Hicret Edebilmek İdris YAVUZYİĞİT

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
AHLAKİ TUTUM VE DAVRANIŞLAR
Advertisements

Sabır Örneği: Hz. Eyüp Hz. Eyüp denince akla hemen sabır gelir. Eyüp a.s. çok zengin idi. Sayısız malı-mülkü, birçok oğlu kızı bulunuyordu. Bu zenginliği.
Sabır Örneği: Hz. Eyüp Hz. Eyüp denince akla hemen sabır gelir. Eyüp a.s. çok zengin idi. Sayısız malı-mülkü, bir çok oğlu kızı bulunuyordu. Bu zenginliği.
Hz. Peygamber ve İnsanlık Onuru
Hazreti Muhammed’i Tanıyalım
HZ. MUHAMMED GÜVENİLİR BİR İNSANDI
- Sevgi ve Merhamet Örneği: Hz. Yusuf
STRESE GİRENİN İMANINDAN ŞÜPHE EDERİM!

ADALET.
İlköğretim DKAB Dersi 4. Sınıf 5. Ünite Sunusu
İSLAM ESASLARI (İSLAMIN ŞARTLARI)
(4. Bölüm: Hz. Muhammed’in Hicreti)
Zekat, Hac ve Kurban ibadeti
KAVRAMLAR SERİYYE: Peygamber Efendimizin (sav) katılmadığı, sahabelerden birisinin başkanlığında gönderilen keşif veya savaşlara denir. GAZVE: Peygamber.
وَالَّذِينَ هَاجَرُواْ فِي اللّهِ مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُواْ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَلَأَجْرُ الآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُواْ يَعْلَمُونَ
DEĞERLER EĞİTİMİ MART HAKSIZ KAZANÇTAN UZAK DURMAK.
HZ. MUHAMMED (s.a.v.) HAKKI GÖZETİRDİ
Hz. Muhammed(sav)’in Hayatı
ÖĞRENCİNİN; Adı: Şuayip Soyadı: Yıldız Sınıf: 10/B No: 3534 ÖĞRETMENİN; Adı: Alaattin Soyadı: Kudu.
Dedim: Çok yalnızım. Dedin:. فَإِنِّي قَرِيبٌ Ben ki sana çok yakınım
KUR’AN’ IN ANA KONULARI
Sorumluluk Bilinci.
Hicret Olayı.
2. Çocukların Anne Babaya Karşı Sorumlulukları
Hz. Muhammed (s.a.v.) Sabırlı ve Cesaretliydi
Hz. Muhammed Merhametli, Hoşgörülü ve Affediciydi
Hz. Muhammed (sav)'in Medine'de İlk Faaliyetleri
4. İbadetlere Devamlılığı
İNSANIN PAYLAŞMA VE YARDIMLAŞMA İHTİYACI
PEYGAMBERİMİZİN ÖRNEK DAVRANIŞLARI
2. İnanca Bağlılığı.
4. İyiliğe Karşılık Beklememek
NEVEVÎ. الحديث الأول عن أمير المؤمنين أبي حفص عمر بن الخطاب رضي الله تعالى عنه قال : سمعت رسول الله صلى الله تعالى عليه وعلى آله وسلم يقول : « إنَّما.
Hz. Muhammed (s.a.v.) Bilgiye Önem Verirdi
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Hazırlayan: İsmail TÜRKMENOĞLU
Kur'an'da Bilgi Edinme Yolları
İlahi Kitaplara İman -Allah Niçin Vahiy Göndermiştir?
4. Kendimize Karşı Sorumluluklarımız :
İnsan İradesi ve Kader İnsanı diğer varlıklardan ayıran en temel özellikler, -akıl -irade AKIL, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden, doğruyu yanlıştan ayırt.
1 1.ÜNİTE KUR’AN’A GÖRE HZ. MUHAMMED’(sav)İN KONUMU SAYFA:
T.C. DOĞANKENT MÜFTÜLÜĞÜ Recep ŞAHAN /Doğankent Müftüsü DOĞANKENT/GİRESUN.
HZ. MUHAMMED (s.a.v.) HAKKI GÖZETİRDİ
HZ. MUHAMMED (s.a.v.) HAKKI GÖZETİRDİ
HZ. MUHAMMED (s.a.v.) HAKKI GÖZETİRDİ

DERSİN ADI:Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
Cuma günü ve önemi. Müslümanlar için Cuma niçin önemlidir?  Toplanma ve cemaat olma anlamına gelen cuma, Müslümanların haftalık bayramıdır.  Cuma günü.
Doğumu Gençliği ve Evliliği
Hz. Muhammed.
ZAMANIMIZIN ALTI HASTALIĞI
ÜNİTE KONULARI 1. Hz. Muhammed’in Doğduğu Ortam
3. ÜNİTE: VAHYE DAYALI DİNLER
ÜNİTE KONULARI 1. Hz. Muhammed’in Doğduğu Ortam
AHİRET GÜNÜNE (HAŞRE) İMAN
ÜNİTE KONULARI 1. Hz. Muhammed’in Doğduğu Ortam
Konu:HİCRET Ders:Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
İlk Çağrı ve İlk Müslümanlar
Sosyal ve kültürel hayat. Peygamberlikten önce Hz. Peygamber’in Mekke şehir devletinde herhangi bir görevi yoktu. O, peygamberlikten önce olduğu gibi,
Bir İnsan, Tüm İnsanlık Tarihini Ne Kadar Değiştirebilir?
Ensar Hicretten sonra Peygamberimize ve Mekke’den gelen Müslümanlara (muhacirlere) yakın alaka gösterip, malları, mülkleri, bedenleri ve diğer varlıklarıyle.
Hicret Olayı. Akabe biatları: Peygamberimiz şehir dışından Mekke'ye gelen yabancılara da İslam'ı tebliğ ediyordu.
İMÂNLA İLGİLİ HADİS-İ ŞERİFLER عن عبدالله بن عمرو رَضِيَ اللّهُ عَنْهما عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ
6. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ BİLGİ YARIŞMASI
PEYGAMBER EFENDİMİZİN İSTİŞAREYE ÖNEM VERMESİ. İstişare (danışma); bir iş için bilgi veya yol-yöntem sormak, danışmak, görüş almak, fikir alışverişinde.
2.ÜNİTE: ZEKAT,HAC,KURBAN
Peygamber ve İlahi Kitap İnancı 6. SINIF 1. ÜNİTE Ünite Konuları için tıklayınız.
Sunum transkripti:

Hicret Edebilmek İdris YAVUZYİĞİT Beşiğin, yurdun, yuvan Mekke'de bunalırsan Medine'ye göçerdin. Biz dünyadan nereye Göçelim ya Muhammed? İdris YAVUZYİĞİT idrisyavuzyigit@hotmail.com

 اَلَّذينَ امَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فى سَبيلِ اللّهِ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ اَعْظَمُ دَرَجَةً عِنْدَ اللّهِ وَاُولئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ “İman edip de hicret edip, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, Allah katında en büyük dereceye sahiptirler. İşte bunlar murada ermiş olan mutlu kullardır.” (Tevbe, 9/20) فَالَّذِينَ هَاجَرُواْ وَأُخْرِجُواْ مِن دِيَارِهِمْ وَأُوذُواْ فِي سَبِيلِي وَقَاتَلُواْ وَقُتِلُواْ لأُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلأُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ ثَوَاباً مِّن عِندِ اللّهِ وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ “…Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükafatın en güzeli Allah katındadır.” (Al-i İmran, 3/195)

