamacın ustaca oyulması, 30 derece eğimle koyağın açılması, yağışın az olduğu yerlerde su kümbetlerinin keşfi gibi mühendislik eylemleri başarıyla sonuçlandı ve daha sonraki Roma tiyatro yapıları ile günümüzün seyirlik yapıları bu mühendislik buluşu temel alınarak yapıldı. Bu yapılar (Şekil-3.4) çevreyle uyumun, doğaya saygının birer örnekleri oldu. Tiyatro mekânı sadece bir tragedya, komedya veya mim oyunları için kullanılmıyordu, aynı zamanda duyuru, şenlik, kutlama, ziyafet gibi önemli sosyal faaliyetlerin yapıldığı bir toplanma ve görsel eğitim mahaliydi. Tiyatro mekânı, kentin toplanma noktası, kısacası kalbiydi. Antik Yunan‟da tiyatrosuz bir kent düşünülemezdi. Bir yerleşimin “kent” sayılabilmesi için resmi kurumların yanında pazaryeri, kent çeşmesi, tiyatrosu, idman sahalı okuluyla hamamından oluşan kent çekirdeğinin bulunması gerekirdi. Kent planlamasında önceden yeri belirlenmiş olan tiyatro mekânları, genelde kent suru dışında, güneybatıya bakan yamaçlarda seçiliyordu. Güneybatıya bakma sebepleri gün ışığından en üst düzeyde faydalanmak ve sert kuzey rüzgârlarından korunmaktı. Atina Akropolis Planı: Dionisos Tiyatrosu
Epidauros Tiyatrosu‟nun görünüşleri Epidauros Tiyatrosu‟nun planı Epidauros Tiyatrosu‟nun görünüşleri
Roma Tiyatrosu Mekânı: Roma felsefesi, Yunan felsefesinden farklı olarak varlığın asal nedeni ve insanın evrenle olan ilişkisi üzerinde değil, insanın bu dünyadaki yaşam biçimi üzerinde durmuştur. Roma Tiyatrosu‟nun kaynağı Arvalles denilen din adamlarıyla çobanların ekin ekerken tanrıça Demeter adına yapılan törenlerdi. Bu gelenekle Romalılar eylül aylarında oyun alanlarında tragedya ve komedyalar oynamaya başladı. Tiyatro oyunlarının yanısıra ölen önemli kişilerin ardından oynanan oyunlar, zafer kutlamaları, dinsel törenler, zengin Romalılar adına oynanan oyunlar da bu mekânlarda oynandı. Roma dönemi tiyatrolarının Anadolu‟daki önemli bir örneği olan Termessos Tiyatrosu Antalya‟ya uzanan vadiye bakmaktadır. Büyük bir bölümü yamaca oturan tiyatroda izleyici bölümü, destek duvarlarınca taşınmaktadır. Roma dönemi taş işçiliğini yansıtan izleyici bölümü oturma yerlerinin çoğu ve sıraların altındaki kemerler korunmuştur. İki kademeli bir yerleşime sahip olan Termessos Tiyatrosu yaklaşık 4300 kişi kapasitelidir. Sahne binasının kapıları ve duvarlarının bir kısmı günümüze ulaşmıştır. Dinsel kutlamalara dayanan Yunan Tiyatrosu‟nun aksine Roma tiyatroları kent içinde, yapının dış görünüşünün dikkat çekeceği bir noktada gösterişli süslemeler, heykeller ve gösterişli mermer işçiliğiyle yapılırdıRoma döneminin başlarında ahşap olan tiyatro yapısı sonradan taş olarak yapılmaya başlanmış ve Roma-Helen tiyatro yapılarının planlama ve düzeni Rönesans dönemine kadar önemini korumuştur.
Roma ve Yunan tiyatro yapıları arasındaki farklar: Yamaçlara kurulan Yunan tiyatrolarının aksine, Roma tiyatroları düzlüklere kurulmuştur ve çok süslü dış görünüşe sahiptir. 2) Asıl farklar tiyatro yapısının içindedir; Roma tiyatrosunda cavea denilen seyir yeri tam bir yarım yuvarlak şeklindedir. Eskiden dinsel anlam taşıyan orkestra daha küçük bir seyir yeri olarak ön sıraların ortasındadır. Esas oyun yükseltilmiş sahne üzerinde oynanır, orkestra ise gereken durumlarda oturma yeri olarak kullanılır. 3) Roma tiyatrosunda sahne bir buçuk metre kadar yüksekte yer alır ve derinliği fazladır. Yükseltilmiş sahnenin arkasında kapılar ve genelde orkestraya inen iki taraflı basamaklar bulunur. 4) Yunan yapısında episkenion adı verilen bölüm, Roma‟da frons scaene adını alır ve oldukça süslüdür 5) Yunan tiyatrosunda yan taraflardaki üstü açık giriş yerleri olan parodos‟ların Roma tiyatrosunda üstü kapatılmış ve vomitorium (çoğulu vomitaria) adı verilmiş ve orta sıralara gidişi sağlamak için seyir yeri altından tüneller yapılmıştır. 6) Roma tiyatro yapısı tek parça olup oyun ve seyir yeri bir bütündü. Roma tiyatrosu, son derece yalın olan ve yamaca yerleşmiş olan açık havadaki Yunan tiyatrosundan sonra ilk olarak bir bina durumunu almıştı
Doğu Tiyatrosu Mekânı Geleneksel Hint tiyatrosunun kökenleri İÖ 5000 yıllarına kadar geri gitmekle birlikte yazılı ilk tiyatro oyunu örneği, Ashva-Gosha’nın İS I. yüzyılda yazdığı Budizm etkileri içeren Shariputraprakarana‟dır. İÖ. II. yüzyıl civarında yazılmış olan ilk tiyatro kitabı ise Bharata Muni tararından yazılmış olan Natya Shatra’dır. Hint tiyatrosu, sarayların içinde geçici platformlarda ve krallarla soyluların özel olarak yaptırdığı üçgen, kare ve dikdörtgen biçimli yapılarda oynanırdı. Bu yapılar iki büyük salona sahip olup ahşap ve iki katlıydı. Yapıya ait iki salondan önde olan oyunun oynandığı yer, arkada olan ise seyirci yeriydi. Sahnede bir perde bulunur ve sahne arkası böylece gizlenirdi. Sahne iki katlıydı ve üst katta oyunun belli bölümleri oynanırdı Klasik Çin sahnesi Hint sahnesiyle benzerlikler taşırdı. Sahne dekorsuzdu ve mekânın iki girişi vardı. Kent içinde ilk tiyatrolara “çayevi” adı verilmişti. Bu tiyatrolarda varlıklı seyirciler salondaki masa ve sandalyelere oturup çaylarını içer, şekerlemeler yerlerdi. Diğer seyirciler kenarlarda bulunan masalara otururlar, kadınlar ise üst kattaki localarda yerlerini alırlardı. Oyunlar, kentsel yaşamın önemli bir faaliyetiydi, sekiz saat sürebilen oyunlarda izleyiciler istedikleri zaman dışarı çıkar, salonda istedikleri şekilde konuşur veya kağıt oynarlardı