Şîîliğin Doğuşuna Dair Görüşler 1-Şii müellifler fırkanın doğuşunu Hz. Peygamber zamanına kadar götürürler. Ve buna manevî Şîîlik derler. 2-Şîîlik, ilk hilafet tartışmaları esnasında oluşmuştur. 3- Şîîlik, Hz. Osman zamanında, ona karşı yapılan isyandan sonra doğmuştur. Müslümanlar önce, Ali ve Muaviye taraftarı olarak ikiye bölünmüşler; Hz. Ali’nin ölümünden sonra ise Şîa, sadece Ali taraftarlarına verilen bir ad olmuştur. 4- Şîîlik, Hz. Ali’nin riyaseti esnasında Talha ve Zübeyr’in ona karşı çıkması üzerine Hz.Ali’ye uyanlara verilen bir ad olarak başlamış, Cemel Vak’asını müteakip teşekkül etmiştir. 5- Şîîlik, Hz. Ali’nin öldürülmesinden sonra teşekkül etmiştir. 6- Şîîlik, Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehadetinden sonra oluşan Tevvâbün hareketiyle başlamıştır. 7- Şîîlik, nass ve tayin akîdesiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Buna göre, Şîa’nın zuhuru H.I. asrın sonlarına kadar uzanır.
Şîîlik Ne Zaman Doğmuştur Şîîliğin doğuş zamanını tespit ederken Şîî imamet nazariyesinin oluşumunu ve bu fikir etrafında ortaya çıkan ana kitleden farklı grup hareketlerini dikkate almak gerekir.
Şîîliğin Doğuş Zamanı Son araştırmalar, Şîa’nın imamet inancının teşekkül ettiği siyasî hareketleri takip ederek; Şîîliğin, ancak h. 80-120’li yıllar arasında teşekkül edebileceğini göstermektedir. Buna göre Şîîliğe nispet edilen Kerbela Faciası, Tevvâbûn hareketi, Muhtar b. Ubeyd İsyanı gibi hareketler ancak Şîîliği doğuşunu hazırlayan olaylar olarak nitelendirilebilir.
Hucr b. Adiyy Olayı 51/671 Hucr b. Adiyy’in siyaseten katl edilmesiyle neticelenen bu olay, Hz. Ali taraftarlığı nedeniyle ortaya çıkan ilk ciddi olaydır. Müslümanlar arasında kısası gerektiren cezaların dışında ilk defa siyaseten katl gerçekleştirilmiştir. Kaynaklarda Sebeî nitelemesi “Hz. Ali taraftarlığı” anlamında, ilk defa, bu olay esnasında Hucr ve arkadaşları için yapılmıştır.
Kerbela Faciası 61/680 Yezid’e Arap siyasî geleneğinin dışında ve kısmen zorla alınan biattan sonra, Emevîlerin muhalefete karşı sert tavırlarının sonucu olarak, Kufe’lilerin teşvikiyle Hz. Hüseyin harekete geçmiştir. Önce amcasının oğlu Müslim b. Akîl’i Kufe’ye göndererek bir ön inceleme yaptırmış; Müslim’den gelen mektuptan sonra kendisine yapılan ikazlara rağmen, Kûfe’ye doğru yola çıkmıştır. Fakat Kûfe valisi Ubeydullah b. Ziyad gelişmeleri yakından takip ederek Müslim’i tutuklatmış; Kûfe’lilere Hz. Hüseyin meselesini çözmeleri gerektiğini ifade ederek Ömer b. Sa’d komutasında dört bin kişilik bir ordu hazırlatmıştır. İki taraf, Fırat yakınlarında Kerbelâ mevkiinde karşılaşmış; nehir tarafını Emevî ordusu tuttuğu için Hz. Hüseyin’in yanındakiler sudan mahrum kalmışlardır. Hz. Hüseyin’in geri dönme veya sınır boylarına gidip cihat etme tekliflerine rağmen, Rasulüllah’ın torunu hunharca şehit edilmiştir. (10 Muharrem 61/10 Ekim 680) Hadisede halife Yezid’in rolü kaynaklar tarafından tartışılmış ve olayların gelişimiyle ilgili farklı rivayetler nakledilmiştir. Ne olursa olsun, önemli bir siyasî rakibinin bertaraf edilmesi Yezid’in iktidarını pekiştirmiş; Ubeydullah da, Irakeyn valiliğine devam etmiştir.
