TÜRKİYE’DEKİ TARIMSAL YAPININ İNCELENMESİ MEHMET ŞAHAN 081206081
Bu bölümde Türkiye tarım sektörünün ekonomideki yeri, tarımın yapısal göstergeleri ve üretim rakamları irdelenmiştir. Tarım sektöründeki yapısal göstergeler, özellikle Avrupa birliğine uyumda önemli verilerdir. Bu göstergeler, Türkiye tarımının AB ülkeleriyle kıyaslandığında ne gibi farklılıklar gösterdiğini, Türkiye’nin hangi alanlarda rekabet edebilir olabileceğini veya problemleri çok olduğunu ortaya koymaktadır
Tarım Sektörünün Ekonomideki Önemi Tarımsal yapı, işgücü, arazi ve sermaye gibi temel üretim araçlarının değişik biçimlerde bir araya gelmesiyle oluşan üretim ortamı seklinde açıklanabilir. Türkiye’de tarımın sorunları daha çok yapısal niteliktedir. Bu sorunların çözümü sadece tarım sektörünü değil, ekonominin tümü için gereklidir. Türkiye’de tarım sektörünün ekonomi içindeki yeri ve önemi herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Tarımın Türkiye ekonomisindeki önemi nispi olarak azalmış olmakla birlikte, yurtiçi gıda gereksiniminin karşılanması, sanayi sektörüne girdi temini, ihracat ve yarattığı istihdam olanakları açısından halâ büyük önem taşımaktadır. Cumhuriyetin kurulduğu yıl tarım sektörünün GSMH içindeki payı %42.8 iken, 1970’li yıllarda %36.0, 1980 yılında %25, 1990 yılında %16, 2000 yılında %13.5, 2008 yılında ise %10,4 düzeyine düşmüştür. Türkiye’de tarım sektörünün GSMH’ daki payının giderek azalması, sanayileşme ve hizmetler sektörlerinde gelişmeye daha çok önem verilmesinin bir sonucudur.
Tarım sektörü, yapısı gereği işgücüne büyük ölçüde ihtiyaç duymaktadır Tarım sektörü, yapısı gereği işgücüne büyük ölçüde ihtiyaç duymaktadır. Gerçekten de tarımsal faaliyet bir yasam biçimidir. Bu bağlamda, tarımın istihdamdaki payı 1980’de %50.6 iken, 2008’de %32.8’e gerilemiştir. Tarımda sermaye birikiminin ve teknoloji kullanımının artısıyla, bu oran daha da aşağılara çekilebilecektir.
Sektörün ülkenin genel ekonomik ve sosyal koşullarına karsı duyarlılığı, sektörel büyüme hızında yıllar itibariyle dalgalanmalara neden olmuştur. Tarım sektörü 1988’de %7.8, 1990’da %6.8, 1998’de %8.4, 2000’de %12.2 ve 2002’de %7.1, 2008’de 5.4 pozitif büyüme göstermiştir.
Uluslararası Standart Ticaret Sınıflamasına göre; ithalatın yaklaşık %4’ünü, ihracatın ise %7-9’unu tarımsal ürünler oluşturmaktadır. Genel ihracat dengesi yönünden, son yıllarda tarım sektörünün, net ihracatçı konumundan net ithalatçı konumuna geçtiği söylenebilir. Tüketim alışkanlıklarının değişmesi, eğitim ve gelir artısında gözlenen farklılıklar, tarım ürünleri ithalatında artıslara neden olmuştur. Tarım ürünlerinin toplam ithalatdaki payı 1980’de %0.6 iken, 2008’de gıda ve içecek dahil %19’a yükselmiştir.
Arazi ve İklim Koşulları Türkiye genel olarak dağlık bir arazi yapısına sahiptir. Türkiye’de arazilerin %55.9’u 1000m’nin üstünde yükseltiye ve %62.5’i %15.0’ten daha fazla eğime sahiptir. Türkiye Karadeniz üzerinden ve kuzeyden gelen hakim rüzgârların ve bunların getirdiği deniz etkisinin altındadır. Ancak deniz etkisi, kuzeydeki ve güneydeki sıra dağların denize bakan yamaçlarında kalmaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin iklim özellikleri ile yeryüzü şekli özellikleri arasında sıkı bir bağ vardır. Türkiye’nin arazi yapısı ile buna bağlı olarak değişen iklim özellikleri farklı coğrafi bölgelerin, bunların içinde de mikro klimaların oluşumunu mümkün kılmıştır.
