DIş Ticaret Teorİlerİ Konular: A: Merkantilist Dış Ticaret Görüşü B: Liberal Dış Ticaret Teorileri 1:Klasik Teorinin Varsayımları 2:Mutlak Üstünlükler Teorisi 3:Mukayeseli Üstünlükler Teorisi 4:Uluslararası Mübadele Teorisi 5:Hecksher Ohlin Teoremi
Merkantilist Dış Ticaret Görüşü Merkantilizm, 15. yüzyıldan 18. yüzyıla kadarki dönemin ulusal devletlerinin, ülkede altın ve gümüşün (specie) biriktirilebilmesi için tatminkâr (favorable) bir dış ticaret bilançosu durumuna ulaşılmasını zorunlu gören öğreti ve uygulamalarına verilen addır. En önemlilerinden bazıları Thomas Mun, Gerard de Malynes ve Edward Misselden olan merkantilistler, bir ulusun refah veya zenginliğini, altın ve gümüş (mevcudu) ile aynı anlamda görüyor ve refahın arttırılabilmesi için de, devletin, ülkeye tatminkâr bir dış ticaret bilançosu sağlayacak biçimde, (ihracatın teşviki ve ithalatın ikamesi gibi) çeşitli düzenlemeler yapmasının şart olduğunu ileri sürüyorlardı.
Merkantilist Dış Ticaret Görüşü Onların görüşlerine göre; eğer bir ülkenin kendisine ait altın ve gümüş kaynakları yoksa, zenginliğe giden yol dış ticaretten geçmekteydi. Buradaki temel düşünce, ülkeye olan altın ve gümüş girişinin, ülkeden dışarıya olan çıkışı aşmasıydı. 2 Başka bir deyişle, merkantilistler, “tatminkâr dış ticaret bilançosu”ndan, yerli üreticilerin dış rekabetten korunması ve yurtiçi tüketimin sınırlandırılması yoluyla, ülke lehine oluşturulacak bir dış ticaret fazlasını anlıyorlardı .
Merkantilist Dış Ticaret Görüşü Bu nedenle, kimi iktisatçılara göre merkantilistler, “kuram”a ve “tüketim”e yönelik olmaktan çok, “politika”ya ve “üretim”e yöneliktiler.1 Bir ulusun artan altın ve gümüş stoğu, öncelikle yurtiçi tasarrufları yurtiçi tüketimi daraltmak pahasına yükselterek, ülkedeki ekonomik etkinliklerin canlandırılmasında kritik bir rol oynayacaktı. Ardından, faiz haddinde meydana gelen düşüş, yatırımları ve sonuçta da istihdamı ve üretimi uyaracak; bu da, yeniden dışsatım fazlaları elde edilmesine yarayacaktı.
Merkantilist Dış Ticaret Görüşü Merkantilistler, temelde, hızlı nüfus artışından yanaydılar. Çünkü böylelikle, ülkedeki işgücü arzı artacak ve bunun, ceteris paribus, parasal ve gerçek ücretlerde yaratacağı düşüş, dışsatımı artıracaktı. Ancak, merkantilistlerin bu düşüncesi, yukarıda betimlenen süreç boyunca fiyatların sabit kalacağı veya en azından artmayacağına dair yanlış bir beklentiye dayanmaktaydı. Oysa, David Hume’un da gösterdiği gibi (price-specie-flow mechanism); altın standardının geçerli olduğu o dönemlerde dış ticaret fazlası veren bir ülkede, ülkenin altın ve gümüş stoğundaki artışlar yüzünden yurtiçi para arzı artacağı için genel fiyat düzeyi yükselecekti.
