Zeynep Dilek Çetiner ENGEL 3 – 6 Aralık 2009 Contemporary İstanbul’09 Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı Rumeli Salonu / Üst Kat B-304
FRAKTAL İSYAN Zeynep Dilek Çetiner tuvalinde; mühürlenmemiş bir çizginin, bir planın, aykırı bir volümün baş aşağı, tersten, yukarıya doğru eksenler arası boşlukları deneyerek renk skalasıyla yükselişi ve döngüsel özellikler taşıması; mühürlü yaşamlarımızın veçhelerini, yasaklarını, katmanlarını dile getirmektedir ki; burada hayalimizdeki yaşamla bize yaşatılan hayat arasındaki büyük uçurumun farkına varırız. Kompozisyonda asimetrik formların egemen oluşu ‘İnsanın kendi olma haline’ bırakılmaması ve toplumsal baskıların Ben’i sınırlanması durumuna bir protesto niteliğini taşır. Estetik betimdeki birbirine karşıt planların anlamı ise bireyle toplum arasındaki uzlaşmazlığı verme adına kurgulanmıştır. İlk kutbumuz; kendimiz, kendi saflığımız, saf varlığımızdır, ikinci kutb; yasaklarla engellerle başlayan toplumsal yaşantımız. Korkularla çemberlenmiş ruhsal engellerle taçlandırılmış bir hayatın başlangıçında ve sonunda geride yeterince yaşanmamış bir hayatın dökümü vardır sadece. İnsanın dünyaya gelişiyle başlayan; bedensel, duyusal, içgüdüsel kökleşme; yaşama onurlu bir bağlanma eylemidir. Bu dış dünya koşullarıyla birey arasındaki bir anlaşmadır da. İkinci aşama; bireyin kendisini toplum içine salması ya da fırlatmasıdır ki yasakların engellerin başladığı yerdir burası. Zeynep Dilek estetik betiminde de diogonal eğrilerin, çizgi kütlelerinin çarpıştığı, kesiştiği, ayrıştığı noktalardır bunlar. Üçüncü aşama ise; insanın kendi ölümlülüğüyle bağ kurduğu alandır. Her üç alanda da öznenin doğuştan taşıdığı nitelikler, yetenekler ve özgürlüğü dış ve iç yasaklarla karşılaşmakta, geri çekilmekte, içine doğru dönmektedir. Kendini özgür sanan bireyin trajedisidir bu. Dış dünyada adım attığımız her yerde duvar, mendirek, çit, tel örgü, kilitli kapı beden ruh akıl varlığımızın önüne çıkan engellerin elle tutulur gerçekliğidir. Sanatçının estetik betiminde kendi ilkelerini temsil eden soyut yapılarla karşılaşırız ki yaşantısında içselleştirdiği olgular resminin ana temasını kurar. İç dünyanın yapılarını, insanın kendisi olma halini bir anlamda özgürlük harcıyla karıştırarak kah isyan ederek kah kafa tutarak kurulan estetik yapı katman katman açılır tuvalde. Döngüsel hareketler döngüleri andırmaz ama bu hareketin merkezinde yasaklara başkaldırı dürtüsüyle; yükselir, iner, genişler ve daralır. Döngüsel hareketin merkezi hedef alması sanatçının merkeze doğru engelleri yıkma girişimine yön verir. Karanlıktan ışıklara uzanmak, ışığın besinini içmek, sınırsız ülkeyi düşlemek ve karanlık bir yatakta büyüyen muhteşem renkleriyle Altın Çiçeğin doğumunu görmek; işte Zeynep Dilek Çetiner’in tutkusu budur. İç yaşantılarımızın dış dünyada engellerle karşılaşması ve içe kapanma süreci sonrasında başka bir varlık durumunun ortaya çıkışı. Dışardan beklenmeyen şaşırtıcı, yıkıcı etkilere karşı korunmak için içsel kişiliğin tapınağında, yaratıcı özgürlük durağında fırça elinde durmadan çizmek boyamak. Bir zerreyi binlerce kez büyüterek betimlemek ve ona özgünlüğünü yeniden teslim etmek. Bir duyuyu sayısız kere çoğaltarak ona saygınlığını geri vermek.Tuvalde çevreleme uygulayarak (circumambulatio) hayatın kutsallığını, hiç kimse tarafından bozulmaması gerektiğini planlarla sabitleyerek, renklerle yoğunlaştırarak ilerler sanatçı. Bir hareket göze çarpar, aşağıya, yukarıya, yana, öne arkaya; çünkü tuvalde hareket ileri sürülen tezin doğrulayıcısıdır. Başka bir deyimle hareketli yüzey sanatçının duygu ve düşünce hakimiyetinin öbür jestidir. Çünkü tüm resimlerinde yapı ve dışavurumun harmanlanması vardır ve kendi hayatından, deneylerinden yola çıkarak temasını oluşturmuştur. Ve resimde yakından tanıklık ettiğimiz tema onun öz yaşantısından doğmuştur.