Türkiye’de arazi kullanımı ile coğrafi bölgelerin arazi yapısı ve iklim özellikleri arasında uyumlu bir ilişki söz konusudur. Böylece Türkiye’nin nemli bölgelerinde ormancılık, yüksek dağlık ve kurak bölgelerinde hayvancılık ve her bölgesinde bitkisel üretim yapılabilmektedir. Bu özellik Türkiye’ye farklı ekolojik bölgelerde, o bölgelere özel tarımsal ürünleri üretme imkânı vermektedir.
Tarımsal Arazi Kullanım Durumu Türkiye’de toplam arazinin %24.5’i I+II+II. sınıf topraklardan oluşmaktadır. Bunun içinde tarım topraklarının payı %90’dır. Türkiye’nin 77.9 milyon hektar olan toprak varlığının 26.3 milyon hektarını tarım arazileri oluşturmaktadır. Bitkisel üretim alanının %69’u tarla ürünleri, %19’u nadas alanları, %3’ü sebze üretim alanları, %5’i meyve alanları, %2’si zeytin alanları ve %2’si bağ alanları olarak değerlendirilmektedir. İşlenen tarla alanının %60’ında tahıl, %7’sinde baklağil, %6’sında endüstri bitkileri, %3’ünde yağlı tohumlar, %2’sinde yumru bitkiler ve %2’sinde yem bitkileri yetiştirilmektedir.
Tarım İşletmelerinin Yapısı Türkiye’de özel mülkiyete dayalı küçük aile işletmelerinin hakim olduğu bir tarımsal yapı mevcuttur. Zaman içinde işlenen arazilerdeki genişlemeyle birlikte, isletme sayısı da artış göstermiştir. Ortalama işletme arazisi 1960 yılında 55.3 dekar iken, 2009 yılında 62 dekara yükselmiştir. Özellikle miras ve arazi hukukundaki düzenlemelerle birlikte, ortalama işletme arazisinin daha da artması beklenmektedir.
Türkiye’de tarım işletmelerinin %80’ninden fazlası küçük işletmelerdir Türkiye’de tarım işletmelerinin %80’ninden fazlası küçük işletmelerdir. 1952-1980 yılları arasında tarım arazilerinin parsel sayısı 15.7 milyondan 22.9 milyona yükselmiştir. Aynı dönemde işletmeler %17 oranında genişlerken, parsel sayısı %45.7’lik artış göstermiştir. Tipoloji sınıflamasına göre tarımsal işletme sınıfları incelendiğinde, işletmeler en fazla %25,7 ile uzmanlasmıs tarla ürünleri yetiştiriciliği, %21,7 ile karışık bitkisel ürün ve hayvan yetiştiriciliği, %19,8 ile uzmanlaşmış uzun ömürlü bitki yetiştiriciliği tipoloji sınıflarında yoğunlaşmaktadır.
SONUÇ Türkiye’de tarım halen genel ekonomiye ve ülke sanayine önemli katkılar yapan, nüfusun önemli bir bölümünün (%32) yaşadığı ve toprağa bağlı olduğu bir sektördür. Türkiye tarımının birçok yapısal sorunu bulunmaktadır .Bunlar; 4.5 milyon tarım işletmesi başına ortalama 55 dekar arazi düşmektedir ve bu araziler en az 5-6 parçadır. Miras hukukunun düzenlenmemesinden kaynaklanan bu sorun işletmelerin “ticari tarım” yerine “geçimlik tarım” yapmasına neden olmaktadır.
Tarımsal girdi kullanımı (tohumluk, gübre, ilaç) ve bilgi edinimi Ziraat Mühendisine ya da Tarım teşkilatlarına danışarak değil, günü kurtarabilmek için başta komşudan, akrabadan, ya da girdileri satan kişi veya kurumlara danışılarak yapılmaktadır. Özellikle 1990’ların ikinci yarısından sonra Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri (Tariş, Çukobirlik, Trakyabirlik, Fiskobirlik vb) destekleme alımlarından vazgeçildiğinden devlet desteğinden yoksun kalmış ve piyasaları düzenleme görevlerini yapma olanakları kalmamıştır.
