DIŞ TİCARET POLİTİKASI
Ticari Doktrinlerin Politik Temelleri 1500’lü yıllardan önce ekonomik ve siyasi birimler (İmparatorluklar, Krallıklar, Derebeylikler, Tarikatlar, Papalık vb.) arasında ticaret oldukça seyrekti ve daha çok lüks mallara odaklanmıştı. 16. Yüzyıldan itibaren, kendini işgal ve istila ile göstermeye başlayan sömürgecilik akımlarıyla, Avrupa Devletleri, birbirleri ile ve kendi sömürgeleri ile yoğun ticari ilişkiler kurmaya başladılar. Avrupalı Devletleri sömürgeciliğe iten en önemli saik, bu devletlerin dünyanın geri kalanındaki doğal kaynaklara ve pazarlara erişme arzularıdır. Bahsi geçen dönemi tanımlayan iktisadi ve siyasi doktrine Merkantilizm adı verilmektedir.
Merkantilizm bakış açısıyla, askeri güç ve ulusal zenginlik bir madenin paranın iki yüzü gibidir. Thomas Hobbes’un ifade ettiği gibi “zenginlik güçtür, güçte zenginlik”. 16. ve 18. yüzyıllar arasını kapsayan Merkantilist dönemde emperyal devletler ticareti kontrol altında tutan monopoller oluşturmuşlardır. Bu dönemde, Avrupalı monarşiler kolonilerinde yürürlüğe koydukları kanun ve politikalarla kolonilerin kaynaklarını, suni olarak düşük tutulan fiyatlardan, elde etme imkanı yaratmışlardır. Bu dönemde emperyal devletler, kolonilerin birbirleri ile ve diğer devletlerle ticaretini yasaklamışlar veya çok büyük oranda kısıtlamışlardır. Ayrıca emperyal devletler, kolonilerini sınai ürünleri sadece kendilerinden ithal etmeye mecbur tutmuşlardır. Bu baskı altında emperyal devletler sınai ürünlerin arzını kısıtlamış ve fiyatları olabildiğince yüksek belirlemişlerdir. Kolonilerin, emperyal ülkelerin ürünlerini yüksek fiyattan ithal etmeyi ve kendi ürünlerini düşük fiyattan ihraç etmeyi kabul etmelerinin sebebi, emperyal ülkelerin kolonilere sağlayacağı askeri korumadır.
Uluslararası ticarette Merkantilizm’den sonra bir diğer önemli dönem, Napolyon Savaşlarının bitiş tarihi olan 1815 ile Birinci Dünya Savaşının başladığı 1914 yılları arasında kalan dönemdir. Bu dönem Pax Britannica olarak da anılmaktadır. Bu dönemi karakterize eden özellik, (küreselleşmenin ilk dönemi de diyebileceğimiz) Avrupalı güçler arasında ekonomik mübadelenin artmasıdır. Sanayi Devrimin yayılması sonucu bu dönemde Avrupalı devletler arasında daha fazla işbirliği ve daha az çatışma mümkün olmuştur. Sanayi Devriminin öncüsü olan İngiltere merkantilist doktrini ilk terkeden ülke olmuştur. İngiliz girişimci sınıfı, işgücü ve sınai işlem maliyetlerini yükselttiği gerekçesiyle, ithalat üzerindeki kısıtlamalara tepki göstermeye başlamıştır. İngiliz girişimci sınıfı ayrıca, dünya pazarlarına ihracatın önünde bir engel olarak gördükleri korumacılığın sonlandırılması için de büyük bir baskı oluşturmuşlardır.
