Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Ekim 2010. Fikirler, kişinin mantığının ürettiği (veya dışarıdan kabullenerek aldığı) bir sonuçtur. Bir fikrin sahibine göre mantıklı olması, onun doğru.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Ekim 2010. Fikirler, kişinin mantığının ürettiği (veya dışarıdan kabullenerek aldığı) bir sonuçtur. Bir fikrin sahibine göre mantıklı olması, onun doğru."— Sunum transkripti:

1 Ekim 2010

2 Fikirler, kişinin mantığının ürettiği (veya dışarıdan kabullenerek aldığı) bir sonuçtur. Bir fikrin sahibine göre mantıklı olması, onun doğru (faydalı) olması demek değildir. Çünkü; mantık, beyne önceden yüklenmiş bilgi ve kabullere dayanarak karar verir. Bir Müslümanın yaratıcı olarak Allah’ı kabul etmesi “dini bir hayat” yaşaması için yeterli değildir. Müslüman, kaynağından doğru alınmış, doğru yorumlanmış dini bilgilerle beynini yükleyerek mantığına doğru yol haritası çizmelidir. Aksi halde; başkaları onu etkiler, o da pek çokları gibi kendini “seküler hayatın” içinde bulur. SEKÜLER HAYAT Günlük hayata dini sokmamak, din dışı yaşamak.

3 MANTIK BİLİM TARİHİ, İNSANLIK TARİHİNE GÖRE YENİ SAYILIR ● ● Bir insanın beyni, çocukluk döneminden başlayarak; aile, çevre ve dini - felsefi görüşlerin etkisinde kalarak kişilik (davranış biçimi / inanç sistemi) oluşturur. ● ● İnsan genelde içinde bulunduğu toplumun özelliklerine göre karar verir. Çünkü, onu baskın olarak etkileyen, toplumun değerleridir. Töre cinayetleri, cenazelerdeki davranışlar bunun birer örneğidir. ● ● Örnekleri açarsak: Ülkenin doğusunda bir genç kızın yabancı erkekle birlikte görülmesi “ölüm sebebi” olurken, ülkenin batısında aynı olay “ne olmuş yani” olarak karşılanır. Ülkenin bir bölgesinde cenaze evinde kadınlar “ağıtlarla kendilerini yerden yere atarken”, bir başka bölgede sadece “sessiz göz yaşları” vardır. İNSAN MANTIK BİLİMİNİ ÖĞRENMEDEN DE MANTIKLI DÜŞÜNEBİLİR İnsan yaratılışından beri “mantıklı düşünebilme” özelliğine sahiptir.Bu sebeple, mantık dersleri almamış biri mantıklı düşünebilir, hatta şartlanmışlara göre “daha doğrusunu” düşünebilir. Esas olan; “doğru ve yeterli miktarda” bilgi edinmek ve bununla katma değer üretmek “niyet ve azminde” olmaktır. İnsan (diğer canlılardan farklı olarak) yaratıldığı andan itibaren, “düşünme yeteneği”ne sahiptir. İnsan, düşünebilme özelliğinin bir sonucu olarak; doğanın sırlarını çözmekte ve bulduğu kuralları “fizik bilimi”, “matematik bilimi” vb. adı altında toplamaktadır. Bunlardan biri de “mantık bilimi”dir. Tarih boyunca (dini ve etnik yapısı değişik) kişiler; insanın düşünebilme özelliği üzerinde ortaya fikirler atmışlar; bazıları “akım / ekol” olmuş, bazıları eleştiri ve düzeltmelerle hırpalanmıştır. “Ortaçağ Yunanistan’ında mantık adı altında ileri sürülen sapık fikirlerin Müslümanlarca incelenip çürütülmesi” örnek gösterilebilir. TARİH BOYUNCA MANTIK

4 MANTIKLI DÜŞÜNMEK... DOĞRU DÜŞÜNMEK... ● ● Mantık, insanın akıl ve zihin faaliyetlerini ele alıp, verilere göre doğruyu bulmak için zihnin yaptığı işlemlerin kurallarını bildiren bir bilim dalı. ● ● Mantık kurallarına uygun düşünmeye, “mantıklı düşünme” denir. Ve her mantıklı düşünme insanı doğruya götürmez. ● ● Örnek olarak: “Hayvan ısırır, insanda ısırır; o halde insanda bir hayvandır” cümlesi ısırma üzerinden mantıklıdır; ancak, doğru değildir. ● ● Örnekten hareketle her mantıklı sonucun hakikatin kendisi olmadığı bilinmelidir. ● ● Bir insanın mantığının ürettiği hükümler (kararlar), kişinin daha önce beynine yüklediği “bilgilerle” yakından ilgilidir. ● ● Bu durumda beyne yüklenecek bilginin “güvenilir olması” önem kazanmaktadır. BİLGİ NEREDEN ELDE EDİLİR? Bilgi kaynaklarını üç başlıkta toplamak mümkündür. Bunlar: a- Beş Duyu Organları İle b- Beyin (Akıl-Zeka) ile c- Haber Kaynakları ile ● ● Bunları tek tek ele alalım......... ► MANTIK NEDİR?DOĞRU NEDİR?

