Piyasa Fiyatlarına Devlet Müdahaleleri Doğrudan Destekleme Doğrudan destekleme politikasının başlıca araçları: Taban Fiyat Politikası (Destekleme Fiyat Politikası) Tavan Fiyat Politikası (Destekleme Fiyat Politikası) Prim Sistemi Uygulaması (Mali Yardım Politikası)
Taban ve Tavan Fiyat Politikası Taban fiyatı belirlemenin temel gerekçesi, piyasada oluşan fiyatlardan daha yüksek bir fiyat belirleyerek üreticilerin düşük gelir elde etmelerini engellemek, diğer bir deyişle üreticileri korumaktır. Düzenlenmemiş piyasa sisteminde, piyasa güçleri denge fiyat ve miktarını belirler. Denge koşulları etkiliyken, mevcut durumdan kimse memnun olmayabilir. Siyasetçiler alıcı ve satıcıların piyasa fiyatından memnun olmadıklarını düşündükleri zaman piyasaya müdahale ederler. Sonuç olarak hükümet taban yada tavan fiyat uygulamasına gider . Tavan fiyat uygulamasında, bir malın satılabileceği maksimum fiyat, taban fiyat uygulamasında ise, bir malın satılabileceği minimum fiyat yasal olarak belirlenir. Hükümet tavan fiyat uygulamasına gittiğinde bunun iki muhtemel sonucu vardır: Tavan fiyatı, denge fiyatının üzerinde belirlenirse etkili değildir (yasaklayıcı değildir). Tavan fiyatı, denge fiyatının altında belirlenirse etkilidir (yasaklayıcıdır) ve talep fazlasına (arz yetersizliği) neden olur.
Devlet bazı piyasalara müdahale ederek bazı mal ve hizmetlerin satılabileceği maksimum fiyatları belirler. Bir mal veya hizmet için devletçe belirlenen maksimum fiyata tavan fiyat denir. Mal veya hizmet en çok o fiyattan satılabilir. Belirlenen tavan fiyat üzerinde satılması yasaktır, suçtur. Tavan fiyat genellikle savaş ve kıtlık yıllarında bazı malların arzının az, dolayısıyla piyasa denge fiyatlarının yüksek olduğu durumlarda tüketicileri korumak amacıyla konur ve piyasa denge fiyatının altında olur. Örneğin, 2. Dünya Savaşında Türkiye savunmasını güçlendirmek ve herhangi bir saldırıya karşı hazır ve caydırıcı olmak amacıyla asker sayısını artırmıştı. Genç nüfusun önemli bir kısmının askere alınması sonucu tarımsal üretim azalmış ve halk için en temel gıda maddesi olan ekmeğin fiyatı aşırı derecede artma eğilimine girmişti. Devlet, tüketicileri (özellikle çok yüksek fiyattan ekmek satın alacak gücü olmayan dar gelirli halkı) korumak için ekmeğe tavan fiyat koymuş ve talep edilen miktara göre üretimi az olan ekmeğin “vesika” sistemi ile halka satılmasını sağlamıştı. Tabii bu arada bazı karaborsa durumları da olmuştu.
