MODERN BİYOTEKNOLOJİ, GDO VE HAYVANCILIK İzmir Veteriner Hekimler Odası
BİYOTEKNOLOJİ / MODERN BİYOTEKNOLOJİ Biyoteknoloji, özel bir kullanıma yönelik olarak ürün veya işlemleri dönüştürmek veya meydana getirmek için biyolojik sistem ve canlı organizmaları veya türevlerini kullanan teknolojik uygulamalar bütünüdür.
Modern Biyoteknoloji ise, rekombinant DNA, nükleik asitlerin hücre veya organellere doğrudan enjeksiyonu ve farklı taksonomik gruplar arasında uygulanan hücre füzyonu gibi tabii fizyolojik çoğalma ve rekombinasyon engellerini ortadan kaldıran, klasik ıslah ve seleksiyon yöntemlerince kullanılmayan İN VİTRO nükleik asit tekniklerinin tamamıdır.
GDO / GMO / LMO / TRANSGENİK TANIMLARI Gen teknolojisi kullanılarak doğal süreçler ile edinilmesi mümkün olmayan yeni özellikler kazandırılmış organizmalara ‘Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)’ veya uluslar arası kullanımı ile ‘Living Modified Organism (LMO)= Değiştirilmiş Canlı Organizma veya Genetically Modified Organism (GMO)’ denilmektedir. ‘Transgenik’ ifadesi de aynı anlamda kullanılmaktadır.
MODERN BİYOTEKNOLOJİNİN HAYVANCILIKTAKİ UYGULAMA ALANLARI 3 TEMEL BAŞLIKTA İNCELENEBİLİR 1-Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar 2-Hayvan sağlığı ürünleri (Aşılar, İlaçlar vs.) 3-Hayvan Yemleri ve Yem Katkı Maddeleri
HAYVANLAR ÜZERİNDE YAPILAN ÇALIŞMALAR Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar daha çok ıslah, verim artırma ve ürün kalitesinin iyileştirilmesine yöneliktir. Bu amaçla, ilk zamanlarda verim özellikleri belirlenmiş erkek damızlıklar kullanılarak ‘Tabii Tohumlama’ ve daha sonra da Suni Tohumlama’ yöntemlerine geçilmiştir. İlerleyen biyoteknolojik çalışmalar son 10-15 yıl içerisinde ‘Embriyo Transferi’ ve ‘Embriyoların Dondurulması’ gibi uygulamaları da ortaya koymuştur. Son zamanlarda da biyoteknolojik yöntemlerden olan ‘Gen Tranferleri’ de bu zincire eklenmiştir.
Embriyolara yapılacak olan gen transferlerinden, hayvanların değişik tür, nicelik ve nitelikteki birim başına verimini (et, süt, yumurta, yapağı, döl verimi gibi) artırmak, bunlarda bazı değişiklikler (yağsız et, laktozsuz süt, kolesterolsüz süt ve yumurta gibi) yapmak, hayvanların yemden yararlanma kabiliyetlerini artırmak, çabuk büyüme ve gelişmelerini sağlamak, hastalıklara (bakteriyel, viral, paraziter gibi) karşı dirençli ırklar yetiştirmek, yeni genotipte hayvanlar oluşturmak amaçlanmaktadır.
TRANSGENİK HAYVANLAR Bazı biyoteknolojist’ler gen transferlerinden insan ve hayvanlar için çok önemli olan bazı protein ve farmasötik maddelerin sentezlerini kodlayan genleri embriyolara transfer ederek sütlerine veya kanlarına bu maddeleri salgılayan ‘Transgenik Hayvanlar (Canlı Biyoreaktör Hayvanlar )’ elde etmeyi planlamaktadırlar. Bir kısım genetikçiler de, özellikle insanlarda önemli bozukluklara neden olan genetik hastalıkların saptanmasında, sağaltımlarında böyle hayvanların modelliğinden yararlanmayı amaçlamaktadırlar.
Transgenik hayvan elde etmekten amaçlanan, yeni nesillerin DNA’larında sadece yabancı genin bulunması değil, bu genin diğer nesillere aktarılması, devamı ve iyi bir şekilde ifade edilmesidir. Ancak bazı hayvanlar yabancı gen taşısalar bile bunun ifadesini sağlayamamakta veya istenilen düzeyde olmamaktadır. Yine gen ürününün fazla üretimi hayvanlar için toksik olabilmektedir.
