HAZIRLAYANLAR Samet Şimşek Yavuzcan Orhan Eren Eğilmez Ömer Faruk Doğan DERS ADI: BİLİM TARİHİ KONU: Rönesans ve Modern Bilim
Rönesans modern bilimin başlangıcı sayılmaktadır. Bir bakıma doğru bir bakıma yanlıştır. Rönesans skolastik düşünceyi kırdığı ölçüde, bilimin gelişmesinde yararlı olmuştur. Fransız tarihçisi Michelet Rönesans'ı "dünyayı ve insanı keşfetme" olarak niteler. Bunun anlamı insanlar cennet cehennemi kafasından atmış gözlerini gerçek dünyaya çevirmiştir. Leonardo da vinci dışında hiç bir seçkin kafalar bilime dönük değildi. Ama hiç bilim olmadı da diyemeyiz. Çünkü Rönesans'la beraber gelişen atölye ve işyerlerinde çıraklık eğitimi sayesinde el ve teknik beceriler gelişmiştir. Rönesans ve Modern Bilim
Leonardo Da vinci Rönesans Dönemi İtalyan anatomisti, müzisyeni, heykeltıraşı, mimarı, mühendisi, mucidi, matematikçisi ve aynı zamanda ressamıdır. Leonardo pisa ve floransa arasında vinci de zengin bir noterin ve köylü bir kadının evlilik dışı birlikteliğinden meydana geldi. Leonardo da vinci Bilimi gözlem ve deneye dayandırır. Ona göre kesinlik bilimde değil matematikte vardır. Leonardo'ya göre teori ve uygulama birlikte hareket etmelidir. Uygulama sız teori anlamsız, teorisiz uygulama kısır ve sonuçsuzdur. Uygulamalı alanlardaki projeleri arasında uçan makine helikopter ve bazı silah çeşitleri yer alır. 750’yi bulan çizgi ve 10 insan cesedi üzerinde yaptığı diseksiyon çalışması ona anatomi tarihinde büyük bir yer sağlamıştır. Leonardo Da Vinci
Fizyolojideki katkısı kanın hareketiyle ilgilidir. Kanın nasıl besin taşıdığını ve atıkların nasıl uzaklaştırıldığını açıklamaya çalışmıştır. Astronomide yer kürenin diğer gezegenler gibi gezegen olduğunu ileri sürmüştür. Aristoteles'ten farklı olarak kuvveti yalnız hareketi değil ivmeyi de meydana getirdiğini söyler. Bu görüş ilerde hareketin birinci yasası olarak kabul görürü. jeolojinin kurucusu gözüyle de bakılırdı. Dağlarda bulunana deniz yaratıkları fosillerinden yer kabuğunun hareket ettiğini bunun sonucunda yeni vadi ve tepelerin meydana geldiğini söylemiştir. Leonardo Da Vinci
1473 yılında Polonya da doğan astronominin kurucusu olarak bilinen Kopernik; matematik, astronomi, dini alanlarda eğitimler almış, kilisede papaz olarak çalışmış, İtalya ‘da astronom Noworro ile birlikte çalışmalarda bulunmuş, bulmuş olduğu icatlarla bilim tarihine yön vermiş dünyanın ve diğer gezegenlerin güneşin etrafında döndüğünü ispatlamış ve yasalarıyla açıklamış bilim adamıdır. Yeni astronominin kurucusu kabul edilen Kopernik, dünyanın ve diğer gezegenlerin güneş etrafında döndükleri kuralını açıklamıştır. Evrenin küresel olduğunu Arzın küresel olduğunu gök cisimlerinin hareketlerinin düzgün dairesel ve sürekli olduğunu söylemiştir. Copernic ve Güneş Merkezli Sistem