5 BİLGİNİN KAYNAĞI İnsanın beyni ile dış dünya arasındaki ilişkiyi “beş duyu organları” dediğimiz göz, kulak, burun, dil ve cilt sağlar. Bu organlar, çevreden aldığı verileri beyne sinirler aracılığıyla yollar. Beyin, gelen verileri değerlendirir, gerekiyorsa organlara talimat yollar, bazılarını da depolar. ●Akıl: ● Akıl: Beynin doğru ile yanlışı, acı ile tatlıyı, sıcak ile soğuğu (örnekleri çoğaltmak mümkündür) algılayabilme özelliğidir. (İnsanlarda akıl 3-20 yaş aralığında gelişir.) ●Zeka ● Zeka: Aklın algıladıklarını anlama, yorumlama, karar verme ile bu verilerden hareketle yeni bilgiler (veriler) üretme yeteneğidir. Zeka, aklın algıladığı her yeni veri ile tecrübe kazanır ve bu özellik, insanın ömrü boyunca devam eder. İnsan Kaynaklı Bilgiler: İnsan Kaynaklı Bilgiler: İnsan insan için haber kaynağıdır. Bir insan diğerleri için doğru veya yanlış, masumane veya kasıtlı haber (bilgi) taşır. Vahiy Kaynaklı Bilgiler Vahiy Kaynaklı Bilgiler: Yüce Allah, yarattığı canlı ve cansızlara “bilgi” depolamıştır. İnsanlar kendi çabalarıyla “maddenin sırlarını araştırıp çözdükçe” kâinata ait bilgileri artmaktadır. Bir diğeri de; Yüce Allah’ın vahiy yoluyla insanlığa geçmiş ve geleceğe ait haber (bilgi) vermiş olmasıdır. Bu bilgiler insanın kendisinin asla bulamayacağı bilgilerdir. İnsana ve geleceğe dair “omurga bilgiler” vahye dayanmıyorsa uyduruktur, güvenilemez... Bu sebeple; insanın görev ve sorumluluklarına dair hususlar da bu sınır içinde değerlendirilmelidir. “BEŞ DUYU ORGANLARI” ile elde edilen bilgiler “BEYNİ KULLANARAK” (AKIL-ZEKA) ile elde edilen bilgiler “HABER KAYNAKLARINDAN” elde edilen bilgiler

6 HABER KAYNAKLARINDAN BEYNİ KULLANARAK DUYU ORGANLARI ● ● Duyu organları her şart altında her maddeyi tam olarak algılayamaz. ● ● Örnekler: Burun tanımadığı kokuyu algılayamaz, kulak belirli dalga boyunun üstündeki ve altındaki sesleri algılayamaz, göz her dalga boyundaki ışığı algılayamaz, göz su içindeki bir çubuğu kırılmış olarak algılar gibi... Demek ki, organların aldığı verilere (ham bilgiye) başka verilerle doğrulanmadıkça, doğru bilgi (güvenilir bilgi) gözüyle bakılamaz. ● ● Günlük hayatın maddeye dair bilgileri insanlardan alınabilir. Mesela, ahşabın nasıl kesileceği, kaynağın nasıl yapılacağı vs. tecrübeli insanlardan öğrenilebilir. Bu konularda “vahiy” bilgi vermez. Çünkü, insana verilen organlar ve akıl bunun için yeterlidir. ● ● Vahiy, insana “Allah’a nasıl inanılması ve ibadet edilmesi gerektiğini, insanlarla ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini, doğayla ilişkilerini “öğretir. Ve bu öğretinin bilgileri kesin doğrudur. ● ● İnsanın beyin faaliyetleri sınırlı olduğundan, insan aklı ve zekası ile her şeyi kavrayamaz, geleceğe ait tam doğru bilgi üretemez… Olsa olsa elindeki verilere göre tahminde bulunur, yanıldığında da “pardon” diyerek kurtulur. ● ● Bu sebeple, beynin ürettiği “felsefi - ideolojik görüşler” eldeki verilere göre ve niyetlere göre hazırlandığından “genelin hayat tarzı” olamaz. Israr edilirse kaos doğar. Bugünkü sorunların temelinde yatan budur.

7 AMAÇ MEYVE TOPLAMAK Mantığın temeli bilgidir. Bilgi doğru (sağlam) olmalıdır. Sağlam zemine oturan merdiven (doğru bilgiye oturan mantık) insanı hedefe ulaştırır. Hedefe ulaştım. Bana yaramadı, kimseye yaramasın. Yanlış bilginin verileriyle üretilen mantık, insana yanlış tercihler yaptırır. İnsan doğru hedefe ulaşamadığı gibi, çırpındıkça da batar. Yanlış bilgi sağlıklı beyinde sağlıksız mantık üretir. Yapma!..Kusur ağaçta değil, sandalyenin konulduğu çürük zemindedir.

8 ÖRNEKLER Buradan itibaren “mantıklı olmak” deyimini; - Doğru Olmak - Doğru Olmak - Doğru Yapmak - Doğru Yapmak - Doğru Düşünmek” - Doğru Düşünmek” anlamında da kullanacağız.

9 GELENEĞE UYMAK GELENEĞE UYMAK MEZAR Geleneğin (Törenin) Özet Tanımı “Bir toplumun bazı katmanlarında sosyal yaptırım gücü olan, kuşaktan kuşağa geçen alışkanlıklar ve davranışlar” olarak tanımlayabiliriz. Tanımdan Hareketle “Geleneğe uymak” olarak açıklanan bazı davranışların (kişiye ve topluma) fayda - zarar analizi yapılmadan sürdürülüyor olduğunu görüyoruz. Geleneğin doğruları taşıması açısından faydası tartışılmaz iken, yanlışın devam ettirilmesi açısından da riskleri vardır. MANTIK, KÜLTÜRE GÖRE OLUŞUR. KÜLTÜR FARKLILAŞINCA, MANTIK DA FARKLILAŞIR. SONUÇTA; ÖTEKİNİ “YADIRGAMA” BAŞLAR. - Çiçekleri ne yapacak ki?”... - Pirinçleri yemek için kalkınca koklayacak.” Bir Çinli ile bir Amerikalı; ortak dostlarının mezarı başında karşılaşırlar. Biri mezara bir avuç pirinç, diğeri bir demet çiçek bırakır. Çinli, küçümseyen bir edayla Amerikalıya sorar: “ - Çiçekleri ne yapacak ki?”... Soruya bozulan Amerikalı cevap verir:” - Pirinçleri yemek için kalkınca koklayacak.” BU NASIL BİR MANTIK? BU NASIL BİR MANTIK?