Taban ve Tavan Fiyat Politikaları S P Arz Fazlası (Stok Artışı) K L Taban Fiyat Üreticiyi Teşvik (Destekleme Alımı) KLQdQs Qd Qs D Pe Tavan Fiyat Tüketiciyi Teşvik M N Talep Fazlası D O Q
Piyasa Fiyatlarına Devlet Müdahaleleri Taban fiyat politikası, üreticileri; tavan fiyat politikası ise tüketicileri korumayı hedeflemektedir. Taban Fiyat Politikası Tüketiciler daha yüksek fiyat ödemek zorunda Çiftçiler arasında rekabet ortadan kalkar Kamu kaynakları ile etkin olmayan üretimin desteklenmesi Tavan Fiyat Politikası Talep Fazlası Sorunu Satıcının ürünü dilediğine satması Erken gelenlere satması Karne yöntemi
Tavan Fiyatın Piyasada Oluşturacağı Durum (Karaborsa Arz Eğrisi) Dk S D (Karaborsa Fiyatı) P2 (Piyasa Fiyatı) P0 (Tavan Fiyatı) P1 Tavan Fiyat Talep Fazlası S D Q Q1 Q0 Q2
“Önce Gelen Alır” Uygulaması Kıt olan mal belli yerlerde tavan fiyatından satışa sunulur. Malın piyasaya geldiğini öğrenen tüketiciler satış yapılan bu yerlere koşar, kuyruklar oluşturulur ve sınırlı sayıda arz edilen maldan satın almaya çalışır. Sırası gelene o maldan belli bir miktarda satılır; fazla satın almasına izin verilmez. Mal, bitinceye kadar kuyrukta bekleyenlere sırayla satılır ve bittiği zaman da kuyrukta kalanlar elleri boş döner. Örneğin, Türkiye’de 1979 yılında tüpgaz, ampul, sigara ve şeker gibi bazı mallarda devletçe belirlenen tavan fiyatlarda talep fazlası oluştuğundan bu mallar için kuyruklar meydana geliyordu. Diğer ilginç bir örnek, piyasa ekonomisi ile yönetilmeyen, fiyatların devletçe belirlendiği eski Sovyetler Birliği’nde, özellikle bazı gıda ve giyim malları için talep fazlalığı nedeniyle uzun kuyrukların oluşması Sovyet halkı için alışılagelmiş bir durumdu.
Satıcıların Malı İstedikleri Kimselere Gizli Satması İkinci Dünya Savaşı’nda ve 1979 yılında Türkiye’de bazı bakkallar bazı malların devletçe denge fiyatının altında belirlendiği (tavan fiyatları uygulandığı) zamanlarda, satış için temin ettikleri sınırlı miktarlardaki malları dükkanlarında bazı yerlere gizleyip, ancak devamlı müşterilerine azar azar ve gizlice satıyorlardı. Vesika (Karne) Uygulaması Tavan fiyatında arz edilen miktar karşılığında devletçe kuponlar basılıp bunlar vesikalar içinde tüketicilere eşit dağıtılır. Tüketiciler ellerindeki kuponlarla sınırlı sayıdaki maldan kendilerine düşeni tavan fiyatından satın alırlar. 2. Dünya Savaşı’nda bir ara Türkiye’de şehirlerde insanlar “vesika” yoluyla ekmek satın alıyorlardı.
Karaborsa Şekil’de görüldüğü gibi, Q1 miktarında üretilen malın bir kısmının veya hepsinin piyasaya arz edilmeden veya arz edilir edilmez bazı kişiler tarafından tavan fiyattan satın alınıp gizlice, ve tabii yasalara aykırı olarak, tüketicilere tavan fiyatının üstünde bir fiyatla satılması durumuna karaborsa denir. Q1 miktarında üretilen ve doğrudan piyasaya sürülmeden, gizlice ve yasalara aykırı bir şekilde tüketicilere tavan fiyatının üstünde satılan malın fiyatı P2 kadar yüksek olabilir. Nitekim, talep eğrisine göre Q1 miktarındaki mal karaborsada P2 fiyatına satılabilir. P2 karaborsa fiyatıdır. 1979 yılında Türkiye’de döviz kıtlığı nedeniyle hammadde ve ara mal ithalatı pek yapılamıyordu. İthal girdilere bağımlı olan birçok sanayi dalında üretim çok azalmış, üretilen malların fiyatlarında büyük artışlar olmuştu.