Copernic en önemli eserini ölmeden önce açıklamıştır. Bunun sebebi o zamanlarda kilisenin skolastik düşüncesi hakim olmaktaydı ve bu bilgileri kesinleştirmek istemesidir. Kopernik ’in en önemli eserinde De revolutionibus orbium coelestium heliosentrik teorisini detaylı anlattı. 1540’da ise bütün fikirlerini içine alan kitabın basılması için müsaade çıkmıştı. Nicolas Copernicus Astronom, doktor ve rahip olan Kopernik, Yunanlı astronom Batlamyus’un yanlış olan teorisini Dünyaya anlatarak bilime büyük hizmette bulundu. Batlamyus’a Göre Kopernik’e göre
Bir çok yönden Kopernik’e ters düşer. Tycho Kopernik sistemini reddeder. Yer küre gibi ağır bir cismin uzayda hareket etmesi hem fiziki hem de kutsal inanç açısından yanlış bulunur. Tycho ya göre dünya hareket etseydi yıldızlar sabit durmazdı. Kopernik bir matematikçi ve atılımlı bir teorisyendi ama gözlem olarak zayıftı. Aksine Tycho Brahe matematik ve teknisyen olarak zayıf ancak gözlemci olarak eşsizdi. Tycho astronomiye öğrencilik yıllarında gördüğü güneş tutulması ardından merak salar. Batlamyus sistemini inceler ve kendi yaptığı araçlarla astronomik gözlemler yapar. Tycho Brahe
Tycho için Batlamyus sistemi yeterli değildi. her iki sisteminde kapsamında uzaklaştıran aynı zamanda yıldızlarında yer değiştirmesini gerektirmeyen bir sistem kurar. Ay ve güneş merkezde sabit duran yer kürenin etrafında, gezegenlerde güneşin etrafında toplanmaktadır. Tycho’nun astronomiye asıl önemi kullandığı duyarlı araçlar ve gezegenlerin konumlarının belirlenmesidir. Tycho’nun Aristoteles'e ters düşen 2 gözlemi vardır. Bunlardan birincisi Aristoteles'e göre gök cisimleri, kusursuz ve değişmez nesnelerdir. Süper-nova türünden olan bu yıldız çekirdek patlamaları sonucunda meydana gelmiştir. İkinci si ise Aristoteles kuyruklu yıldızların atmosfere ait olduğunu, Tycho’nun gözlemleri ise yıldızların aydan daha da ötede farklı bir gök cisimleri olduğunu ortaya atmıştır. Tycho Brahe
Tycho Brahe’nin Dünya Sistemi
Astronominin prensi olarak adlandırılır. Güneş sistemimizdeki gezegenlerin ne şekilde hareket ettiğini açıklayan odur. Daha önceleri Kopernik gezegenlerin güneşin etrafında döndüğünü ispat etmiştir. Galileo de teleskobuyla yaptığı gözlemlerle bunu doğrulamıştı. Astronominin ilk zamanlarında başka bir önemli isim de Kopernik ‘in teorisini kabul etmemekle beraber ömrünü hassas ölçü aletleri yapmak ve gezegenlerin hareketi hakkında astronomi cetvelleri hazırlamakla geçiren Tycho Brahe‘dir. Kepler ve Yasaları
Bu bilgiler sayesinde gezegenlerin hareketini yorumlayabildi ve bu hareketleri düzenleyen üç tane kanun ortaya attı. Kepler ilk olarak gezegenlerin güneşin etrafında oval ya da eliptik bir yol üzerinde hareket ettiğine işaret etmiştir. İkinci olarak gezegen ile güneş arası çizilen çizginin eşit zamanlarda eşit alanları süpürdüğünü söylemiştir. Başka bir deyimle gezegen güneşe ne kadar yakın ise o kadar hızlı gider. Üçüncü kanun güneşe yakın olan gezegenlerin yılının, ondan uzakta olanlarınkinden daha kısa olduğunu belirtmektedir. Kepler’in astronomi bilimine kattıkları sadece bunlar değildir. Kendisi, örneğin, kuyruklu yıldızların geçişini ve nova denilen yıldız patlamalarını da incelemiştir. Fakat gerçek başarısı, Isaac Newton’un yerçekimi ve hareket hakkındaki büyük buluşlarına yol açmış olan kanunlardır.
