الوقف ولإبتداء Vakf (الوقف) durmak, durdurmak demektir. Tecvîd ilminde vakf, okumaya tekrar başlamak niyetiyle nefes alacak zaman kadar sesi kesmeye denir. Vakfta esas olan iskândır. Yani kelimenin sonunu sakin kılarak durmaktır. Kat’ (القطع) ise kıraatten tamamen ayrılmak maksadıyla okuyuşu kesmeye denir. Kat’ manânın tamam olduğu ayet sonlarında yapılır.
الإبتداء İbtidâ (الإبتداء) başlamak demektir. Tecvîd ilminde ibtida ilk defa okumaya başlamaya veya vakftan sonra kıraate devam etmek için tekrar başlamaya denir. İbtida, hareke ile ve manaya uygun yerden yapılır.
VAKF ve İBTİDÂ’NIN ÖNEMİ Vakf ve ibtida, Kur’ân kıraatında, mananın iyi anlaşılabilmesi için riayet edilmesi gereken bir husustur. Noktalama işaretlerine dikkat edilmeden okunan bir şiir veya düz yazı ne hale gelirse, vak ve ibtidaya dikkat etmeksizin okunan Kur’ân’ın durumu da aynıdır. Bu sebeple Kur’ân okuyan kimsenin bu hususa dikkat etmesi önemlidir. Peygamberimizin tilavette Vakf ve ibtidaya son derece riayet ettiği hususunda rivayetler mevcuttur.
Ümmü Seleme (r. anha) : “Peygamber (s. a Ümmü Seleme (r.anha) : “Peygamber (s.a.v) kıraatını ayırırdı (ayet sonlarında dura dura okurdu)” demiştir. Sahâbeden birisi Kur’ân okurken mealen; “Allah ve Peygamberine itaat eden doğru yolu bulmuştur. İkisine isyan eden…” deyip bu kelimede durunca Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Doğrusu sen iyi bir hatip değilsin” demiş ve bu Sahabî’nin durulacak ve başlanacak yerlere riayet etmemesini beğenmemiştir.
VAKF’IN KURALLARI اَلْعَالَمِينَ ---- اَلْعَالَمِينْ Fetha Hareke: Vakf yapılacak kelimenin sonu fetha(üstün) harekeli ise bu harekenin yerine sükûn (cezm) verilerek durulur. اَلْمُسْتَقِيمَ --- اَلْمُسْتَقِيمْ اَلْعَالَمِينَ ---- اَلْعَالَمِينْ
Kesre Hareke: Üzerinde durulacak kelimenin son harfinin harekesi kesre ise ya sükûn üzere (cezm ile) durulur yada Revm yaparak durulur. اَلرَّحِيمِ = اَلرَّحِيمْ مَالِكِ يَوْمِ اَلدِّين
Damme Hareke: Üzerinde durulacak kelimenin son harfinin harekesi damme ise; ya sükûn üzere (cezm ile) durulur ya Revm yaparak durulur yada işmam yaparak durulur. اَلْحَكِيمُ = اَلْحَكِيمْ اَلْعَلِيمُ نَسْتَعِينُ
NOT: Vasl hemzesinden ötürü sonuna ârızî hareke alan kelimenin üzerinde durulursa revm veya işmam yapılmaz. قُمِ الَّيْلَ – وَاَنْذِرِ النَّاسَ - وَلَقَدِ اسْتُهْذِئَ وَعَصَوُا الرَّسُولَ – اِشْتَرَوُا الضَّلاَلَةَ Ayrıca يَوْمَئِذٍ , حِينَئِذٍ kelimelerinde de revm yapılmaz.
Sükûn’da Vakf: Vakf yapılacak kelimenin sonu sâkin ise olduğu şekliyle okunur. اَمَنُو - جَنَّتِى – وَارْحَمْنَا – فَكَبِّرْ Kâide olarak normalde iki sâkin harf yan yana gelmez. Sadece vakf yapılması halinde iki sâkin harfin yanyana gelmesi câiz olur. مِنْ قَبْلْ - وَالْفَجْرْ
TENVİNDE VAKF سَائِلٌ – سَائِلْ , مَأْكُول ٍ - مَأْكُولْ Kesreli ve dammeli tenvinler üzerinde vakf yapıldığında bunlar düşer ve son harf sükûn okunur. سَائِلٌ – سَائِلْ , مَأْكُول ٍ - مَأْكُولْ Fethalı tenvin üzerinde vakf yapılacağı zaman tenvin elife çevrilir ve Medd-i Tabiî yapılarak vakfedilir. مَاءً – مَاءَا , تَوَّابًا - تَوَّابَا Eğer fethalı tenvin tâ-i te’nîs (kapalı tâ= ة) vakf halinde bu tenvin de düşer ve “ه” olarak okunur. رَحْمَةً – رَحْمَهْ , جَنَّةً - جَنَّهْ
ŞEDDEDE VAKF وَأُحْضِرَتِ الأَنْفُسُ الشُّحَّ , مُسْتَقَرٌّ , خَفِيٍّ Durulacak kelimenin son harfi şeddeli ise yine sükûn üzere vakfedilir, hareke okunmaz. Ancak harfin şeddeli olduğunu belirtmek için o harfi sükûnlu olarak biraz tutmak gereklidir. وَأُحْضِرَتِ الأَنْفُسُ الشُّحَّ , مُسْتَقَرٌّ , خَفِيٍّ Şeddeli mîm ve nûnda tutma süresi biraz daha fazladır. فِى الْيَمِّ , لَهُنَّ , جَانُّ
Durulacak kelimenin sonunda vâv (و) harfi varsa ve bir önceki harfin harekesi damme ise bu durumda vâv harf-i med olacağı için Medd-i Tabiî yapılarak vakfedilir. إلاَّ هُوَ – إِلاَّ هُو Durulacak kelimenin sonunda yâ (ي) harfi varsa ve bir önceki harfin harekesi esre ise bu durumda yâ harfi med harfi olacağından Medd-i Tabiî yapılarak vakfedilir. مَاهِىَ - مَاهِى
“ة” ve “ه” HARFLERİNDE VAKF Müfred müzekker gâib zamiri olan “ه” üzerinde sükûn üzere vakfedilir. رَبِّهِ – رَبّهْ فِيهِ – فِيهْ , عَنْهُ – عَنْهْ , هَذِهِ – هَذِهْ gibi… Bu tür zamirler üzerinde durulunca revm ve işmam yapılıp yapılmaması meselesi ihtilaflıdır. Tâ-i Te’nîs (dişilik tâ’sı) denilen kapalı tâ ( ة ) üzerinde durulunca hé (ه) şeklinde okunur. İşmam ve Revm yapılmaz. اَلْقَارِعَةُ – اَلْقَارِعَهْ , جَنَّةً – جَنَّهْ , بَاقِيَةٍ - بَاقِيَهْ Açık ت’ler olduğu gibi okunur.