Karaborsa Bu mallardan biri de ampul idi. Devlet bazı mallar içinde ampul içinde tavan fiyat koymuştu. Piyasada ampul bulunamıyordu. İstanbul’da ampul bulmak için insanlar Karaköy’e elektrik malzemelerinin satıldığı mağazalara gidiyor ve karaborsadan ampul satın alıyorlardı. Piyasa denge fiyatı 75 TL. civarında olabilecek iken, devlet tarafından 40 TL. tavan fiyat konulan ampul, karaborsada 125 TL. civarında bir fiyattan satılıyordu. Devlet tüketiciyi korumak isterken tam tersine tüketiciye kötülük etmiş oluyordu. Tüketici ampulü karaborsadan satın almakla piyasa denge fiyatının üzerinde bir para ödüyor, Karaköy’e gidiş-geliş için yol masrafı yapıyor, zamanını harcıyor, üstelik yasalara aykırı bir şekilde alışveriş yaptığı için huzursuzluk duyuyordu.
Karaborsa Devlet tarafından bir mal için tavan fiyat konulduğunda ilk üç uygulamadan biri söz konusu olsa bile, malın bir kısmı şu veya bu şekilde karaborsada denge fiyatının üzerinde bir fiyattan satılacaktır. Devlet bazen, tüketicileri korumak amacıyla veya enflasyonu düşürmek gibi başka nedenlerle, savaş ve kıtlık gibi durumlar dışında, normal dönemlerde de bazı mal ve hizmetlere tavan fiyat uygular. Buna örnek olarak, normal dönemlerde ekmek fiyatlarının ve kiraların devletçe kontrol edilmesi verilebilir. Sonuç, genellikle tüketicilerin lehine değil, aleyhine olmaktadır. O halde, çok sayıda alıcı ve satıcının bulunduğu ve dolayısıyla rekabet potansiyelinin olduğu piyasalara, çok gerekli olmadıkça, devlet müdahale etmemeli, tavan fiyat uygulamamalıdır. Önemli olan rekabet ortamını sağlamak, mafya vb. oluşumların tüketicilere pahalı ve kalitesiz mal satmalarını önleyebilmektir.
Taban Fiyat Politikası Devlet bazen piyasalara müdahale ederek bazı mal, hizmet ve üretim faktörleri için denge fiyatın üstünde bir minimum fiyat belirler. Bu fiyata taban fiyat denir. Taban fiyatın uygulandığı en önemli sahalar bazı tarım ürünleri piyasaları ve emek piyasasıdır. Amaç, tarım ürünleri piyasasında çiftçileri, emek piyasasında da işçileri korumaktır.
Taban Fiyatın Piyasada Oluşturacağı Durum Arz Fazlası S D P1 Taban Fiyat Şekilde taban fiyat (P1), piyasa denge fiyatı olan P1’in üstünde olup, arz edilen miktar (Q2) talep edilen miktardan (Q1) fazladır; piyasada bir arz fazlası vardır. P0 D S Q Q1 Q0 Q2
Tarımsal Ürünler İçin Taban Fiyat Türkiye’de devlet tütün, fındık, buğday ve çay gibi bazı ürünler için taban fiyat uygular; ürünleri taban fiyattan satın almayı garanti eder. Üretici ürününü devlete veya devlet dışındaki alıcılara taban fiyatı üzerinden satar. Genelde arz fazlası devletin elinde kalır ve devlet bu arz fazlasını daha düşük fiyata ihraç ederek (şekerde olduğu gibi), imha ederek (tütünde olduğu gibi) veya askeri birliklere ve okullara dağıtarak (fındıkta olduğu gibi) elden çıkarmaya çalışır. Devlet diğer taraftan bazı ürünlerin ekim alanlarını sınırlandırarak arzı azaltmayı hedefler. Tarımsal ürünler için taban fiyat politikası devlete çok pahalıya mal olduğundan eleştirilere neden olmuştur.
Prim sistemi Prim sistemi, talep baskısına maruz kalan ürünlere yönelik bir politika aracıdır. Diğer bir ifade ile prim sistemi, arzı teşvik edici bir uygulamadır. Bu sistemde üretim başına bir ödeme taahhüt edilmektedir. Bu sistemin uygulanması hâlinde hedeflenen üretim düzeyine ulaşmak mümkün olmaktadır. Sistemin işleyişi bir sözleşmeye dayalı olarak yürütülebilir. Sözleşme esas alındığında üretici ürün miktarı ile orantılı bir gelir desteği elde edebilmektedir. Üretici bu tarz bir imkâna sahip olduğunda üretim miktarını artırmayı tercih edecektir. Sözleşmede kalite ve belirli bir standart koşulu yer alabilir. Bu koşul, üretimde kalite ve standardı pozitif yönde etkileyecektir.