KEPLER’İN BİRİNCİ KANUNU: Gezegenlerin yörüngesi, odaklarından birisi güneşin bulunduğu yerde olan bir elipstir. Bir gezegen güneşin etrafında dairesel değil oval bir yol boyunca hareket eder. Eğer iki noktanın etrafından dolaşan ipten bol bir halka geçirir ve 1. resimde görüldüğü gibi ipi gergin tutarak bu noktaların etrafında elipsi çizersek odakların durumu açıkça anlaşılmış olur. KEPLER’İN İKİNCİ KANUNU: Gezegenlerle güneş arasına çizilen çizgi eşit zamanlarda eşit alanlar süpürür. Bir gezegen güneş etrafında dönerken hızı sabit değildir. Güneşe yakınken, uzak olduğu zamandakinden daha çabuk hareket eder. Gezegen A’dan B’ye gitmek için, D’den E’ye gitmek için geçirdiği zaman kadar bir zaman harcar ve süpürülen «üçgen» lerin alanları birbirine eşittir. KEPLER’İN ÜÇÜNCÜ KANUNU: Bir gezegen güneşten ne kadar uzaktaysa yörüngesini tamamlaması için geçen zaman o kadar uzundur. Güneşe yakın olan gezegenlerin (örneğin Merkür, Venüs vb.) yılları dıştakilerden çok daha kısadır. Güneşe uzaklığı, dünyanınkinin yarısından az olan Merkür güneşin etrafında sadece 88 günde döner. Üçüncü resim her bir gezegenin bir dünya yılı boyunca güneşin etrafında kaç kere döndüğünü göstermektedir.
Eski gelenek ve otoritelere ilk yüz çeviren isviçreli hekim Thepharast Von Hohenhaim dır. Çalışmaları sayesinde halk ona eski Romanın büyük hekimi paracelsus lakabını takar. Galen ve İbni sinan’nın öğretilerini bir yana iterek kendi gözlem ve deneylerine başvurur. Kimyacı olarak bazı başarılı çalışmalar yapar. Tavuklar üzerinde yürüttüğü deneylerle eterin anestezi özelliğini keşfeder. Paracelsus Kimya, Tıp ve Canlılar Bilimde Durum
1577 de bürükselde doğan Van Helmont hem mistik hem de deneyci bir yaklaşımı vardı. Değişik maddelerin hava türünden olduğunu bahseden helmont buna ortak isim olarak ilk defa gaz kelimesini kullanmıştır. Suyun biricik element olduğuna inanıyordu. Bunu ispatlamak için kuru toprağa diktiği söğüt ağacına yalnızca su veriyordu. 62 gram verdiği su dan yalnızca 2 gram kullandığını fark eden helmont ağacın maddesinin sudan meydana geldiğini benimsedi. Van Helmont
Andreas Vesalius Modern anlamda anatominin kurucusudur. Fabrica Humani corporis adlı yapıtında, geçmiş dönemlerdeki bilgiler tekrarlamak yerine kendi gözlem ve deneyleriyle elde ettiği sonuçları ortaya koyar. kemik, damar, iç organ ve beyinler üzerinde incelemeler yapmış ve insanları kafatası biçimiyle sınıflandıran ilk kişidir. Anatomiye gözleme dayalı bilim kimliğini kazandırmıştır. Vesalius da diğerleri gibi alınan besine karaciğerde doğal ruh kazandırdığı bunu kalbin yaşamsal ruha beyninde hayvansal ruha dönüştürdüğü görüşündeydi ve vücudun işleyişi sinirler yoluyla sağlamaya yarar. insan beynin maymun, köpek ve at vb. dört ayaklı havanlara benzetir. Vesalius çalışması
kanın işlevi konusunda da galenin öğretileri uzun süre olumlu çalışmaları engellemiştir. Galene göre atar ve toplar damardaki kan gel-git hareketiyle yaşamsal ve doğal ruhları taşıyan iki ayrı akıntıdır. Bir hekim ve din adamı olan servetus akciğer yoluyla olan kan dolaşımını keşfeder. Fakat gerek akciğerlerde gerek tüm vücudun kan dolaşımını düzenleyen kalbin çalışma biçimini William Harvey açıklığa kavuşturmuştur. Harvey Cambridge'de eğitim görür ve İngiltere'de hekim olarak çalışmaya koyulur. 1628 de Latince yayınladığı kitapta yarım saatte kalpten geçen kanın vücut da ki kanı eşit olduğunu ve kalpten çıkan kanın tekrar kalbe geleceğini söyler. Nitekim bu mikroskobun icadıyla ispatlanır. 1651 de yayınlana ikinci kitabında embriyoloji alanında Aristoteles'ten beri en büyük ilerlemeyi ortaya koyar.