Merkantilist Dış Ticaret Görüşü Buna karşılık, açık veren diğer ülkede de, ters yöndeki bir işleyiş sonucunda, genel fiyat düzeyi düşecekti. Böylelikle de, bu süreç iç ve dış fiyat düzeylerin eşitlenmesiyle son bulacağı ve ticaret fazla ve açıklarını ortadan kaldıracağı için, Hume, merkantilistlerin tatminkâr ticaret bilançosu argümanını, kendi kendini düzelten dış ticaret dengesi (self-correcting balance of trade) olarak adlandırmıştır
Merkantilist Dış Ticaret Görüşü Merkantilistlerin önerdiği korumacı önlemlerin hedefi, ticaretin ortaklarına belli bir ticaret yapısını ve uluslararası işbölümü açısından belirli bir düzeni empoze ediyordu. Örneğin (Avrupa’nın) altın ve gümüş bakımından yoksul uluslar(ı), bir yanda, yurtdışından gelecek endüstriyel mamul mallar üzerine gümrük tarifeleri koyarken, diğer yanda da, yurtdışından yapılacak ucuz hammadde dışalımını teşvik etmeliydiler
İhracatın İthalata Oranı
Klasik Teorinin Varsayımları Giriş İnsan ile özdeş zihni fonksiyon olarak bilgi, üretimi, depolanma ve aktarılması ile ilgili süreçlerde yirminci yüzyılda kaydedilen gelişmelerle, insan hayatının her yönünü olduğu gibi, uluslararası mal ve hizmet ticareti ile bunların nedeni, bileşimi ve sonuçlarını modelleme çabaları olarak dış ticaret teorilerini de BAYRAKTUTAN 176 yakından etkilemiştir. Başlangıçta ihmal edilen bilgi-ilintili unsurların, zamanla dış ticaret teorilerinin temel değişkeni haline geldiğini görüyoruz. Sanayi Devrimi’ni önceleyen tarihsel süreçte, büyük ölçüde tarımsal üretim temelinde şekillenen uluslararası ticaretin sebebi, biçimi ve refah sonuçlarına ilişkin düşünsel şemanın ve politik tavrın Merkantilist doktrine dayandığı gözlenmektedir.
Klasik Teorinin Varsayımları Sanayi Devrimi ile birlikte gelişen Klasik Liberalizm, yöntem, analiz araçları ve sonuçlar bağlamında, genel olarak iktisat biliminde ve spesifik olarak dış ticarete yaklaşımda, devrimsel değişimi temsil etmektedir. Aşağıda, klasik dış ticaret teorileri üzerinde durulurken bu değişimin yansımaları da görülecektir. Sanayi devriminden itibaren birikim hızı sürekli artan bilgi, tarım ve sanayi toplumundan sonraki sosyo-ekonomik yapıya adını vermiş; yeni yapıda, üretim sürecinde klasik üretim faktörlerinin yerine ağırlığı artan bir unsur olarak vurgulanmıştır. Bu çalışmada, 18. yüzyılda temelleri atılan klasik dış ticaret kuramlarından 21. yüzyıla, dış ticaret teorilerinin evrimi sürecine, bilgi ve ilintili unsurların değişen konumu bağlamında bakılacaktır.
Klasik Teorinin Varsayımları Servetin kaynağını değerli madenler olarak tanımlayan, bu yüzden dünya servet stokunun sabit olduğunu ve uluslararası ticaretin, taraflardan sadece birinin (ihracat yapanın) yararına olacağını ileri süren merkantilist doktrin, sanayi devrimiyle ortaya çıkan kitlesel üretim için serbest ticaret ihtiyacını karşılayamaz olmuş; 18. yüzyılın son çeyreğinden itibaren klasik iktisat, Newtongil paradigmaya analoji ile gelişmeye başlamış; ekonominin kuruluş ve işleyişinin Newtongil perspektifle doğanın kuruluş ve işleyişine benzediği, bu yüzden ekonomi biliminin de doğayı kusursuz açıkladığı düşünülen Newtongil fizik bilimine benzemesi gerektiği algılayışı, bir gelenek niteliği kazanmıştır 1 . Genel olarak iktisat bilimi ve özelde
Klasik Teorinin Varsayımları uluslararası ticaret teorisinin temeli Simith’in Wealth of Nations’ı yayımlamasıyla (1776) atılmıştır. Ricardo (1817), Smith teorisinin geçerlilik alanını genişletme yanında, günümüze kadar devam eden izler oluşturmuştur. İktisadi insan (homoeconomicus), “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler (laissez faire, laissez passer)” ve görünmez el (invisible hand) ile klasik liberalizme yön veren Smith, Merkantilistlerin aksine, dünya toplam servetinin sabit olmadığını, işbölümü ve uzmanlaşma ile dünya kaynaklarının verimliliğini artıran
Klasik Teorinin Varsayımları dış ticaretin, sadece bir tarafın değil, her iki tarafın ve dünyanın refahını artıracağını düşünmektedir. Smith (1776/1937: 479), serbest ticaret ve uluslararası uzmanlaşmanın yararlarını mutlak üstünlük teorisi ile açıklar. Buna göre, iki-ülkeli bir modelde, ülkelerden biri, diğeriyle kıyaslandığında, hangi malları daha düşük maliyetle üretiyorsa, o malların üretiminde uzmanlaşmalı; düşük maliyetle ürettiklerini ihraç ederken iç maliyetleri yüksek malları ithal etmelidir.
