BiREY MERKEZLİ (DANIŞANDAN HIZ ALAN ) TERAPİ
Psikanaliz ve davranışçılığa karşı tabi ki BiREY MERKEZLİ TERAPİ
KONU BAŞLIKLARI Tarihçesi Temel Felsefesi Temel Kavramlar Sağlılık Ve Fonsiyonsuzluk Terapinin Doğası Terapi Süreci Terapötik Teknik Ve İşlemler Birey Merkezli Yaklaşımın Evrimsel Gelişimi Psikolojik Ölçme Ve Değerlendirmenin Rolü Bireysel Ve Kültürel Çeşitlilik Konuları Birey Merkezli Terapinin Stan Olgusunda Uygulanması Katkı, Sınırlılıkları Ve Getirilen Eleştiriler
TARİHÇESİ Birey merkezli terapi , Carl Rogers’in bir eseridir. Rogers danışanı kendi kendine değiştirme gücü olan bir kişi olarak merkeze koyan kuramı psikoterapi alanında bir devrim yapmıştır. Kırk yılı aşan bir süre içinde geliştirilen bu yaklaşım üç farklı şekilde tanınmaktadır. Bunlar : Rogers modelini ilk olarak 1940’larda “yönlendirici olmayan psikolojik danışma” olarak adlandırmıştı. Düşünceleri geliştikçe, danışana odaklanılması gerekliliğini vurguladıkça modelini 1950’lerde “danışandan hız alan” terapi olarak yeniden adlandırdı. Daha sonra 1980’li yıllarda kuramının psikolojik danışma ortamının dışında da uygulanabilirliğini fark ederek “birey merkezli yaklaşım” terimini kullanmaya başlamıştır.
Rogers bir röportajda ailesiyle iletişime geçilebilseydi, sağladığı katkılardan hangilerini anne-babasının bilmesini isterdi sorusuna yanıt olarak ; annesinin olumsuz yargılamalarından kaçınmak istediği için annesine hiçbir şey söylemeyeceğini belirtmiştir. İlginç olan nokta ise kuramdaki en önemli konu, yargılamadan dinleme ve danışanın olduğu gibi kabul edilmesinin gerekliliğini vurgulamasıdır.
Carl Rogers pek çok yönden öncü bir insandı: Psikoterapi almaya gelenler için “danışan” terimini ilk kez o kullanmıştır. Danışma süreçlerini ilk kez o kaydetmiştir; yaptığı bu kayıtları da düşüncelerini test etmek için kullanmıştır.
TEMEL FELSEFESİ “İnsanoğlunun özünde iyi olduğu “ şeklindeki temel önermesi kuramın en belirleyici özelliğidir. Eğer kişi kendi haline bırakılırsa , kendisinin sahip olduğu tam kapasitesi ile kendi yoluna gidecektir, diğer tüm kuramların varsaydığı gibi hiçbir olumsuz eğilimi (örn Freud ‘un saldırganlık içgüdüsü gibi ) ortaya çıkmayacaktır. Rogers ayrıca özgürlüğün danışma ilişkisinde önemli bir unsur olduğunu düşünmektedir.
Birey merkezli terapistler , insanların bazen yıkıcı ve antisosyal davranışlar gösterdiklerini kabul etmektedirler ancak onların bu eğilimlerinin çevre ile yaşadıklarının bir ürünü olduğunu iddia etmektedirler. Birey merkezli danışmanlar , danışanların kendi kendini yönetebildikleri ve gösterdikleri davranışların sorumluluğunu tamamen alabildikleri inancına kendilerini adamışlardır. Her birey kendi içinde gelişme ve daha iyi bir insan olma kaynağına sahiptir. Yaklaşımın temel öğesi, insanların dış etkenlerin etkisinden kalmadan, kendi kendilerini kontrol edebilme ve geliştirebilme yetilerine sahip olmasıdır.
Birey merkezli terapi hümanistik ve fenomenolojik özelliklere sahiptir. Bireyler kendi kendilerine kişisel ve sosyal dönüşümü gerçekleştirebilecek kişisel güce sahiptirler. Bizim rolümüz bu gücü onlara keşfettirmektir. Bu da Hümanistik yaklaşımla ortak yöndür. Rogers , bir kimse için gerçek olan şey aslında onun algıladığı şey olduğundan, bir kimseyi anlamak için en önemli faktörün kişinin algıladığı gerçeğin ne olduğuna bakmak olduğundan yaklaşımı da fenomenolojiktir.