Prim sistemi Prim sisteminde devletin piyasa fiyatlarına doğrudan müdahalesi söz konusu değildir. Bu sistemde devlet, prim sistemindeki ürün için belirli bir fiyat garanti edip ürünün piyasadaki satış fiyatına müdahale etmez. Piyasa fiyatı, devlet tarafından garanti edilen fiyatın gerisinde kalırsa aradaki fark üreticiye ödenmek üzere devlet tarafından karşılanır. Prim sisteminin avantajlı yönleri: Prim sistemi, tarımsal üretim düzeyini yönlendirici bir özelliğe sahiptir. Uygulama, ürünün kalite ve standardını esas aldığında üreticilerin başka bölgelere giderek yüksek fiyatlarla satış yapmaları önemli ölçüde engellenmiş olur. Üretici desteği, maliyetler göz önüne alınmak suretiyle prim yöntemi uygulandığında iç piyasa fiyatının uluslararası piyasalardaki fiyatlar ile entegrasyonu gerçekleşebilir. Prim sistemi, ürün borsalarının yanı sıra ticari değişimlerin piyasalar vasıtasıyla gerçekleştirilmesini teşvik etmektedir.
Prim Siteminin Piyasada Oluşturacağı Durum Prim Ödemesi S D K P1 Şekilde devletin garanti ettiği fiyat (P1), piyasa denge fiyatı olan P0’ın üstündedir. P1 ile Po arasındaki farkı devlet karşılamaktadır. A P0 S D Q Q1 Q0 Q2
Doğrudan Gelir Ödemeleri Sistemi Bu uygulamadan beklenen işlevler; Gelir dağılımındaki dengesizlikleri azaltmak ve dolayısıyla yapısal koşulların iyileşmesini sağlamak Piyasa bozukluğunu gidermek Doğrudan gelir ödemeleri sisteminde 2 tür ödeme şeklinden söz edilebilir; Üretim düzeyi ya da gelir düzeyinden tamamen bağımsız olarak gerçekleştirilen saf doğrudan gelir ödemeleri uygulaması Gelir düzeyi ya da üretim düzeyi esas alınarak gerçekleştirilen telafi edici doğrudan gelir ödemeleri ile piyasa fiyatı ile üreticinin eline geçmesi arzulanan fiyat arasındaki farkın (fark ödemeleri) ödenmesi uygulaması Bu ödeme sisteminin özü; Küçük köylü aile işletmelerinin gelirleri yükseltilirken, yapılan yardımların yaptıkları üretimden bağımsız olması nedeniyle, üretim kararlarının alınmasında piyasada oluşan gerçek fiyatların yol gösterici olmasıdır.
Doğrudan Gelir Desteği politikası ne kadar üretimden bağımsız olursa olsun bunun üretim kararları üzerinde bir şekilde etkide bulunması beklenebilir. Üreticilerin refah düzeyinde meydana gelen artışlar çitçilerin tüketim, tasarruf, yatırım gibi kararlarını etkileyerek sadece üretim kararları üzerinde değil ekonominin genelinde de etkili olabilir. Doğrudan Gelir Desteği ödemelerinin üretim düzeyini etkilemesinin bir diğer nedeni ise tarım sektöründe sermaye ve emek piyasalarında var olan ve eksik bilgiden kaynaklanan piyasa bozukluklarıdır
Türkiye’de Tarımsal Destekleme Politikaları Tarımsal destekler tarım sektörünün sorunlarının çözümüne yardımcı olmayı, sektörün uygulanan politikalardan en iyi sonuçları almasını ve bu politikalara uyumunu kolaylaştırmayı amaçlamaktadır. Türkiye’de tarım ürünlerinin piyasa oluşumu diğer mallara göre farklılıklar göstermektedir. Tarım ürünlerinde fiyat oluşumu; tarımsal ürünlerin iklimsel etkilere açık olması, üretim süresinin uzun olması, arazi miktarının sabit ve sınırlı olması, sermaye birikiminin yetersiz olması gibi olumsuz etkileri ile üretimde, fiyatlarda ve gelirlerde büyük belirsizlikler ve dalgalanmalar görülmektedir. Bu istikrarsızlığın diğer sektörlere göre daha şiddetli olması nedeniyle tarım sektörü Türkiye’de devlet tarafından desteklenmektedir.