13. yüzyıla gelindiğinde fizik konusunda önemli bir gelişme olmamış, ancak bu dönemin en önemli buluşlarını yapan kişi Leonardo da Vinci olmuştur diyebiliriz. Fizik bilimi, Rönesans dönemi sonunda yani 17. yüzyılda gelişme gösterdi. Bu dönemde Galilei, astronomi ve dinamik ile ilgili deneyler ve araştırmalar yaptı. Bu çalışmalarının tümünü kesin matematik yasalarına dayandırmayı vurgulayan deneysel yöntemi kurup geliştirdi. Yine bu dönemde sarkaç konusunda çalışmalar yapan Huygens, sarkaçlı saatleri geliştirdi. Torricelli ve Pascalın yaptığı çalışmalar atmosfer basıncı ile ilgili bilinmeyenleri ortaya çıkardı. Ses ve ışık olayları ile ilgili birçok deney ve araştırmalar gerçekleştirildi. Newton, beyaz renkli ışığın bileşimini buldu. Romer de ışığın hızını bularak ışığın nitelikleriyle ilgili büyük adımlar atıldı. Fizik ve Matematikte Durum
Bu dönemde, daha önceden optik konusunda gerçekleştirilen gelişmeler daha da ileriye taşındı ve teleskop, mikroskop ve gök dürbünü icat edildi. Bu dönemde yaşanan en önemli konu ise, Newton tarafından yerçekiminin yani evrensel çekim gücünün keşfedilmesi oldu. 19. yüzyılda, ısı ve mekanik olaylarıyla ilgili termodinamik, sonrasında elektromanyetizma gibi fizik alanları ortaya çıkmıştır. Optik ve ışık konularında yeni buluşların yapılması, fotoğrafçılık ve spektroskopi tekniklerinin, morötesi ve kzılaltı ışınlarının bulunması önemli gelişmelerdendir. 19. yüzyılın sonlarına doğru bazı fizikçiler, fiziğin neredeyse artık tamamlandığını belirttikleri sırada X ışınları, radyoaktiflik, elektron, radyoelektrik dalgalar gibi buluşlar devam etti.
Bacon, sağlam bilginin kaynağının tümdengelim değil tümevarım olduğunu savunur. Çünkü eski tanımsal mantık bilimsel buluşlar için faydasızdır. Dolayısıyla tek seçenek tümevarımdır. Tümevarım ise düşünce tarihi boyunca iki biçimde uygulanagelmiştir: 1.Hızla algılardan genel kavramlara yükselmek ve buradan da orta terimi bulmak 2.Algılardan başlayarak yavaş yavaş genel kavramlara yükselmek Bilimde Yöntem Bilinci Francis Bacon
Bacon'a göre birinci yol Aristoteles mantığından kaynaklanmaktadır ve doğanın çeşitliliği karşısında yararı yoktur. Çünkü Aristoteles mantığı gerçekleri bulmaktan çok bilinenleri kanıtlamaya, öğretmeye yarar. Aristotelesçiler de sürekli tümdengelimi öne çıkardıkları için bilimi, tümdengelime dayalı mantığa indirgemişlerdir. Oysa tümdengelim yöntemiyle yapılmış çıkarımlar, eğer öncülleri uygun bir tümevarım sal dayanağa sahipse bilimsel olabilir.
Fransız düşünür, yazar, bilim adamı ve matematikçi. Modern psikolojinin ve matematiğin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Kendisinden sonraki bilim adamlarına ve filozoflara ilham kaynağı olan teorileriyle, bilimin günümüz seviyesine ulaşmasında büyük rol oynamıştır. Düşünsel alanda matematiksel açılımlardan yararlanarak, doğrudan ortaya çıkan ve doğruluğu tartışılmaz kesin-mutlak birtakım bilgilerin var olduğunu savunmuş; bu savını da “Düşünüyorum, öyleyse varım” şeklindeki ünlü söylemiyle ortaya koymuştur. Bilimsel devrimin baş aktörlerinden biri sayılan Descartes, “Kartezyen koordinasyon sistemi”ni (kartezyanizm) geliştirerek, özellikle düzlem geometrisinin ve matematiğin evrimsel sürecine çok büyük katkıda bulunmuştur. Descartes
Bacon'da eksik olan teori ve matematik anlayışı fazlasıyla Descartes'te mevcuttur. Bilim, matematik, felsefe alanında önemli çalışmalar yapmışıdır ve Analitik geometrinin kurucusu olarak görülür. Doğa felsefesindeki çalışmaları iki hedefe yönelmiştir. 1. Mekanik biliminde gelişen ve uygulanan alanı bulan matematiksel yöntemi açıklamak ve diğer alanlara genellemek. 2.Bu yöntemi kullanarak doğanın işleyişini genel bir mekanik olarak açıklamasını yapmak. Descartes'e göre Bacon empirik olguları öne almakla soruna tersten yaklaşmıştır. Oysa doğru olan dedüktif çıkarımlarımıza temel olacak genel ilkeleri saptamaktadır.