إنَّمَا الاعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ وَإنَّمَا لِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى، فَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ الى اللّهِ وَرَسُولِهِ فَهِجْرَتُهُ الى اللّهِ وَرَسُولِهِ، وَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ الى دُنْيَا يُصِيبُهَا أوِ امْرَأةٍ يَنْكِحُهَا فَهِجْرتُهُ الى مَا هَاجَرَ إلَيْهِ. Hz. Ömer (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) buyurdular ki: "Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah'a ve Resûlüne ise, onun hicreti Allah ve Resûlünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir." [Buhârî, Bed'ü'l-Vahy 1,]

HİCRET NEDİR? Sözlükte, "terketmek, ayrılmak, ilgisini kesmek" anlamına gelen hicran mastarından isim olan hicret "kişinin herhangi bir şeyden bedenen, lisanen veya kalben ayrılıp uzaklaşması" demektir. Ancak kelime daha çok "bir yerin terk edilerek başkabir yere göç edilmesi" anlamında kullanılır.   Terim olarak genelde gayri Müslim ülkeden İslam ülkesine göç etmeyi, özelde ise Hz. Peygamberin ve Mekkeli müslümanların Medineye göçünü ifade eder. Medineye göç eden müslümanlara "Muhacir", Rasülü Ekrem'e ve mühacirlere yardım eden Medineli müslümanlara da "Ensar" unvanı verilmiştir. (TDV İslam Ansiklopedisi, "hicret" maddesi, c. 17)

TARİHTE PEYGAMBERLERİN HİCRETİ  وَقَالَ الَّذينَ كَفَرُوا لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّكُمْ مِنْ اَرْضِنَا اَوْ لَتَعُودُنَّ فى مِلَّتِنَا فَاَوْحى اِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ الظَّالِمينَ “İnkâr edenler peygamberlerine dediler ki: "Ya sizi mutlaka yurdumuzdan çıkaracağız, ya da mutlaka dinimize döneceksiniz!" Rableri de onlara: "Zâlimleri mutlaka helak edeceğiz" diye vahyetti.” (İbrahim, 14/13)

TARİHTE PEYGAMBERLERİN HİCRETİ Hicret bütün peygamberlerin ve onlara iman eden insanların ortak kaderidir. Allah peygamberleri ve onlara iman eden mü'minler kafirler tarafından hicret edilmeye zorlanmışlar, onlar da imanları uğruna vatanlarını yurtlarını bırakıp hicret etmişlerdir. Tüm peygamberler, hicreti öğretmek için gönderildiler. Hz. Nuh, hicretin gemisini karada yapmayı öğretti. Tuğyan olan yerde tufan olurdu. Nitekim tufan isyan edenler için bir felaket, iman edenler için bir hicret oldu. Hz. İbrahim muhacirlerin piriydi. İnsanlığa küfürden, zulümden ve şirkten nasıl hicret edileceğini öğretti. Nemrud'un zulüm diyarından inancını özgürce yaşayabileceği bir toprak arayışı için çıkarken; وَقَالَ اِنّى مُهَاجِرٌ اِلى رَبّى اِنَّهُ هُوَ الْعَزيزُ الْحَكيمُ "Doğrusu ben Rabbimin emrettiği yere hicret ediyorum.”(Ankebut, 29/26) demişti. Hz. İbrahim Babil'den Harran'a Harran'dan Mısır'a oradan da Suriye'ye hicret etmiştir. Hz. Hacer, hicretin kutlu gelini, Hz. İsmail hicretin bebeğiydi. Bebeğin hicreti, kendisini babasının elindeki bıçağın altına kadar getirdi. O hicretin teslimiyet olduğunu öğretti.

TARİHTE PEYGAMBERLERİN HİCRETİ Hz. Yakub'un gözü, kaybettiği Yusuf'un ardından hicret etti; Yusuf'un iffet gömleğiyle tekrar dönmek üzere. Hz.Yusuf'un hicreti ise kuyulara atılmak, köle diye satılmak, iffet, liyakat, hikmet, hizmet ve gayretle Mısır'a sultan olmaktı. Hz. Yusuf, “Bir muhacir ne yapabilir?” sorusunun en çarpıcı cevabıydı. Hz. Musa, prenslikten çobanlığa, saraydan ağıla, imkândan mahrumiyete hicreti öğretti. Hicretin hakkını veren bir çobanın adalet asası, Firavun'un zulüm kırbacını yenerdi. Hz. Musa'nın hicreti, “Sen muhacir olmayı seçersen, denizler sana yol verir, dağlar önünde eğilir, çöller sofranı hazırlar” demekti. Hz. Musa muhacir doğdu, muhacir öldü. Mısır'dan Medyen'e oradan Mısır'a, Mısır'dan da Filistin'e hicret etmiştir. Hz. Davud iktidarın hicretin atı olduğunu, Hz. Süleyman güç ve servetin hicretin ayakkabısı olduğunu öğretti. Hz. Zekeriyya ve Yahya, şehadetin bir hicret olduğunu öğrettiler. Hz. İsa, insanlığı nefret ve zulümden sevgi ve merhamete hicrete çağırdı.

TARİHTE PEYGAMBERLERİN HİCRETİ Hz. Lut kavminin azgınlık ve ahlaksızlıkları karşısında Cenab-ı Haktan aldığı emirle bir gece vakti inananlarla birlikte yurdundan çıkmış, arkasına dönüp bakmadan gitmesi istenilen yere gitmiştir. (Hud, 11/80-81; Hicr, 15/65) Hz. Şuayb'in kavmi قَالَ الْمَلَاُ الَّذينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِه لَنُخْرِجَنَّكَ يَا شُعَيْبُ وَالَّذينَ امَنُوا مَعَكَ مِنْ قَرْيَتِنَا اَوْ لَتَعُودُنَّ فى مِلَّتِنَا قَالَ اَوَلَوْ كُنَّا كَارِهينَ “Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: "Ey Şu'ayb! Ya mutlaka seni ve seninle beraber inananları kentimizden çıkarırız, ya da dinimize dönersiniz!" Dedi ki; "İstemesek de mi (bizi yurdumuzdan çıkaracak veya dinimizden döndüreceksiniz?)” (Araf, 7/88) diyerek onu ve mü'minleri hicrete zorlamışlardı.

KUR’AN KISSALARI HİCRET ALTYAPISINI OLUŞTURUYOR Zaten Kur'an'da, özellikle Mekkî ayetlerde sık sık geçmiş peygamberlerin kavimleri tarafından yurtlarından çıkarılmış olması hususuna ithafta bulunulması da, esas itibariyle gerek Hz. Peygamber'i, gerekse Mekke'li Müslümanları psikolojik olarak hicret olgusuna hazırlama hedefini taşımaktaydı. O, bilindiği gibi Hz. Peygamber tevhidin dejenere olmasına bağlı olarak şirkin egemen olduğu, adaletin herkes için geçerli ve uygulanabilir olmaktan uzaklaştığı, kabilecilik anlayışının baskısıyla toplumsal bünyenin parçalandığı ve kabileler arası çatışmalarla insan hayatının heder edildiği, kan davalarının genel manada bir toplumsal kaynaşmayı imkansız kıldığı, güçlünün gücü nedeniyle haklı, güçsüzün zayıflığı nedeniyle haksız olarak görüldüğü, Servetin zenginler arasında döndüğü, köleliğin bir kader olarak kabul edildiği, kişinin bir gün mutlaka hesaba çekileceği endişesiyle kötü davranışlardan kaçınmasında ve iyi davranışlar sergilemesinde son derece etkili bir faktör olan ahiret inancının hemen hemen yok olduğu bir toplumsal yapı ve çevrede ortaya çıktı.

PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED’İN (S.A.V) HİCRETİ Allah elçilerinin sonuncusu, alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed de insanları, şirki ve küfrü, vahşet ve zulmü terk edip sadece Yüce Yaratana ibadete, adalete, merhamete, insanî erdemlere davet etmekteydi. Hz. Peygamber daha yeni peygamber olmuşken peygamberliğin ileriki yıllarında yurdundan hicret etmek zorunda kalacağını Varaka b. Nevfel tarafından söylenmiştir. Peygamberimiz Mekke'de doğmuş ve İslâmiyet'i tebliğ etmek üzere burada görevlendirilmişti. Peygamberimizin çağrısını duyanlar ona inanıyor ve etrafında toplanıyorlardı. Çünkü Peygamberimiz o toplumda “el-Emîn - Güvenilir'' diye tanınmış, güzel ahlâkıyla herkes tarafından sevilmişti. Yalan konuşmadığı ve kimseyi aldatmadığı herkesin ortak inancı idi. Onun için de söylediği dinleniyor ve herkese güven veriyordu.

PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED’İN (S.A.V) HİCRETİ Müslümanların sayısı günden güne artıyor ve Allah'ın dini gönüllerde yer ediyordu. Ancak Mekke'de söz sahibi olan Kureyş kabilesi ileri gelenleri bundan endişe duyuyor, toplum üzerindeki etkinliklerini yitireceklerinden ve çıkarlarının sona ereceğinden korkuyorlar, bunun için de bu duruma engel olmak istiyorlardı.    Günbegün müslümanların çoğaldığını görünce; Kurulu müşrik düzenlerinin bozulacağını, Haksız kazancın önleneceğini Değirmenlerinin suyunun kesileceğini, Keyfi muamele ve zulümlerinin önleneceğini, Makam ve mevkilerini kaybedeceklerini anlayınca ezmeye başladılar. Abdullah b. Abbas (ra) işkencelerle ilgili olarak şu özet bilgiyi vermektedir: “Müslüman olmuş kimseye öyle dayak atar, öyle aç ve susuz bırakırlardı ki uğradığı bu feci durumdan sebep (ayağa kalkmak şöyle dursun) doğrulup oturamazdı bile…” Yasir ailesinden Yasir’i, Sümeyye’yi, Ammar’ı, Bilal’i hatırlamak hiçte zor olmasa gerek…

MÜSLÜMANLARIN İLK HİCRETİ: HABEŞİSTAN Müslümanların başına gelenlere çok üzülen Peygamberimiz (a.s), bir grup Müslüman'ın Habeşistan'a hicret etmesine izin verdi. Peygamberliğin 5. Yılında 1. Habeşistan hicreti Hz. Osman ve Rukayye’nin de dahil olduğu 16 kişilik bir grup tarafından gerçekleştirildi. Peygamberliğin 6 veya 7.Yılına gelindiğinde işkenceler daha da artınca 2. Habeşistan hicreti gerçekleştirildi. Bu hicrete Ca’fer b. Ebî Tâlib başkanlığında 77 erkek 13 bayan katıldı. Bu günkü Etyopya dediğimiz ülke müslümanları bağrına basan Necaşi’nin memleketi Habeşistan …. Habeşli ensar kardeşlerimiz şimdilerde maalesef çok fakirler. Ve biz Müslümanlar o kardeşlerimize karşı vefalı davranamadık.

PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED’İN (S.A.V) HİCRETİ   وَاِنْ كَادُوا لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الْاَرْضِ لِيُخْرِجُوكَ مِنْهَا وَاِذًا لَا يَلْبَثُونَ خِلَافَكَ اِلَّا قَليلًا () سُنَّةَ مَنْ قَدْ اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْويلًا “(Ey Muhammed!) Yakında seni yurdundan çıkarmak için, muhakkak ki rahatsız edecekler ve o takdirde onlar da senin ardından pek az kalacaklardır. Bu, senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlerimiz hakkındaki sünnetimizdir. Bizim sünnetimizde herhangi bir değişme göremezsin.”(İsra, 17/76-77) Mekkeli müşrikler bütün insanlığa rahmet olarak gönderilen bu Yüce Elçi’ye akla hayale gelmedik işkence ve zulmü reva gördüler. O’na kucak açma, O’nunla insanlık onuruna yeniden ulaşma yerine; O’nu dışladılar, hayatına kastettiler.

PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED’E (S.A.V) İŞKENCE  Mekkeli müşrikler bütün insanlığa rahmet olarak gönderilen bu Yüce Elçi’ye akla hayale gelmedik işkence ve zulmü reva gördüler. O’na kucak açma, O’nunla insanlık onuruna yeniden ulaşma yerine; O’nu dışladılar, hayatına kastettiler. Zira baba ile oğul; koca ile kadın birbirlerine düştüler. Kimisi anam babam sana feda olsun ye resulellah diyenlere karşılık, Hz. Peygambere neler yapmadılar ki: Düşman gördüler Eziyet ve işkence yaptılar Üzerine leşler attılar Yollarına dikenler döktüler Sövdüler, hakaretler ettiler, Dövmeye kalkıştılar İbadet etmesine engel oldular Müslümanlar’a üç yıllık ekonomik ve sosyal boykot uygulandı Kız alıp verme dahi yasaklandı Selam verme, hal hatır sorma yasaklandı Yiyecek satmak, vermek yasaklandı Açlıktan karınlarına taşlar bağladılar

TAİF’E GİDİŞ VE TAŞLANMA Hüzün Yılının Ardından Taif Bir Umut Mu? Hz. Peygamberin hayat arkadaşı, Allah’ın kendisini selamıyla şereflendirdiği hz. Hatice validemiz ve en büyük destekçisi olan amcası Ebu Talib'in ölümleri, müşriklere fırsat verdi, onların işkence ve baskıları dayanılmaz hale geldi. Efendimiz'in ve O'nunla birlikte iman eden sahabenin, olağanüstü gayretlerine rağmen Mekke'de artık her şey dura­ğanlaşmış ve Mekkeliler, en azından şimdilik yeni açılımlara kapanmıştı. Tebliğ ise, süreklilik arz eden bir vazifeydi; Allah'ın yarattığı yeryüzü olabildiğince genişti ve başka yerlerdeki insanların da İslam'a ihtiyaçları vardı. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), Şevval ayının bir gününde, yanına Zeyd İbn Hôrise'yı de alarak Taif'e gitti. Taif, bağ ve bahçeleriyle meşhur, yeşillikler içinde bir yerdi. Mekke'ye yaklaşık doksan kilometre mesafede idi ve Efendimiz'in anne tarafından akrabaları yaşıyordu. Aynı zamanda burası, ömrünün ilk yıllarında gelip yanında kaldığı Efendimiz'in süt annesi Halime-i Sa'diye'nin memleketine de yakın bir bölgeydi.

TAİF’E GİDİŞ VE TAŞLANMA Taif yolunda, önce Sakiflilerin yanına gitti. Çünkü o gün için Sakifliler, Taif'in ileri gelen eşrafı olarak biliniyor ve çevrelerinde itibar görüyorlardı. ilk muhataplan, Amr İbn Umeyr'in üç oğlu idi. Allah'ı bir bilip davasına sahip çıkmaya davet ediyor ve risalet vazifesinde kendisine yardımcı olmalarını talep ediyordu. Ancak Taif, Mekke'yi aratmayacak kadar çetin gözüküyordu. kardeşlerden birisi: Allah, Senden başka peygamber olarak gönderecek birisini bulamadı mı, diye Peygamberi alaya aldılar. Mahzundu Efendiler Efendisi... Halbuki, onca mesafeyi, belki bir şeyler anlarlar düşüncesiyle yürüyerek gelmiş; onların önlerinde, cennete bir kapı aralamak istemişti. Efendiler Efendisi, Taif'te on gün kalacaktı. - “Ey Muhammed! Bizim yurdumuzdan uzak dur da, ne­reye gidersen git”, diyorlardı. Hz. Zeyd, kendini siper etmiş, yağmur gibi başlarına düşen taşlara karşı Allah Resülü'nü korumaya çalışıyordu. Başlanna yağan taşların ardı arkası kesilmiyordu. Neredeyse tam üç kilometrelik mesafeyi taş yağmuru altında geçtiler. Allah'ın Habibi Re­sül-ü Kibriya'nın da ayaklanndan kan damlıyordu. Zeyd ise, zaten başı ve gözü yarılmış; kan-revan içinde kalmıştı.