Ayrıca ithal edilen tahıllar üzerinden ithalat vergisi alınmasını öngören Mısır Kanunları’na (Corn Laws) özellikle kentlerde yaşayan halk tarafından büyük bir muhalefet oluşmuştur. 1840’lara gelindiğinde, özellikle çiftçilerin korumacılığın devam etmesine ilişkin baskılarına rağmen, İngiltere merkantilist politikaların çoğunu terketmiştir. Avrupa ve Amerika’daki diğer sanayileşen ülkeler, ticari korumacılık sistemini terketme konusunda İngiltere’yi izlemişlerdir. Bu ülkeler ticari engelleri kaldırma yönünde önce tek taraflı veya iki taraflı sonradan da çok taraflı anlaşmalar yürürlüğe koymuşlardır. 19. yüzyıl boyunca zengin ülkelerin ticaretlerindeki artış oranları, bu ülkelerin büyüme oranlarının yaklaşık üç katına çıkmıştı. 1900 yılı itibari ile, ticaretin küresel ekonomi içindeki payı 1800 yılına göre 8 kat artmıştı.
Sanayileşmenin yaygınlaşması ticareti arttırmıştır Sanayileşmenin yaygınlaşması ticareti arttırmıştır. Bunun yanında yeni teknolojilerin ortaya çıkması (telefon, buharlı gemiler, vb.), uzun mesafeli ticaretin maliyetlerinin azalması ve sanayileşmiş ülkelerin çoğunluğunun klasik altın standardını (altın sikke sistemi veya tek metal para sistemi) kabul etmiş olması ticareti arttırıcı diğer unsurlar arasında sayılabilir. 20. yüzyıla geçildiğinde, Britanya’nın zayıflaması, Almanya’nın yükselişi ve mevcut imparatorlukların (Osmanlı, Avusturya - Macaristan ve Rusya) dağılması, Avrupa’da gerilimin tırmanmasına ve yeni ittifaklar kurulmasına yol açtı. Bu ittifaklar, 1914’de I. Dünya Savaşı’nın başlamasına neden oldu ve A.B.D. ve Japonya’nın gittikçe artan ağırlığı savaşın Avrupa sınırlarını aşması sonucunu doğurdu. Savaş, Avrupa ekonomilerine ve ticaret ağına ağır darbe vurdu. 1917’de savaş bittikten sonra ticari ilişkiler bir daha savaş öncesi seviyesine gelemedi.
Savaş sırasında A.B.D. dünyanın hakim ekonomik gücü olarak ortaya çıktı ve bu süre zarfında uluslararası ticaretini ve yatırımlarını dikkat çekici ölçüde arttırdı. Savaş sonrası dönemde A.B.D. içerisindeki izolasyon taraftarları etkili oldu ve A.B.D. Avrupa ekonomileriyle ilişkilerini büyük ölçüde azalttı. 1929 yılına gelindiğinde, karşılıklı devalüasyonlar ve yeni korumacı politikaların uluslararası ticareti ve ulusal ekonomileri harap ettiği Büyük Buhran (Great Depression) dönemi başlıyordu. II. Dünya Savaşı, başlangıçta isteksiz de olsa, A.B.D.’nin Avrupa siyaseti ve ekonomisine tamamen müdahil olmasına sebep oldu. Soğuk Savaş döneminde, Doğu Bloku, batılı dünya ile neredeyse tüm ilişkilerini kesti ve bu dönemde A.B.D. batılı dünya içerisinde yeni bir ekonomik entegrasyon oluşturma yoluna gitti.
Savaş sonrası dönem ekonomik düzenin belirgin özelliği kurumsallaşmadır. Bu dönem, mevcut iki taraflı ve çok taraflı ticari anlaşmaların yerini daha formel küresel ve bölgesel ticari organizasyonların aldığı bir dönemdir. Bu dönemde Uluslararası Ticaret Örgütü (ITO) nun kurulmasıyla ilgili çabalar büyük oranda A.B.D. içerisinde ortaya çıkan direnç sebebiyle yarım kaldı. ITO görüşmelerindeki başarısızlığın sonucu olarak, 1947 yılında ticaret üzerindeki engellerin azaltılması için bir dizi informel anlaşmadan oluşan Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) ortaya çıktı. GATT sonraki yıllarda ticaret üzerindeki engellerin azalmasına ve ticaret akımlarının artmasına sebep oldu.