TEMEL KAVRAMLAR Yaşantı Gerçekleştirme eğilimi Organizmik değerlendirme süreci Benlik / Kendilik Kendini gerçekleştirme eğilimi Olumlu saygı ve kendine saygı ihtiyacı Değerli olma koşulları
YAŞANTI Organizmada belli bir zamanda bireyin farkındalığı dahilinde gerçekleşen her şeydir. GERÇEKLEŞTİRME EĞİLİMİ En temel insani süreçtir. “ organizmanın varlığını sürdürmesine veya geliştirmesine hizmet etmek üzere tüm kapasitesini geliştirmek üzere sahip olduğu doğal bir eğilimdir.”
ORGANİZMİK DEĞERLENDİRME SÜRECİ İnsanlar gelişim sağlayıcı yaşantılara doğru yönelirler, katkı sağlamayan ya da onların gelişimini engelleyen yaşantılardan uzakta dururlar.
BENLİK/ KENDİLİK Kişinin “benim/ kendimin” olarak algıladığı tüm yaşantıları ve buna affettiği değerler benlik kavramı olarak ortaya çıkar.örneğin, eğer tango yapmakta iyi olduğunu keşfedersen bu deneyim benlik kavramının bir parçası haline gelir.
AZ ise ÇOK ise Benliğin önemli bir diğer parçası İDEAL BENLİKtir. Bireyin sahip olmak istediği en üst düzeydeki benlik kavramıdır. Loreal reklamlarındaki “siz buna değersiniz” cümlesi ideal benliğe sesleniştir. AZ ise ÇOK ise Gerçek benlik İdeal benlik Gerçek benlik İdeal benlik
KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME EĞİLİMİ Organizmanın sahip olduğu tüm kapasiteleri onu devam ettirecek veya geliştirecek bir biçimde geliştirmedeki doğuştan getirdiği eğilimdir. OLUMLU SAYGI VE KENDİNE SAYGI İHTİYACI Tüm insanların olumlu saygıyı hissetmeye ihtiyacı vardır. İnsanlar olumlu saygı ihtiyaçları nedeni ile kendileri için önemli olan insanların sevgisini almak isterler.
DEĞERLİ OLMA KOŞULLARI Değerli olma koşulları; bir kimse, onun için önemli olan birisi tarafından bazı yönlerinin olumlu diğer yönlerinin olumsuz olarak değerlendirildiğini algılandığında ortaya çıkar. Değerlendirme koşulları dışsaldır, yani bu davranışları farklı şekilde değerlendiren başkalarının vermiş olduğu tepkilerdir ve çoğunlukla da sosyal normlara dayalıdır.(erkekler ağlamaz, kızlar bağırıp çağıramaz gibi..)
SAĞLIKLILIK VE FONKSİYONSUZLUK Sağlıklı bir insan tutarlı bir insandır. Yaşantılara açıktır değerlendirme odağı İÇSELDİR. Olumlu bir benlik kavramı vardır ve kendine karşı koşulsuz olarak saygı duyar. Sağlıklı bireyler yaratıcıdırlar ve yaşamlarında risk alabilirler.
BM kuramda, işlev bozukluğu bireyin kendisi ve yaşantısı arasındaki uyumsuzluk bakımından tanımlanmaktadır. Değerlendirme odağı içsel olmak yerine DIŞSALDIR Genel olarak baktığımızda ise BM kuramda işlev bozukluklarının hepsinin temelinde TUTARSIZLIK yer alıyor diyebiliriz.
TERAPÖTİK SÜREÇ Terapötik Amaçlar Birey merkezli yaklaşım bireyin çok yüksek düzeyde bağımsızlığını ve bütünlüğünü hedef almaktadır. İlgi odağı,bireyin psikolojik danışma sırasında getirdiği sorunlar değil,bireyin kendisidir. Hedef ,danışanların şimdiki durumda karşılaştıkları ve gelecekte karşılaşabilecekleri sorunlarla daha iyi başa çıkabilmeleri için gelişme sürecinde onlara yardımcı olmaktır. Rogers, psikoterapiye gelen kişiler genellikle;”gerçek kendimi nasıl keşfedebilirim?” Olmak istediğim kişi haline nasıl gelebilirim?Yüzeysel görünümümün arkasına geçerek nasıl kendim olabilirim? gibi sorular sorduğunu yazmıştır. Kişinin yeni yaşantılara açık,kendine güvenen, değerlendirmeyi içsel kaynağında yapan ve gelişimini devam ettirmeye istekli olması için cesaretlendirilmesi birey merkezli yaklaşımın temel hedefidir.