Hayat tekeri dönmeye başlar; o da var gücüyle sınırları kaldırmak adına köşeleri belli tuval sınırlarından dışarı fırlar.Yüzeyde ilk katman; engellerin sembolize edildiği metalik renkli birbirini kesen minik kutuların yüzeyidir. Sanatçı çalışmaya ve yönünü almaya başlamıştır; hareketi tersine çevirme, baş aşağı etmeyle flu formlar aralığına ulaşılır. Sanatçı devam etmektedir boyamaya; tuvalin yanlarından sarkan her şey merkeze, merkez ideaya yönlendirilmiştir. Kişisel olarak bu döngü güneşsel ve aysaldır; kişinin topluma anımsatmak isteğiyle donanmış olarak resim ‘Bir isteğin sayılamayacak denli fasadını içerir; içerirken de çelişkiler yaratır. Coşkuların çarkı dönmeye başladığında; sirenlerin ötüşüyle çatışma başlar; tuval yüzeyinin dördüncü tabakasında özgürlük savaşı başlamıştır. Kişiliğin tüm yönleri bu çatışmaya dahil edilir, ışık ve karanlık kutuplar rotalarını çizmeye başlar; başka bir deyişle karanlığın gündüze dönüşü başlamıştır. Sanatçı fırçasını boya eşliğinde yüzeye dokundurur ve her şeyi görünür kılar. Tuval yüzeyindeki gerilim büyüktür çünkü sanatçının isyanını ve başkaldırmayı içerir. Formların, planların ayaklanması renklerin talebi, çizginin hesabı. Yıkmak renkle boyayla, başkaldırmak; planlarla, engelleri hatırlatmak. Tuval sınırlarındaki katlarla, bilinçleri yukarı çekme isteği; aykırı yönlerle, toplumla birey arasındaki çatışmayı; alıp başını giden yönsüzlükle sabitler. Bir tür devinim estetiği, yıkıştaki özgürlük, tutkuların boşalması renklerin ehliliğinde gümüş beyazıyla buluşur ve karışıp gider iç renklerin özüne. Düşeylilik, yataylılık, doğruluk düzlemleri, saçların tellerine karışan tel örgüler, eteğimize takılan kaba çalılar, tenimiz çizen ısırgan otları, gölgesiz ormanlar, bataklığa dönmüş toprak, suyu çekilmiş ırmak, kel dağ zirvesi, kayalıklardaki sırtlan, sarkıtların kestiği mağara, kara yosunların denizi, hepsi burada ve şimdi ve her an tuvalin bir yerinden karşımıza çıkabilirler. Bu anlatımla insan-varlığı ortak bir aydınlanmanın eşiğine davet etmek; sanatçının ilk ilkesini oluşturur. Ardından fırçanın gücüyle varılan noktada renklerin söylemi başlar; sarımsı girişimler; eşitliğin yolunu işaretler, beyazlar; pırıl pırıl bozulmamış bir ruhu, kırmızımsı andırışlar ise; ruhsal ayırt edici yetiyi simgeler. Böylece tuvalde hem renklerin dili, hem kompozisyonun bütüncül dili hem de planların bir anlatısı vardır. Çoklu konuşma; sonuç olarak sanatçıyı protesto altarına çıkarır. Bir kaç renkle yaratılan bir mandala tadındadır Zeynep Dilek resimleri. Toplumsal yaşantımızda yüzlerce şeyin tuzağından kurtulabilme hamlesi yapılır bu estetik betimlerle. Gelecek kurgulanır, eski dünyanın sıkıcı kuralları yerine yapıcı olgular önerir sanatçı. Bu nedenle güzelle ilişkili bir dağınıklığın kompozisyonları olarak sanatçının tuvalleri her türlü öneriye açıktır. Zeynep Dilek; çağdaş sanatın yeni nesil sanatçılarından biri olarak çağdaş dilin tüm yordamlarını belli bir yapı içinde iç disipliniyle karmalayarak gündeme taşır. Çağdaşlığın şimdiye dair; duygu düşünce ve ruh birliği günün özlenen ilkeleri ışığında birleşmekte ve eşzamanlı arzuların platformunu oluşturmaktadır. Bu; zamanı parçalı, kopuk kopuk yaşadığımız çağda ethik bütünlüğün erkini estetik bir dille bize ulaştırmaya çalışan sanatçı zihinsel bir yaratının misyonu içinde ruhsal zenginliklerimiz birer hazine olduğunu anımsatarak yoluna devam eder. Gülseli İnal
Engel, 2009 250 x 95 cm, Tuval üzerine akrilik Engel, 2009 250 x 95 cm, Tuval üzerine akrilik
Engel, 2009 250 x 195 cm, Tuval üzerine akrilik
Engel, 2009 150 x 150 cm, Tuval üzerine akrilik
Engel, 2009 45 x 45 cm, Tuval üzerine akrilik
Engel, 2009 250 x 95 cm, Tuval üzerine akrilik
Engel, 2009 170 x 14 cm, Tuval üzerine akrilik
1963-68 yılları arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğrenim gördü. Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi’nden mezun oldu. 1969‘da DYO Resim Yarışmasında birincilik ödülü aldı. Yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda kişisel sergiler açtı ve karma sergilere katıldı. Zehra Aral, 70’li yıllarda devlet tarafından burslu olarak Fransa’ya gönderilen, Paris Güzel Sanatlar Akademisi’nde ihtisas yapan ressamlarımızdan biridir. Türk resminin geçmişine bakıldığında hayli üretken sayılabilecek bir dönemin içinden geldiği görülür. Aral resimlerinde genellikle sosyal konular üzerinde çalışarak, figüratif soyutlama diliyle anlatımcı bir yol izler. Ressam, diğer sosyal konulu resim yapanlardan da bir özelliği ile ayrılır ki: resimlerinde, sanki bireysel özelliklerine kadar indiği, anlatımına aracı olan figürlerinin, psikolojilerini de yansıtmaya çalışmasıdır. Bu noktada Zehra Aral, anlatımcılığını çoğunlukla tek figürlü kompozisyonlarla -bir portre yada çeşitli devinimler içine girip çıkan insan bedenleri- gerçekleştirir ve böylece, bu yönüyle kendine özgü bir ressamlık çizgisi oluşturur.