19. Yüzyılın Sonlarında Osmanlı Devleti 19. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Devleti parçalanma sürecine girmişti. Bu dönemde Osmanlı sınırları içinde yaşayan azınlıklar Fransız İhtilali ile ortaya çıkan milliyetçilik akımının etkisiyle ayaklanarak bağımsızlıklarını kazanmışlardı. Osmanlı Devleti elinde kalan toprakları korumakta zorlanıyordu Berlin Antlaşması’yla Rusya Kars, Ardahan ve Batum’u topraklarına katarken Avusturya, Bosna Hersek’i koruyuculuğu altına almıştı. İngiltere Kıbrıs ve Mısır’ı, Fransa ise daha önce ele geçirmiş olduğu Cezayir’e ek olarak Tunus’u imparatorluğuna katmıştı. Osmanlı Devleti askerî ve siyasi alanda olduğu gibi ekonomik alanda da büyük bir çöküşün içinde bulunuyordu. Devlet, dış borçlarını ödeyemeyeceğini ilan etmişti. Bunun üzerine alacaklı devletler 1881 yılında Düyun-u umumiye (Genel Borçlar) İdaresini kurarak Osmanlı hazinesine ait bazı gelir kaynaklarına el koymuşlardı. Osmanlı Devleti’nin çöküşünü önlemek isteyen aydınlar; Osmanlıcılık, Batıcılık, İslamcılık, Türkçülük gibi fikir akımları etrafında toplanmışlardı. Bunlardan Osmanlıcılık fikrini savunanlar Padişah II. Abdülhamit’e meşrutiyeti ilan ettirmişlerdi. Ancak meşrutiyet yönetiminin devleti dağılmaktan kurtarmadığını görünce milliyetçilik akımının da etkisiyle Türkçülük fikrine yönelmişlerdi. Osmanlı Devleti’ni kurtarmaya yönelik fikir akımları genellikle Batı’ya açık Balkan kentlerinde, özellikle Selânik’te etkili oluyordu. Mustafa Kemal Atatürk de Osmanlı Devleti’nin içte ve dışta büyük sorunlar yaşadığı böyle bir dönemde Selânik’te dünyaya geldi. 1881
1800 Yılından itibarin Osmanlı Devletinin parçalanması 1- SIRP İSYANI : Sırbistan'a 1808 de başlayan isyan sonrasında 1826 da özerklik ve 1878 de Bağımsızlık verilmiştir. 2- YUNAN İSYANI: Yunanistan'a 1804 de başlayan isyan sonrasında 1829 da Bağımsızlık verilmiştir. 3- MISIR SORUNU : 1804 yılında vali olan Kavalalı Mehmet Ali paşa’nın isyanı sonrasında 1840 yılında Mısır’a iç işlerinde bağımsız özel statülü yönetim hakkı tanınmıştır de Mısır Hidivliği ilan edilmiştir de İngilizler tarafından işgal edilmiştir Londra Boğazlar Sözleşmesiyle Boğazlar uluslar arası statü kazandı yılında EFLAK BOĞDAN (Romanya) AYAKLANMASI ve Osmanlı devletinin etkisinin azalması KIRIM SAVAŞI : Kazandığımız halde 1856 Paris Kongresi ve Antlaşması ile siyase ve ekonomik tavizler vermek zorunda kaldık. İLK BORÇLANMA bu savaşta yapıldı. 7- Cezayır’ın Fransızlarca işgali : 1827 yılında İşgale Osmanlı devleti donanmanın zayıf olması ve iç sorunlar nedeniyle karşı çıkamamış ve 1830 da Cezayir Fransızların eline geçmiştir.