Terapistin İşlev ve Sorumlulukları Birey merkezli terapistin rolü, danışanın’bir şeyler yapmasını’ sağlamak üzere tasarlanmış teknikleri kullanmak değil;davranışlarıyla birlikte orada bulunduğunu,var olduğunu danışana hissettirebilmektir. Birey merkezli yaklaşımı benimseyen psikolojik danışmanlar yönlendirici olmayan bir rol üstlenirler. Danışanı yönetmeye,kontrol etmeye,düzenlemeye veya denetlemeye çalışmazlar.Teşhis koymaya,tedavi planları oluşturmaya,çeşitli terapi teknikleri kullanmaya çalışmazlar.Danışanın hikayesini almazlar,yönlendirici ve sorgulayıcı nitelikte sorular sormaktan kaçınırlar. Terapistin rolü,danışan tarafından içinde bulunulan zamanda var olmak,ulaşılabilir olmak ve danışanın içinde bulunulan zamanda burada ve şimdi ilkesine göre ortaya koyduğu davranışlar üzerinde odaklanmaktır. Terapist; saydam,empatik ve koşulsuz olarak danışanı kabul eden bir tutum içinde hareket ederek danışanın değişimine ortam hazırlar.
Terapide Danışanın Yaşantısı Terapötik değişim,danışanın hem terapi sürecindeki deneyimine hem de psikolojik danışmanın terapi sürecindeki tutumunu kavramasına bağlıdır. Danışman kendisinin araştırılmasına izin veren bir ortam oluşturabilirse danışanlar,duyguları,inançları,davranışları ve dünya görüşleri de içine alan çok geniş deneyimleri araştırma fırsatını yakalayabilirler. Danışanlar uymsuzluk gösterdikleri bir durum için psikolojik danışmaya gelirler.Bunu anlamı kendi algılamalarıyla yaşadıkları gerçek arasındaki çelişkidir. Danışanların terapiye gelmelerinin bir nedeni de temelde kendilerini yardıma muhtaç,güçsüz ve karar vermekten veya kendi yaşamlarını yönetmekten aciz olduklarını hissetmeleridir.Terapistin rehberlik etmesi ile bir yol bulabileceklerini ümit ederler. Terapiyle kişiler olayları daha az çarpıtırlar,çelişkili ve karmaşık duygularını daha çok kabullenir ve bunlarla bütünleşirler.
Terapist ve Danışan Arasındaki İlişki Rogers’a göre kişilik gelişimini gerçekleştiren gerekli ve yeterli koşulları şu şekilde sıralamıştır: İki kişinin psikolojik işbirliğinde bulunması Danışanın uyumsuzluk veya kaygı yaşaması Danışmanın hoşnut bir yapı sergilemesi Psikolojik danışman,danışanı koşulsuz olarak kabul etmektedir ve saygı duymaktadır. Terapist danışana empatik bir anlayışla yaklaşmakta ve bunu danışana iletmeye çalışmaktadır. Terapistin danışanla iletişimi koşulsuz kabul ve empatik anlayışa dayanmaktadır.
Terapi Sürecini Kolaylaştıran Koşullar Saydamlık ve içtenlik,uyumluluk:Terapistin gerçek,saydam,bütünleşmiş ve otantik olduğunu gösterir. Terapist duygularını ve tepkilerini yalnızca danışan için yararlı olacağını düşündüğünde ona iletir. Olumsuz duyguları saklamak sahte bir yüz takınmak olacaktır ki bu da kesinlikle danışan tarafından hissedilecektir bu yüzden içten olması önemlidir. Koşulsuz olumlu saygı Danışman, danışana karşı yaklaşımında onu tamamen kabul etmektedir ve onu tümüyle dinlemektedir. Yüksek düzeyde ilgi,ödüllendirme,kabullenme danışana değer verme terapinin başarısını daha fazla artıracaktır. Empati Rogers empatiyi başka birisinin hayatını geçici olarak yaşamak ve herhangi bir yargıda bulunmadan dikkatlice hareket ederek ilerleyebilmek olarak tanımlamıştır.