Türkiye’de tarım desteklemeleri: Fiyat yoluyla yapılan destekler ve yatırım teşvikleri, Ucuz ve yeterli girdi temini yoluyla yapılan destekler, Üretimin belirli kademelerinde yapılan avans ödemeleri şeklinde destekler, İhracatta teşvik, ithalatta koruma, Tarımsal kredi faizinin düşük tutulması, Toprak, mera, hayvan ıslahı çalışmaları, süt teşvik primi, pamuk primi, Doğal afet ödemeleri, sulama yatırımları, Kooperatiflerin örgütlenmesi ve diğer kamu yatırım harcamaları şeklinde yapılmaktadır. Türkiye’de tarımsal destekleme politikalarıyla; Tarım ürünleri arz ve talep dengesinin kurulması, Piyasadaki fiyat dalgalanmalarının önlenmesi, Tarım kesimi gelir seviyesinin diğer sektörlerle uyumlu hâle getirilmesi, Tarıma dayalı ihraç ürünlerinin gelirlerinde istikrarın korunması, Artan nüfusun ve sanayinin ek talebinin karşılanması, Verimliliğin arttırılması, Pazarlama organizasyonunun sağlanması amaçlanır.
Türkiye’de Tarım Sektörüne Uygulanan Destekleme Politikaları Genel olarak tarihsel açıdan bakıldığında tarımsal destekleme sistemi Cumhuriyet’in ilk yıllarına dayanmaktadır. Osmanlı Devleti’ndeki destekleme politikaları sadece tüketiciyi desteklemekte üreticiye ise pozitif bir destek sağlamamaktadır. Cumhuriyet Dönemi’nin tarımla ilgili ilk önemli atılımı, 1925 yılında Aşar Vergisinin kaldırılması ve 1926 yılında Medeni kanunun kabulü ile çiftçilerin toprak mülkiyeti hakkının tanınması olmuştur. Bu iki politika da başlangıçta çiftçiler için yararlı politikalar olarak kabul edilmiştir. Devletin tarıma yönelik kamu örgütlenmesi, bu dönemde gerçekleşmiş ve 1924’de “Ziraat Vekaleti” adıyla yeni bir bakanlık kurulmuştur. Türkiye’de tarıma yönelik destekleme uygulamaları, gerçek anlamda ilk defa 1928-1930 döneminde gündeme gelmiştir.
Tarımda önemli, anlamlı değişim ve gelişimlerin yaşandığı 1933-1946 yılları arasına devletçi ekonomi damgasını vurmuştur. 1933-1938 yılları arasında sermaye birikiminin ve özel girişimciliğin son derece yetersiz olması ve ekonomik uğraşların Türkiye’de devlet eliyle yerine getirilmesi zorunluluğu nedeniyle tarıma ilişkin politikalarda bu şekilde gelişmiştir. Devletin tarıma yönelik politikaları kamu sorumluluklarının gelişmesi, korumacı-desteklemeci anlayışların yaygınlaşması biçiminde ortaya çıkmıştır. 1938 yılından başlayarak Toprak Mahsülleri Ofisi (TMO) aracılığıyla ilk olarak destekleme kapsamına alınan ürünler buğday, arpa, çavdar, yulaf ve afyon sakızı olmuştur. 1940 yılından itibaren tütün, çay ve anason, 1941’de mısır, 1944’de ise çeltik destekleme kapsamına alınmıştır. Bunlardan tütün, çay ve anasonun alımları Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri (TEKEL), mısır ve çeltik alımları ise TMO tarafından gerçekleştirilmiştir. Devletçilik Dönemi devletin tarıma yönelik sorumluluklarının çok geliştiği, bu amaçla uzun yıllar sektöre hizmet eden kurumların oluştuğu, örgütlenmenin başladığı, üretimin geliştiği bir süreci oluşturmuştur.