19. Yüzyılın Sonlarında Osmanlı Devleti 8- Cidde Olayları (1858) : Hristiyanlara yapılan katliam ve Avrupalıların Ciddeyi bombalaması 9- Suriye olayları (1861 – 1862) : Lübnan’a özel statü tanınması 10- Süveyş Kanalı’nın Açılması (1869) : 11- Eflak ve Boğdan Olayları, Romanya Prensliği’nin Kurulması (Eylül 1859) 12- Karadağ İsyanı ve özerkliğin tanınması ( ) 13- Girit İsyanı, Türk-Yunan İlişkileri ( ): 14- Bulgar İsyanı ve Osmanlı Devleti, Bulgaristan'ı 1878 yılında içişlerinde bağımsız prenslik olarak, 1908 senesinde ise tam bağımsız çarlık olarak tanımıştır. 15- İSTANBUL KONFERANSI (23 Aralık Ocak 1877) : Şartları ağırdı Osmanlı kabul etmedi. 16- Osmanlı – Rus savaşı 1877 – 1878 : Avrupanın dayattığı şartları kabul etmeyen Osmanlı Devletine Rusya fırsatçılık yaparak savaş ilan etmiştir. Balkan ve Kafkasya’da Çok büyük toprak kaybımız olmuştur. 17- Tunus’un Fransızlarca işgali : 1881 yılında İşgale Osmanlı devleti karşı çıkamamış ve 1956 ya kadar Fransızların elinde kalmıştır. 17 – 1876 yılında 1. MEŞRUTİYETİN İLANI ve İlk ANAYASA’nın (Kanun-i Esasi) kabulü.
BU OLAYLARI KISA BİR FİLMDE HARİTA ÜZERİNDE GÖRELİM
FRANSİZ İHTİLALİ Fransız ihtilali veya Fransız Devrimi ( ), Fransa'daki mutlak monarşinin devrilip, yerine cumhuriyetin kurulması ve Roma Katolik Kilisesi'nin ciddi reformlara gitmeye zorlanmasıdır. Avrupa ve Batı dünyası tarihinde bir dönüm noktasıdır. Fransız Devrimi, 1789 Devrimi yada Fransız ihtilali olarak da bilinir 'den başlayarak Fransa 'yı sarsan, ilk doruk noktasına 1789 'da ulaşan ve değişik aşamalardan geçerek 1799 'a değin süren devrimci hareket. Fransa'da ancien regime'e (eski rejim) son vermiş ve Avrupa tarihinde yeni bir çağ açmıştır. Daha sonraki yıllarda Dünyanın çeşitli yerlerinde de etkisi görülmüştür.1787Fransa Avrupa tarihinde
Fransız ihtilalinin sonuçları Yıkılmaz diye düşünülen, hatta egemenlik hakkını Tanrı'dan aldığı iddia edilen mutlak krallıkların yıkılabileceği ortaya çıktı. Osmanlı Devletinin de yıkılabileceği düşüncesi oluştu İlkel şekli Yunan şehir devletlerinde, gelişmiş şekli İngiltere ve ABD'de görülen demokrasi, Kıta Avrupası'nda da gelişmeye başladı ve Batı medeniyetinin vazgeçilmez unsurlarından biri haline geldi. Osmanlı Devletinde de Demokrasi hareketleri (Özellikle Balkan halklarında) geliştidemokrasi Egemenliğin halka ait olduğu kabul edildi. Osmanlılarda da meşrutiyet hatta Cumhuriyet fikir akımları gelişti Milliyetçilik ilkesiMilliyetçilik ilkesi, siyasi bir karakter kazanarak, çok uluslu devletlerin parçalanmasında etkili oldu. Osmanlı Devleti içindeki çeşitli milletler devlet kurmak için isyanlar başlatmıştır. Eşitlik, özgürlük ve adalet ilkeleri yaygınlaşmaya başladı. SENED-İ İTTIFAK, Osmanlı Devleti'nde, Sultan İkinci Mahmud devrinde 1808 yılında ayanlar ile hükümet arasında yapılan sözleşme Şahsi güçlere, zekaya ve girişim yeteneğine ortam hazırladı.
