CANAN ASLAN TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ 2. SINIF 2. ÖĞRETİM 1090320129 YAHYA KEMAL BEYATLI CANAN ASLAN TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ 2. SINIF 2. ÖĞRETİM 1090320129
İçindekiler Hayatı, Kişiliği, Fikirleri, Tarih, Vatan, Irk,dil ve din, Eserleri,
Hayatı Yahya Kemal 2 Aralık 1184’te Üsküp’te doğmuştur. Asıl ismi Mehmet Agâh’tır. İlk okumaya Üsküp’te başladı. Orta öğrenimini Selânik ve İstanbul’da Vefa İdadilerinde bitirdi. 1093’te Paris’e kaçtı, dokuz yıl kaldı. 1912’de İstanbul’a döndü.
Edebiyat ve tarih öğretmenlikleri yaptı, 1915-1918 yılları arasında Dârülfünun müderrisliğine seçildi. Elli yıl sürece, halkın diliyle Türk’ün öz değerleriyle, milliyetçilikle ilgili yazılar yazdı. 1 Kasım 1958 sabahı vefat etti. Son sözü, Bakî’nin: “Allah’adır tevekkülümüz, itimadımız.”
Kişiliği Yetişme tarzı, kültürü, tesirleri ve her hali Türk olan davranışıyla millî şahsiyetlerimizden biridir. Yetişmesinde Rumeli topraklarının ve Üsküp gibi Türk-İslam çevrelerinin etkisi büyüktür. Sanatına ve şiire çok önem verir. “Mısra benim namusumdur.” dediği işitilmiştir. Eserlerini; his, ilham ve hevesle değil, kültür ve felsefe derinliğiyle yazmıştır. Başlıca ilkesi; az ve öz yazmak, sanatta acelesiz ve vefalı olmak. 1917’de başlayıp 1956’da yayımladığı Selimnâme bunlardan biridir.
Fikirleri Yahya Kemal, (Mehmet Akif veya Namık Kemal gibi) sanatıyla bir toplum veya dünya görüşünü telkin eden şairlerden değildir. Ahmet Haşim veya Cenap Şahabeddin gibi duygularını mecazlarla söyleyen sanatkarlardan da değildir. O, şiirlerini zengin bir fikir varlığının ve dünya görüşünün altında yazar. Fikirlerini şiir mısrasının havası içinde eriterek vermektedir. Didaktik tarzda şiir yazmaz. Mısra içinde fikrin “Meyvenin içindeki gıdalı öz gibi” saklı kalmasını ister. Fikirleri anlaşılmadan şiirlerini anlaşılmaz.
Paris’te “Biz neyiz?” diye düşünmeye başladı. Hocası Albert Sorel’in dersinde; “Biz neyiz, Türklük nedir?” sorularının cevabını aldı. Artık genç şair Türk tarihinin hayranıydı. Türk milletinin oluşunda ve milliyet anlayışında tarih, vatan, ırk, din, dil ve güzel sanatlar gibi unsurların üzerinde durmaktaydı.
Tarih Yahya Kemal için tarihe dönüş (historicité=tarihîlik) yeni bir milliyetçilik akımının kaynağıdır. Bu görüş, bizi Batı’ya karşı aşağılık duygusundan kurtaracaktır. Geçmişimizde yüksek olan ve bizi yaşata gelen değerlerle yeni bağlar kurulacaktır. Milli olmak, milleti doğuran tarihi sevmekle ve yaşatmakla mümkündür.
Kendi mazimizi sevmenin, başka milletleri inciten bir tarafı yoktur Kendi mazimizi sevmenin, başka milletleri inciten bir tarafı yoktur. Bu sadece hatıralar içinde bir şahsiyet arayışıdır. Tarihe yaslanan milliyetçilik Avrupa’da da yenidir. Yahya Kemal’in sırf Osmanlı hayranı olduğu sanılır. Kendisi buna şiddetle karşı çıkar:
“ Bana dair en yanlış görüşlerden biri, yalnız Osmanlı tarihine hayran olduğumu söylemek hem yanlış, hem de noksan iddiadır. Benim itikadıma göre yeni vatanın fethi Malazgirt’ten başlar…Malazgirt’ten Osmanlı devletinin zuhuruna kadar Rum(Anadolu) Selçukîleri ve bu devlete tabi beylikler, Türkiye’deki Türklüğün temelini kurmuş Türklerdir…”
Vatan Yahya Kemal’e göre: “Vatan hiçbir zaman bir nazariye değil, bir topraktır. Toprak cedlerin mezarlarıdır…” Vatan somut bir varlıktır. Mücerret bir varlık olarak onu yalnız ansiklopedilerde okuyabiliriz. Hâlbuki vatanın evlatları mücerret bir varlık için ölmez. Fakat somut bir mefhum için asırlarca ve milyonlarca insan ölebilir.
Irk Yahya Kemal, milletin bir unsuru olan ırkı kan, renk veya kafa yapısı gibi maddi şeylerde aramaz. Ona göre ırk: bir vatan üstünde yaşanılmış tarihin verimidir. Coğrafi oluştur.
Din İslamlığı, “ en güzel din” diye niteleyerek, milletimizin temel unsurlarından saymıştır. Yahya Kemal, Müslümanlığın Kitabî tarafını kurcalamaz. İslamiyet’i, halkımız ve toprağımız üstünde beliren şekli ile terennüm eder.
Bazı sohbetlerinde İslamlıktan şöyle bahseder: “Ben Türk milletinin inandığı Allah’a yine Türk milletini inandığı peygambere inanırım.” Türk milleti İslamiyet ile birleşerek asıl mizacına ulaşmıştır. Bu durum, hakimiyet altındaki milletlere mesut zamanlar yaşatmıştır.