TAİF’E GİDİŞ VE TAŞLANMA Efendiler Efendisi, bir ağacın altına çekilip kendini allaha arzetmek üzere namaz kıldı ardından da allaha dua ederek yalvardı. Daha duasını bitirmemişti ki, yanında Cibril-i Emin ve dağlara hükmeden melek beliriverdi. - Ya Muhammed! Şüphesiz Allah (celle celaluhü), kavminin Sana söylediklerinden ve yüz çevirip yapageldiklerinden haberdar oldu. Ve işte, Sana bunları reva görenlere istediğin her şeyi yapması için dağlara hükmeden meleği gönderdi! Bu arada dağlara hükmeden melek de Efendimiz' e selam vermiş ve ardından da: - Şayet istersen ya Muhammed! Ben, şu iki dağı bunların üzerine geçirmek için geldim, diyordu. Rahmet Peygamberi Allah Resülü, ani bir refleksle hemen tepki verdi: - Hayır, asla! Umuyorum ki ben, Allah (celle celaluhü), bunların da neslinden kendisine ibadet eden ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayan kullar yaratacak!

Taif’te bir köle: Üzüm Salkımı ve Addas Efendimiz'in namaz kılıp dua edişini uzaktan seyreden iki kişi vardı; bunlar, aleyhte komplo kurmada çoğu zaman önsafta yer alan Rebia'nın iki oğlu Utbe ve Şeybe idi. Ancak o gün Allah Resülü'ne reva görülenler karşısında Utbe ve Şeybe bile insafa gelmişlerdi, bu kadarı da olmaz dercesine, başın­dan bu yana Resül-ü Kibriya'yı seyrediyorlardı. Nihayet yan­lanna, köleleri Addas'ı çağırdı ve: - Şu üzümlerden bir parça topla ve şu tabağa koy da ora­da duran adama götür de yesin, diyerek, salkımlan Efendiler Efendisi'ne götürmesini söylediler. Addas, kalktı ve topladığı üzüm salkımlannı alıp Efendimiz'in yanına geldi. - Buyurun, yiyin, diye ikram etti. Allah Resülü, çok tabii olarak, üzümlere elini uzatırken, 'Bis­millahirrahmanirrahim' demiş ve ardından yemeye başlamış­tı. O'nun bu sözünü duyan Addas, olduğu yerde donakalmıştı; zira bu sözü, buralarda bilip söyleyen kimseye rastlamamıştı. Önce Allah Resülü'nü iyice süzdü ve ardından da: - Allah'a yemin olsun ki bu sözleri, bu beldelerde söyle­yen kimse yoktur, dedi. - Sen nerelisin, hangi dine mensupsun ey Addas, diye sordu. - Ninovalı ve Hristiyan'ım, diyordu. Bu ismi duyunca Al­lah Resülü - Salih kardeşim Yunus İbn Metta'nın memleketi, diye iç geçirdi. Gözleri dört açılmıştı Addas'nı ve hemen sordu: - Sen, Yunus İbn Metta'yı nereden biliyorsun? - O, benim kardeşimdir; o da bir nebi idi, Ben de bir Nebi'yim! Bunun ötesinde sorulacak başka bir soru olamazdı ve işin burasında Addas, önce Efendimiz'in ayaklarına kapandı; belli ki buna muktedir olamayacaktı. Ardından ellerinden öpmek istedi, doyasıya ... Sonra da, mübarek başından öptü, defalar­ca ... Günün bütün sıkıntısını unutturacak bir neticeydi bu ... Bir insan daha gelmişti ya, dünya bomba olup patlasa ne öne­mi vardı?

MEDİNEYE HİCRET HAZIRLIĞI VE AKABE Mekke müşriklerinin yaptıkları dayanılmaz hale gelince Peygamberimiz İslâm güneşine başka ufuklar aramayı düşündü. Hac münasebetiyle Mekke'ye gelmiş olan Yesrip (Medine) lilerden bazılarıyla Akabe denilen yerde toplantı yaptı. Onlara islamı anlattı ve müslüman olmalarını istedi. Tebliğin 10. Yılında ilk görüşme gerçekleşmiş ve burada 6 kişi , 11. Yılında ikinci görüşme gerçekleşir ve 12 kişi müslüman olduğunu ifade ederler. Buna ilk biat denir ve efendimiz Mus’ab b. Umeyr’i ilk öğretmen olarak medine’ye gönderir. Böylece İslâmiyet Medîne'ye girmiş olur. Ve Orada müslümanlar Mus'ab b. Umeyr'in gayretiyle çoğalmaya başladılar. Bu arada efendiler efendisini allah teala huzuruna kabul eder ve kutlu mucize mirac gerçekleşmiş olur. Allah peygamberine darlıklar içerisinde rahatlama ve huzura kavuşma imkanı verir. Ve risaletin 12. yılında 75.kişi hac zamanı Mekkeye gelir ve 2. biat gerçekleştirilir. Bu biatta Medineliler Hz. Peygamber ve ashabını Medine’ye davet ederler.

MEDİNEYE İLK HİCRET Peygamberimiz de Mekke'den Medîne'ye göç etmek isteyenlere izin verdi ve şöyle buyurdu: إِنِّي أُرِيتُ دَارَ هِجْرَتِكُمْ ذَاتَ نَخْلٍ بَيْنَ لَابَتَيْنِ وَهُمَا الْحَرَّتَانِ فَهَاجَرَ مَنْ هَاجَرَ قِبَلَ الْمَدِينَةِ “Sizin hicret edeceğiniz yerin iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi.'' (Buhari, Menakıp, 45) Peygamberimizin bu izin ve teşviki üzerine Medine'ye hicret başladı. 1 muharrem 1 / perşembe 15 temmuz 622 de başlayan hicret kafile kafile tam 3 ay sürdü (temmuz, ağustos, eylül). Kısa zamanda pek çok kimse Hz. Ömer de dahil olmak üzere Medîne'ye göç etti.

SAHABENİN HİCRETLE İLGİLİ BİR ÖRNEK Ashabtan Talha b. Ubeydullah ve Suheyb bin Sinan er-Rumi birlikte hicret yolculuğuna çıkmışlardı. Suheyb sanatı ile ünlü biriydi. Müşrikler onun gidişini haber alınca bırakmak istemediler. O ise “Biliyorsunuz ki; ben sizin en iyi ok atanınızım. Allah`a yemin ederim ki; bir çoğunuz ölmeden bana ilişemez. Beni kendi halime bırakın diyerek hicret konusundaki kararlılığını gösterdi. Süheyb er-Rumi, hicrete karar verdiğinde Mekkeli müşrikler onun hiç bir şeyi yok iken kendi memleketlerine yoksul biri iken geldiğini ve kendi memleketlerinde varlıklı hale geldiğini eğer buradan göç ederse gideceği memlekette bu imkanları bulamayacağını söylediklerinde Suheyb: -Eğer tüm malımı-mülkümü size bağışlarsam hicret etmeme izin verir misiniz? Dediğinde müşrikler evet dediler. Suhyeb de her şeyini onlara bırakmtı. Bu haber Hz. Peygamber'e geldiğinde "Suhayb kazandı, Suhayb kazandı" demiştir. (Şakir, Mahmud, İslam Tarihi, c.1, s. 328)

HZ. EBU BEKİR’İN HİCRET İSTEĞİ Mekke'de Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali ve Mekke'de müslüman oldukları için aileleri tarafından hapsedilmiş olanlarla köle ve cariyelerden başka kimse kalmamıştı.     "Hz. Ebû Bekir de hicret etmek istemiş, Peygamberimiz kendisine; – Acele etme, bana hicret için izin verileceğini umuyorum, diyerek ona izin vermemişti. Hz. Ebû Bekir: – Anam babam sana fedâ olsun, gerçekten bunu umuyor musun? diye sordu. Peygamberimiz: – Evet, umuyorum, diye cevap verdi ve Hz. Ebû Bekir buna çok sevindi." (Buhari, Menakıp, 45) Hz. Ebu Bekir’in kızı Esmâ (r.anh.) seyahat için gerekli hazırlığı yapmaya başladı. Peygamberimiz Hz. Ali'yi çağırdı ve: Ben Medîne'ye gidiyorum sen bu gece benim yatağımda yat, örtünü üzerine al. Sabahleyin bu emânetleri sahiplerine ver ve sonra da hemen gel, buyurdu.