HAYVANLAR ÜZERİNDE YAPILAN ÇALIŞMALAR VE SAĞLADIĞI YARARLAR -Büyümenin artırılması -Süt veriminin artırılması -Süt üretiminde transgenik hayvanların kullanılması -Terapötik maddelerin sütle salgılanması -Laktozsuz süt üretimi
-Döl veriminin artırılması -Yumurta veriminin artırılması -Yapağı veriminin artırılması -Gen aktivitesinin artırılması -Hastalıklara direncin artırılması
Büyümenin Arttırılması Gelişme ve büyümeyi hızlandırmak üzere hayvanlara hormon preparatları verilmektedir. Bu yöntem ile hayvanlarda büyüme ve gelişme hızlanarak kısa bir sürede verimli hale gelmesi sağlanır. Başlıca iki şekilde yapılmaktadır. -Ekzojen somatotropin kullanılması -Somatostatin’in inaktivasyonu
Süt Veriminin Arttırılması Bovine somatotropin’in (BST, sığır büyüme faktörü) süt ineklerinde kullanılması, meme dokusunun süt salgısını sentezleme kapasitesini artırmaktadır. Sonuçta süt salgısı hayvan türlerine göre değişmekle beraber %20-30 oranında arttığı tespit edilmiştir.
Süt Üretiminde Transgenik Hayvanların Kullanılması Sığır ve koyun embriyolarına süt protein sentezini kodlayan genlerin transferi ile bu hayvanların daha çok süt verimine sahip olması sağlanacaktır. Çalışmaları halen bilim dünyasında devam etmektedir.
Terapotik Maddelerin Sütle Salgılanması Transgenik hayvanlar medikal ürünlerin üretilmesinde ve transplantasyonlarda kullanılacak çeşitli organların üretilmesinde yararlar sağlayacaktır. Örneğin; insanlarda kanın pıhtılaşmasında görevli olan pıhtılaşma faktörü IX geni, koyunların beta-laktoglobulin genine bağlanarak oluşturulan hibrid gen yapısı, koyunlara verildiğinde sütleriyle faktör IX’u salgıladıkları tespit edilmiştir.
Laktozsuz Süt Üretimi Bebekler ve gençlerde, sütte bulunan laktoz kolayca metabolize edilebilmektedir. Ancak ilerleyen yaşlarda bu yetenek azalmaktadır. Süt barsaklarda kolayca sindirilememektedir. Bu durum birçok insanda farklı rahatsızlıklara neden olmaktadır. Bu nedenle bu tip insanlar süt tüketimleri sırasında ya süt içerisine belli oranda süt şekerini ayrıştıran laktoz enzimi katmakta yada transgenik hayvanlardan laktozsuz süt elde ederek içmektedir.
Balıkçılık Sektöründe -Balıklara aktarılan özelliklerin başında büyüme hızının arttırılması -Balıkların hastalıklara ve çevreye olan dayanıklılıklarının arttırılması -Yine Balıkçılık sektöründe modern biyoteknolojinin uygulanması, aşıları ve teşhis kitlerini de kapsamaktadır.
HAYVAN SAĞLIĞI ÜRÜNLERİ Hayvancılık sektöründe aşı ilaç ve biyolojik ürün üretiminde de genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar kullanılmaktadır. Aşı çalışmalarında, şap hastalığı, kuduz, hepatitis B, parvoviruslar, sığır papilloma, herpes, IBR, yalancı kuduz, Rift vadisi humması, vesiculer stomatitis, TGE (domuzların), kedi ve sığırların kan kanseri vs. ile bazı kanatlı hastalıları (IB, ILT, IBD, LL, Marek, Newcastle vs.) önde gelen çalışmalardır. Rekombinant kuduz, şap aşısı gibi aşılar satışa sunulmuş durumdadır.
HAYVAN YEMLERİ ve YEM KATKI MADDELERİ Hayvancılığın temeli verime ve kazanca dayanmaktadır. Bunun sağlanabilmesi içinde, hayvanların sağlıklı beslenmesi ve sağlıklı olması gerekmektedir. Hayvanların daha iyi ve dengeli beslenmesinde bilinçli hazırlanan rasyonların önemi çok fazladır. Hayvan gıdalarına giren hammaddelerin hem kaliteli hem de uygun fiyatlarda olması hayvancılık için önemlidir.
Hayvancılık sektöründe girdi masraflarının azaltılmasına, çiftliklerde çok fazla üretilmesine karşın, gereği oranda yararlanılamayan, sellüloz ve lignin yönünden zengin bitkisel atıklardan azami derecede yararlanılabilir duruma getirilmesinin yararı büyük olacaktır. Bu amaçtan yola çıkılarak hayvan gıdalarında biyoteknolojik yöntemlerden yararlanılmaktadır.
HAYVAN YEMLERİ VE YEM KATKI MADDELERİ ÜZERİNE OLAN ÇALIŞMALAR 7 TEMEL NOKTA ÜZERİNDE YOĞUNLAŞMAKTADIR.
