DOĞU AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ TURGAY BÜLENT GÖKTÜRK http//www.emu.edu.tr/tbgokturk 3.2
TÜRK HUKUK SİSTEMİNİN KURULMASI
TÜRK HUKUK DEVRİMİ Türk Hukuk Devrimi iki ana evreye ayrılır. Birincisi ikincisinden daha önemli evredir ve yeni devletin kurulmasıyla başlamış, 1937 yılına kadar sürmüştür, İkinci evre Atatürk'ün ölümü ve ardından çıkan II. Dünya Savaşı ile başlar. Savaş sürdüğü sırada Türk devriminde önemli bir gelişme olmaz. Sadece siyasal bazı denemeler yapıldı. Savaş bittikten sonra demokratik hukuk devletinin kurulmasına önemli adım sayılacak yeni bir dönem başlar: Çok partili siyasal yaşama geçiş.
TÜRK HUKUK DEVRİMİ Bu ikinci evrede Türk hukukunun yapısında sistem açısından hemen hemen hiçbir değişiklik olmamıştır. Gelişmeler daha çok siyasal alandadır. Özellikle 1961 ve 1982 Anayasaları ile demokratik hukuk devletinin kurulmasında bir tamamlanmaya gitme çabaları görülür. Siyasal yaşamda ve anayasalarda yapılan değişikliklere rağmen hukuk devriminin çatısı ve demokrasiye tam anlamı ile geçebilmenin alt yapısının hukuksal bölümü 1937 yılına kadar tamamlanmış sayılır.
TÜRK HUKUK DEVRİMİ Türk Hukuk Devriminin ilk evresi oldukça uzun bir zaman aralığı içinde gerçekleşti. İkinci evrenin ise daha içindeyiz. Karmaşık ve birbirinden farklı ilişkiler birkaç yenilikle değiştirilemez. Türk Hukuk sisteminin birinci evresinin kurulması bundan dolayı uzun bir zaman süresi kaplamıştır. Türk Hukuk Devrimi ilk önce devletin kurulması ile başladı. Daha sonra devletin dayandığı ilkeler pekiştirildi. Bunu hukuk sisteminin bir bütün olarak kurulması yolundaki çabalar izledi.
TÜRK HUKUK DEVRİMİ Devlet kurulmadan hukuk sistemi de oluşamaz. Devletin kurulması da çok önemli bir hukuk olayıdır. Devletin kurulmasından en küçük toplumsal veya kişisel ilişkilerin düzenlenmesine kadar insanla ilgili hemen her türlü olay hukukun içindedir.
DEVLETİN TEMEL YAPISINI KURAN DEVRİMLER Ulusal Egemenlik İlkesine Geçiş Osmanlı Devletinde egemenlik bütünüyle Osmanlı ailesine aitti. Ailenin yaşlı erkeği soyu adına egemenlik hakkını kullanırdı. 23 Nisan 1920'de TBMM kuruldu. Ulusal Egemenlik hakkına sahip çıkması ile yepyeni bir devlet kurulmuştu. Egemenliğin ulusa ait olması gereği üstü kapalı da olsa ilk kez Amasya Tamimi'nde belirtilmişti.
ULUSAL EGEMENLİK İLKESİNİN PEKİŞTİRİLMESİ 23 Nisan 1920'de TBMM'nin kurulmasıyla toplumun ulusal egemenlik ilkesi benimsenmiş değildi. Bazı meclis üyeleri ulusal egemenliğin temsilcisi olan kurumlarını yurdumuzun kurtuluşu için geçici bir araç olarak görüyorlardı. Rejimin sağlamlaştırılması gerekiyordu. Ama eski devletin kalıntıları hala yaşıyordu. Bu da rejim için bir tehlikeydi.
ULUSAL EGEMENLİK İLKESİNİN PEKİŞTİRİLMESİ Saltanatın Kaldırılması Ulusal egemenliğe dayanan bir devlette, kişisel egemenliğin simgesi olan saltanatın kaldırılması gerekiyordu. Cumhuriyetin İlanı Saltanatın kaldırılmasından sonra yeni devletin biçimi artık iyice belirmişti. Bu devlet biçiminin adı konulmalı ve tam anlamıyla kurumlaştırılmalıydı.