Matematikle ulaşılan kesinliğe, aynı yoldan giderek bilimde de ulaşılabileceğini savunmuştur. Descartes'in dedüktif yaklaşımı bilimde hipotezin önem ve yerini anlama yönünden modern anlayışa çok yakındır. Analiz, Sentez ve analoji gibi noktalarda ortaya düşünceler koymuştur. Descartes'in aradığı hipotezlerini yalnızca sonuçlara giderek doğrulamak değil fakat onları bir takım daha temel ve ilkel doğrulara giderek kanıtlamaktır. Cebirsel yöntemleri geometriye uygulayarak analitik veya koordinat geometriyi kurar.
1581'de Pisa Üniversitesinde tıp tahsiline başladı, ancak parasızlıktan okulu terk etti. 1583'ten itibaren matematiğe ilgi duyan Galileo, bu konudaki çalışmaları sayesinde 1589'da Pisa 'da profesörlük elde etti. 1597'de pratikte çok faydası olan pusulayı ticari olarak piyasaya arz etti. 1600 senesinden hemen sonra ilkel bir termometre, insan kalp atışının ölçümünde kullanılmak üzere bir sarkaç ve 1604'te serbest düşüşün matematik kanunlarını keşfetti. Galileo
1609'da Hollanda'da teleskopun bulunduğunu işitti. Kendisi daha ileri bir alet yaparak bunu astronomi gözlemlerinde kullandı. 1610' da aydaki dağlar, yıldız kümeleri ve Samanyolu üzerine ilk tespitlerini yayınladı. Bu arada Jüpiter'in dört uydusunun varlığını bildirdi. Bu kitabı çok ilgi uyandırdı ve Floransa'da saray matematikçisi olmasını sağladı. 1611'de Roma'ya gitti ve oradaki Bilim Akademisi'ne üye seçildi. 1613'te güneş lekeleri üzerine yazdığı eserini yayınladı. Bu eserinde Kopernik sistemini açık bir şekilde müdafaa etti. Bundan dolayı papazların ağır hücumuna uğradı.. Yetmiş yaşında hapsedilen Galileo'nun gözleri kör oldu ve 1642 yılında hapiste öldü. Galileo'nun Teleskobu
Galileo'nun öldüğü yıl dünyaya geldi.( ) İlk kez Newton da bütün sonuçları kapsayan teorik düzeyde bir sistemin ortaya çıktığını görüyoruz. Küçüklüğünde parlak bir öğrenci olmayan Newton 1661 de Cambridge üniversitesine girer ve öğrenimini üç yıl içinde tamamlar. Barrow adında seçkin matematik profesöründen ders alan Newton nun yeteneklerini ortaya çıkarmasıyla Barrow 1668 de kürsüsünü Newton a bırakır. 1665 Ağustos'ta Londra'da başlayan veba salgını nedeniyle Cambridge kapatıldı ve Newton 1667 Mart'a kadar Woolsthorpe'taki çiftlikte kaldı. Isaac Newton
Çiftlikteki çalışmalarında diferansiyel ve integral hesaplamalarının temelini attı. Geçmişte alan, yay uzunluğu, tanjant bulma gibi eskiden kullanılan yöntemleri diferansiyel hesaplamayı temel alarak birleştirdi. Çiftlikte karanlık bir odada güneş ışığını bir prizmaya tutarak ışık tayfı oluşturmuş ve beyaz ışığın tek başına bir birim olmadığını fark etmiştir. Newton içine kapalı, gösterişten uzak ve polemiklerden kaçan bir kişilikti. Newton'a göre doğa matematiksel niteliklere sahip bölünemez küçük parçacıklardan yapılmıştır ve doğada her olay bu parçacıkların birleşmesi ve dağılması ile oluşmuştur.