Fransız ihtilalinin sonuçları Fransız İhtilali, sonuçları bakımından evrensel olduğundan Yeniçağ'ın sonu, Yakınçağ'ın başlangıcı kabul edildi. Dağınık halde bulunan milletler, siyasi birliklerini kurmaya başladılar. Osmanlı Devletinin Parçalanmasını sağlayan en önemli sonuçdur. İnsan Hakları Bildirisi, Fransızlar tarafından dünya çapında bir bildiriye dönüştürüldü. Osmanlı Devletinde 1839 Tanzimat Fermanı ve 1856 Islahat Fermanı Fransız İhtilali'nin yaydığı fikirlere karşı İhtilal Savaşları ( ) başladı. Önce Fransa ile Avusturya ve Prusya arasında başlayan bu savaşlara İngiltere ve Rusya'da katıldılar. Savaşlar Napolyon'un yenilgisiyle sonuçlandı. Viyana Kongresi ile Avrupa'nın siyasi durumu yeniden düzenlenmiştir (1815).
DÜYUN – I UMUMİYE Düyun-ı Umumiye (GENEL BORÇLAR KANUNU) 20 Aralık 1881 Osmanlı Devleti'nin 1854 Kırım Savaşı'ndan sonra almaya başladığı dış borçları ödemeyecek duruma gelmesi üzerine 1881 de kurulan kurum. Osmanlı Devleti, Duyun-ı Umumiye'nin kurulmasından sonra da borç almaktan kurtulamadı. I. Dünya Savaşı sonrası İstanbul hükümetiyle itilaf devletleri arasında imzalanan Sevres Andlaşması ile Düyun-ı Umumiye'nin devamı öngörülüyordu, ama Lozan Andlaşması 24 Temmuz 1923 ile bu kurum tarihe karışmıştır. Lozan Andlaşması ile Osmanlı borçları ondan bağımsızlığını kazanan devletler arasında paylaştırılmış ve Türkiye 1954'e kadar taksitler halinde kendisine düşen payı ödemiştir.
DÜYUN – I UMUMİYE
DÜYUN – I UMUMİYE binası şimdiki Cağaloğlundaki İstanbul Lisesi (eski adı İstanbul Erkek Lisesi) Dilerim Liseyi Bu okulda okursunuz Bu okulda okumak ayrıcalıktır
Osmanlıcılık 1860'tan sonra ilgi gören, II. Abdülhamit tarafından bizzat desteklenen, II. Meşrutiyet'in ilk yıllarına kadar devam eden bir düşünce akımıdır. Osmanlıcılık devletin siyasi bütünlüğünü sürdürebilmesi için ortaya çıkarılmıştır. Bu düşünceye göre Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırları içinde yaşayan herkes ırk, din, dil ayrımı olmaksızın eşit kabul edilmeli; herkes aynı haklara sahip olmalıdır. Bu, devletin yıkılmaktan kurtulması için şarttır.Ancak yenilgiyle sonuçlanan Balkan Savaşları (1912) Hristiyan unsurların imparatorluğa karşı tutumlarını ortaya çıkarmış oldu. Arnavutluk isyanı, Araplar ve Kürtler arasında başlayan bazı milliyetçilik hareketleri imparatorluk içinde Müslüman unsurların tam bir anlaşma içinde olmadığını kanıtlamış oldu. İmparatorluğun asıl öğesini oluşturan Türklerin, Osmanlıcılık fikrine sıcak bakmaması, bu düşüncenin önemini kaybetmesine neden oldu. Tanzimat ve Islahat Fermanı bu akımın bir sonucudur diyebiliriz. Çünkü bu fermanlarda azınlıklara ilk kez geniş haklar verilmiştir. Osmanlıcılık fikir akımı Genç Osmanlılar Cemiyeti tarafından benimsenmiştir. Bunların en önemli temsilcileri Namık Kemal, Ziya Paşa ve Şinasi’dir.Namık KemalZiya Paşa Şinasi