Devletin Din Kurumlarından Arındırılması (Laiklik) Demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez önkoşulu laikliktir. Bu nedenle Türk laikliği hem hukuk devriminin en önemli bölümüdür, hem de Atatürk ilkelerinin temelidir. İslam dini, kendi hukuk sistemini de kurmuştur. Müslümanlar arasında her çeşit ilişki, özel pek çok ilişkiler bile, dinsel kurallarla düzenlenmiştir. Bütün dinlerin ortak yanlarından biri de temel ilkelerinin, akla uygunluk denetimi yapılmadan doğru kabul edilmesi, tartışılmaması ve değiştirilmemesidir.
Devletin Din Kurumlarından Arındırılması (Laiklik) Türkler, İslam dinini benimsemeleriyle İslamiyetin en güçlü temsilcisi durumuna gelmişlerdir. Türkler de kurdukları devletlerde doğal olarak islam hukukunu uygulamıştır. 19. yy.'da islam hukuku her bakımdan yetersiz duruma gelmişti. Ulusal egemenliğe dayanan devlet kurulunca ilerlemek, çağdaşlaşmak için dondurucu kalıplar içinde kalmış düzenlemeleri değiştirmek gerekiyordu. Devletin, koşullarına uygun hukuk kuralları koyması içinde dinsel doğmalardan arındırılması gerekti.
Devleti Laikliğe Götüren Adımlar Halifeliğin Kaldırılması Ulusal egemenliğe dayanan devlet "Cumhuriyet" biçimini alınca halife son derece gereksiz bir duruma gelmişti. Laikliğe karşı olanlar halifeyi dinin öncüsü olarak görmeye başlamışlardı. Böylece halife Cumhuriyet için tehlikeli bir durum haline geldi ve 3 Mart 1924'te kaldırıldı. Tevhit-i Tedrisat Kanunu'nun Kabulü (3 Mart 1924) Eğitim sisteminin laikleştirmesine doğru atılmış önemi bir adımdır.
Devleti Laikliğe Götüren Adımlar Şeriye ve Evkaf Vekaletlerinin Kaldırılması (3 Mart 1924) Devlette dinsel işlerin usulüne uygun olup olmadığını denetleyen bu bakanlık, kanunla Diyanet İşleri Başkanlığı'na verildi. Vakıf işlerine bakan bakanlık, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile değiştirildi. Dinsel hukuku uygulayan Şeriye Mahkemeleri de 8 Nisan 1924'te kaldırıldı.
Devleti Laikliğe Götüren Adımlar Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması (30 Kasım 1925) Tekkeler ve Zaviyeler çeşitli din amaçlarına bağlı bir çeşit derneklerdir. Çoğunlukla tutucu geri akımların temsil edildiği bu kuruluşların mensupları arasında devlet hizmetlileri de bulunuyordu. Laik devletin bunları desteklemesi mümkün değildi. Buradaki kişiler ayrıca çevrelerindekileri sömürüyorlardı. Pek çok türbe İslama aykırı olarak adak ve ziyaret yerleri haline gelmişti. 30 Kasım 1925'te tekke ve zaviyeler kapatıldı. Türbelerin ziyareti yasaklandı..
Devleti Laikliğe Götüren Adımlar Türk Medeni Kanunu'nun Kabulü (17 Şubat 1926) Yaşam ilişkilerinin laikleştirilmesidir. Anayasa'dan Laikliğe Aykırı Hükümlerin Kaldırılması (10 Nisan 1928) Bir devletin temeli dine dayanıyorsa bu özellik temel hukuk belgelerinde açıkça belirtilmelidir. Osmanlı Devletinin 1876 Anayasasında “devletin dini İslamdır” denilmiştir. Yeni Türk Devletinin 1921 Anayasasında bu belirtilmemiştir.