ABD’nin Marshall yardımıyla Türkiye’ye sağladığı yardımların önemli bir kısmı tarım sektörüne aktarılmıştır. 1950-1960 yılları arasındaki dönemde, bir önceki dönemin aksine ekonomide Devletçilik yerine çok daha liberal uygulamaların yer aldığı görülmektedir. 1950-1960 yılları arasında, liberal ekonomi yaklaşımı benimsenmiş olmasına rağmen tarıma yönelik devlet desteği ve korumacılık devam etmiştir. Bu dönemde daha önce destekleme kapsamına alınmış ürünlerde alımlara devam edilmekle birlikte 1956 yılında çıkartılan Şeker Kanunu ile Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi (TŞFAŞ) kurularak şeker pancarı alımında görevlendirilmiştir. 1960 döneminde tarım açısından çok önemli değişikler olmamıştır. 1950’de traktörün tarım sektörüne girmesiyle işlenen tarım arazileri genişletilememiş ama teknoloji kullanımı yaygınlaşmıştır. Darbeden sonra planlı kalkınma dönemi başlamış ve hazırlanan kalkınma planlarında tarımla ilgili hedefler, beş yıllık periyotlarda belirlenmiştir.
İlk kalkınma planında (1963-1967) daha çok toprak işleme tekniklerinin geliştirilmesi, gübreleme, ıslah edilmiş tohumların kullanımına önem verilmesi öngörülmüştür. Bu dönemde sermaye ve girdi kullanımında da önemli artış gözlenmiştir. Verim artışlarıyla yükselen üretimin değerini bulması amacıyla fiyat ve alım desteklemeleri de gelişmiştir. Dönem başında sekiz olan desteklenen ürün sayısı 1980 yılında 24’e çıkmıştır. Destekleme araçları artmış, desteklemeye ayrılan kaynaklar yükselmiştir. Ürün, fiyat ve devlet alımı desteklerinin yanında, girdi sübvansiyonları da artmıştır. Devlet gübreyi maliyetinin altında üreticiye vermiş, ilaç destekleri uygulamış, düşük sulama ücretleri ve kredi faizleri uygulamıştır. 1980 sonrasında devlet ithal ikameci politika yerine, dışa açık bir politika uygulamaya başlamıştır. İhracata daha fazla önem verilmeye başlanmasına rağmen tarımda bir gelişme gözlenmemiş, tersine tarımda önemli sorunlar yaşanmaya başlanmıştır. İşlenen tarım arazileri açısından bir artış olmamış, kentsel gelişme, sanayi yatırımı, yol güzergâhı, turizm ve benzeri gerekçelerle, özellikle verimli toprakların bulunduğu bölgelerde verimli toprakların, amaç dışı kullanılması, toplam işlenen arazinin azalmasına neden olmuştur. Sübvansiyonların etkisiyle girdi kullanımı artışı devam etmiştir. Teknolojinin etkisiyle de tarım arazisindeki azalmaya rağmen toplam üretim artış hızı azalarak artmaya devam etmiştir.