10 MEZAR (devam) ● ● İnsana dünya hayatında lazım olacağı kadarıyla (yani; kapasitesi sınırlı) akıl verilmiştir. ● ● İnsan; ölüm, kabir hayatı ve sonrası hakkında aklını kullanarak (düşünerek, deney yaparak vs. yolla) bilgi sahibi olamamış ve olamayacaktır da. ● ● Ölüm ve sonrasına ait tek bilgi kaynağı sadece Yüce Allah’dır. O’nun vahiy yoluyla bildirdikleri tek doğrudur. cansız bedenin pirinç yiyemeyeceğini veya çiçeği koklayamayacağını kendini tatmin Aklı yerinde olan biri; “cansız bedenin pirinç yiyemeyeceğini veya çiçeği koklayamayacağını” bilir de niçin bunları yapar? Elbette ölü faydalansın diye değil. Sadece ve sadece “kendini tatmin” içindir… MÜSLÜMAN, VAHYİN ÇAĞRISINA UYDUĞU ZAMAN DOĞRU DAVRANMIŞ OLUR. Kabirde yatanın neye ihtiyacı olduğuna insan aklı karar veremez. İnsan karar verirse ya pirinç getirir, ya da çiçek. O HALDE

11 MEZAR (devam) mezara Adamın kendisi için yaptırdığı mezara ibretle bakınız. CANSIZ BEDEN için bu hazırlığı yaptıran akıl, sizce normal midir? SAYISIZ ÖRNEKTEN BİRİ İnsan, kibirden (kendini üstün görmekten) vazgeçip Yüce Allah’a yönelmeli; ●HAYIR ● Yaşayanlar için HAYIR ●RAHMET ● Ölmüşler için de RAHMET

12 BU NASIL BİR MANTIK? BU NASIL BİR MANTIK? İhtiyarlık Zordur Sağlık, sosyal veya ekonomik şartlar çoğu zaman ihtiyarı çaresiz bırakır ve onu çocuklarının yanlarına sığınmaya zorlar. Sosyal Devlet Bu durumdaki ihtiyara bakacak kurumlar ülkemizde maalesef yeterince yok. Çünkü, sosyal devlet anlayışına henüz ulaşamadık. Ya çocuklar? İnsan ot gibi yerden bitmediğine göre, herkesin bir anne ve babası vardır. Vardır da çocuklar onları sahipleniyorlar mı? İHTİYARI SOKAĞA MI ATSAM? Antalya Valisi “Polis ekipleri her gün cami önünde sahipsiz ve bakıma muhtaç bir dede buluyor. Köyden getirip bırakıyorlar… Aile bağlarıyla övünen millettik, dedelerimizi cami önlerine bırakıp kaçar hale geldik” dedi. Kurtuldu m İHTİYAR

13 (devam) Özde Müslüman; bırakın kendi büyüğünü sokağa atmayı (şartlar ne olursa olsun) başkalarına bile elini uzatandır. Çünkü O, yapması gerekirken yapmadıklarının da hesabını vereceğini bilir. Bilhassa eşlerin ikisinin de çalıştığı ailelerde yatalak bir büyüğe bakmanın zorlukları vardır. Bu durum onu sokağa atmanın gerekçesi olamaz. Bakılamıyorsa baktırmanın çözüm yolları aranmalıdır, arayan bulur. Köy standardında yaşayan bir dedenin aylık gideri; oğlunun veya torununun aylık sigara parasından daha fazla değildir. Diğer israflarda göz önüne alınırsa, bir büyüğü dışlamanın hiç bir ekonomik gerekçesi olamaz. ESKİDEN BÜYÜKLERİN DUASINI ALMADAN EVDEN ÇIKMAYANLARIN NESLİ NE HALE GELMİŞ… ● ● İnsan, “iyilik veya kötülük” yapabilme özelliğine sahiptir. ● ● İnsan, “mantığını - eylemini” taban tabana zıt bu iki özellikten (iyilik veya kötülükten) biri üzerine kurar. Yani, birini seçer. Seçim, onun karakterini oluşturur. ● ● Bir çevre düşünün ki “olumsuzluklar” normalmiş gibi yaşanıyor. Böyle bir ortamda büyüyenin “nefsi duygularının esiri” olmaması mümkün mü? ● ● Bu insanın ileriki yaşlarda “daha doğru bir hayat tarzı”nın da olabileceğini görmesi mümkün ise de, alışkanlıkların terki çoğu zaman mümkün olmayabilir. ● ● Çevrenin, inancın veya inançsızlığın insan mantığı üzerindeki ( +/- ) etkisi tartışılmaz… Beyni her zaman doğru “bilgi ve örneklerle” beslemek gerekir.