Tevvâbûn Hareketi 65/685 Hz. Hüseyn’in ölümünden kendilerini sorumlu gören bazı Kûfeliler periyodik olarak bir araya gelip, yaptıklarından tevbe edip, ağlayıp sızlamışlardı. Tevvâbûn denilen bu grubun sayısı yirmi binlere ulaşınca Süleyman b. Surâd liderliğinde bir harekete girişmeye karar vermişlerdi. Vali Ubeydullah b. Ziyad’ın yerinde tedbirleri bu hareketin de daha başlangıcında akim kalmasını sağlamış ve toplanma yerine dört bin civarında Kûfeli gelmiştir. Fakat, Hz. Hüseyin’in şehadetinden kendilerini sorumlu görerek, psikolojik bir baskıyla nedametlerini ızhar eden ve kendilerini Tanrı huzurunda affettirecek bir eylem peşinde olan bu zümre, Emevîlere karşı şuursuzca mücadele ederek, Aynü’l-Verde civarında yapılan savaşta Şam ordusuna yenilmiştir.
Muhtar es-Sakafî Hareketi 65-67 Kaynakların Muhtar hakkında naklettiği şeyler, onun koyu bir Emevî karşıtı olarak çeşitli grupların içine girip çıkan oportünist (fırsatçı) bir kişiliğe sahip olduğunu göstermektedir. Sonunda o, siyasî ortamdan istifade ile Ubeyd tarafında kovulduğu Kûfe’ye geri dönerek, Muhammed ibnü’l-Hanefiyye adına biat almaya başlamıştır. Fakat onun hareket tarzından, Muhammed’in adını kullanarak kendisini ön plana çıkardığı anlaşılmaktadır.
Muhammed İbnü’l-Hanefiyye 81/700 Muhtar es-Sakafî’nin siyasî bir hareket için İbnü’l-Hanefiyye’nin adını kullanmasından daha tabiî bir şey de olamazdı. Çünkü o, Hüseyin b. Ali’nin öldürülmesinden sonra Haşim oğullarının önde gelenlerinden birisi, adeta ana muhalefet lideriydi. O, Hz. Ali’nin Fatıma dışında bir kadından olan çocuğuydu. O, Cemel ve Sıffin’de babasıyla birlikte savaştı ve sancağı taşıdı. O, ilmi ve takvasıyla saygın bir kişiliğe sahipti. Muhtar’ın hareketinin diğer Şîî hareketlerden ayıran en önemli özelliği, onun İbnü’l-Hanefiyye adına hareket etmiş olmasıdır. Böylece imamet, Fatıma soyunun dışında biri adına talep edilmiştir. Bu durum, Şîanın iddia ettiği şekilde bir Ehl-i Beyt anlayışının henüz o dönemde mevcut olmadığını da göstermektedir. Sonraki yıllarda Abbasoğulları, hilafette kendilerini en az Taliboğulları kadar hak sahibi olarak görürken imametin, İbnü’l-Hanefiyye’nin oğlu Ebû Haşim Abdullah’ın vasiyetiyle kendilerine intikal ettiğini iddia etmişlerdir.
Muhtar es-Sakafî’nin Daveti Muhtar b. Ebî Ubeyd davetine iki iddia ile başlamıştır: 1. Hz. Hüseyin’in intikamını almak; 2. Mazlumların hakkını zalimlerden almak. O birinci iddiasıyla Haşimoğullarının ve onların sempatizanlarının desteğini sağlamış; ikinci iddiasıyla Mevâlînin desteğini sağlamıştır. Mevâlîler çoğunlukla Hariciler gibi fiili isyan içinde olanların değil de, ana muhalefet konumunda ve fakat dağınık bir görünüm arz eden Haşimoğullarının yanında yer almayı tercih etmiştir. Ancak onlarla beraber, münafık tavırlara sahip, özellikle İran kökenliler, zamanla kendi batıl itikatlarını kolayca Ehl-i Beyt’e nispetle yayma imkanı bulmuşlardır. Böylece Şîî doktrin daha oluşum döneminden itibaren gayr-i islamî unsurlarla iç içe bir görünüme sahip olmuş; illegal muhalif konumları, bu unsurları kendi bünyelerinden arındırmaya fırsat vermemiştir.