24 Ocak 1980 istikrar programı çerçevesinde benimsenmiş olan yeni tarım politikasında tarıma sağlanan destekler enflasyonun temel nedenlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Yüksek ürün fiyatlarının, tarımsal girdilere yapılan sübvansiyonların ve düşük faizli kredilerin parasal genişleme üzerindeki etkisinin enflasyonun en önemli kaynağı olduğu düşünülmüştür. 1980 sonrası gelişmelerle birlikte 24 olan desteklenen ürün sayısı 10’a kadar düşmüştür. Öte yandan destekleme alım fiyatları enflasyonun altında belirlenmiştir. Destekleme alımlarının finansmanında kullanılan Merkez Bankası ve Ziraat Bankası kaynakları daraltılmıştır. 1990’lı yılların başlarında destekleme kapsamına alınan ürün sayısı yeniden artmıştır. 1994 yılında alınan ekonomik istikrar tedbirleri çerçevesinde devlet tarafından fiyat yolu ile desteklenecek ürün sayısına sınırlama getirilmiştir. Aynı zamanda bazı teşvik uygulamalarına son verilmiştir. Kamu harcamalarında kısıtlama ve istikrar tedbirlerini öngören 5 Nisan 1994 Ekonomik Önlemler ve Uygulama Planında üretim yapan, sübvansiyon dağıtan devlet yapısından, ekonomide piyasa mekanizmasının tüm kurum ve kurallarıyla işlemesini sağlayan, sosyal dengeleri gözeten bir devlet yapısına geçilmesi temel ilke olarak benimsenmiştir.
1990’lı yıllarda tarımsal desteklemenin ekonomi ve kamu finansmanı üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla alınan tedbirlerden bir bölümü kısa bir süre uygulanmış ancak daha sonra bu tedbirlerde geri dönüş ortaya çıkmıştır. 2000 yılına gelindiğinde Türkiye Ekonomisi açısından önemli bir gelişme olan IMF ile yapılan anlaşma çerçevesindeki Enflasyonla Mücadele Programı yürürlüğe girmiştir. Program çerçevesinde; hububat destekleme fiyatının tahmin edilen dünya fiyatı ile arasındaki farkın çok yüksek olmayacak şekilde belirlenmesi, şeker pancarı fiyatının hedeflenen enflasyona göre belirlenmesi ve dolaylı destek uygulamalarının kademeli olarak kaldırılması yer almaktadır. Aynı zamanda dolaylı destek uygulamalarının kaldırılmasına paralel olarak TŞFAŞ ve TEKEL gibi tarımsal KİT’lerin özelleştirilmesine ağırlık verileceği belirtilmektedir. 2006 yılı itibariyle tarımsal destekleme sistemi içerisinde uygulanan politikalar; çiftçilere yönelik doğrudan gelir desteği uygulaması, prim ödemeleri, şeker pancarı kotasında telafi edici ödeme, tütün ve fındık yerine ekilen alternatif ürünlerin desteklenmesi ve destekleme alımları ile çiftçilere ucuz mazot desteği şeklinde devam etmiştir. Bu yöntemler içerisinde ağırlık doğrudan gelir desteği sistemine yöneliktir.