14 ARABA BU NASIL BİR MANTIK? BU NASIL BİR MANTIK? Bazılarınca Tercih Zordur İnsan, çoğu zaman “dayanışma” ile “mal” arasındaki “öncelik” hususunda sıkışır kalır… Mal mı, Evlat mı?.. Bir yanda verilmediği zaman kendisinde kalacak olan mal, diğer yanda evlenip giden kız evlat. Mal Putlaşırsa “Mal daha önemlidir” anlayışı ile büyüyenlerin mantığı, insanı evladını bile göremez hale getirir. ŞU MANTIĞA BİR BAKAR MISINIZ? DEMEK Kİ 20 küsur yaşına kadar bin bir eziyetle büyütülen kız verilir de, üç kuruşluk araba verilmez. KIZ GİDEBİLİR, ARABA GİDEMEZ. ÖYLE Mİ?YAŞADIĞIMBİROLAY Yıllar önceydi… Büyük kızımın üniversiteye daha kolay gidip gelebilmesi için ona otomobil almıştım... Kızım üniversiteyi bitirdi, evlendi ve “Bir araba edininceye kadar araba bizde kalabilir mi?” diye sordu. “Kendi arabanız oluncaya kadar kullanın, sonra bana iade edin; çünkü, onda küçük kardeşlerinin de hakları var” dedim... Aradan az bir zaman geçti. Küçük bir toplulukta damadı tanıyanlardan biri “Hocam damadını senin arabayı kullanırken gördüm; yoksa arabayı damada mı verdin?” demez mi? “Evet” cevabım üzerine, ciddi ciddi “Damada araba verilir mi?” dedi. Kan beynime çıktı derler ya... Açtım ağzımı başladım nasihate... Sonunda “Haklısın, ben bunları düşünemedim, özür dilerim” dedi. KIZ GİDER MAL KALIR

15 ARABA (devam) ● ● Kültüre dayalı mantıkta; damat “el oğlu”, kız ise “nasılsa evlenip gidecek, gittiği yerin malı olacak, evdeki bir misafir”dir. Bu mantığa dayalı evliliklerin (açık / gizli) sorun doğurması kaçınılmazdır. ● ● Evlilik mal alır satar gibi “kız aldık- kız verdik” mantığı üzerine kurulamaz. Evliliğe; (erkek evi tarafından) “oğlumuza gündüz evde işçi, gece yatak arkadaşı lazım” veya (kız evi tarafından) “kızımızın karnını doyuracak biri lazım” olarak bakmak; gençleri harcamak, sorunlu evliliklerle ülkenin geleceğini karartmaktır. ● sorumluluk üslenmek ● Evet, evliliğin olmazsa olmaz sebeplerinde “cinsellik, yardımlaşma” olsa da; bunların üstünde (vahye uyarak) “sorumluluk üslenmek” vardır. Çünkü; eşler birbirlerini “emanet” olarak kabul etmişlerdir. ● ● Evlilik yeni bir yuvanın kurulması gibi görünse de mevcut ailelerin sentezidir. Çocuklarımız evlilik öncesi de sonrası da bizim bir parçamızdır; sevinçleri sevincimiz, üzüntüleri üzüntümüzdür. ● ● Onların çocukları ise; hepimizin (milletin/ümmetin) yarınlarıdır. Onlar sadece anne-babanın değil bizlerin de sorumluluğundadır. Sahiplenmezsek, batıda olduğu gibi, bebeğin yerini köpek alıverir...

16 Nefis Hep İster İnsan tüketmeyi sever, canının çektiği her şeyi tüketmek ister, bunun için de mal zengini olmak zorunluluğu hisseder… Nefis Tatminsizdir İnsan çevresindekilere göre lüks içinde yaşasa dahi tatminsizdir, daha lüksünü ister… Nefis Frenlenmelidir İnsan maddeyle olan ilişkisini frenleyemez ise, “maddeye bağımlı” hale gelir ve onu putlaştırır… BEN KAZANDIM NİÇİN VEREYİM Kİ? VERMEM ÜLKE FAKİRLİĞİ ● ● Doğması takdir edilen her canlının gıdası da yaratılmışken, bir insanın açlıktan ölmesi; dünyada gıdanın yokluğundan değil, onun bu “gıdaya ulaşamaması” sebebiyledir. ● ● Bugünün dünyasında açlığın yaygın olduğu ülkelerdeki temel sorun; ülke insanının üretememesi ve/veya başka ülkelerin onları sömürmesidir. Sonuç: Çalanlar “obez” olurken, çaldıranlar “aç” kalmaktadır… BİREYSEL FAKİRLİK ● ● Bazı şeyler; istesek de istemesek de bizim irademiz dışında gelişir. Tabii afetler (deprem, kuraklık vs.), genetiğimize bağlı hastalıklar, ekonomik krizler, savaşlar gibi… ● ● Bir insan kendi dışında gelişen sebeplerle imkânlarını kaybedip “fakir” hatta “aç” duruma düşebilir. ● ● Hiç kimsenin “ömür - servet – sağlık” olarak “yarın garantisi” yoktur. BU NASIL BİR MANTIK? BU NASIL BİR MANTIK? İnsana bedeni dahil tüm imkânları geçici olarak verilmiştir.