Tarımsal ürün fiyatları ve üretim maliyetleri Dünya piyasalarında ağırlık taşıyan ülkelerle karşılaştırıldığında, yüksek kalmıştır. Bunun en önemli nedenleri Türkiye’deki tarımsal girdi fiyatlarının ve özellikle akaryakıt, tohumluk, gübre, ilaç gibi girdilerin fiyatlarının çok yüksek olması ve aynı zamanda arazilerin dağınık, parçalı ve küçük olmasından ötürü verimlilik düzeyinin düşük oluşudur. Bölgeler arası verim ve gelir farklılıkları dikkate alınmadan genelleşmiş tarım politikaları uygulanmaktadır. Örneğin Doğrudan Gelir Desteği, mazot desteği gibi dekar başına yapılan ödemeler her bölge ve her ürün için aynıdır.
Bazı tarım ürünlerinde fazlalıklar (fındık, çay, tütün vb) ve diğerlerinde açıklar (pirinç, ayçiçeği vb.) maalesef popülist ve hatalı politikalar sonucu meydana gelmiştir. Örneğin fındığın gerçek ekolojisi olan Ordu ve Giresun dışında artık neredeyse Bolu, Adapazarı hatta İstanbul Kartal ve Gebze civarlarında üretiliyor olması, ayçiçeğinin üreticilerce fazla yetiştirilmemesi siyasilerin uyguladığı popülist politikaların sonucudur Gelişmiş ülkelere kıyasla daha az gelişen sanayi ve dolayısıyla tarımda da makineleşmenin az olması nedeniyle maliyetin artması ve tarımla uğraşan nüfusun artmasına neden olmuştur.
Öneriler Arazi toplulaştırılmasının yapılması ve verasetle arazi parçalanmasının önüne geçilmelidir. Bu konu ile ilgili olarak yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Özellikle medeni kanunun 597. Maddesine işlerlik kazandırılmalıdır. Tarımsal konularla ve işletmelerle ilgili olarak sağlıklı istatistiki bilgilere gereksinim vardır. Bu konuda tarımsal veri tabanının oluşturulması gerekmektedir. Bu veriler ışığında işletmeler ekonomik ve sosyal açıdan değerlendirilmelidir.
Tarımsal bölgelere uygun yeni teknolojileri ortaya koyacak araştırmaların desteklenmesi, mevcut olan teknolojilerin bölgeler bazında tarım tekniği açısından kullanılması sağlanmalıdır. Tarım reformu bölgeleri dışında kalan; Hazineye ait kamu arazilerinin üretime kazandırılması amacıyla çiftçiye kiraya verilmesi, işgal ile sürdürülen fiili duruma yasal düzenleme ile çözüm getirilmesi uygun olacaktır. Nadas alanlarının daraltılması, ikinci ürün üretiminin yaygınlaştırılması, tarımsal üretimin arttırılmasını sağlayacak ve tarımsal yapıya katkıda bulunacaktır.
Tarımsal nüfusun diğer sektörlere kaydırılması kısa vadede %20’lere kaydırılması, uzun vadede %10’un altına çekilmesi hedeflenmelidir. Öncelikle nüfus, tarım işletmesi içerisinde değerlendirilerek verimliliğin arttırılması, hayvancılığa önem verilmesi, mamül üretime yönelinmesi, kırsal sanayiye önem verilerek, kırsal kesimde tarımsal makine sanayi gibi tesislerin kurulması sağlanmalıdır. Sulamaya açılacak sahalarda işletme ve bakım açısından, modern teknolojinin, borulu sistemlere, yağmurlama ve damlama metotlarının kullanılması yönünde tedbirler alınmalıdır.
Ülkemizin ekolojik avantajlarından yararlanılarak organik tarım ürünlerinin üretimi artırılmalıdır. Tarımsal faaliyet, çevreye saygılı biçimde sürdürülebilir tarzda devam ettirilmelidir. Araştırma, geliştirme faaliyetlerine daha fazla kaynak ayrılmalıdır.
Kaynaklar http://www.deu.edu.tr/userweb/iibf_kongre/dosyalar/uysal.pdf http://www.tarimreformu.gov.tr/library/belge/b_tarimisletmeleri.pdf http://www.tepge.gov.tr/Dosyalar/Yayinlar/6285cb33abca40018de1afa77216ef97.pdf http://sablon.sdu.edu.tr/fakulteler/iibf/dergi/files/2007-3-21.pdf http://kitaplar.ankara.edu.tr/dosyalar/pdf/092.pdf http://www.mevzuat.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=2.5.65100&sourceXmlSearch=&MevzuatIliski=0