GATT 1980’lerden itibaren Bölgesel Ticaret Anlaşmalarına (RTA) olanak sağladı. Pek çok gelişmekte olan ülke, ilk başlarda serbest ticaret konusunda direnç göstererek, ithal ikameci sanayileşme (import substituting industrialization) politikasını benimsedi. İthal ikameci politikanın başlangıç yıllarında, Meksika, Brezilya ve Türkiye’de kurulan otomobil endüstrileri gibi bazı başarılar yakalandığı görülmektedir. 1980’lerde ortaya çıkan bütçe krizleriyle, çoğu gelişmekte olan ülke ithal ikameci politikalardan vazgeçerek, ihracata yönelik kalkınma stratejine ağırlık vermişlerdir. Bu konuda özellikle Uzak Doğu Asya ülkeleri önemli atılımlar yapmışlardır.
1995 yılında GATT yerini daha formel ve kurumsal bir yapı olan Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) bıraktı. 2001 yılında, WTO ticaret önündeki engellerin azaltılması ile ile ilgili olarak en son ve kapsamlı görüşmeleri başlattı. Doha Turu olarak bilinen bu süreçte, üzerinden 14 yıl geçmesine rağmen hala net bir sonuç alınabilmiş değildir. WTO görüşmelerinden henüz bir sonuç alınamamış olması, hükümetleri Bölgesel Ticaret Anlaşmalarına yönlendirmiştir. 2013 yılı itibari ile, yürürlükte olan Bölgesel Ticaret Anlaşması sayısı 379’tur. Önemli Bölgesel Ticaret Anlaşmalarına örnek olarak, Avrupa Birliği (EU), Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) ve Güney Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması (Mercosur) verilebilir.
Dolaysız anlamda dış ticaret politikası, hükümetlerin ülkenin doğrudan dış ticaret akımlarını sınırlandırmak, özendirmek veya bu işlemlerin yapılış yöntemlerini düzenlemek için almış oldukları sistematik önlemleri ifade eder. Dış ticaret politikası genel ekonomi politikasının önemli bir aracıdır. Genel ekonomi politikası, ulusal ekonomilerin düzenlenmesi ve yönetimi amacıyla alınan çeşitli önlemleri kapsar. Özellikle az gelişmiş ülkelerde ekonomik politikanın temel kalkınma aracı olduğundan, hükümetler dış ticarete geleneksel olarak yoğun müdahalelerde bulunmuşlardır. Diğer bir deyişle, bu ülkelerde uluslararası ticaret politikası adeta ekonomik kalkınmanın bir aracı olarak kullanılmıştır.
Dış Ticaret Politikasının Amaçları Dış ticaret politikası devletin uluslararası ticarete müdahale etme politikalarını ifade etmektedir. Teşvik, sınırlandırma, yasaklama ve benzeri önlemlerin her biri dış ticaret politikasının birer parçasıdır. Hükümetler dış ticaret politikası gereği ekonominin dış rekabetten korunması, kalkınmanın sağlanması, ödemeler dengesinde iyileştirme, iç piyasada istikrarın oluşturulması ve sürdürülmesi, ithalat ve ihracat üzerinden vergilerle ekonomiye gelir sağlanması, üreticiler, halk ve çevre sağlığının korunması ile sosyal ve siyasi sebeplerle kısıtlama, yasaklama ya da teşvik uygulanması gibi amaçlar göz önünde tutulur.