Devleti Laikliğe Götüren Adımlar Nedeni ise 1876 metnine devlet dini yazıldığından yeni düzenlemede bunun bir kez daha tekrarı gereksiz görüldü. 1924 Anayasasına “Devletin dini İslamdır” maddesi konuldu. 10 nisan 1928 tarihinde ise Türkiye Büyük Millet Meclisi bir anayasa değişikliği ile bunu iptal etti. Devletin kendini bir dine bağlı sayması gereksizdi ve yansızlık ilkesi ile de bağdaşamazdı. Ayrıca Cumhurbaşkanı ile milletvekillerinin and içme formüllerindeki dinsel ifadeleri kaldırıldı.
Devleti Laikliğe Götüren Adımlar Atatürk'ün Altı İlkesinin Anayasa'ya Girmesi (5 Şubat 1937) Bu ilkeler 1937 yılında o günkü 1924 Anayasasına eklendi. Türkiye Devleti Cumhuriyet, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve İnkılâpçıdır. 1920 yılından beri bu ilkeler Türk Devletinin temeline girmiştir. 1928'de anayasal açıdan pekiştirme uygulamaları hızlandı. 1937 yılında altı ilkenin anayasaya girmesi sadece biçimsel bir yeniliktir.
TEMEL YASALARIN KONULMASI Ulusal Egemenlik ve Laiklik esasına ters düşen yasaların kaldırılması ve yerlerine yenilerinin konulmasından kaçınılamazdı. Mevcut düzenlemeler de son derece yetersizdi. Osmanlı ülkesinde hukuk birliği yoktu. Osmanlı Devletinde yaşayan herkes kendi dininin kurallarına göre yargılanıyordu. Yani bağlı oldukları dinin ve mezhebin hukuksal kuralları uygulanırdı. Bu özellik kişilik, aile ve miras konularında bir ayrılık yaratıyordu. Kadın ile erkek arasında çok önemli eşitsizlikler vardı. Kadınlara devlet yönetimine katılma hakkı tanınmamıştı. Özel yaşamda da eşitsizlikler büyüktü.
TEMEL YASALARIN KONULMASI - Modern ekonomik koşullara uygun ticaret ve kredi kurumları düzenlenmemişti. - Kur'an ve Hadis'te saptanmış suçlara ve cezalara dokunulamazdı. Modern suç kuramı tanınmamıştı. Suç olgusunun saptanmasında toplumsal ve ruhsal etkenler dikkate alınmazdı. - Yargılama yönetiminin gelişmiş hukuk anlayışı ile bağdaştırılması imkansızdı. - İslam Hukuku kuralları bugünkü yasalar gibi her belli alanda sistemli bir metin olarak düzenlenmemişti.
TEMEL YASALARIN KONULMASI Tanzimat döneminde bu sistem ve aksaklıklar giderilmeye çalışıldı ve Mecelle adını verdiğimiz yasa hazırlandı. Yine kadın, aile, miras gibi alanlarda eski hukuk kuralları uygulandı. Ayrıca Osmanlı ülkesinde yaşayan yabancılar kendi konsolosluklarında kendi yasalarına göre yargılanırlardı. Böyle bir sistemde temel modern hukuk devleti ilkelerine göre temel ayrılıklar vardı.
TEMEL YASALARIN KONULMASI Hukuk devleti olmanın en önemli koşulu "yasa devleti" olmaktır. Osmanlı hukukunda ise böyle bir durum yoktur. Kadın erkek arasında eşitsizlik vardır. Yargılamada farklılık vardır. Tanzimatta, Batı hukukunun bir ölçüde alınması bugünkü hukuk gelişmesine öncülük etmiştir. Bu aksaklıkların giderilmesiyle ulus egemenliğine dayanan laik bir devlet oluşuyordu.
MEDENİ HUKUK ALANINDA YASALAŞMA "Özel Hukuk" ve "Kamu Hukuku" hukuk biliminin iki önemli parçasıdır. Özel hukuk, iki eşit durumda olan bireyler arasıdaki her türlü özel ilişkiyi düzenler. Kamu hukukunda ise bir yanda birey, bir yanda devlet vardır. Devletin bireyle ve kendi organları arasındaki ilişkiler kamu hukukunun düzenleme alanıdır. Özel hukukun, belki de bütün dalların en önemlisi "Medeni Hukuk“tur. T.C Medeni Kanunu İsviçre'den alınmıştır. Bu hukuk günlük ilişkilerimizin çok büyük bir kesimini düzenler. Bu hukuk yaşama işlerlik kazandırır.