17 VERMEM (devam) Hayatına ahiret inancını sokmayanlar, davranışlarını “egoları” üzerine inşa ederler. DÜNYACI “Ben” merkezli bu hayat onları DÜNYACI yapar. Dünyacı bir hayat için de “servet” ve “unvan” olmazsa olmazdır. Bir gün ölecekleri gerçeği onları “dünyayı dolu dolu yaşamak(!)” mantığına sürükler ve elindeki tüm imkânları (zenginliğini) kendisi için kullanmaya yöneltir. Fıtrattan (iç alemden) gelen duygularla zaman zaman birilerine yardım etseler de bu bir görev anlayışıylakendini tatmin MAL EDİNMEK GAYE DEĞİL, VASITA OLMALIDIR. “görev anlayışıyla” değil, “kendini tatmin” için yapılır. Böyleleri için servet edinmek bir VASITA olmaktan çıkıp, GAYE haline gelir. Ve temini için ise her yol (yalan, rüşvet, bozuk mal satmak, vergi kaçırmak, hile vb.) meşrulaşır... MAL EDİNMEK GAYE DEĞİL, VASITA OLMALIDIR. MALI PUTLAŞTIRAN İNSAN, MADDENİN KÖLESİ OLUR. ● ● İnsan, bedeni de dahil olmak üzere hiçbir şeyin gerçek sahibi değildir; olabilmesi için yapımcısı ve muhafaza gücü olmalıdır. (İnsan ölümüne mani olamadığına göre nasıl olur da bedenim benim diyebilir?) İnsan, sadece bir kullanıcıdır. ● ● Benzer şekilde; hava, su, ateş, toprak vb. temel maddeler; insanın bir eseri değil, Yüce Allah’ın insanların kullanımına sunduğu temel üretim ve tüketim araçlarıdır. ● ● İnsaf sahipleri; benim dediklerinin kendisine geçici olarak verilmiş değerler olduğunu kabul edenlerdir. ● ● Zengin diye tanımlanan kişi, kendisine fırsatlar tanınan kişidir. Ya mirasçıdır; ya da üretebilme yeteneğine (fırsatına) sahiptir. ● ● Ailesini kendisi seçmemişken, üretim araçlarını kendisi yoktan var etmemişken, niçin zengin yapılmıştır? O, zenginliğiyle “azacak mı?” yoksa “paylaşacak mı?” diye imtihan edilenlerdendir. ● ● Fakir, aklını doğru yerlerde kullanmayan veya “azlıkla” imtihan edilen kişidir. O, “niçin bana da verilmedi?” diyerek “isyan edecek mi?” diye imtihan edilenlerdendir. ● Hangi beden ölüme ● Hangi ev depreme ● Hangi eşya ateşe ● Hangi ekin kuraklığa DAYANABİLİR Kİ?

18 VERMEM (devam) İnsana yaradılıştan (pek çok özelliklerin yanında) paylaşma özelliği de verilmişken, bazıları niçin paylaşmaz? İnsan, robot gibi (bir program dahilinde) davranış gösterecek şekilde yaratılmamıştır. İnsan dışa açıktır, etkilenir. Çevresi, nefsi ve şeytanı vardır. O, aklıyla düşünerek kararını verir. Tercihleri ile “melekleşir” veya “hayvanlaşır”… VERENLE – ÇALANIN FARKI BUDUR. Tarihi mekanlardan alınacak pek çok ibret olduğundan (fırsat buldukça) onları gezmeyi severim. Bu semineri hazırlarken onlardan birini hatırladım. Onu yaptıran “benim” diyerek yaptırdıysa, şimdi kapısında “müze” yazıyor. Eskimişte olsa yapı duruyor; ya sahibi nerede? İşçisinin gerçek hakkını vermeden, fakirleri kollamadan, “sadece şöhret için” yaptırdıysa vay haline… VEREN… ► ◄… ÇALAN ● seküler mantık ● Allah’a inanmayan birinden ahiret inancına (öldükten sonra dirilip hesap verileceği inancına) sahip olması beklenemez. Dünyacı olan böyle birinin Yüce Allah’ın paylaşma emrine karşı “kazanırken yanımda mıydı, niçin vereyim ki?” demesi “seküler mantık” için doğaldır; ancak, insani değildir. ● ● Seküler mantık insanı “rantçı” yapar. Çevresine rant gözlüğüyle bakan biri; bırakın elindekileri paylaşmayı, başkasınınkini kapmak ister, fırsat kollar... Ülkemizde, yönetim zafiyetlerinden faydalanarak gittikçe “semizlenen” bu kesim “rantiye sınıfı”nı doğurmuştur. Bu sınıf, gelir dağılım tablosunu her geçen gün daha da bozarak, ülkeyi sosyal patlamanın eşiğine getirmektedir. ZENGİN 140.000 AİLE FAKİR 6.500.000 AİLE TOPLAMGELİRLERİ

19 VERMEM (devam) Mekke’de, Türklerden oluşan küçük bir sohbet halkası oluşturmuştuk. Konu dönüp dolaşıp zekata geldi. Sohbetin en koyu yerinde 60 yaş civarındaki bir hacı adayı: “Ben zekatın ne olduğunu bilmiyorum ve hayatımda hiç vermedim” dedi… Haccı önemseyen birinin zekatı bilmemesi, hac yapacak mali gücü olup da zekat verememesi ne acı… YANLIŞLIK NEREDE? seküler davranmak Bir insan düşünün ki “iman ettim” diyor; ancak, inandığı dinin en temel esaslarını bilmiyor. Hayatında hiç lazım olmayacak gereksizleri öğrenmek için gayret gösterenler, niçin dinlerini öğrenmezler ki? “İman ettim ve zekatı da biliyorum” diyen çok sayıda insan da ya hiç zekat vermiyor veya eksik veriyor... Yüce Allah, vermenin “malı azaltmayacağını” vahyediyor. Allah’a güvenilmiyor mu?... İnandım dedikten sonra gereğini yapmamak, dinini “ciddiye almamak” (seküler davranmak) demektir. MÜSLÜMAN DAVRANIŞI haksorumluluk.. kendi hayatından ve toplum düzeninden sorumlu Mülk Allah’ındır İslâm, Müslümana meşru yollardan kazancı “hak” olarak tanırken, paylaşmayı “sorumluluk” olarak yükler... İslâm, Müslümanı “kendi hayatından ve toplum düzeninden sorumlu” kılmıştır. Bir diğer ifade ile; şartlar ne olursa olsun “Müslüman” kalacak ve “başkaları için de yaşayacak”... İslâm, Müslümana “Mülk Allah’ındır” inancını yerleştirirken onun “benim” deme isteğinin önünü keser. Bu sebeple (özde) Müslüman elindekileri paylaşırken zorlanmaz. O, “Allah’ın rızasını kazanmayı”, “sahiplenmenin” önüne alandır... İslâm, paylaşmayı sadece madde ile sınırlı tutmamıştır. Müslüman, tüm sahip olduklarında (beden, akıl, beceri, tecrübe, ilim vs) başkalarının da hakkı olduğunu bilir ve gereğini yerine getirir.