-Yemlerin kalitesinin yükseltilmesi -Hayvanların yemden yararlanma kabiliyetinin artırılması -Rumenin mikroflora ve mirofaunasının düzeltilmesi -Bitkilerden istenmeyen bileşenlerin çıkarılması -Gıdaların önceden bazı enzimlere muamelesi -Bitki silajlarında mikrobiyal inokulantların kullanılması -Tek hücre proteinlerinin kullanılması
HAYVANCILIKTA MODERN BİYOTEKNOLOJİ UYGULAMALARINDA KARŞILAŞILAN SORUNLAR Biyolojik yapıları nedeniyle memeli hayvanlara gen aktarımının başarılı uygulamaları günümüzde oldukça kısıtlıdır. Günümüzde ticareti yapılan genetik yapısı değiştirilmiş bir memeli hayvan bulunmamaktadır. Aktarılmış gen ifadesi genelde farelerde kullanılmaktadır. Çiftlik hayvanlarında yapılan çalışmalarda fazla bir başarı elde edilememiştir.
DOMUZLAR VE KOYUNLAR ÜZERİNDE YAPILAN ÜREMEYİ UYARICI YÖNDEKİ ÇALIŞMALARDA, YEM TÜKETİMİNDE AZALMA, ÜREME FONKSİYONUNDA GERİLEME, BİRÇOK PATOLOJİK BOZUKLUK SAPTANMIŞ VE BAZI HAYVANLARDA GENÇ YAŞTA ÖLÜMLER GÖRÜLMÜŞTÜR. Özellikle genetik yapısı değiştirilmiş mikroorganizmalardan elde edilen aşılar en fazla tehlike potansiyeline sahip görünmektedir. Canlı aşılar üretim aşamalarından itibaren en fazla dikkat edilmesi gereken konulardan biridir. Bu tür aşılar verildikleri canlıda üreme yeteneğine sahip bulundukları için taşıdıkları geni de kuşaklarına aktarabilirler.
RİSKLİ GÖRÜLEN DURUMLAR 4 ANA BAŞLIKTA İNCELENEBİLİR -Yeni hastalıkların ortaya çıkması -Allerjik, kanserojen ve toksik etkiler oluşması -Antibiyotiklere direnç -Transfer edilen genlerin hayvan bünyesindeki bakterilerle birleşme ihtimali
YENİ HASTALIKLARIN ORTAYA ÇIKMASI Laboratuvar koşullarında oluşturulan genetik yapısı değiştirilmiş yeni mikroorganizmalar hayvan sağlığını korumak amacıyla aşı olarak kullanılacaktır. DOĞADA OLMAYAN BU ETKENLER BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ BASKILANMIŞ HAYVANLARA UYGULAMA GİBİ NEDENLERLE, BİR ENFEKSİYONA NEDEN OLARAK ŞİMDİYE KADAR KARŞILAŞILMAMIŞ BİR SALGIN HASTALIK MEYDANA GETİREBİLİRLER. Bu hastalıkların kontrolü, diğer türlere bulaşması ve insanlara da da etkili olabileceği de düşünülmesi gereken risklerdendir.
ALLERJİK, KANSEROJEN VE TOKSİK ETKİLER OLUŞMASI Genetiği değiştirilmiş mikroorganizmalardan hazırlanan aşılar, özellikle retrovirus içerenler kanser genleri de taşıyabilirler. Bu gen ürünleri farklı ırklardaki hayvanlarda beklenmeyen allerjik ya da toksik reaksiyonlara neden olabilirler. Benzer durum GDO’lar yada bunlardan elde edilen gıdalarda da söz konusu olabilir.
ANTİBİYOTİKLERE DİRENÇ Modern biyoteknoloji uygulamalarında genetiği değiştirilmiş organizma elde edilmesi sırasında aktarılan gende antibiyotiğe dirençlilik oluşturma olasılığı endişelere neden olmaktadır. Bu mikroorganizmanın verildiği canlıda üremesi ve gen ifadesi sonucu o canlıda antibiyotiklere direnç oluşabileceği düşünülmektedir. Bu noktada antibiyotiklerle yapılacak hayvanların iyileştirilmesi çalışmaları başarısız olabilecektir.
TRANSFER EDİLEN GENLERİN HAYVAN BÜNYESİNDE BAKTERİLERLE BİRLEŞME İHTİMALİ Bazı araştırmacılar, özellikle gıda maddesi olarak alınan genetiği değiştirilmiş organizmalarda bulunan transfer edilmiş genlerin barsaklardaki bakterilere aktarılabileceği yönünde görüş öne sürmektedir. Bunun yanında farklı genetik yapıdaki transgenik hayvanların kontrolsüz üremeleri ya da normal yapıda olanların yerini alması biyolojik çeşitliliği ve genetik evrimi etkileyecek bir durum oluşturabilir.