Klasik Teorinin Varsayımları Ancak, buradaki maliyet kavramı, sadece homojen olduğu düşünülen emek faktörünü içermektedir. Uluslararası ticaretin mutlak üstünlüklere dayandırılmasının kapsamı daraltacağını gören Ricardo (1817/1971: 154, 338-341), ülkelerarasında üretim maliyeti farkı yerine, farklılığın derecesi üzerinde durmuştur. Bir başka anlatımla, karşılaştırmalı üstünlük teorisi, uluslararası ticaretin, mutlak değil karşılaştırmalı üstünlüklere dayanması gereğini ortaya koymuştur. Bir ülke, bütün mallarda, diğerine göre daha üstün olsa da, karşılaştırmalı olarak en fazla üstünlüğe sahip olduğu mallarda uzmanlaşıp daha az üstün olduğu malları ithal ederek daha fazla refaha ulaşabilir.
Klasik Teorinin Varsayımları Yeter ki, bu iki ülkede yurt-içi değişim oranları farklı ve uluslararası fiyat oranı, bunların arasında gerçekleşmiş olsun. Ricardo için de, maliyeti oluşturan tek faktör, homojen, ülke içinde tam hareketli ve ülkeler arasında tam hareketsiz olduğu varsayılan emektir. Klasik iktisatçılar, emek dışındaki üretim faktörlerinden sermaye ve doğal kaynakların farkında olmakla beraber, doğal kaynakları, tanrının lutfu ve sermayeyi, biriktirilmiş emek biçiminde algılamayı seçmişlerdir.
Klasik Teorinin Varsayımları Dış ticaret kazançlarını belirlemek bakımından öncekilerin ihmal ettiği talep unsurunu analize dahil eden Mill (1848/1965: 593-601), daha sonra neoklasiklerce geliştirilecek karşılıklı talep kanununu ortaya koymuş; ayrıca karşılıklı talep yoluyla dış ticaretin teknolojik gelişmeyi etkileyeceğini ifade etmiştir. Mill’e göre, ihraç malları arasına bir yenisinin katılması veya ihraç malı üretim maliyetini düşürücü yenilik biçiminde ortaya çıkan teknolojik gelişme, ihraç mallarında verimliliği artırarak ülkenin karşılıklı taleple belirlenen ithal mallarını daha ucuza elde etmesini sağlar, böylece dış ticaret kazancını artırır.
Mutlak Üstünlükler Teorisi Adam Smith’in dış ticaretin yapılış nedenlerini açıklamak için öne sürdüğü teori Mutlak Üstünlük Teorisi’dir. Uluslararası iktisadın bir bilim haline gelmesi Smith’in bu çalışmasıyla başlar. Ondan önce geçerli olan Merkantilist düşünce tarzına göre, dünya servetleri sabittir, dış ticaret yoluyla arttırılamaz ve ticaret yapan ülkelerden birinin kazancı diğerinin kaybını oluşturur. Oysa Mutlak Üstünlük Teorisi (ve bunun dayanağı olan serbest ticaret ve uluslararası işbölümü) ile her iki ülkenin dış ticaretten yarar sağlayacağı, dünya kaynaklarının böylece en optimal biçimde kullanılmış olacağı ortaya konmuştur. Mutlak Üstünlük Teorisi’ne göre, her ülke diğerlerinden daha düşük maliyetle ürettiği mutlak üretim üstünlüğüne sahip olduğu malları üretmeli (bunların üretiminde uzmanlaşmalı) ve bunları ihraç ederek, pahalıya üretebildiklerini dışarıdan ithal etmelidir.
Mutlak Üstünlükler Teorisi Örneğin bu modele göre, Türkiye kumaşı, İngiltere de motoru daha ucuza üretebiliyorsa, Türkiye, motoru İngiltere’den satın almalı, bu ülkeye kumaş ihraç etmelidir. Her ülkenin ucuza ürettiği malda uzmanlaşmasına dayanan böyle bir uluslararası işbölümüne gitmesi, ticarete katılan ülkelerin tümünün yararınadır. Çünkü ülkeler dış ticarete kapalı bir ekonomi modeline göre, daha çok mal ve hizmet üretme olanağı elde etmiş olacaklardır. Mutlak Üstünlük Teorisi, modern dış ticaret teorisinin oluşmasına öncülük eden önemli bir kavramdır.