20 Nefis Çalışmayı Sevmez Ücretini hak etmek (ekmeğini helalinden kazanmak) terbiyesi almamış kişilerin mantığı, mesaiden çalmayı “uyanıklık” kabul eder. İş Ahlâkı Bir insan gerek kendi adına çalışırken ve gerekse başkaları adına çalışırken “iş ahlakı”na uymalıdır. MOLA BU NASIL BİR MANTIK? BU NASIL BİR MANTIK? BOŞVER Yazlıktaki evimin bahçesinde büyük bir çukur açtırmam gerekmişti. Bahçeye iş makinesi giremediğinden taşeronun işçileri kazma- kürek kullanarak kazıya başladılar. Öğle ezanı okunurken işçiler çalışmayı bırakıp oturdular. Sandım ki yemek molası verdiler. Ezan bitince çalışmaya devam ettiler… İkindi ezanı okunmaya başlayınca da işi bıraktılar. Kimi yere oturup sigara yaktı; kimi de cep telefonuyla oynamaya başladı. Sordum: - Dikkat ettim, ezan okunurken işi bırakıyorsunuz, niçin? Taşeronun konuşkan yeğeni hemen cevap verdi: - Abi ezana saygı olsun diye işi bırakıyoruz. Ezana saygı göstermeniz iyi de bu davranışınız ezana mı saygı, yoksa işten kaytarmak mı? Madem işi bıraktınız haydi birer abdest alıp namaz kılın ki saygınız tam olsun. - Ezana saygı göstermeniz iyi de bu davranışınız ezana mı saygı, yoksa işten kaytarmak mı? Madem işi bıraktınız haydi birer abdest alıp namaz kılın ki saygınız tam olsun. Yeğen olanı birazda mahcup sesle: - İyi de abi, biz namaz kılmayız ki? - İyi de abi, biz namaz kılmayız ki? demez mi… YAŞANMIŞBİROLAY

21 MOLA (devam) Ezana saygı; işi bırakıp sigara içmek veya sohbet etmek değildir. Saygı Yüce Allah’ın kulu üzerindeki hakkı olan namazı hatırlamak, yerine getirmek için gönül hazırlığı yapmak ve (çalışıyor olsa bile) ilk fırsatta namazını kılmaktır. İşveren, çalışanını rahatlatmak adına; namaz kılmak isteyene, öğle tatili dışında (mesela ikindi vaktinde de) makul bir süre için izin vermelidir. İşverenin görevi çalışanını “ekmek parası ile inancı” arasına sıkıştırmamaktır. Çalışanının “ne maksatla, ne namazı kılacağını” sorgulamak onun görevi değildir. ibadet etmek iş ahlâkına uygun davranmak Müslümanın kul olarak “ibadet etmek” görevi olduğu gibi, çalışan olarak da “iş ahlâkına uygun davranmak” görevi vardır. Ücreti hak etmek, çalışanın görevidir. NAMAZ KILMAMANIN BAHANESİ YOKTUR ÇALIŞANINI KAZANMAK, VERİMLİLİĞİN ÖN ŞARTIDIR. MESAİDEN KAYTARMAK, İŞVERENİN HAKKINI ÇALMAKTIR.

22 Tv’de programa telefonla bağlanan gencin ilâhiyatçıya sorusu GERDEK BU NASIL BİR MANTIK? BU NASIL BİR MANTIK? NASIL OLACAK? Gelenek Baskısı Geleneğin önemsendiği bölgelerde yaşayanlar, geleneğin baskısından kendilerini kurtaramazlar. Çünkü, mantıkları onun etkisindedir. Nefis Baskısı İnsan nefsinin istekleri zaman içinde gelenek haline gelir. Yapılan eylemin gelenek adına mı yoksa nefis için mi yapıldığı birbirine karışır. Örnek mi? Düğünlerde içki içmek, gelenek adına nefsin isteklerini karşılamak değil midir? “Hocam, bu hafta sonu düğünüm var. Biz adet gereği cumartesi gecesi arkadaşlarla birlikte içkili kutlama yaparız. Ertesi günü de “gerdek namazı” kılmam gerekiyor, mahzuru var mı?”

23 GERDEK (devam) TÖRE PARÇALANMIŞ MANTIK, İNSANIN RUH SAĞLIĞINI BOZAR. Bu toplumun (Türkiye’den bahsediyoruz) geneli İslâm inancına mensuptur. Öyle veya böyle (beş vakit namaz kılmasa da, içki içiyor olsa da vs.) dinle irtibatlıdır.En azından Allah’a inanmakta cuma namazı ve/veya bayram namazı kılmaktadır… Bu ortamda büyüyen kişinin dinden etkilenen (gerdek namazı, mevlit okutmak gibi ) “geleneksel eylemleri” önemsememesi mümkün değildir. Düğünlerinde içki içilmesi gelenek haline gelmiş bir ortamda (içerek) büyüyen kişi, kendi düğününde misafirlere içki vermeyi borç bilir ve kendisi de içer. Onun bu eylemi, mantığı tarafından da desteklenir. Çünkü, “gelenek istemektedir, uymazsa kınanacaktır”. Bu korku onu yönlendirir. Bir yanda çevre (gelenek) baskısı ile düğünde içki içilecek, diğer yanda “alkollü iken namaz kılınmaz” sözleri kulaklarında çınlayacak, öbür yanda “namazsız gerdek olmaz” anlayışı hayata geçirilecek… Tam bir parçalanmışlık. Alkollü kafa şeytanın çalışma odasıdır.