NEDEN BİYOGÜVENLİK Modern Biyoteknolojinin bugünkü uygulama alanlarına baktığımızda, çok dar bir kısmının kullanılmakta olduğunu ve teknolojiyi elinde tutan ülkelerce küresel ihtiyaçların değil de, ekonomik değerlerin dikkate alınarak kullanıldığını görüyoruz. Modern Biyoteknoloji alanında yapılacak olan yatırımlar sistemli ve uzun vadeli yatırımlarla geliştirilebilir. Bu nedenle yapılan yatırımların paraya dönüştürülmesi çok uzun zaman almaktadır. Bu anlayışla bizimde dahil olduğumuz birçok ülke teknolojiyi üretmek yerine ithal etmeyi tercih etmektedir.
Modern Biyoteknoloji ürünlerinin biyolojik kaynaklar üzerinde oluşturabileceği olumsuz etkiler dikkate alındığında, ürünün doğrudan ülkeye ithali, kullanım yerinde geliştirilmesinden daha riskli görülmektedir. Çünkü kullanım yerinde geliştirilecek ürünlerde geliştirilme aşamasında ülke şartlarına dayanarak daha gerçekçi bir risk değerlendirmesi yapılarak, yerel çevresel şartlara bağlı olarak en az risk taşıyan ürünü geliştirmek ve çevreye salım sonrası en uygun risk yönetimini belirlemek mümkündür.
Tüm bu konular değerlendirildiğinde, modern biyoteknolojiyi, sorgusuz kabul etmek ya da reddetmek, teknoloji üretmektense kendisini ve ürünü hazır almak, uzun vadeli yatırımlara yönelmemek, ülke kaynaklarını ve ihtiyaçlarını yeterince değerlendirmemek, organize olamamak, uluslararası eğilimleri dikkate almamak gibi yaklaşımlar gelecekte ülkemize ve insanlığa önemli faydalar sağlayacak bilimsel ve teknik gelişmelere ket vurmaktır.
Modern Biyoteknoloji ürünleri ve GDO’larla ilgili sorunların çözümü için Biyogüvenlik önemli bir araçtır. Teknolojilerin kullanımından edinilen tecrübeden yola çıkılarak, olumsuz etkiler veya zararlar görüldükten sonra tedbir almak yerine, zarar olasılığını önceden hesaplayarak, tedbir alma yaklaşımı benimsenmiştir. Böylece modern biyoteknolojinin güvenli kullanımı anlamına gelen biyogüvenlik sistemi geliştirilmiştir.
Sistemin uygulanabilirliği aşamasında, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin modern biyoteknoloji uygulamalarını ihtiyaçlarına uygun olarak yönlendirme gücüne sahip olması gerekmektedir. Bu da teknolojiyi bilen ve yakından takip eden insan gücünün yetişmesine bağlıdır.
Unutulmamalıdır ki, her GDO insan tüketimi için uygun değildir Unutulmamalıdır ki, her GDO insan tüketimi için uygun değildir. Bu nedenle GDO içeren ürünler üzerinde etiketleme yapılmalıdır. Düzenlenen bu etiketlerde hangi amaçla tüketime sunulduğu belirtilmeli ve bu amaç dışında kullanılmamalıdır. Yem veya işleme amacı ile piyasaya sunulan bir GDO üretim ve insan tüketimi için uygun özellikler taşımıyor demektir. Bu nedenle doğrudan gıda veya tohum olarak kullanılmamalıdır.
Gıda olarak piyasaya sunulan bir GDO’nun veya GDO içeren bir ürünün üzerinde, gen aktarımından kaynaklanan ve geleneksel ürünlerden farklı olan özellikler belirtilmelidir. Ürün geleneksel benzerinde bulunmayan ve bilinen bir alerjik maddeyi içeriyorsa bu bilgi mutlak suretle etiket üzerinde bulunmalıdır. Böylece tüketiciye hem seçme şansı hem de özel durumlarda risk oluşturacak durumlardan kendini koruma şansı verilmelidir.
Unutulmamalıdır ki, biyogüvenlik insan sağlığının ve çevrenin korunması kadar biyoteknolojinin devamlılığı ve gelişimi için de önemlidir. Bu noktada, biyoteknolojinin hammaddesi doğadır ve doğada biyoteknolojinin insanlığın kullanımına sunabileceği henüz keşfedilmemiş sayısız canlı türü vardır.
TEŞEKKÜR EDERİZ.