DÂRÜ'N- NEDVE'NİN KORKUNÇ KARARI Mekke'de müslümanlardan kimsenin kalmadığını, hepsinin Medîne'ye göç ettiğini gören Mekke ileri gelenleri telâşlanmaya başladılar. Hz. Muhammed de Medîne'ye hicret eder müslümanların başına geçerse kendileri için iyi olmayacağını, Şam ticaret yolu Medîne'den geçtiği için kapanabileceğini düşündüler. Mekke'de hemen hemen yalnız kalan Peygamberimiz için bir şeyler düşünmeli dediler. Bu amaçla Kureyş ileri gelenleri Ebu Cehil, Ebu Süfyan, Ebu’l Bühteri, Utbe B. Rebia, Cübeyr B. Mutim, Nadir B. Haris, Ümeyye B. Halef, Hakim B. Hizam Vb. "Dârü'n-Nedve" denilen önemli kararların alındığı yerde toplandılar. Toplantı son derece gizlilik içerisinde yapıldı. Toplantıda çeşitli görüşler ileri sürüldü, tartışıldı. İçlerinden bir kısmı, Muhammed (s.a.v.) in başka bir beldeye sürgüne gönderilmesini teklif ettiler. Bazıları da, onu bağlayıp her tarafı kapalı bir yerde ölünceye kadar hapsedelim, dedi. Bu görüşlerden hiçbiri kabul görmedi. Nihâyet Ebû Cehil şöyle dedi: Kureyş kabilesinin bütün kollarından birer temsilci seçelim. Bunlar aynı anda Muhammed’e hücûm edip öldürsünler. Kimin vurduğu belli olmasın. Böylece kanı bütün Kureyş kabilesine dağılmış olur. Haşimîler bütün Kureyş kollarına karşı çıkamıyacaklarından kan davasına kalkışamazlar, çaresiz diyete razı olurlar. Bu iş de böylece kapanmış olur, dedi. Ebû Cehil'in bu teklifi kabul edildi. Bu işi yapacak kırk kişi seçilerek toplantıya son verildi. Bir an evvel bu kırk kişinin görevlerini yerine getirmeleri istendi.

DÂRÜ'N- NEDVE'NİN KORKUNÇ KARARINI ALLAH BİLDİRİYOR Nitekim “Dârü'n-Nedve” de alınan kararla ilgili Kur'an-ı Kerîm de şöyle buyuruluyor:   وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُواْ لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّهُ وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ "Hani bir vakitler kâfirler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya (Mekke'den) sürüp çıkarmak için tuzak kuruyorlardı da onlar tuzak kurarken Allah da tuzaklarını bozuyordu. Öyle ya Allah tuzakların en iyisini kurar.'' (Enfal, 8/30) Allah onların kararını Cebrâil aleyhi's-selâm aracılığı ile Peygamberimize bildiriyor ve Mekke'yi terkedip Medîne'ye hicret etmesini emrediyordu.

HZ. EBU BEKİRLE YOLCULUĞA ÇIKIŞ Hânei Saadetinden çıkan Resûli Ekrem Efendimiz, doğruca Hz. Ebû Bekir'in evine vardı. Kendileri için acele sefer malzemesi hazırlandı ve bir dağarcığa bir miktar azık kondu. Sonra, Resûli Ekrem Efendimizle Hz. Ebû Bekir, evin arkasındaki küçük kapıdan çıktılar ve Mekke'nin aşağısındaki, güneybatısına düşen, şehre üç mil (takriben bir saat) uzaklıkta bulunan Sevr Dağına doğru yol aldılar. Hz. Ebû Bekir, Resûli Kibriya Efendimizin kâh önüne geçerek yürüyor, kâh arkasında kalarak yol alıyordu. Efendimiz, "Yâ Ebû Bekir!.. Niçin böyle yapıyorsunuz?" diye sordu. Hz. Ebû Bekir, "Önünüzü arkanızı gözetlemek, sizi korumak için yâ Resûlallah!.." diye cevap verdi. Ve Sevr... Kucağını Açmış O’nu Bekler … 3 Gün… 3 Gece…

SEVR MAĞARASINDA 3 GÜN Peygamberimiz ve Hz. Ebû Bekir Mekke'nin güneyinde bir buçuk saat mesafedeki Sevr dağına vardılar. Dağı tırmanarak zirvesindeki mağaraya gizlendiler. Mekke müşrikleri guruplar halinde her tarafta Peygamberimizi aramaya koyuldular, bulamadılar. Bulana yüz deve vereceklerini ilân ettiler. Her tarafı arıyorlardı. Hatta bunlardan bir kısmı mağaranın ağzına kadar gelmiş, o kadar yaklaşmışlardı ki, adımlarının sesi içerden duyuluyordu. Hz. Ebû Bekir endişelenmeye başladı Peygamberimize, kulağına eğilerek, "Düşmanlar çok yaklaştı, o kadar ki, ayaklarının dibine bir baksalar bizi görecekler" dedi. Peygamberimiz ona cevap verdi: "Üzülme! Allah bizimle beraberdir." Hatta o sırada mağaranın kapısına kadar gelenlerden biri mağaranın içine girip aramak istemiş. Umeyye b. Halef ona. Orada ne işin var? Aklını mı yitirdin. Baksana Muhammed doğmadan önce orada örümcekler ağ germiş, kuşlar yuva yapmış, dedi ve içeriye girmesine engel oldu.

SEVR MAĞARASINDA 3 GÜN Allah bir kulunu korumak istedikten sonra onun sebeplerini de yaratır. Konu ile ilgili Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyuruluyor: إلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ “Eğer siz ona (Allah'ın Resûlüne) yardım etmezseniz (bu önemli değil); Allah ona yardım etmiştir. Hani kâfirler onu iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı, O, arkadaşına, üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükunet sağlayan) emniyetini indirdi. Onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah'ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.'' (Tevbe, 9/40)

SEVR MAĞARASINDAN AYRILIŞ! Rebiülevvel ayının dördüncü Pazartesi günü idi. Mağaradan hareket saati gelmişti. Hz. Ebû Bekir, iki devesinden en üstün olanını Resûli Kibriya Efendimize takdim ederek, "Anam babam sana feda olsun yâ Resûlallah, buyur bin!" dedi. Resûli Ekrem, "Ben, benim olmayan deveye binmem!" diye karşılık verdi. Hz. Ebû Bekir tekrar, "O senindir! Babam anam sana feda olsun, buyur bin!" dedi. Resûli Ekrem, yine, "Binmem." dedi, "Satın aldığın bedeli bana söylemedikçe binmem!”Mecbur kalan Hz. Ebû Bekir, devenin fiyatını söyledi ve Peygamberimiz de onu kabul etti. Resûli Ekrem ve Hz. Ebû Bekir develerine bindiler. Hz. Ebû Bekir, yolda kendilerine hizmet etsin diye terkisine âzadlı siyah kölesi Amir b. Füheyre'yi de aldı. Yol göstermekte oldukça mahir olan Abdullah b. Üreykit önlerine düştü. Sevr Mağarasından ayrıldılar.