Mutlak Üstünlükler Teorisi Şimdiye kadar neden ülkelerin birbirleriyle ticaret yaptıkları sorusunu ihmal ettik. Neden bir ülke kendi sınırları içerisinde üretilen mal ve hizmetlerle yetinmez? Gerçekte merkantilist politikaları uygulayan ülkeler yerel üretimleri ile kendi kendine yeten bir konumda olmayı isterler. 1776 yılında Adam Smith ülkelerin servetinin sahip olduğu değerli madenlerle ölçüleceği varsayımını sorgulamıştır. Adam Smith’e göre ülkelerin gerçek serveti vatandaşlarına sağlayabildiği mal ve hizmetlerle ölçülür.
Mutlak Üstünlükler Teorisi Smith’in oluşturduğu Mutlak Üstünlük Teorisine göre bazı ülkeler belirli malları diğerlerine göre daha etkin üretir ve serbest ticaret sayesinde global etkinlik arttırılabilir. Bu teoriye göre, bir ülke vatandaşları aynı ürünü yurtdışından daha ucuza alabilecekken neden yurt içinden daha pahalıya alsın sorunu tartışılır. Smith’e göre eğer ticarette kısıtlamalar olmazsa, her ülke rekabette kendisine avantaj sağlayan ürünlerin üretiminde uzmanlaşır. Her ülkenin kaynakları etkin endüstrilerde kullanılır çünkü etkin olmayan üretim alanlarında rekabet edemezler. Uzmanlaşma sayesinde ülkeler üç nedenden dolayı etkinliklerini arttırabilirler:
Mutlak Üstünlükler Teorisi Aynı işi tekrar etmek işçilerin becerilerini arttırır ve o alanda ustalaşırlar İşçiler bir üründen diğerinin üretimine geçerken vakit kaybetmezler Uzun üretim aşamaları daha etkin çalışma yöntemleri geliştirerek üretim aşamasını kısaltmaya teşvik eder. Bu nedenlerden dolayı uzmanlaşma sonucunda elde edilen üretim fazlasıyla önceden alınabilenden daha fazla hammadde alınabilir. Fakat bir ülkenin hangi ürünlerin üretiminde uzmanlaşması gerektiği sorusu akla gelebilir. Her ne kadar Smith bu kararı piyasanın vereceğini söylese de, bir ülkenin üstünlüğünün doğal ya da kazanılmış olabileceğini düşünmektedir.
Mutlak Üstünlük teorisi sayısal örnekler Mutlak üstünlüğü incelemek için iki ülke ve iki ürünün yer aldığı bir örnek düşünelim. Bu örneğe göre incelediğimiz ülkeler Türkiye ve Almanya, ürünler ise çay ve buğday olsun. Olayları daha basite indirgemek için para ve kur işlemlerini devre dışı bırakıp üretim maliyetini çay ve buğday üretimi için gerekli kaynaklar cinsinden hesaplayacağız.Bu basit modelimizdeki varsayımımıza göre dünyada Türkiye ve Almanya dışında ülke yoktur ve her iki ülke de çay ve buğday üretimi için gerekli kaynaklara (toprak, emek, sermaye) eşit miktarlarda sahiptir. Her iki ülkenin de başlangıçta 100 birim kaynağı olduğunu varsayalım.
Mutlak Üstünlük teorisi sayısal örnekler Türkiye’de bir ton çay üretimi için 4 birim kaynağa ihtiyaç varken, bir ton buğday üretimi için 10 birim kaynak gerekmektedir. Bu durum Türkiye’nin üretim imkânları eğrisi üzerinde hiç buğday üretmeden 25 ton çay üretebileceği, hiç çay üretmeden 10 ton buğday üretebileceği ya da iki ürünün değişik kombinasyonlarını üretebileceği şeklinde gösterilebilir. Almanya’da ise bir ton çay üretimi için 20 birim kaynağa, bir ton buğday üretimi için ise 5 birim kaynağa ihtiyaç vardır. Bu durum da Almanya’nın üretim imkânları eğrisi üzerinde hiç buğday üretmeden 5 ton çay, hiç çay üretmeden 20 ton buğday ya da iki ürünün değişik miktar kombinasyonları şeklinde gösterilebilir.