1667'de Newton üniversite tekrar açılınca Cambridge'ye geri döndü ve iki yıl sonra matematik profesörü oldu Newton yaklaşık 30 yıl Cambridge'de kaldı ve mektuplar yoluyla diğer bilim insanları ile konuşarak tek başına çalışmalarına devam etti. Bu yıllar boyunca en büyük eseri olan Principia kitabını hazırladı ve tamamladı. Işık ile ilgili çiftlikte yaptığı deneyler sonucu mercekli teleskopların kusurlar yarattığını fark etti ve kendisi bir yansıtmalı teleskop geliştirdi. 1668'de bu teleskop ile bilim dünyasının ilgisini çekti ve 1672'de Royal Society'nin üyesi oldu.
Kitapta ispatlar geometri ile yapılmış, evrensel kütle çekimi açıklanmış ve cisimlerin kütleleri ile doğru orantılı, mesafeleri ile ters orantılı birbirlerini çektiklerini açıklamıştır. Kitap Newton tarafından iki ana bölüme ayrılmıştır. Birinci bölümde Galileo'nun deneylerinden övgü ile söz eder ve Kepler kanunlarını matematiksel olarak ispatlar. Bu bölümde kendi ismi ile anılan Newton hareket yasalarını açıkladı. İkinci bölümde akışkan içindeki hareketleri incelemiştir ve en iyi gemi tasarımı için öneriler koymuştur. Bu bölümde dalga hareketlerini matematiksel incelemesi ilgi çekmiştir.
Işığa İlişkin Kuramlar Bir şair ve diplomat oğlu olan Huygens, ışığın parçacıklardan değil, dalgalardan meydana geldiği düşüncesindeydi. Huygens’ in, dalga hipotezine, su ve ses dalgalarından esinlenerek ulaştığı söylenebilir. Teorisini ilk kez 1678’de Paris Bilimler Akademisi'nde açıkladı; sonra tam ve ayrıntılı biçimde 1690’da yayımladığı Traite de la Lumiere adlı kitabında ortaya koydu. DanimarkalI fizikçi Erasmus Bartho-linus, “çift kırılma özelliği” denen olguyu 1670’te keşfetti. Işığın “kutuplaşması” dediğimiz kavram Newton da kendini gösterir ve nitekim ışınların iki “yanlı” olduğundan söz eder.
İngiliz bilgini Robert Hooke ışığın eğri dalgalardan ibaret olabileceği düşüncesini ortaya atar; öyle ki, dalgaların taşındığı “esir” denen ortamın parçacıkları, ışığın ilerlediği yöne dik açı yaparak hareket ederler. Biri çıkıp Newton'un, Hooke’m ve Huygens ’in hipotezlerini birleştirebilseydi, o dönemde ışıkla ilgili bilinen tüm olguları kapsayacak güçte bir teori kolayca ortaya çıkmış olacaktı.
Bu dönemde maddenin temel yapıtaşı olarak atom kavramının yeniden sahneye çıktığına, bazı kimyasal elementlerin bulunduğuna tanık olmaktayız. Hatırlanacağı üzere, maddenin atomsal yapısı fikrini Demokritos ve daha sonra Epikuros gibi eski Yunan düşünürleri ileri sürmüşlerdir. On yedinci yüzyıl başlarında atom düşüncesinin Fransız filozofu Pierre Gassendi ile İngiliz bilgini Robert Boyle’da yeniden canlanır. Gassendi’ye göre, her türlü madde mutlak derecede katı ve asla yok edilemez atomlardan oluşmuştur. Atomlar nitelik yönünden benzer, fakat biçim ve büyüklük yönlerinden farklı nesneler olup, boş uzayda her yönde serbestçe hareket halindedirler. Günümüz fiziği bunu geniş ölçüde doğrulamıştır. Maddenin Yapısı
Gassendi ayrıca, maddenin katı, sıvı ve gaz halleri ve bir halden öbürüne geçiş üzerindeki oldukça geçerli açıklamasıyla da dikkati çeker Genellikle herkes ateş aracılığıyla her maddenin bu temel element veya ilkelere indirgenebileceği inancındaydı. Gerçi bir hidroklorik ve nitrik asit karışımı olan aqua regia ile altını değiştirmek mümkün; ancak bu değişim geriye dönülmez değildir. Aynı şeyi altının diğer metallerle alaşımında da görüyoruz; alaşım çözüldüğünde ilk konan miktarda altın tekrar elde edilebilmektedir. Böyle, bu gözlemlerden altının sürekli ve değişmez bir niteliği olduğu sonucunu çıkararak, klasik dört element veya üç ilke düşüncesinin geçersizliğini kanıtlıyordu. 1661’de yazdığı Kuşkucu Kimyacı adlı yapıtında bu tür metafizik nitelikteki kavramlar yerine modern anlamda kimyasal element kavramının getirildiğini görmekteyiz.