MEDENİ HUKUK ALANINDA YASALAŞMA Medeni hukuk, Osmanlı Devletinde sistemli ve bütün yurttaşlara eşit olarak uygulanacak biçimde düzenlenmedi. Osmanlı Medeni Hukukunun kişilik, aile ve miras hükümleri sadece Müslüman yurttaşlara uygulanabilirdi. Bu konular da doğrudan doğruya İslamın ilk kaynaklarınca hükme bağlanmışlardı. Bu nedenle değiştirilemez nitelikte idiler. Osmanlı Devletinde Tanzimatla Batıdan alınan yasalar yapılıyordu. Medeni Hukuk alanında ise bu yapılmadı. Yaşamın ilişkilerini dinden uzaklaşan kurallarla düzenlemek İslam Devleti'nin yapısıyla bağdaşmıyordu.
MEDENİ HUKUK ALANINDA YASALAŞMA Bunun için modern görünüşlü bir İslam Medeni Yasası hazırlanacaktı. Bu yasaya da "Mecelle" denmiştir. Mecelle pek çok bakımdan yetersiz, eksik ve bütün Müslümanlara dahi seslenemeyen bir Medeni yasa idi. Bu eksiklikleri gören Atatürk, yeni bir medeni kanun yapılması için çalışmalara başlamıştı. 4 Nisan ve 8 Mayıs 1926'da Borçlar Kanunu TBMM tarafından kabul edildi.
MEDENİ HUKUK ALANINDA YASALAŞMA Böylece Türk Medeni Hukuku da doğmuş oldu. Bu yasa ile daha sonra gelecek yasaları uygulayabilmek üzere inkılâpçı bir anlayışla yetişecek hukukçulara gereksinim vardı. Bu amaçla 1925 yılında Ankara'da Hukuk Yüksek Okulu'nu açtı. İsviçre'den alınıp, kendi ulusal kimliğimizin uygulandığı Medeni Kanun kısa bir süre içinde benimsendi.
DİĞER HUKUK ALANLARINDA YASALAŞMA ETKİNLİĞİ 1926-1929 yılları arasında diğer temel yasalar da kabul edildi. Ticaret, Ceza, Hukuk ve Ceza Yargılama Usulleri ve İcra-İflas Kanunları ile hukuk sistemi kuruldu. Bütün yurtta tek hukuk uygulamasına gidildi. 1924 yılında kadın mahkemeleri kaldırıldı. Eğitime büyük önem verildi. Tek eksik, Medeni Hukuk ile bütün haklara kavuşan kadınlar siyasal haklarda hala yoksundular. 1934 yılındaki anayasa değişikliği ile Türk kadınına milletvekili seçme ve seçilebilme hakkı verildi.
Demokratik hukuk devletinin başta gelen ilk öğeleri 1937 yılına kadar yerleştirilmiş sayılır. Yurtta hukuk birliği sağlanmıştır; yasa hukukuna geçilmiş ve "yasa devleti" bütün koşulları ile kurulmuştur. Bunun sonucu olarak yasalar karşısında mutlak eşitlik ilkesi getirilmiştir. 1924 Anayasıyla Türk yurttaşlarına bütün temel insan hakları tanınmıştır. Artık demokrasi işleyebilir bir nitelik alabilirdi. Tek eksiklik çok partili siyasal yaşama geçişti. Atatürk'ün bu konuda iki deneme yaptığı, fakat başarısızlıkla sonuçlandığı bilinir. Ardından gelen II. Dünya Savaşı bu yoldaki çabaları bir süre dondurdu.
DOĞU AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ TURGAY BÜLENT GÖKTÜRK 3.2 http//www.emu.edu.tr/tbgokturk