İSTİSNÂÎ DURUMLAR وَلَا أَنَا عَابِدٌ مَا عَبَدْ تُمْ Birinci tekil şahıs zamiri olan اَنَا bütün kıraatlere göre vakf halinde elif üzere medd-i tabiî yapılarak okunur. Vasl halinde çekilmeden okunur. وَلَا أَنَا عَابِدٌ مَا عَبَدْ تُمْ لَكِنَّا (Kehf-36) vakf halinde çekilerek vasl halinde çekilmeden okunur. لَّكِنَّا هُوَ اللَّهُ رَبِّي وَلَا أُشْرِكُ بِرَبِّي أَحَداً الظُّنُونَا (Ahzâb-10) Hafs rivayetinde vakf halinde çekilerek vasl halinde çekilmeden okunur. وَتَظُنُّونَ بِاللَّهِ الظُّنُونَا ...هُنَالِكَ ابْتُلِيَ الْمُؤْمِنُونَ
الرَّسُولاَ ve السَّبِيلاَ (Ahzâb 67-68): Hafs rivayetinde bu kelimeler vakf halinde çekilerek, vasl halinde çekilmeden okunur. يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَااللهَ وَ أَطَعْنَاالرَّسُولاَ ... وَقَالُو رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّنَاالسَّبِيلاَ... رَبَّنَا اَتِهِمْ ضِعْفَيْنِ
سَلاِسِلاَ (İnsan 76-4): Kıraatlere göre muhtelif şekillerde okunan bu kelime Hafs rivayetinde lâm üzerinde uzatarak سَلاِسِلاَ vakfedilebileceği gibi uzatmadan سَلاِسِلْ şeklinde de vakfedilebilir. إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَلاَسِلاَ وَأَغْلَالاً وَسَعِيراً
قَوَارِيرَا (İnsan-15): Hafs rivayetinde vakf halinde uzatarak قَوَارِيرَا şeklinde vasl halinde قَوَارِيرَ şeklinde uzatılmadan okunmaktadır. مِن فِضَّةٍ وَأَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارِيرَا {15} قَوَارِيرَ مِن فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْدِيراً
VAKFIN KISIMLARI VAKF-I TAM الوقف التَّامُّ VAKF-I KÂFÎ الوقف الكافيُّ VAKF-I HASEN الوقف الحسنُ VAKF-I KABÎH الوقف القبيحُ
VAKF-I TAM الوقف التَّامُّ Kendisinden sonrası ile lafız mana yönünden ilgisi olmayan yerde, yani sözün her bakımdan tamam olduğu yerde yapılan vakfa vakf-ı tam denir. Örneğin Bakara 5. ayette vakfedip, sonra 6. ayete geçmek böyledir. أُوْلَـئِكَ عَلَى هُدًى مِّن رَّبِّهِمْ وَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ {5} إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنذَرْتَهُمْ {6}
VAKF-I KÂFÎ الوقف الكافيُّ Kelime lafız ve mana yönünden tamam olmakla beraber, sonrası ile mana yönünden ilgisi devam eden yerde yapılan vakfa vakf-ı kâfî denir. Örneğin; إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ../ لاَ يُؤْمِنُونَ
VAKF-I HASEN الوقف الحسنُ Kelam tamam olmakla beraber, sonrası ile lafız yönünden ilgisi bulunan yerde yapılan vaka vakf-ı hasen denir. Örneğin Fâtihâ sûresinde, اَلْحَمْدُ لِلَّهِ denildiğinde bu ifade mana açısından bir şey ifade etmektedir. Fakat lafız açısından رَبِّ العَالَمِينَ ifadesine bağlıdır. İşte böyle durumlarda yapılan vakfa, vakf-ı hasen denir.
VAKF-I KABÎH الوقف القبيحُ Kelâm, lafız ve mana yönünden tamam olmadan ve sonrası ile mana yönünden sıkı ilişkisi bulunan yerde yapılan vakfa vakf-ı kabîh (çirkin vakf) denir. Örneğin Nisâ sûresi 43. ayette لاَ تَقْرَبُوا الصَّلوةَ (namaza yaklaşmayın) denilip durulsa, ifadeden murad edilen mananın tam tersi bir durum anlaşılır. Zira devamında وَاَنْتُمْ سُكَارَى denilmekte ve içkiliyken namaza yaklaşmayın manası ifade edilmektedir. İşte böyle durumlarda yapılan vakfa vakf-ı kabih denilmektedir.