Mutlak Üstünlük teorisi sayısal örnekler Örneğimize göre Türkiye çay üretiminde daha etkindir. Çünkü 1 ton çay üretmek için Türkiye’ de Almanya’ya göre daha az kaynağa ihtiyaç vardır. Almanya ise buğday üretiminde etkindir. Çünkü 1 ton buğday üretmek için Almanya’da Türkiye’ye göre daha az kaynağa ihtiyaç vardır. Şimdi de belli bir üründe uzmanlaşma ve ticaret sayesinde üretimin nasıl arttırılabildiğini inceleyelim. İlk önce iki ülkenin de ticari ilişkiye girmediği durumu ele alalım. Bunun için iki ülkenin üretim imkânları eğrisi üzerindeki herhangi bir noktadan başlayabiliriz. Fakat daha açıklayıcı olabilmek için iki ülkenin de kaynaklarının yarısını çay üretimine, diğer yarısını da buğday üretimine ayırdığını varsayalım. Bu durumda Türkiye 12,5 ton çay (50/4) ve 5 ton buğday (50/10) üretebilir (Şekil 2. 1 üzerinde A noktası). Almanya ise 2,5
Mutlak Üstünlük teorisi sayısal örnekler ton çay (50/20) ve 10 ton buğday (50/5) üretebilir (Şekil 2. 1 üzerinde B noktası). Her iki ülkenin elinde de 100 birim kaynak olduğundan çay üretimini azaltmadan buğday üretimini arttırmanın imkânı yoktur. Aynı şekilde çay üretimlerini arttırabilmek için de buğday üretimlerini azaltmaları gerekmektedir. İki ülke arasında ticaretin olmadığı durumda iki ülkenin üretebilecekleri çay miktarı 15 ton (12,5+2,5) ve buğday miktarı 15 tondur (5+10). Eğer her iki ülke mutlak üstünlüğü olan üründe uzmanlaşırsa Türkiye 25 ton çay üretebilecek ve Almanya’da 20 ton buğday üretebilecektir (Şekil 2. 1’de C ve D noktaları). Burada uzmanlaşmanın her iki ürünün de toplam üretim miktarını arttırdığını görüyoruz. Çay üretimi 15 ten 25 tona çıkarken buğday üretimi 15’ten 20 tona çıkmaktadır. Ticaret sayesinde global etkinlikte optimuma ulaşılmakta ve iki ülke ticaret olmadan elde ettiğinden daha fazla çay ve buğday elde etmektedir.
Mutlak Üstünlük teorisi sayısal örnekler
Mukayeseli Üstünlükler Teorisi Şimdi de eğer bir ülke tüm ürünlerde mutlak üstünlüğe sahipse ne olur sorusu akla gelebilir. 1817 yılında David Ricardo bu soru üzerinde durmuş ve Adam Smith’in mutlak üstünlük teorisini geliştirerek Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisini ortaya atmıştır. Karşılaştırmalı üstünlük bir ülkenin bir mal ya da hizmeti öteki mal ve hizmetlere göre daha düşük maliyetle üretebilmesi halidir. Ricardo’ya göre eğer bir ülke diğer ürünlerden daha fazla verim aldığı bir ürünün üretiminde uzmanlaşırsa (diğer ülkelerin aynı ürünü daha etkin üretip üretmediğine bakılmaksızın) ticaretten elde edilen toplam verim artacaktır. Serbest ticaret, ticarete katılan tüm taraflar için yarar sağlayacaktır.
Mukayeseli Üstünlükler Teorisi Ricardo’ya göre uluslararası ticareti mutlak üstünlüklere dayandırmaya gerek yoktur. Böyle bir yaklaşım ayrıca teorinin kapsamını daraltır. Uluslararası ticaret için üzerinde durulması gereken, ülkelerin bazı malları ucuza üretmeleri yani, bu mallarda mutlak üstünlüğe sahip olmaları değildir. Tersine, önemli olan üstünlüklerin derecesidir. Bir ülke, diğerleriyle karşılaştırıldığında, hangi malların üretiminde daha yüksek bir üstünlüğe sahipse o mallarda uzmanlaşmalıdır. Başka bir deyişle, Ricardo’ya göre uluslararası ticaretin temelini mutlak değil, karşılaştırmalı üstünlükler oluşturur.