TERAPÖTİK SÜRECİN AŞAMALARI Rogers, danışma sürecinin tutarsız olmaktan tutarlı olmaya doğru 7 aşama olduğunu söylemiştir. Aşama 1 : Bir insan danışmaya kendi isteğiyle gelmemektedir. Değişmek gibi bir amacı yoktur çünkü bir probleminin oluğunu bile düşünmemektedir. Katı bir benlik yapısına sahiptir. Aşama 2 : Eğer kişi ilk aşamada kendisinin tamamen kabul edildiğini hissederse o zaman ikinci aşamaya geçilir. Bu aşamada danışanın yaşantısı üzerinde biraz ilerlemiştir. Aşama 3 : Kendi isteğiyle danışmaya gelenlerin çoğu bu aşamadadırlar. Danışan kendi yaşantılarını ve duygularını getirir ancak bunu yaparken kendisini pek işin içine katmamaktadırve uzakta bir yerdedir, depresyon gibi duyguları açığa vurur ve hala katı bir benliğe sahiptir. Aşama 4 : Danışan bu aşamada daha yoğun duygularını ifade etmeye başlar ancak bu duyguların pek çoğu onun geçmiş yaşantılarına ilişkindir. Kendisi ve yaşantısı arasındaki tutarsızlığın farkına varmaya başlar.
Aşama 5 : Danışanlar duygularını yaşarlar ve bunları da yaşadıkları gibi ifade eder. Danışanlar bu yaşantılarını yaşarken hala bazı korkulara sahiptirler ve bazen ortaya çıkan yeni duygularına çok şaşırabilirler. Aşama 6 : Çok ayrıcalıklı ve çoğunlukla da dramatik bir aşama olduğunu ifade etmektedir. Danışan takılmış olduğu duyguları anında ve dolu dolu yaşar. Danışan artık duygularını tamamen kabul etmektedir. Aşama 7 : Bu son aşama , danışma ilişkisi içinde ve dışarıda da yaşanmaktadır. Kendi sürecine güvenme, duygularda değişme ve gelişen bir sahiplenme durumu vardır. Kendine güvenen ilişkilerinde rahattır , içtendir, tutarlıdır ve açık iletişim kurar.
Rogers her danışan değişimin bu son aşamasına ulaşamaz der. Danışanlar daha çok 2. aşamada danışmaya gelmektedirler ve 4. aşamada da ayrılmaktadırlar. Rogers terapi sürecine iki tür direnç geliştirdiğini farketmiştir. Birincisi , kişinin daha önce inkar ettiği acı verici yaşantılarını kendisine ve danışmana açmaktan kaçınmak üzere doğal olarak yaşadığı bir isteksizliktir. İkincisi ise danışman tarafından yaratılmaktadır, bu danışmanın yorum yapması , tanı koyması ve bunun gibi bazı değerler getirmesi nedeniyle ortaya çıkarılmaktadır.
TERAPÖTİK TEKNİK VE İŞLEMLER TERAPÖTİK TEKNİK VE İŞLEMLER Duyguların Yansıtılmasının Önemine İlişkin İlk Görüşler Rogers’ın bu kuramı ilk geliştirdiğinde düşüncesi, danışanın dünyasını anlamak ve bu anlayışı danışana yansıtarak danışanın farkındalığını artırmaktır. Ancak bu kuramı kullanan kişiler sadece Rogers’in uygulamalarını taklit ettiğinden, bu kuram sadece duygu ve içerik yansıtmalarından oluşan bir yaklaşım olarak algılanmıştır.
Birey Merkezli Yaklaşımın Evrimsel Gelişimi Rogers, temelde duyguların yansıtılmasını sağlayan yöntemlere önem vermektedir. Zamanla psikoterapiye olan görüşü geliştikçe terapötik tekniklerden, psikolojik danışmanın kişisel niteliklerine, inançlarına, davranışlarına ve danışanla olan ilişkilerine doğru dönüşüm göstermiştir.
Birey Merkezli Terapi’de teknikler dinlenir, kabul edilir, saygı duyulur, anlaşılır ve tepki verilir. Teknikler terapist tarafından dürüstçe açıklanır. Danışanın gerçekliğini engellediği için teknikler danışmanın kendine ait bilinci doğrultusunda kullanılamaz.
Psikolojik Ölçme ve Değerlendirmenin Rolü Değerlendirme, müdahale sürecinin bir önkoşuludur. Bir çok ruh sağlığı kuruluşlarında, tanısal tarama ve çeşitli testlerle yapılmaktadır. Birey Merkezli Terapide danışan hakkında bilginin en iyi kaynağı, danışanın kendisidir. Bu yüzden değerlendirme teknikleri Birey Merkezli Yaklaşımın özüne terstir.
Uygulama Alanları Birey Merkezli Yaklaşım; Bireysel ve grupla psikolojik danışmada Aile danışmanlığında Alkol bozuklukları,alkol problemi,psikosomatik problemler, fobilerle çalışma ve kişilik bozuklukları ile çalışmalarda Krize müdahalede etkili olabilir.