PEYGAMBERİMİZ HİCRETE BAŞLIYOR Peygamberimiz Mekke'den ayrılırken şu duygu dolu sözleri söylüyordu: وَاللَّهِ إِنَّكِ لَخَيْرُ أَرْضِ اللَّهِ وَأَحَبُّ أَرْضِ اللَّهِ إِلَيَّ وَاللَّهِ لَوْلَا أَنِّي أُخْرِجْتُ مِنْكِ مَا خَرَجْتُ "Ey Mekke, vallahi sen Allah katında yeryüzünün en hayırlı yerisin. Bana da en sevimli yerisin. Vallahi eğer buradan çıkmaya mecbur bırakılmasaydım, çıkmazdım." ( İbn Mâce, Menâsik, 103, 3099) İstikâmet Güney: Sevr Dağı 1 Rebiü’l-evvel 1 / 12 Eylül 622 Pazar … Kendisine İlk Vazifenin Verildiği Nur Dağına Adeta Veda Ediyordu… Mina’ya... Müzdelife’ye… Ve Arafat’a… Hayvan Otlattığı Meralara Da Elveda… Elveda Mekke! Diyerek yola çıkıyordu.

MEDİNE’YE HAREKET BAŞLIYOR Peygamberimiz ve Hz. Ebû Bekir Sevr mağarasında üç gün üç gece kaldılar. Hz. Ebû Bekir'in küçük oğlu Abdullah geceleri gelir, Mekke'de olup bitenleri onlara bildirir, şafak sökerken şehre dönerdi. Dördüncü gün olunca Kureyşin kendilerini takip etme işinin gevşediğine inanarak mağaradan çıktılar. Bu yolculuğun ne kadar güç şartlar altında yapıldığını bugün anlamak mümkün değildir. Yiyecek yok, su yok, serinleyecekleri bir gölgelik yok. Her tarafı saran alev dalgaları çölü kasıp kavuruyor. Yedi gün yedi gece bu kızgın çöllerde, vâdilere dalarak, dağlara çıkarak yürüdüler.

PEYGAMBERİMİZE MEKKE’NİN MÜJDESİ VERİLİYOR Mekke'den Medîne'ye giderken yolda şu âyet-i kerîme nâzil oldu. إِنَّ الَّذِي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لَرَادُّكَ إِلَى مَعَادٍ قُل رَّبِّي أَعْلَمُ مَن جَاء بِالْهُدَى وَمَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ “Kur'an-ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan Allah, elbette seni (Mekke'ye) iade edecektir. De ki: Rabbim, kimin hidayeti getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir '' (Kasas, 28/85) Mekke-i Mükerreme'ye dönüşün müjdesi de böylece verilmiş oluyordu.

SÜRÂKA Kafile Medine'ye doğru ilerlerken birkaç defa takibe uğrayıp sorguya çekilmek istendi. Fakat bu teşebbüsler başarısızlıkla sonuçlandı. Bunlardan birisi şu şekilde gerçekleşti: Kinâne kabilesinin bir kolu olan Müdlicoğullarından Sürâka b. Mâlik, Kureyş'in va’detmiş olduğu ödülden haberdar olmuştu. Hz. Peygamber ve arkadaşlarının kabilelerinin yakınından geçtiğini öğrenir öğrenmez silahlanarak atına bindi ve harekete geçti. Resûl-i Ekrem ve arkadaşlarına yaklaşınca atının ayakları sürçtü. Tekrar toparlanarak atını mahmuzladı; bu defa atın ayakları kuma saplandı ve kendisi de yere düştü. Atını kendi çabasıyla kurtaramayıp olayda da fevkalade bir durum sezince eman diledi. Çünkü durum kritik idi; Sürâka dengesini kaybetmiş ve yaya kalmıştı. Hz. Peygamber ve arkadaşları dört kişi idiler. İsteselerdi onu öldürebilirlerdi. Ama bunu yapmayıp onu affettiler. O, atının Hz. Peygamber’in dua ettiği bir esnada düştüğünü söylemiştir. Hz. Peygamber Sürâka’nın yaklaştığını görünce “Allah’ım onu düşür”! diye dua etmiş, atı kapaklanan Sürâka “Ey Allah’ın nebîsi! Ne dilersen emreyle” demiş, Resûlullah da “Sen geride dur, arkamızdan gelenleri bırakma” demiştir. Sürâka verdiği bu sözü tuttu. Ayrıca kendisine bir emannâme verilmesini istedi.

MEDİNE YOLUNDA RANUNA VADİSİ: İLK CUMA NAMAZI Peygamberimiz 8 gün süren yolculuğun sonuna doğru yaklaşık 450 km yolu katedip Kubâya Milâdî 622 yılı 20 veya 23 Eylül 622 perşembe günü ulaşmıştır. Peygamberimiz burada ilk iş olarak Gülsüm b. Hedm'in hurmalarını kuruttuğu yerde bir mescid inşa etmiştir. Bu mescidin inşasında Peygamberimiz herkesle birlikte bir amele gibi çalışmıştır. İslâm'da ilk inşa edilen bu mescid kuba mescididir. Peygamberimiz burada 14 gün kaldıktan sonra bir Cuma günü Medîne'ye hareket etti. Ranuna vadisinde Beni Salim mahallesinden geçerken Cuma vakti girdiği için burada Cuma namazını kıldı. 8 ekim 622 İlk Cuma namazı burada kılınan namazdır.

MEDİNE UFUKLARINDA YANKILANAN BÜYÜK COŞKU Yolculuğun sonunda Sevgili Peygamberimiz, Hz. Ebubekir ve bereberindekiler Medine’ye vardılar. Bu esnâda bir iş için evinin yüksek kulesinden etrafı seyreden bir Yahûdî, beyazlar giyinmiş bir kafilenin uzaktan gelmekte olduğunu gördü ve yüksek sesle: İşte günlerdir yolunu beklediğiniz devletli geliyor, diye haykırdı. Yollara dökülen müslümanlar özlemle haykırmaya başladır.  Ay doğdu üzerimize Veda tepesinden Şükür gerekti bizlere Allah'a davetinden Sen güneşsin sen aysın Sen nur üstüne nursun Sen süreyya ışığısın Ey sevgili Ey Rasul Ey bizden seçilen elçi Yüce bir davetle geldin Sen bu şehre şeref verdin Ey sevgili hoş geldin Ey Rasul sana söz verdik Doğruluktan ayrılmayız Sen ey esenlik yıldızı Senin sevginle doluyuz

HİCRETTEN KAÇINMAK? اِنَّ الَّذينَ تَوَفّيهُمُ الْمَلئِكَةُ ظَالِمي اَنْفُسِهِمْ قَالُوا فيمَ كُنْتُمْ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَفينَ فِى الْاَرْضِ قَالُوا اَلَمْ تَكُنْ اَرْضُ اللّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا فيهَا فَاُولئِكَ مَاْويهُمْ جَهَنَّمُ وَسَاءَتْ مَصيرًا (97) اِلَّاالْمُسْتَضْعَفينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ لَايَسْتَطيعُونَ حيلَةً وَلَايَهْتَدُونَ سَبيلًا (98) فَاُولئِكَ عَسَى اللّهُ اَنْ يَعْفُوَ عَنْهُمْ وَكَانَ اللّهُ عَفُوًّا غَفُورًا (99) وَمَنْ يُهَاجِرْ فى سَبيلِ اللّهِ يَجِدْ فِى الْاَرْضِ مُرَاغَمًا كَثيرًا وَسَعَةً وَمَنْ يَخْرُجْ مِنْ بَيْتِه مُهَاجِرًا اِلَى اللّهِ وَرَسُولِه ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ اَجْرُهُ عَلَى اللّهِ وَكَانَ اللّهُ غَفُورًا رَحيمًا "Melekler, kendilerine zulmeden kişilerin canlarını aldıklarında, onlara, "Ne işte idiniz?" derler. Onlar da: "Biz yer yüzünde zayıf kimselerdik." derler. Melekler: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz de orada hicret etseydiniz ya?" derler. İşte bunların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü gidiş yeridir. Ancak gerçekten aciz ve zayıf olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç... Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Allah çok affedici, çok bağışlayıcıdır. Her kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de bulur. Her kim Allah'a ve Peygamberine hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, kuşkusuz onun mükafatı Allah'a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." (Nisa, 4/97-100)