Dış Ticaret Politikasının Amaçları Dış Ödeme Dengesizliklerinin Giderilmesi Dış Rekabetten Korunma Ekonomik Kalkınma Piyasa Aksaklıklarının Giderilmesi Ekonominin Liberalleştirilmesi İç Ekonomik İstikrarın Sağlanması Hazineye Gelir Sağlamak
Dış Piyasalarda Monopol Gücünden Yararlanmak Otarşi Sosyal ve Siyasal Etkenler Dış Politika Amaçları
Dış Ticaret Politikasının Araçları Gümrük Tarifeleri Tarife Dışı Araçlar
Tarife Dışı Araçlar Miktar Kısıtlamaları Tarife Benzeri Faktörler Görünmez Engeller “Gönüllü” İhracat Kısıtlamaları İhracatın Özendirilmesi Bağlı Ticaret
Gümrük Tarifeleri Uluslararası ticarete konu olan mallara yönelik uygulanan vergileri belirleyen listelere tarife adı verilir. Gümrük tarifesi dış ticarete yönelik bir kısıtlama şeklidir zira malın gümrük sınırından geçişinde vergi ve harç alınmaktadır. Ülkelerin tek taraflı aldığı kararlarla oluşturdukları gümrük tarifelerine otonom tarife, uluslararası anlaşmalar gereği belirlenen tariflere ise sözleşmeli tarife adı verilmektedir. Söz konusu gümrük vergilerinin amacı hazineye gelir sağlamak ve yerli üreticiyi dış rekabete karşı korumaktır. Gümrük tarifeleri spesifik, advalorem ve karma olacak şekilde üç ayrı şekilde düzenlenmektedir. Spesifik gümrük tarifeleri malların fiziki birimleri üzerinden alınan vergileri ifade etmektedir; maliyetleri farklı olan her ayrı marka ürüne aynı miktarda vergi intisap ettirilmesidir. Advalorem tarife ise söz konusu malın değeri üzerinden belirli bir yüzde oranı olacak şekilde belirlenen vergileri ifade eder. Karma gümrük tarifeleri ise hem spesifik hem de advalorem tarifeleri içerir. Uygulamada ilke olarak Türkiye ve Avrupa ülkeleri advalorem tarifeleri, Kuzey Amerika ülkeleri ise karma tarifeleri kullanmaktadır.
İthalat Kotaları İthalatın miktar ya da değer olarak sınırlandırılmasına kota adı verilir. Belirlenen sınırların dışında ithalata izin verilmez. Hükümetler eğer sadece ithalat miktarını belirleyip hangi ülkeden, kimler tarafından yapılacağına müdahale etmiyorsa global kota, belirli ithalatçılar arasında ithalat hakkının dağıtımı söz konusu ise tahsisli kota söz konusudur. Kotalar iç piyasada mal arzının sınırlandırılması ile fiyatların yükselmesine neden olur.
İthalat Yasakları İthalat yasağı, bir ülkenin belirli malların ithalatını tamamen önlemesidir. Belirli ülkelerden mal ithalinin yasaklanması diğer bir ifadeyle ambargo konulması da ithalat yasakları içine girer. İthalat yasakları, iç ve dış fiyatlar arasındaki ilişkiyi tamamen koparırlar. Bir malın iç piyasaya arzı iç üretimle sınırlı olur. İthalat yasakları liberal bir ekonomi ile bağdaşmaz.
Kambiyo Kontrolü İthalat kotaları ile birlikte uygulanan kambiyo kontrolü vasıtasıyla hükümetler kıt döviz rezervlerinden tasarruf etme, lüks ithalini önleme ve kalkınmaya destek sağlamayı amaçlar. Kontrol neticesinde döviz kurlarını Merkez bankaları belirler, ihracatçılar elde ettikleri dövizleri yurt içine getirip milli paraya çevirmek zorundadırlar. İthalatçılar ise ithalat için döviz izni almak durumda bırakılırlar.
İthalat Teminatları İthalatçının mal siparişini verdiğinde ithalat bedelinin belli bir oranını Merkez bankasına yatırma zorunluluğu olmasını ve mallar teslim alınana dek teminatın Merkez Bankası’nda bloke edilmesini ifade eder. 1990’da alınan ithalat rejimi kararı gereği Türkiye’de ithalat teminatı uygulamasına son verilmiştir.