Tarımsal Desteklemede Amaçlar 1. Plan (1963-67) 2. Plan (1968-72) 3. Plan (1973-79) 4. Plan (1980-84) 5. Plan (1985-89) 6. Plan (1990-94) 7. Plan (1996-00) Girdi Verimliliği Fiyat İstikrarı İhracat Artışı Kalite Artışı Enflasyon Önleyici Türde Kısıtlar Bütçe Tasarrufu Desteklenen Ürünü Azaltma Taban Fiyatların Erken Açıklanması Dünya Fiyatlarını Hesaba Katma Zamanında Destekleme Ödemeleri Kooperatifleri Destekleme Pazarlama Hizmetlerini Geliştirme
Dünya Bankası ile Türkiye Haziran 2001- Aralık 2005 yılları arasını kapsayacak 600 Milyon $ bütçeli Tarım Reformu Uygulama Projesi (TRUP=ARIP) hayata geçirilmiştir. Daha sonra projenin uygulama süresi 2007 yılı sonuna kadar uzatılmıştır. Yedi yıllık uygulamanın ardından Ocak 2008 tarihinde DGD’nin kaldırılacağı ve araziye değil artık yoğun olarak ürünlere destek ödeneceği açıklanmıştır. TRUP (ARIP) PROJESİ Doğrudan Gelir Desteği Çiftçi Kayıt Sistemi Alternatif Ürün Projesi Tarım Satış Kooperatif ve Birliklerinin Yeniden Yapılandırılması
Tarımsal Destekleme Politikalarının Araçları Doğrudan Gelir Desteği Üretim yapan çiftçiye yönelik aracısız bir destekleme türüdür. Türkiye’deki çiftçilere arazi baz alınarak ödenen bu destekler sayesinde çiftçiler kayıt altına alınmakta ve planlı tarıma geçişin anahtarı olan Çiftçi Kayıt Sistemi oluşturulmaktadır. Bu sayede desteklenen üretici korunmuş olmaktadır. Üreticilere, tarımsal üretim amacıyla işledikleri araziler için Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulu’nun teklifi üzerine, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen birim ödeme miktarı üzerinden doğrudan ödeme yapılır. Ödeme miktarları, üreticilerin tarım politikaları amaçları ve çevre koruma koşullarına uyumunu kolaylaştırmak üzere farklı düzeylerde belirlenebilir.
Fark Ödemesi Desteği Çiftçilere üretim maliyetleri ile iç ve dış fiyatlar dikkate alınarak fark ödemesi desteği verilir. Fark ödemesi desteği, öncelikle arz açığı olan ürünleri kapsar. Her yıl, fark ödemesi kapsamına alınacak ürünler ile ödeme miktarları oluşturulan kurul tarafından belirlenir. Telafi Edici Ödemeler Üreticilerin arz fazlası olan ürünlerin üretiminden vazgeçerek alternatif ürünlere yönelmeleri teşvik edilir. Üreticilere, arazilerinde alternatif ürünleri yetiştirmelerinden dolayı karşılaşabilecekleri gelir kayıplarını önlemek üzere telafi edici ödeme yapılır. Her bir üretici için yapılacak ödeme miktarı, üreticinin alternatif ürünlerin üretimine ayırdığı arazi miktarı ile birim ödeme miktarının çarpımı suretiyle hesaplanır. Hayvancılık Destekleri Hayvancılık faaliyetlerinde ırk ıslahı, kaba yem üretiminin artırılması, verimliliğin artırılması, işletmelerin ihtisaslaşması, işletmelerde hijyen şartlarının sağlanması, hayvan sağlığı ve refahı, hayvan kimlik sisteminin teşviki, hayvansal ürünlerin işlenmesi ve pazarlanması ile bunlarla ilgili kontrol, takip ve standartların iyileştirilmesi ve su ürünlerinin desteklenmesi amacıyla destekleme tedbirleri alınır.
Tarım Sigortası Ödemeleri Üreticilerin, üretim materyallerini ve ürünlerini sigorta ettirmelerini teşvik etmek üzere, sigorta prim bedellerinin bir kısmı devlet tarafından karşılanır. Kırsal Kalkınma Destekleri Kırsal gelirlerin artırılması ve çeşitlendirilmesi, kırsal altyapı, toplulaştırma, tarla içi geliştirme hizmetleri ve sosyal yapının güçlendirilmesi ile doğal kaynakların korunması ve geliştirilmesi amacıyla kırsal toplum kesimlerinin birlikte veya ferdi olarak yürütecekleri yatırım projelerinin maliyetinin bir kısmı, masraf paylaşma esasına göre, Devlet tarafından karşılanır. Çevre Amaçlı Tarım Arazilerini Koruma Programı Destekleri Erozyon ve olumsuz çevresel etkilere maruz kalan tarım arazilerinde, işlemeli tarım yapan üreticilerin, arazilerini doğal bitki örtüleri, çayır, mera, organik tarım ve ağaçlandırma için kullanmalarını teşvik etmek üzere kendilerine belirli bir süreyi kapsayacak şekilde çevre amaçlı tarım arazilerini koruma program› destekleri sağlanır.