Muhtar es-Sakafî’nin Görüşleri Muhtarın doğrudan kendisine nispet edilen aşırı görüşlere rastlanmaz. Ancak onun seciyeli şiirler söyleyerek taraftarlarını etkilemeye çalıştığı ve dinî bilgileri yetersiz, cahil mevâlînin onun etrafında bazı aşırı fikirlere sahip olduğu anlaşılmaktadır. İmameti Hz. Ali evladına nispet etmiştir. İmametle birlikte “mehdilik” kavramı siyasî anlamda onun tarafından kullanılmıştır. Ancak Muhtar’ın, Muhammmed ibnü’l-Hanefiyye’ye için kullandığı “mehdilik” vasfı sözlük anlamının ötesinde bir muhtevaya sahip değildir. Beda görüşü ilk defa Muhtar’ın yönlendirdiği grup tarafından dillendirilmiştir. Beda kısaca Allah’ın fikir değiştirmesi, takdirinin, iradesinin değişmesi anlamına gelir. Ra’d 39.
Mehdilik Şîî imamet inancının tezahürü olarak ortaya çıkan bir vasıftır. Çünkü “mehdilik”le birlikte “gaib imam” ve “rec’at” görüşleri de dilllendirilmiştir. Bu şekliyle Yahudilikte kabul edilen mehdi anlayışıyla büyük ölçüde örtüşür. Muhtarın taraftarları arasında yer alan Kerbiye fırkasına mensup şair Kuseyr(105/723)’in dile getirdiği görüşe göre; “Muhammed b.el-Hanefiyye sağdır, ölmemiştir. Radva dağındadır ve yanında yiyeceklerini sağladığı su ve bal pınarları vardır. Sağında bir aslan solunda bir panter onu zuhur edeceği zamana kadar düşmanlarından koruyacaktır. O, beklenen mehdîdir” İbnü’l-Hanefiyye, 81/700 yılında öldüğüne göre böyle bir mehdilik fikri ancak bu asrın sonlarında oluşmuş demektir. Bununla birlikte, bu inancın belli bir topluluk tarafından ne kadar sahiplendiği, diğer bir ifadeyle mehdiliği kabul eden geniş bir topluluğun varlığı hususu şüphelidir.
Şîîliğin Doğuşu Zeyd b. Ali b. Hüseyin(122-740)’de isyan ettiğinde taraftarlarının büyük kısmını teşkil eden Kûfeliler savaş meydanında ona “Atan Ali’ye zulmeden Ebû Bekr ve Ömer hakkındaki kanaatini” sormuşlardır. Zeyd’in kanaatleri Kufelilerle uyuşmayınca Kufeliler Zeydi terk etmişlerdir. Bu olgu Hz. Peygamberden sonra imametin Ali’nin hakkı olduğuna, Ebubekir ve Ömer’in ise gasıp ve zalim olduğuna inanan bir topluluğun mevcudiyetini göstermektedir. Dolayısıyla bu tarihlerde imamet konusunda asgarî müşterekleri olan bir Şîî zümreden söz etme imkanına sahibiz. Buradan hareketle Şîîliğin 81-122 yılları arasında doğduğunu tespit ederiz.
Muhtariyye/Keysaniyye Muhtar’ın hareketi büyük ölçüde mevaliye dayandığı muhtemelen büyük ölçüde mevaliden kaynaklanan bazı görüşler ileri sürüldüğü için hareket Muhtardan sonra Keysaniyye diye adlandırılmıştır. Bu ad mevalinin lideri konumundaki Ebû Amr Keysan’a nispetle kullanılmıştır. Keysaniyye, Haşimiyye, Kerbiyye, Hamzaviyye, Beyaniyye, Ravendiyye gibi bazı alt gruplara ayrılmıştır. Bu grupların çoğunda tenasuh, hulûl, gizli ve sırrî ilim gibi ğalî (aşırı) anlayışlar görülür. Bu durum batınî ğalî fikirlerin de çok erken dönemlerde; Şîîliğin doğuşuyla birlikte ortaya çıkmaya başladığını göstermektedir. Bu nedenle klasik kaynakların çoğunda ğalî fırkalar Şîîlikten doğan alt gruplar olarak değerlendirilmiştir.