Boyle Daha sonra, modern kimyanın “atom” kavramını ileri sürer. Ona göre, tüm maddeler, her biri kendi belirli biçimiyle var olan katı parçacıklardan meydana gelmiştir. Bu parçacıklar kendi aralarında gruplaşarak şimdi “molekül” dediğimiz daha büyük parçacıkların oluşumuna yol açarlar. Boyle bir kimyacı olduğu kadar bir fizikçidir Asistan olarak yanına aldığı Robert Hooke ’la birlikte gazların fiziksel özellikleri üzerinde birçok deneyler yapar. Otto von Guericke’nin icat ettiği hava pompasını daha geliştirerek havanın ağırlık, sıkışa bilirlik ve elastikiyeti gibi özelliklerini incelerler. Boyle ile Hooke’ın gazlar üzerindeki deneyleri, birçok yanıcı maddenin havasız kaldığında yanmadığını da gösterir. Böylece yanma olayında havanın gereği ortaya çıkarsa da nedeni anlaşılmaz.
17. Yüzyılda bilimsel faaliyeti destekleyen kurumlardan biride bilim akademileridir. Bunlar bir taraftan üniversite faaliyetlerine destek olurken diğer taraftan çağın gereksinimlerine uygun şekilde bilim adamlarını desteklemişlerdir. Bunlardan erken tarihli olanlardan biri İtalya’da Floransa kentinde kurulan “Academia del Cimento”dur.1657 yılında kurulan bu akademinin kurucuları arasında Galilei’nin iki öğrencisi Vivani ve Toriçelli de vardır. Akademinin üyeleri arasında devrin seçkin bilim adamlarını görmek mümkündür. Bunlar arasında mekanist fizyolog Borelli, Danimarkalı anatomist ve jeolog Steno, embriyolog Redi ile astronom Dominico Cassini de bulunmaktadır. Bu bilim adamları sayısız deneyler yapmışlardır. Ancak bir süre sonra din adamları buranın sakıncalı faaliyetlerde bulunduğunu düşündüklerinden 1667’de kapatılmış ve yakalanan üyelerinden biri engizisyonda cezalandırılmıştır. Bu akademi birçok bilimsel çalışmayı da desteklemişlerdir. Bunlar arasında Toricelli’nin hava basıncıyla ilgili çalışmaları da önemli yer tutar. 17. yüzyılda kurulmuş olan akademilerden biri de “Royal Society”dir. Kraliyet akademisi diye adlandırabileceğimiz bu akdemi doğayı incelemek ve bu alandaki çalışmaları da desteklemek gayesiyle kurulmuş olup, ilkin gayrı resmi olarak Francis Bacon’un 1645’deki deneylerini desteklemekle işe başlamıştır. Bu akademide hemen her alanda çalışmalarını yürütmüş olduğu görülür. Bu kuruma üye olmak bir ayrıcalık olarak nitelendirilmiştir. Bilim Akademileri
1-) Copernic yaptığı araştırmalar sonucunda hangi evren sistemini bulmuştur? A.Güneş Merkezli Sistem B.Ay Merkezli Sistem C.Dünya Merkezli Sistem D.Ay ve Dünya Merkezli Sorular
2-) “Ay ve Güneş merkezde sabit duran yer kürenin etrafında, gezegenlerde Güneşin etrafında toplanmaktadır” teorisini kim öne sürmüştür? A.Leonardo Da Vinci B.Vesalius C.Copernicus D.Tycho Brahe
3-) Çalışmaları sayesinde Parecelsus lakabı takılan İsviçreli hekim kimdir? A.Leonardo Da Vinci B.Von Hohenhaim C.Galen D.İbni Sina
4-)Anatomide gözleme dayalı bilgiyi kim kazandırmıştır? A.Von Hohenhaim B.Galen C.Vesalius D.İbni Sina
5-)kalpten yarım saat’ de geçen kanın vücuttaki kana eşit olduğunu savunan bilim insanı kimdir? A.Leonardo Da Vinci B.Vesalius C.Copernicus D.William Harvey