HİCRET ALLAH VE RESULÜNEDİR إنَّمَا الاعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ وَإنَّمَا لِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى، فَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ الى اللّهِ وَرَسُولِهِ فَهِجْرَتُهُ الى اللّهِ وَرَسُولِهِ، وَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ الى دُنْيَا يُصِيبُهَا أوِ امْرَأةٍ يَنْكِحُهَا فَهِجْرتُهُ الى مَا هَاجَرَ إلَيْهِ. Hz. Ömer (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) buyurdular ki: "Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah'a ve Resûlüne ise, onun hicreti Allah ve Resûlünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir." [Buhârî, Bed'ü'l-Vahy 1,]

HİCRET HER TÜRLÜ GÜNAH VE KÖTÜLÜKLERDEN KAÇMAKTIR عَنْ ‏ ‏عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو ‏ ‏قَالَ : ‏قَالَ رَجُلٌ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَيُّ الْهِجْرَةِ أَفْضَلُ قَالَ ‏ ‏أَنْ تَهْجُرَ مَا كَرِهَ رَبُّكَ عَزَّ وَجَلَّ وَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ ‏ ‏صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ‏الْهِجْرَةُ هِجْرَتَانِ هِجْرَةُ الْحَاضِرِ‏ وَهِجْرَةُ الْبَادِي فَأَمَّا الْبَادِي فَيُجِيبُ إِذَا دُعِيَ وَيُطِيعُ إِذَا أُمِرَ‏ وَأَمَّا الْحَاضِرُ فَهُوَ أَعْظَمُهُمَا ‏ ‏بَلِيَّةً َأَعْظَمُهُمَا أَجْرًا Bir kişi Peygamberimiz (s.a.v. )’e “hicretin hangisi daha faziletlidir” diye sordu. Peygamberimiz (s.a.v. ) şöyle buyurdular: “Rabbinin hoşlanmadığı şeyleri terk etmendir. Hicret ikidir. Biri yerleşik olanın hicreti, diğeri de göçebe olanın hicretidir. Göçebe olana gelince, çağrıldığında icabet eder, emrolunduğunda ise itaat eder. Yerleşik olanın hicretine gelince; Hicret o kimse için felaketlerin en büyüğü olduğu gibi ecirlerinde en büyüğüdür.” (Nesai, Sünen, Bey’at, 12 (4162) c.7 s.144)

HİCRET HER TÜRLÜ GÜNAH VE KÖTÜLÜKLERDEN KAÇMAKTIR الْمُؤْمِنُ مَنْ أَمِنَهُ النَّاسُ عَلَى أَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ وَالْمُهَاجِرُ مَنْ هَجَرَ الْخَطَايَا وَالذُّنُوبَ “Mü'min insanların canları ve malları konusunda kendisinden güvende olduğu kimsedir. Muhacir (Hakiki hicret) ise kötülüklerden ve günahlardan uzaklaşan (hicret eden) kimsedir.” (İbni Mace, Fitne, 2 (3924) ) الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ وَالْمُهَاجِرُ مَنْ هَجَرَ مَا نَهَى اللَّهُ عَنْهُ “Müslüman müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir. Hakiki muhacir, Allah'ın yasakladığı şeylerden kaçan, onları terk (hicret) eden kimsedir” (Buhari, İman, 9)

HİCRET HER TÜRLÜ GÜNAH VE KÖTÜLÜKLERDEN KAÇMAKTIR O halde, bizler de Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçınıp nefsimizin kötü isteklerini frenleyerek her an hicret halinde olabilir ve hicret sevabına nail olabiliriz. Allah'a tam manasıyla inanan insan, gönül Medine'sine ulaşmak yolunda, her haramdan sakınırken bir dağı geçer, her farzı yerine getirirken bir ovayı aşar, her iyilik yaptığında onun için bir adımdır. Her doğan gün onun ümidini arttırır, her batan gün aşk ve şevkini güçlendirir. O, kendi içinde hicreti yaşayandır. Babasının sulbümde hicretini beklerken, Ana rahminde hicrettedir. Ailesi ile iken, Toplum içinde iken hicrettedir. Dünyada hicrettedir, yaşadığı çağda hicrettedir. Namaz onun için Rabbinin yanına bir hicrettir. Oruç bedeninin kötü arzularından hicrettir. Hac bir hicret eğitimidir. Zekât dünyanın hengamesi içine daldığın an, eşyadan bir hicrettir.

HİCRETİN SONUÇLARI Hicretle, 23 yıl süren peygamberlik devrinin 13 yıllık "Mekke Devri" sona ermiş, 10 yıllık "Medine Devri" başlamıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.), Medine’ye geldiklerinde, burada yaşayan yabancılarla, dayanışma temeli üzerine bir antlaşma imzalamıştı. Bu antlaşma, İslâm Dini’nin müslüman olmayan topluluklarla barış içinde yaşamaya ve onlarla daima iyi ilişkiler içinde olmaya ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Peygamberimiz, Mekke’den gelen göçmenlerle Medine’li Müslümanlar, yani "Muhacirler" ile "Ensar" arasında kardeşlik kurmuştu. Bu kardeşlik esasına göre, Medineli Müslümanlar mallarının yarısını göçmen kardeşlerine vermişlerdi ki, tarihte bu dayanışma ve yardımlaşmanın bir benzerini daha göstermek mümkün değildir. Böylece, Medine şehrinde ilk İslâm topluluğu, kardeşlik ve dayanışma temelleri üzerinde oluşmaya başlamıştır.

HİCRETİN SONUÇLARI Yüce Allah Kur’an’da; îmanları uğruna yurtlarını terk eden müminleri şu ayette övmektedir: وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ آوَواْ وَّنَصَرُواْ أُولَئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَّهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ “İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihat edenler ve (hicret edenleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar hakîkî müminlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır” (Enfal, 8/74) لِلْفُقَرَاءِ الْمُهَاجِرٖينَ الَّذٖينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًا وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ اُولٰئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ “(Allah'ın verdiği bu ganimet malları,) yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılmış olan, Allah'tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamberine yardım eden fakir muhacirlerindir. İşte doğru olanlar bunlardır.” (Haşr 8)

HİCRETİN SONUÇLARI Yüce Allah Kur’an’da; îmanları uğruna yurtlarını terk eden müminleri bağrına basan Ensar’ı da şu ayette övmektedir: وَالَّذٖينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْاٖيمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فٖى صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّا اُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِهٖ فَاُولٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ “Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr, 9)

HİCRET KAÇIŞ DEĞİLDİR Hicret, ilk Müslümanların, sıkıntılı günlerden kurtulmalarına ve kardeşlik esası üzerine kurulan toplum hayatına kavuşmalarına vesile olmuştur. Hicret; Ensar ve Muhacirinin sergiledikleri dostluk ve kardeşliğin, milli birlik ve bütünlüğün en güzel timsalidir. Hicret; ilk müslümanların inançları uğruna gösterdikleri fedakarlığın doruk noktasıdır, Hicret, İslâm Tarihinin en önemli olayıdır. İslâmiyet Mekke şehri hudutları dışına hicretle taşmış ve bu güneş dünyaya Medîne ufuklarından yayılmıştır. Hicret, kötü şartlardan kaçış değil; İslam’ın hükümlerini yaşatacak ve yaşayacak yeni şartların ve mekanların aranışıdır. Hicret; Hak'kın batıla galip gelmesi ve islamı tümüyle yaşamanın azmidir. Hicret; tevhid inancının kalplerde kökleşmesinin, gerektiğinde mallardan ve canlardan feragat etmenin sembolüdür. Hicret; kaçış değil; hasrettir, ümittir, yüce hedefleri gerçekleştirme azmidir. Kendi iklimini bulma arayışıdır.