Dil Türkçeyi milli bir unsur olarak şu ilkelerle değerlendirmiştir: “Şiirde Türkçeye girmemiş hiçbir Arap, Acem ve Frenk kelimesi kullanmamak; Yaşayan Türkçeye girmiş, yabancı kelimeleri, Türklerin verdiği ses ve anlamla kullanmak. Servet-i Fünûn şiirinden gelen etkiyi Türkçeden kaldırmak.
Yahya Kemal “söylediğimiz lisan” dediği, İstanbul halkı Türkçesine bağlıdır. Paris’te iken “Sophokles’in Yunancası ve Tacite’in Latincesi gibi sâf” bir Türkçe aramıştır. Türkçeyi “Bu dil ağzımda annemin sütüdür.” mısrasına benzetmiştir.
Güzel Sanatlar Yahya Kemal,musiki, mimarlık, şiir ve hattatlık gibi sanatların üzerinde durmuştur. Birçok yerde ilham kaynağı edindiği bu milli sanatlar hakkında yazdığı şiirleri vardır. Eski Musiki şiirlerinde şöyle anlatır: “Çok insan anlayamaz eski musikimizden Ve ondan anlayamayan bir şey anlamaz bizden.“
Türk mimarisine olan hayranlığını Süleymaniye’de şöyle anlatmıştır: “En güzel mâbedi olsun diye en son dinin Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârinin.”
Türk sanatını tarihi ve milletimizi ayna gibi yansıtmasında yetersiz bulur. Bu düşüncesini Hayâl Beste şiirinde söylemektedir. “Bu eserler seni göstermeye kâfi diyemem, Şi’re aksettirebilseydin eğer dinlerdin, Yüz fetih şi’ri okundukça çelik tellerden.”
Nesirleri Şiirler söylemiş ve nesirler yazmıştır. Şiirleri kadar değerli ve çok sayıda nesiri vardır. Yersiz mecazlardan arınmış, duygu yüklü, her cümlesi fikri bir adım ileri götüren üslubu vardır. Nesrin şiirden bambaşka bir hüviyette olduğunu söyler.
Eserleri İstiklâl Harbi yazılarını içine alan: Eğil dağlar (1966), Bazı meşhur edebiyat, basın ve siyaset adamlarını tanıtan: Siyasî Hikâyeler (1968), Bazı tarih olaylarını hikâye tekniğiyle anlatan: Edebiyata Dair (1971), Yakın tarihimize ışık tutan: Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım (1973),
Bazı büyük tarih olaylarını anlatan makaleleri: Tarih Musâhabeleri (1975), Dostlarına, babasına yazdığı mektuplarla İspanya’yı anlatan: Makaleler, Mektuplar (1977).
Şiirler Yahya Kemal istendiği halde şiirlerini kitaplar halinde toplanmış olarak görmeden öldü. Çünkü birçok mısralarına, istediği son güzelliği henüz veremediğini vehmeden titiz bir sanatkardı. Ölümünden sonra kurulan Yahya Kemal Enstitüsü tarafından şu kitapları yayımlandı:
Kendi Gök Kubbemiz Eski Şiirin Rüzgariyle Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş Şairin Bitmemiş Şiirleri
Şiirlerinin Tasnifi Kuralsız nazım şekilleri ve yirminci yüzyıl Türkçesiyle söylenmiş şiirler, Divan Edebiyatı nazım şekilleriyle ve o şiirin söylenmiş şiirler Rubailer
Şiir Üzerine Görüşleri Türk şiiri herkesin lisanıyla yazmak. Türk şiirini halis olmayan unsurlardan kurtarmak ve ona asıl unsuru olan “ritm”i bahşetmek. Sentetik şiir yapmak.
Şiirinin Vasıfları Yahya Kemal’in her şiiri, mükemmel olmak ve kendi kendini aşmak yolunda attığı adımlardır. Yahya Kemali, yazılan değil söylenen şiirin peşindedir. Daima bizim olanı düşünür. Millî temeller üzerine kurulmuştur.
Şiirlerinden Örnekler Geçmiş Yaz Akıncı Gece Eylül Sonu
Geçmiş Yaz Rü'yâ gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle, Her ânını, her rengini, her şi'rini hazdan. Hâlâ doludur bahçeler en tatlı sesinle! Bir gün, bir uzak hâtıra özlersen o yazdan Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin: Geçmiş gecelerden biri durmakta derinden; Mehtâb... iri güller... ve senin en güzel aksin... Velhasıl o rü'yâ duruyor yerli yerinde!
Akıncı Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik; Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik! Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle! Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kaafilelerle... Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan, Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan. Bir gün yine dolu dizgin boşanan atlarımızla Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla... Cennette bu gün gülleri açmış görürüz de Hâlâ o kızıl hâtıra titrer gözümüzde! Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik,
Gece Kandilli yüzerken uykularda Mehtâbı sürükledik sularda... Bir yoldu parıldayan, gümüşten, Gittik...Bahs açmadık dönüşten. Hulyâ tepeler, hayâl ağaçlar... Durgun suda dinlenen yamaçlar... Mevsim sonu öyle bir zaman ki Gaaip bir mûsıkîydi sanki. Gitmiş kaybolmuşuz uzakta, Rü'yâ sona ermeden şafakta...
Eylül Sonu Günler kısaldı. Kanlıca'nın ihtiyarları Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları. Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa... Yazlar yavaşca bitmese, günler kısalmasa... İçtik bu nadir içki'yi yıllarca kanmadık... Bor böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık! Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor; Lakin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor. Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sâhile, Bitmez bir özleyiştir, ölümden biter bile.
Kaynakça: Ahmet KABAKLI