Mukayeseli Üstünlükler Teorisi Uluslararası ticaretin dışından bir örnek vererek konuyu daha anlaşılır hale getirebiliriz. Şehirdeki en iyi doktorun sekreterlik işlerinden de çok iyi anladığını düşünelim. Doktorun hem hastaları kabul edip hem de telefonları cevaplaması ve randevuları düzenlemesi ekonomik olarak anlamlı mıdır? Elbette değildir. Doktor sadece kendi mesleğini yaparak daha çok para kazanabilir ve ofisin işlerini yürütmek için kendisinden daha az yetenekli bir sekreteri işe alabilir. Benzer bir mantıkla bir ülke de kaynaklarını üretimini en etkin şekilde gerçekleştirdiği ürünlerde kullanmalıdır. Üretiminden vazgeçtiği ürünleri de diğer ülkelerden satın alabilir.
Uluslar Arası Mübadele Teorisi Mukayeseli üstünlükler teorisinde A ülkesi 1metre kumaş verirken 1 litreden fazla kumaş talep edecektir. O halde mübadele oranları nasıl oluşacaktır J.S MİLL(john stuart mill) göre D.Ricardonun belirttiği sınırlar içinde malı yabancı ülkelerde en çok talep edilenülke mübadelelerden en karlı çıkan ülke olacaktır. O halde arz ve talep kanunları mübadele oranını belirleyecektir. Mill ‘e göre zengin ülkelerdeki satın alma arzusu ve satın alma gücü daha yüksektir. Bir başka ifadeyle zengin ülkelerde talep daha kuvvetlidir. J.S MİLL ‘e göreşarabın kumaş cinsinden fiyatının tersikumaşın şarap cisinden fiyatına eşit olunca denge fiyatı oluşacak ve mübadele gerçekleşecektir
Uluslar Arası Mübadele Teorisi
Hecksher Ohlin Teoremi Heckscher-Ohlinmodeli (H-O modeli), Stockholm İktisat Okulu'ndan Eli Heckscher ve Bertil Ohlin tarafından geliştirilen bir uluslararası ticaret modelidir. Üniversitelerin ilgili bölümlerinde yoğun olarak yer verilir. David Ricardo'nun karşılaştırmalı üstünlükler teorisi üzerine bir ülkenin üretim faktörlerinin yoğunluğuna dayanan üretim ve ticaret kalıplarının tahmin edilmesi şeklinde kurulmuştur. Model esasen ülkelerin bol üretim faktörlerini kullandıkları malları ihraç, kıt olanları kullandıkları malları ise ithal edeceğini söyler.
Hecksher Ohlin Teoremi Üretim faktörlerinin (toprak, emek ve sermaye) göreceli yoğunlukları bir ülkenin karşılaştırmalı üstünlüğünü belirler. Diğer bir ifadeyle, ülkeler, göreceli olarak bol bulunan üretim faktörlerini kullandıkları malların üretiminde karşılaştırmalı üstünlüğe sahiptirler. Bunun nedeni malların fiyatlarının, sonuçta kullanılan girdilerin fiyatları tarafından belirlenmesidir. Yerel olarak bol bulunan üretim faktörlerinin kullanımını gerektiren malların üretimi, yerel olarak kıt olan üretim faktörlerini gerektiren malların üretimine göre daha ucuzdur. Sermaye ve toprağın bol olduğu fakat işgücünün kıt olduğu bir ülke, sermaye ve toprağa çok işgücüne ise az gereksinim duyan malların üretiminde karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olacaktır (örneğin hububat). Sermaye ve toprak üretimde kullanılan ana faktörler olduğundan, bunların bolluğu durumunda hububat fiyatları da düşük olacaktır. Böylece hububat hem yerel tüketim, hem de ihracat için çekici hale gelecektir. Diğer taraftan, işgücü kıt ve fiyatı yüksek olduğundan işgücü yoğun mallar pahalıdır. Bu yüzden ülkenin bu malları ithal etmesi kendi yararına olacaktır. Bu durum, uzun zamanda o ülkenin karşılaştırmalı üstünlükler teorisine göre üstün olduğu mallarda uzmanlaşması anlamına gelecektir.
SORU Üretim imkanları eğrisinin dış ticarete etkisi nedir?