24 KONUNUN NAMAZ BOYUTUNU ELE ALALIM 1 Bu namazları kılmak her Müslümanın görevidir. Kılınması halinde borç ödenmiş olur, sevap kazanılır. Kılınmazsa günahı büyüktür. FARZ NAMAZLAR NAFİLE NAMAZLAR SÜNNET NAMAZLAR ŞÜKÜR NAMAZLARI VACİP NAMAZLAR İsteğe bağlı olup, kılındığında sevap kazanılacak kılınmadığında günah olmayacak olan namazlardır. Yeni evlenen Müslümanların Yüce Allah’a “şükür olarak” bu gece kıldıkları namaza halk arasında “gerdek namazı” denilir. Örnek: Vaktin farz namazlarından önce ve/veya sonra Peygamberimiz tarafından kılınmış namazlar ile “Teravih Namazı” gibi. Örnek: Yola çıkarken kılınırsa “yolcu namazı” olur, kurban kesip kılınırsa “kurban namazı” olur, gerdek gecesi kılınırsa “gerdek namazı” olur gibi. Örnek: Vakit namazları ve “Cuma Namazı” gibi Örnek: “Vitir Namazı” ve “Bayram Namazı” gibi.

25 KONUNUN İÇKİ BOYUTUNU ELE ALALIM 2 ● ● Bir Müslüman, sadece gerdek gecesi kılmayı düşündüğü bir namaza engel diye değil, “her yer ve zamanda içilmesi yasak” olduğu için alkol içmemelidir. ● ● Bir Müslümanın alkol içmesi, yasağı çiğnemek olduğu gibi, istese de farz namazları kılamaması sonucunu doğurur. İçmek bir günah, farz namazı kılmamak ikinci bir günah… Değer mi? ● ● Bir Müslüman,“nasılsa sürekli namaz kılmıyorum, namaz kılmadığım zamanlarda alkol içebilirim” mantığını kurup, alkol içemez (haram işleyemez). ● ● Bir Müslüman, sadece gerdek gecesinde değil hayatının tüm meşru cinsel birleşmelerinde de alkolsüz olmak zorundadır. Çünkü, Müslümanın nikahlı cinsel hayatı da bir ibadettir... ALKOL KULLANMANIN SAĞLIK, SOSYAL VE EKONOMİK YÖNDEN ZARARLARINI AKLIMIZDA TUTARAK KONUMUZA DÖNELİM KONUMUZUN BAŞINA DÖNÜP GENCİN SORUSUNU HATIRLAYALIM: “Hocam, bu hafta sonu düğünüm var. Biz adet gereği cumartesi gecesi arkadaşlarla birlikte içkili kutlama yaparız. Ertesi günü de “gerdek namazı” kılmam gerekiyor, mahzuru var mı?” demişti. İlâhiyatçı, “Onu da yap, öbürünü de yap, mahzuru yok” dese, genç çok mutlu olacak. Çünkü; zıt uçlardaki istekleri için dini dayanak bulmuş (izin almış) olacaktır. BİR İLÂHİYATÇI BUNU DİYEMEZ Çünkü; içki içmek haramdır. Ayrıca; namaz kılmaya (Yüce Allah’ın huzuruna çıkmaya da) manidir.

26 TEMSİLCİ BU NASIL BİR MANTIK? BU NASIL BİR MANTIK? Temsil İddiası Toplumda daima birileri birilerini öne çıkarır ve o da “Hepinizi temsil ediyorum” iddiasında bulunur. Halbuki seçen bir avuç kişidir. Nasıl Bir Temsil? Seçildiği için temsil iddiasında bulunan kişi veya grup, kendi ahlâki değerlerini öne çıkararak herkesin bunu kabullenmesini ister. “Vay Namussuz! Şunun Haline Bak...” Seçimlere tavır koyamayanların bunu deme hakları yoktur. Atalarımız ne demiş; “Sen eşek olursan semer vuran çok olur”. BEN TEMSİL EDİYORUM BU YANLIŞLARLA DOLU İFADENİN NERESİNİ DÜZELTELİM? Radyodaki bayan spiker: “Bu gece HADİSE yarışmada birinci olur inşallah, tüm Türkiye'nin beklentisi, duası bu” diyordu. Her davranışın, sözün, yazının bir mantığı; mantığında dayandığı bir “doğru” olmalıdır. ÖRNEK Aksi halde; çelişkilerle dolu bir hayat yaşarız.

27 TEMSİLCİ (devam) HADİSE DENİLEN ŞARKICININ EYLEMİ NEDİR Kİ ALLAH’TAN BAŞARI TEMENNİ EDECEĞİZ? inşallah bu soygunu başarırım inşallah kopya çekerken yakalanmam “İnşallah” dini bir terim olup, karşılığı “Allah’dan yardım talep etmek”dir. Buradan hareketle her cümlede “inşallah” kullanılamaz. Tıpkı; “inşallah bu soygunu başarırım” veya “inşallah kopya çekerken yakalanmam” da olduğu gibi. Yüce Allah’dan O’nun yasaklarını çiğnemek için yardım istenilmez... “Tüm Türkiye’nin duası bu” demek ise, ayrı bir saçmalıktır. Ben müzisyen değilim; ama, şu kadarını söyleyebilirim: Sözlerinin yarısı Türkçe, yarısı İngilizce veya tümü İngilizce olan; kilise müziği formlarıyla hazırlanan şarkılar beni temsil edemez. Müziğine güvenemeyenler “çıplaklık ve erotik davranışlar”ı ön plana çıkarır. Sanatçı(!) geçinenlerin ortak davranışı budur. Böyle bir davranış beni temsil edemez. Hadise’nin kıyafetinin tasarımında ve yapılmasında Belçikalı bir stilisti yol göstermiş. Kılavuzu karga olanın burnu b… kurtulmaz. TRT’den biri “450 bin TL’yi bu kıyafete mi verdik” demiş. Geçmiş olsun beyler… Fakirin “ahı” sizleri de bulur. YARIŞMADA GİYDİĞİ 5’İNCİ SINIF DANSÖZ KIYAFETİYLE Mİ? BATI TARZINDA HAZIRLANIP SUNULAN ŞARKISIYLA MI? SALLANAN KALÇALAR VE ATILAN GÖBEKLERLE Mİ?