Batıcılık (Garpçılık ) Devleti kurtarmak ve modernleştirmek amacıyla Tanzimat'tan sonra ortaya çıkan fikir akımlarından biridir. Batıcılık fikrinin temelini Tanzimat dönemindeki ve daha önceki ıslahat hareketleri oluşturur.Batıcılık düşüncesinin ilk savunucuları bizzat padişahlardır. Sadrazam Mustafa Reşit Paşa bu düşüncenin öncülerinden biridir. Batıcılara göre Osmanlı Devleti'nin en önemli sorunu Batılı olamamaktan kaynaklanmaktadır. Tek kurtuluş yolu çağın fikir ve ihtiyaçlarına uygun medeni bir devlet ve millet haline gelmek, yani Batılılaşmaktır. Işık kaynağı Batı'dır, ona gitmek şarttır.Batıcılar, Batı'nın sosyal, siyasi ve ekonomik ve felsefi fikirlerine uygun bir devlet oluşturulması gerektiği düşüncesindedir. I. Meşrutiyet, Batılılaşma hareketlerinde bir dönüm noktasıdır. 1860'tan sonra Batılılaşma hareketinin öncüleri Jön Türkler'dir. Abdullah Cevdet Batı'nın her yönüyle benimsenmesi gerektiğini belirtir. i Tevfik Fikret de Batılılaşmanın en ateşli taraftarlarından biridir. Celal Nuri ve arkadaşları ise Batı'nın yalnız teknolojisinin alınması gerektiğini, kültürel yönden karşı çıkılmasını ileri sürerler. Batıcılara göre; Batılılaşmak, yani Avrupa devletlerine benzemek kaçınılmazdır. İslamiyet'in yanlış yorumlanması ve batıl inançlar kalkınmaya engel oluşturmaktadır. Özel teşebbüs desteklenmelidir. Batıcılık düşüncesini savunanlar, fikirlerini "İçtihad" dergisinde açıklıyorlardı.Batıcılık akımının başlıca savunucuları; Abdullah Cevdet, Ahmet Rıza, Celal Nuri, Kılıçzade Hakkı, Tevfik Fikret, Mustafa Asım, Mahmut Sadık, Süleyman Nazif, Terbiyeci Satı, Baha Tevfik
İslamcılık II. Abdülhamit döneminde ortaya çıkan düşünce akımlarından biridir. II. Abdülhamit, İslamcılık politikasıyla Balkanlardaki etnik grupların devletten kopmalarını engellemek istiyordu. İslamcılık düşüncesine göre toplumu bir arada tutan temel faktör dindir. Hangi ulustan olursa olsun, bütün Müslümanlar halifenin etrafında toplanmalıdır. İslamcılar, Batı'nın Osmanlı'ya göre çok ileride olduğunu kabul ediyorlardı. İmparatorluğun çöküş durumu söz konusudur. Ancak bunun sebebi İslam dini değildir. İslamiyet, bilime ve yeniliklere açık bir dindir. Batı'nın bilim ve teknolojisi alınmalıdır; bunda bir sakınca yoktur. Ancak Batı'nın ahlakı bizden daha ileri değildir. Onların ahlakının ve yaşantısının taklit edilmesi yanlıştır. Batının tekniği alınmalı, ama taklitçilik olmamalıdır. Batı'nın Osmanlı İmparatorluğuna ve öteki Müslüman ülkelere uyguladığı politikaları engellemenin tek yolu "İttihad-ı İslam" (İslam birliği)dır. Sadrazam Said Halim Paşa, Şemsettin Günaltay, Mehmet Akif Ersoy, Eşref Edip, Şeyhül-İslam Musa Kâzım Efendi İslamcılık düşüncesinin önemli isimleridir. Bu düşünceyi savunanlar Sırat-ı Müstakim, Sebilü'r - Reşat, Beyanül-Hâkim gibi dergilerin çevresinde toplanmışlardır. İslamcılık ideolojisi edebiyat alanında Mehmet Akif ile en büyük temsilcisini yetiştirmiştir.