HİCRET!   إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمُ الْمَلآئِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ قَالُواْ فِيمَ كُنتُمْ قَالُواْ كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ فِي الأَرْضِ قَالْوَاْ أَلَمْ تَكُنْ أَرْضُ اللّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُواْ فِيهَا فَأُوْلَئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَسَاءتْ مَصِيرًا "Melekler, kendilerine zulmettikleri bir durumda bulunurken canlarını aldıkları kimselere: "Siz ne iş yapmaktaydınız?" diyecekler. Onlar: "Biz yer yüzünde zayıf ve güçsüzdük" diye cevap verecekler. Melekler: "Allah'ın arzı geniş değil miydi, oraya hicret etseydiniz ya!" diyecekler. İşte bunların barınakları cehennemdir. Ona gidiş de ne kötü şeydir!" (Nisa, 4/97) İbni Abbas (ra) 'dan şöyle rivayet edilmiştir: Hz Peygamber döneminde, Müslümanlardan birtakım kimseler, müşriklerin yanında kalıyor böylece müşriklerin topluluğunu çoğaltmış oluyorlardı. Bir keresinde atılan bir ok gelip bunlardan birisine isabet eder veya vurulur, bu yüzden ölür. Bunun üzerine Allah: "Kendilerine yazık eden kimselere…" ayetini indirdi. (Buhari, Tefsir, 4230)

Allaha kavuşmayı Düşünen Salih Amel İşlemeli HİCRET! Mekke'de zulüm ve haksızlık içinde yaşayan Müslümanlar eğer hicretle istiklâllerine ulaşmışlarsa, bizler de ruh dünyasında kötülüklerden, başkalarına haksızlık yapmaktan, yaşadığımız toplumda her türlü fitne ve fesattan, çocuklarımızı yaşadığımız çağa göre yetiştirmeye, başkalarına iyilik yapmaya, haksızlıklar karşısında mücadele etmeyi hicretle gerçekleştirebiliriz. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَلْتَنظُرْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ “Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” [Haşr 59/18] Allaha kavuşmayı Düşünen Salih Amel İşlemeli فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا “…Artık kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, işte o Allah’ı razı eden imanına layık işler yapsın ve Rabbine kulluk ederken hiç kimseyi O’na ortak koşmasın!” [ Kehf 18/110]

HİCRET! Hicret; İslâm davasının hedefe giden yolunda bir dönüm noktasıdır. Hicret; İslam toplumunun teşkilatlanması, bir güç haline gelmesi ve çevresine kendini kabul ettirmesi sürecinin ilk adımı olmuştur. Hicret; her vesile ile birlik, beraberlik ve dayanışmayı vurgulayan İslam’ın hayat bulmasına yol açan önemli bir olaydır. Hicret; imanın maddi güç karşısında kazandığı zaferin simgesidir. Hicret, Allah rızası için; anadan, babadan, yardan, diyardan, maldan, mülkten hatta candan, evlattan vazgeçişin, ibretli ve meşakkatli kıssasıdır. Hicret; her şeylerini Allah için, göz kırpmadan terk eden Mekkeli Muhacirler ile onları bağırlarına basan, muhtaç oldukları halde onları kendilerine tercih eden Medineli Müslümanların, Ensarın destanıdır. Hicret; fedakarlık, kardeşlik, ahde vefa, birlik ve beraberlik, değerlerin paylaşımı, özgürlük aşkı, adalet, saygı ve hoşgörü temelli bir kardeşliktir. Hicret; Manevi olarak Allah’ a giden bir yolculuk adeta bireysel isyandan takvaya bir geçiştir. Maddi olarak ablukaya alınmış engelli bir yerden özgürce inanmak ve yaşamak için engelsiz bir yere, daha güçlü gelmek için zayıfken gitmektir. Hicret; İmanın birikmiş bir su gibi akacak bir yol bulması ve karargah değişimidir. Hicret birkaç inatçı günahkara takılıp kalmadan binlerce bekleyene imdat olmak Ve onlara ilahi nuru taşımaktır.

HİCRET! Hicret; İmkanların bittiği yerden imkan üretilecek yere gitmedir. Hicret; Vahyi bir medeniyete doğru bir yürüyüştür. Hicret; Genellikle korku diyarından ümit diyarına bir yolculuktur. Hicret; İnsanın kendini Rabbine adamasıdır. Hicret; Çok sevdiği diyarı çok sevdiği davası için terk etmedir. Hicret; Aslında ezelden ebede giden bir yolculuktur. Hicret; Allah sevgisini her şeyin üzerinde tutmadır. Hicret; Allah rızası için ciddi bir eğitim yapma ve yardımlaşmadır. Hicret; Işık, gölge ve su arayanlara yardıma koşmadır. Hicret; Anam, babam, canım sana feda olsun diyenlerin de bir sınavıdır. Hicret, gözü dönmüş, kana susamış canilerin arasından gönül dostlarına gitmedir. Hicret, peygamberin ve dostlarının yanıyorum, bitiyorum çığlığına bir imdattır. Hicret, ölümden korkmadan her ortamda Resullulah ile hareket ediyormuşçasına özdeşim kurma, onunla yolculuk yapma ve birlikte mana alemine göçmedir.

Cimrilikten cömertliğe, Zulmetten nura, Dalaletten hidayete, SON SÖZ OLARAK HİCRET; Cimrilikten cömertliğe, Zulmetten nura, Dalaletten hidayete, Anarşiden sükunete, Zulümden adalete, Nefretten sevgiye, Kinden şefkate, Esaretten hürriyete, Kölelikten efendiliğe, Batıldan Hakk’a, Şeytandan Allah’a, Çirkinden güzele, Taassuptan sağduyuya, Zarardan kârâ göç etmektir.

SON SÖZ: KARDEŞ OLALIM وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَاناً وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kuran’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz.” (Al-i İmran, 103)

Bu Sunum Vaaz İdris YAVUZYİĞİT Tarafından; “Hz Bu Sunum Vaaz İdris YAVUZYİĞİT Tarafından; “Hz. Muhammedin Hayatı” Martin Lings, “Peygamberimizin Hayatı” Hamidullah, “Efendimiz” Reşit Haylamaz, “Hz. Muhammed Ve Evrensel Mesajı” İbrahim SARIÇAM, “Hz. Muhammedin Hayatı” Salih Suruç, “Muharrem Ayı Ve Hicret” Ahmet ÜNAL, “İslam Tarihinin En Önemli Olayı Hicret” Lütfi Şentürk , “Hicret” Ahmet Özmen, “Hicretin Arka Plânı” Mehmet ÖZDEMİR , “Hicret Ve İslam Tarihindeki Yer” Tahir Tural’a Ait Kitap, Makale Ve Vaaz Örneklerinden İstifade Edilerek Hazırlanmıştır. Hepsine Teşekkürü Bir Borç Bilir Rabbimden iki cihan saadeti ve Kamil İman Dilerim.