28 TEMSİLCİ (devam) Türkiye’nin köklü şarap üreticilerinden (…) nin Murahhas Üyesi (…) basına: “Aslında yurtdışında Türkiye’yi en iyi tanıtacak unsurlardan biri şarap fakat bunu kullanamıyoruz” dedikten sonra; ürünlerinin sadece % 20 sini ihraç ettiklerini söylüyor ve “Kendi tüketicimiz kendi şarabını içmezse, bunu biz dünyaya nasıl tanıtırız ki…” diyerek dert yanmıştır. Yani; ürettiklerinin % 80’nin Türkiye’de tüketilmesini yeterli bulmuyor. MEVCUT SAÇMALIKLAR ARTARAK DEVAM EDECEKTİR.

29 TEMSİLCİ (devam) EROTİK MAYMUN OLDUK AVRUPALI OLUYORUZ DEDİLER (Eurovision Şarkı Yarışması) O denli cazip yayınlar yaptılar ki “yıkanmış beyinler” oluştu ve bu yarışma daima önemsenir hale geldi… Öyle ki; yarı İngilizce yarı Türkçe sözlerle, açık giysilerle sahneye fırlayıp hopladık, zıpladık… Her maskaralık serbest; yeter ki bizi beğensinler... Avrupalıya 30 yıl maskaralık yaptık… Bizi bir defa birinci de yaptılar… POZİTİF ANLAMDA HAYATIMIZDA NE DEĞİŞTİ? ÜLKEYİ TANITIMMİLLİ DAVA Türk halkını değerlerinden koparmak için Tanzimat’tan beri çalışanların bir diğer projeleri de Eurovizyon Şarkı Yarışması olmuştur. Bu kesim; 1975’lerde TRT’nin tek kanal olmasını fırsat bilerek (seyredecek başka TV kanalı yokken) Türk halkına “ÜLKEYİ TANITIM” pompalamasıyla yarışmaları bir “MİLLİ DAVA” haline getirdiler.

30 TEMSİLCİ (devam) ÖNCE ALICIYI KÖRLEŞTİRMEK STRATEJİSTRATEJİ İçimizde batı kültürünü ahlâk edinenler oldukça, Eurovision Şarkı Yarışması naklen yayında reyting patlaması yapar. “Kör alıcıya kör satıcı” misali; gazeteler, baş sayfalarını yarışmaya ayırır. Özetle; yarışma Türkiye’nin gündemine oturur. Çünkü; YILLARDIR EMPOZE EDİLEN “HAYAT TARZI” SONUÇ VERMEYE BAŞLAMIŞTIR. ● ● Türkiye’nin başına musallat olan batının devşirmeleri, sahte korkular üreterek sürekli yönetimde kaldı ve (hukuk ve etik ölçülere aykırı olarak) insanımızın dinle olan bağını koparmak için elinden geleni yaptı. Önemli oranda başardı da… Bugün, değerlerini yitirmiş /sorumluluk taşımayan, sadece ürettiğinden çoğunu tüketen ve bunun sancılarını taşıyan bir toplum var karşımızda… ●başkalarının değerlerini ahlâk haline getirip ● Milli değerleri erozyona uğrayanlar, başkalarının değerlerini ahlâk haline getirip uygular. Bunun tabii sonucu olarak toplum, çok farklı kültürel gruplara ayrışır… Ülkenin bugünkü resmi bu. KÖR ALICIYA HERŞEYİ SATMAK SONRASONRA Onlar; yönetim tarzları ve propaganda ile halkı kültürlerine yabancılaştırdılar, ahlâkı yozlaştırdılar; milleti oluşturan bireylerin ortak zeminlerini kaydırdılar.

31 TEMSİLCİ (devam) ● ● Sahibi olduğumuz havuzu birileri yönetmek istedi, verdik. ● ● Onlar, havuz kenarına dizdiği bayanlarla gözlerimizi boyadılar. (Onların davranışlarını seyrederken suyun kirlendiğinin farkına varamadık. Erken fark edenlerin uyarılarını da dikkate almadık.) ● ● Havuz suyundan hastalanınca gerçekleri görür olduk. ● ● Evet… Havuzumuzun suyu gittikçe kirleniyor. İçine girdikçe biz de kirleniyoruz. Bu durumdan en çok da çocuklarımız ve torunlarımız etkileniyor. Çünkü onlar temiz suyu bilmediklerinden havuzun suyunu normal bulup, havuzdan çıkmak istemiyorlar. ● ● Zaman havuzumuza sahip çıkma, işletmesini (yönetimini) tekrar ele alma, suyu temizleme (kadroları ve yönetim anlayışını yenileme) zamanıdır. Aksi halde; mikroplar hepimizi yok edecek.BİRBENZETMEYAPALIM

32 BİTİRİRKEN Dini bilgisi olmasına rağmen iman zaafı nedeniyle nefsine mağlup olması ve isteyerek suç işlemesi. Dini bilgisi yetersiz, bu sebeple mantığı ve nefsi onu yanıltıyor, suç (günah) işletiyor.Birincisi İkincisi BUNA “MANTIK” ALT YAPIMIZ HAZIR MI?

33 Faydalandıklarıma teşekkürlerimle... Ekim 2010


"Ekim 2010. Fikirler, kişinin mantığının ürettiği (veya dışarıdan kabullenerek aldığı) bir sonuçtur. Bir fikrin sahibine göre mantıklı olması, onun doğru." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları