Mürcie/Tanımı Mürcie, R-C-A filinden türetilen ve geri bırakma, /tehir etme/ümit verme anlamlarına gelen bir terimdir. Bu anlamlara bağlı olarak; ameli imandan sonraya bırakıp tehir ederek ameli imandan ayıranlara, büyük günah işleyenler hakkındaki hükmü Allah’a bırakıp ahirete tehir edenlere ve onların kurtuluşu hakkında ümitvâr olanlara, Hz. Osman ve Hz. Ali zamanındaki olaylar hakkında hüküm vermeyip hükmü Allah’a bırakanlara “Mürcie”denilmiştir. S. Kutlu çok farklı tanımları tespit ettiği eserinde Mürcie’nin tanımını şu şekilde yapmaktadır: “Osman ve Ali’nin karıştığı ilk dönem fitne hareketleri hakkında hüküm vermeyip hükmü tehir eden, Allah’a havale eden ve bu bağlamda büyük günah işleyenlerin mümin olduğunu onların ahirette yerleri konusunda ümitvâr olduklarını ifade eden kimselere verilen addır”.
Mürcie/Doğuşu Müslüman toplumundaki sosyal problemlerin bir neticesi olarak ortaya çıkan Mürcie, öncelikle Haricilere tepki olarak toplumda boy göstermiştir. Emevî-Haşimî çekişmesi, Emevîlerin zulümkâr siyasetleri, mevâlînin ikincil konuma itilip hor görülmesi ve Müslümanların birbirlerini öldürmeleri sonucu benzer tepkiler oluşmuştur. Bütün bu tepkilerin neticesi olarak onlar, 60/679 ila 75/694 tarihleri arasında teşekkül etmiş uzlaşmacı, birlik ve barış taraftarı siyasî bir fırkadır. Mürcie terimi ilk defa Haricî Nafî b. Ezrak tarafından kendilerine muhalif olan bir kimse hakkında kullanılmıştır. H. 70-75 yılları arasında telif edildiği tahmin edilen, Hâricî Sâlim’in Sîre’si ve Hasan b. Muhammed’in Kitâbu’l-İrcâ’sı, bu ilk dönemde irca akîdesinin önemli ölçüde oluştuğunu göstermektedir. Mürcie, özellikle Kûfe’de, Hz. Ali’yi hilafet konusunda öne geçiren ve diğer halifelere karşı menfî bir tavır takınan Şîa’ya karşı da tepki göstererek hilafet sıralamasının tarihi seyrindeki şekilde olduğunu; Ali ve Osman’ın birbirlerine herhangi bir üstünlüklerinin bulunmadığını kabul etmişlerdir.
Mürcie/Temsilcileri-Tarihçesi Doğuşundan kısa bir müddet sonra İslâm coğrafyasının hemen her tarafında temsil edilir hale gelen İrcâ akîdesi, kaynaklarda, Şam Mürciesi, Irak Mürciesi, Kûfe Mürciesi ve Horasan Mürciesi şeklinde geçmektedir. Medine’de Hasan b. Muhammed b. el-Hanefiyye (100/718), Mekke’de Abdulkerim b. Ebi’l-Mehârık (126 veya 127/743-4), Basra’da, Talak b. Habîb (95/713), Kûfe’de, Zer b. Abdillah el-Hemedânî (II. asrın başları), Saîd b. Cübeyr (95/713), Hammad b. Ebî Süleyman (120/737), Şam’da Gaylan ed-Dımeşkî (108-112/726-730)ilk Mürciîler arasında sayılmaktadır. Farklı siyasî tavırları bulunmakla birlikte Mürcie genelde, yöneticileri fısk içinde ve fakat Müslüman olarak kabul ederek onlardan teberrî etmemişlerdir. Böylece, Mürcie’nin şahıs gerek veya grup halinde Emevîler döneminde çeşitli isyanlara katıldıkları görülür. Bunlar: Abdurrahman b. el-Eş’as (81/700), Yezid b. Mühelleb (101/719), Zeyd b. Ali(122/739), Haris b. Süreyc (127/744).
Mürcie/Temsilcileri-Tarihçesi Mürcie, Kûfe’de Ehl-i Re’y ile aynileşerek, hem fıkhî hem de itikâdî yönü ağır basan bir mezhep hüviyeti kazanmıştır. Ancak Mürcie adının onlara, Haricîler tarafından verilmesi sebebiyle, bu isimle anılmak istememişlerdir. Emeviler döneminde Irak’ta Kûfe; Abbasîlerin ilk yıllarında Horasan’da Belh; Tahirîler döneminde Nisabur, Rey ve Herat; Samaniler döneminde ise, Mâverâunnehir’de Semerkand şehri Mürcienin faaliyet gösterdiği merkezler haline gelmiştir. Bu merkezler arasında Belh, İslâm düşünce tarihinde bir mezhebin adıyla, Mürciabâd diye meşhur olan ilk şehirdir. Mürcie’nin sosyal faaliyet alanı olarak bu çevreyi tercih edişlerinde, Emevîlere muhalif oluşları kadar, sınır boylarında cihad ve irşad faaliyetlerine iştirak ederek gündelik politikadan uzak durma anlayışlarının da etkisi vardır. Onlar bunu yaparken diğer iki muhalif fırka olan Haricîler ve Şîa gibi takiyye prensibini benimsememişler, içlerinde bulundukları siyasî şartlara göre bazı isyanlara iştirak etmekten çekinmemişlerdir.
Mürcie/Görüşleri Hz. Osman ve Hz. Ali de dâhil büyük günah işleyenlerin durumlarını Allah’a bırakan; onlar hakkında hüküm beyan etmeyen; imanı dil ile ikrar, kalb tasdik veya her ikisi şeklinde tanımlayarak amelleri imanın dışında bırakan, imanda müminlerin eşitliğini ve imanın artıp eksilmeyeceğini kabul eden, iman ve İslâm’ı bir sayan, şartlı ve şüpheli imanı geçersiz sayan kimselere Mürcie denilir. Mürcie’nin görüşleri iman konusu üzerinde yoğunlaşmış; diğer konularda ise birbirlerinden farklı, mozaik bir görüntü sergilemişlerdir. Kaynaklarda yer alan Kaderiyye’nin Mürciesi, Cebriye’nin Mürciesi gibi terimler bunu ifade eder. Onlar, iman problemini, özellikle insanların kendi içlerinde yaşadıkları hallerini, psikolojik durumlarını gözeterek oldukça detaylı olarak tahlil etmişlerdir.
Mürcie/Görüşleri “Ey Hind beni iyi dinle, bizim siretimiz; yalnız Allah’a kulluk etmek ve ona hiç bir şeyi eş koşmamaktır. Şüpheli işlerde bir hüküm vermez, verilecek hükmü Allah’a bırakırız. Fakat zâlim ve sapıklar için doğruları söyleriz. Müslüman olduğu kabul edilen herkes İslâm üzeredir. Fakat müşrikler dinlerinde, farklı gruplara ayrılmışlardır. Bizce; Allah’ın birliğine iman ettiği müddetçe, bir kimseyi müşrik yapacak günah yoktur. Mecbur kalmadıkça ve kanımız akıtılmadıkça, bir Müslüman’ın kanını asla akıtmayız. Bu dünyada her kim Allah’a ittika edecek olursa, yarın, hesapların görüleceği gün karşılığını alacaktır.
Mürcie/Görüşleri Allah’ın hakkında hüküm verdiği bir şeyi, geri çevirmek mümkün değildir ve Onun verdiği hüküm doğrudur. Ne kadar ibadet yaparsa yapsınlar, bütün Haricîler sözlerinde ve itikatlarında yanılmışlardır. Ali ve Osman’a gelince, bunlar Allah’ın iki kulu olup, Müslüman olduktan sonra Ona asla şirk koşmamışlardır. Ali ile Osman arasında hoş olmayan hadiseler meydana gelmişti ve onlar, Müslüman birliğinin bozulduğunu görmüşlerdi. Ne var ki, bu konuda en doğruyu Allah bilir. Onların her ikisi de yaptıklarının karşılığını göreceklerdir. Fakat onlardan her hangi birinin (haklı veya doğru yoldan sapmış olduğunu gösteren) tek bir Kur’an ayeti indiğini kesinlikle bilmiyorum. Onlar, hesaba çekildiklerinde verecekleri cevabın ne olacağını Allah bilir. Her kul, tek başına Allah’a hesap verecektir.”
Mürcie/İslam Düşüncesine Katkıları Mürcie, iman ve amel konusunda Haricîler ve Ehl-i Hadis’e; imamet konusunda Şîa’ya; va’d ve vaîd ve büyük günah işleyen konusunda Mu’tezîle’ye karşı çıkarak fikir özgürlüğü, adalet ve hoşgörü esasına dayalı bir iman nazariyesi geliştirmiştir. Onlara göre, bir Müslüman Allah’a iman ettiğini açıkça belirttiği müddetçe, İslâm’ın dışında kabul edilemez ve ona gayr-ı müslim muamelesi yapılarak kendisinden harac ve cizye alınamaz. Böylece Mürcie, teorik olarak birbirine muhalif Müslüman mezhep ve kabilelerin, Allah’a inandıkları müddetçe, birbirini öldürmeyi ve tekfir etmeyi bırakarak bir arada yaşamak zorunda olduklarını kabul eder. Bu anlayışlarından dolayı, mezhep kavgalarının ve kabile çekişmelerinin yoğun olarak yaşandığı Kûfe ve diğer büyük şehirlerde, özellikle yerleşik hayata alışkın Arap olmayan Müslümanlar arasında büyük ilgi görmüştür. Ayrıca Müslümanların eşitliğini ve onlardan cizye ve haracın kaldırılmasını savunması sebebiyle Horasan ve Mâverâunnehir’de yeni Müslüman olanlar (mevâli) arasında da, çok sayıda taraftar kazanmıştır.