Çoklu Kur Uygulamaları Ülkenin kalkınma ihtiyaçlarına göre hükümetin çeşitli mal ve hizmetlerin dış ticaretinde farklı döviz kurlarını uygulamasıdır. Çoklu kur uygulamalarının en basit şekli ikili kur sistemidir. Birincisi düşük düzeyde tutulan resmi kur, diğeri serbest piyasada oluşan yüksek kurdur.
Fark Giderici Vergiler İthal malın gümrük giriş fiyatı iç piyasada üretilen malın fiyatının altında kalıyorsa hükümetin yurt içi sanayiyi korumak için ithal malına ilave vergi yüklemesidir. Özellikle AB tarafından tarım ürünleri için uygulanmaktadır.
Yurtiçi Sübvansiyonlar Yurtiçinde üreticilere dünya ölçeğinde rekabet edebilmeleri için yurt içi ve dışı fiyatlar arasındaki fark kadar ödemede bulunulması, yatırım indirimi, kredi desteği sağlanması gibi doğrudan ve dolaylı desteklemeleri ifade eder.
İhracat Vergileri Normal şartlarda ihracata vergi değil teşvik uygulanır, ithalata ise değişik araçlarla sınırlamalar getirilir. Ancak Türkiye’de fındık, Brezilya’da kahve ve Tayland’da pirinç gibi bazı malların dünya üretiminde tekel olması avantajı ile hükümetler söz konusu malların ihracatına gelir elde etme amacıyla vergi uygulamasına gidebilir ancak bu tür uygulamalar ihracatçının rekabet gücünü düşürmektedir. İhracat vergisi uygulamasının nedenleri şunlardır : Devlet hazinesine gelir sağlamak Aşırı kar elde eden üreticileri ve ihracatçıları vergilendirmek İç piyasada kıt olan malların ihracatını engellemek Hammaddelerin yurt içinde işlenmelerini özendirmek Doğal hammaddelerin arzını korumak Ticaret hadlerini ülke lehine çevirmek
İhracat Sübvansiyonları İhracatı teşvik amacıyla ihracatçıya yapılan dolaysız ödemeleri ifade eder. Ekonomide, ticaret hadleri ve ihracat gelir etkisi olmak üzere iki doğrudan etki yapar. Sübvansiyon dış fiyatları yurtiçi fiyatlara göre düşürdüğünden ticaret hadleri ülkenin aleyhine döner. Fakat, dış fiyatların düşük olması ihracat miktarını arttırır.
Damping Bir malın yurt içine göre yurt dışında daha ucuza satılmasıdır. Yurtiçi üreticiler dampingden zarar görür, uluslararası ticarette haksız rekabete neden olur. Bir defa yapılan damping: Ekonomide talep daralması, zevk ve tercihlerin değişmesi, firmaların plansız üretim yapması gibi nedenlerle, firmalarda stok artışı olur. Bu stokları eritmek için bir defaya mahsus olmak üzere düşük fiyattan satış yapılır. Yıkıcı damping: Bir firmanın yabancı piyasalardaki rakiplerini piyasadan silmek için geçici olarak fiyat düşürmesidir. Sürekli damping: İç piyasa hacminin darlığı nedeniyle üretici, optimum kapasiteye ulaşıp ölçek ekonomilerinden yararlanmak ve karını maksimum yapabilmek için maliyetinin biraz üzerindeki fiyattan uluslararası piyasalara sürekli satış yapmasıdır.
GÖRÜNMEZ ENGELLER Değişik amaçlar doğrultusunda uygulanan prosedür ve bürokratik işlemlerle ithalatın engellenmesidir. GÖNÜLLÜ İHRACAT KISITLAMALARI Yapılan ikili görüşmeler sonucunda ihracatçının ihracat miktarını sınırlandırmasını ifade eder. Pazarlık gücü olmayan ihracatçı tarafın ithalatçının talebine yönelik bir uygulamadır.