Türkçülük (Turancılık) Osmanlıcılık ve İslamcılık düşünceleri siyasi alanda ortaya çıkıp sonra edebiyata geçtikleri halde, Milliyetçilik - Türkçülük ideolojisi önce edebiyat ve fikir adamları tarafından ortaya atılmış, sonra siyaset alanına geçmiştir. Türkçülükle ilgili çalışmaların geçmişi Tanzimat dönemine uzanır. Tanzimat dönemine kadar Türk sözünden yalnız Osmanlı Türkleri anlaşılıyordu; Tanzimat devrinde Türk kelimesinin anlamı birdenbire genişledi ve "Türk" sözü dünyadaki bütün Türkler için kullanılır hale geldi. Ahmet Vefik Paşa'nın Şecere-i Türkî tercümesi vardır. Bursalı Tahir, Necib Asım, Şemsettin Sami gibi yazarların Türkçülükle ilgili çalışmalarının yanı sıra Yusuf Akçura'nın Üç Tarz-ı Siyaset (Osmanlıcılık -İslamcılık - Türkçülük) eseri vardır. Türkçülük düşüncesi sadece Türkiye'de yaşayanları değil, dünyanın her yerindeki Türkleri kapsayan, "Bütün Türkçülük" fikrini canlandırmaya çalışan bir harekettir. Türk sözü anlamı genişleyerek, yalnız Osmanlı Türkleri için değil, dünyada çeşitli adlar altında yaşamış, devlet kurmuş ve yaşayan bütün Türkler için kullanılmaya başlanmıştır. Milliyetçilik hareketi 1908'den sonra önce kültürel bir akım olarak başladı. Bu hareket, Balkan Savaşları'ndan sonra dernekler ve yayın organları oluşturmak suretiyle siyasi bir nitelik kazandı, teşkilatlanmaya başladı. Rusya'dan kaçarak İstanbul'a gelen bazı Türklerin kurduğu "Türk Derneği", bu hareketin merkezi oldu. Bu derneğin kapanmasından sonra önce "Türk Yurdu Cemiyeti" daha sonra da "Türk Ocağı" kuruldu. Türk Yurdu Cemiyeti, Türk Yurdu dergisini çıkardı. Türk Ocağı derneğinin kurucuları Mehmet Emin Yurdakul, Ağaoğlu Ahmet ve Dr. Fuat Sabit'tir. Türk Ocağı milliyetçi dernekler için de en sürekli olanıdır. Bu fikir rakımının savunucuları arasında Mehmet Emin Yurdakul, Ömer Seyfettin, Yusuf Akçura, İsmail Gaspıralı ve Mehmet Emin Resulzade, Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Nejdet Sançar, Fethi Tevetoğlu ve Alparslan Türkeş de vardır. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ise en önemli Türkçülük temsilcisi Ziya GÖKALP’tır
Türkçülük (Turancılık) Türkçülük akımı, Osmanlıcılık düşüncesinin Balkan Savaşları'nda başarısız olmasıyla ortaya çıkmıştır. Türkçülük akımının amaçları şöyle sıralanabilir: Bilinçsiz şekilde yaşayan Türkleri bilinçlendirip milliyetini idrak ettirmek Türk milletini İslam dünyasında yeniden etkili kılmak Modernleşmek, ancak körü körüne Batı'yı taklit etmemek Türk milletini Batı medeniyeti çerçevesinde sürekli ilerleyen, hiçbir milletten geri kalmayan bir seviyeye yükseltmek Millî bir iktisat politikası izlemek Dilde sadeleşmeye gitmek Tarih bilincini aşılamak Son hedef olarak bütün dünyadaki Türkleri tek bayrak altında toplamak (Turancılık).