BİREYSEL VE KÜLTÜREL ÇEŞİTLİLİK KONULARI Birey merkezli terapi kuramı hangi kültür tarafından uygulandığına bağlı olarak ya çok kötülenmiş ya da çok övülmüştür. Diğer birçok danışma kuramında olduğu gibi birey merkezli terapi kuramı bireye çok fazla odaklaştığı ve insanların yaşamında etkili olan aile ve kültür etkilerine pek dikkat etmediği için eleştirilmiştir.
Birey merkezli terapistleri içsel değerlendirmeye odaklaşma konusunda aşırı önem vererek aileye ve topluma karşı görev duygusu gibi değerleri ihmal etmektedir. Poyrazlı problemi “duyguların ifade edilmesi ve bireyselciliğin vurgulanması, ailenin gücünün önemsenmemesi, yapı yoksunluğu ve danışmanın otoriter tutumu” olarak ifade etmiştir.
Birey merkezli terapide bireyselciliğin vurgulanması, bireyin çevresinin, içinde yaşadığı grubun ya da toplumun değil kendisinin değişmesi gerektiği şeklinde bir tutuma yol açmaktadır. Beyaz Avrupalı dışındaki kültürlerden gelen danışanları geleneksel olarak birey merkezli terapistlerin verdiğinden daha fazla olarak rehberlik isteyebilir ve bekleyebilir.
Birey Merkezli Terapinin Stan Olgusunda Uygulanması Birey merkezli terapist, formal bir değerlendirme yapma ve tanı koyma yerine, kendi gözlemlerine bağlı olarak hareket etmektedir. İçsel başvuru kaynakları doğrultusunda Stan’ı anlamaya çalışmaktadır. Stan kendisi için anlam taşıyan hedeflerden bahsetmiştir. Değişim için motive edilmiş ve istediği değişimler doğrultusunda yeterince kaygı duyduğu gözlenmişti. Buna göre birey odaklı danışman Stan’ın kendi yolunu bulacağına inanmakta ve kişisel gelişimi için gerekli kaynaklara sahip olduğuna güvenmektedir.
Terapist Stan’ın kendini nasıl bir kişi olarak gördüğü ile nasıl bir kişi olmak istediği arasındaki farklılığı özgürce anlatması, başarısızlık karşısında duygularından, erkek gibi davranamamaktan, korkularından ve belirsizliklerinden, umutsuz olduğu zamanlardan söz etmesi için onu cesaretlendirmektedir. Stan’ın kendisini tehdit eden unsurları araştırması için cesaretlendirecek özgür ve güvenli bir ortam oluşturmaya çalışmaktadır.
Terapistle kurduğu ilişki yoluyla Stan aşamalı olarak yaşadıkları üzerinde daha kolay odaklanabilmekte duygularına ve davranışlarına açıklık getirebilmektedir. Güçlerini toplama ve kendi kararlarını kendisinin verme kapasitesi olduğunu anlamaktadır. Kısacası terapötik ilişki Stan’ı kendini yenilgiye uğramış gibi hissetme durumundan çıkarmaya doğru yönelmektedir.
Birey merkezli yaklaşımın katkıları Araştırmanın Öneminin Vurgulanması: Kavramlarının test edilebilir varsayımlar olarak kalması ve bunların araştırmaya sunulması, konuların tümüyle araştırmaya açılmasıdır. Araştırmalar çoğunlukla terapötik süreç ve özellikleri üzerinde yapılmaktadır. Empatik Anlayışının Öneminin Vurgulanması: Terapistin empati düzeyi, terapi içinde danışanın değişiminde en güçlü potansiyel faktör olduğunu göstermektedir. Her terapi türünde empati, başarılı terapi için gerekli bileşendir.
Birey Merkezli Yaklaşımın Sınırlılıkları Ve Getirilen Eleştiriler Araştırma yöntemi açısından getirilen eleştiriler Gönüllü olmayan ve kontrol grubunda psikoterapi için başvurmamış olan danışanlar ile çalışmaların yapılması Kontrol grubunun bulunmaması Plasebo etkisinin dikkate alınmaması Terapi sonuçlarını değerlendirmede daha çok objektif ölçme araçlarının kullanılmamış olması Uygun olmayan istatiksel yöntemlerin kullanılmış olması Bazen danışmanların danışanlarını aşırı destekleyici olması Yaklaşımın temel kavramlarının yanlış anlaşılması Danışmanın kendi güçlerini azaltarak çok fazla danışan odaklı olması