EDEBİ SANATLAR
Cinas : Söylenişleri ve yazılışları aynı , anlamları farklı sözcüklerin oluşturduğu söz va anlam sanatıdır. “Güle naz Bülbül eyler güle naz Girdim bir dost bağına Ağlayan çok gülen az.”
Mübalâğa (Abartma ) : Bir sözün etkisini güçlendirmek amacıyla bir şeyi olduğundan çok büyük ya da küçük gösterme sanatıdır. “Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın ? Gömelim gel seni tarihe , desem sığmazsın.” M.A. Ersoy
Teşbih Sözü daha etkili kılmak amacıyla ortak nitelikleri bulunan nesne ya da kavramlar arasında benzerlik kurma sanatıdır. Bir teşbih'te dört öğe bulunur:
Müşebbehün-bin (benzetilen): Kendisine benzetilen, birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçlü, daha üstün olan.
Müşebbeh (benzeyen): Birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçsüz, zayıf olan.
Vech-i şebeh (benzetme yönü): Birbirlerine benzetilen nesne ve kavramlar arasındaki ortak nitelik.
Edat-ı teşbih (benzetme ilgeci): Nesne ve kavramlar arasında benzetme ilgisi kuran ilgeç ya da ilgeç işlevi gören sözcük.
Teşbih, bu öğelerden bir ya da bir kaçının kullanılıp kullanılmamasına göre dörde ayrılır. Dört öğenin de bulunduğu teşbihe teşbih-i mufassal (ayrıntılı benzetme), benzetme yönü bulunmayan teşbihe teşbih-i mücmel (kısaltılmış benzetme), benzetme ilgeci bulunmayan teşbihe teşbih-i müekked (pekiştirilmiş benzetme) ve benzetme yönü ve benzetme ilgeci bulunmayan teşbihe de teşbih-i beliğ (yalın benzetme) denir.
Bu dört ögenin birlikte kullanıldığı teşbihe tam teşbih denir Bu dört ögenin birlikte kullanıldığı teşbihe tam teşbih denir . “ Beyaz şamdanlar gibi yükseliyordu. İnce , kalem kalem minarelerin.” benzeyen : minare kendisine benzetilen : şamdanlar benzetme yönü :beyazlık , incelik ve uzunluk benzetme edatı : gibi
Bu dört ögeden yalnızca benzeyen ve kendisine benzetilen bulunursa buna “ teşbiğ-i beliğ “ denir. “ Birer kâğıt fenerdir , meyveler dal ucunda .” benzetilen:kağıt fener benzeyen: meyveler
“ Rüya gibi bir yazdı. “ rüya – benzetilen yaz-benzeyen gibi-benzetme ilgeci burada “yaz” etkileyiciliği , erişilmezliği ile “rüya”ya benzetildiği için “etkileyici,erişilmez”benzetme yönüdür.
Mecaz Sözcükleri gerçek anlamları dışında kullanma sanatıdır Mecaz Sözcükleri gerçek anlamları dışında kullanma sanatıdır. Anlatımı daha etkili kılmak ve söze canlılık kazandırmak amacıyla yapılır. Sözcük ve fikir mecazları olmak üzere ikiye ayrılır. Sözcük mecazında bir sözcük gerçek anlamı dışında, fikir mecazında ise herhangi bir fikir kendi anlamının dışında bir amaçla kullanılır.
Mecaz-ı mürsel Bir sözcüğü benzetme amacı gütmeden başka bir sözcük yerine kullanma sanatıdır. Düz değişmece ya da metonomi diye de adlandırılır. Günlük yaşamda da yaygınlıkla kullanılan mecaz-ı mürsel, iki nesne ve kavram arasında çok çeşitli ilgiler kurulmasıyla gerçekleşir.
Neden yerine sonucun (bereket yağdı gibi) içindeki yerine kabın (sobayı yaktık gibi) özel yerine genelin (at yerine hayvan gibi), soyut kavram yerine somut adın (gözüme girdi gibi)
yapıt yerine yazar adının (Siham-ı Kaza okuyorum demek yerine Nef'i okuyorum demek gibi) kullanıldığı çeşitli türleri vardır.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilal Hilal kelimesi bayrak anlamında kullanılmıştır . Bir şeyin parçasını verip bütünü kastederek mecaz-ı mürsel yapılmıştır .
“ Üsküdar’da sabah oldu “ Üsküdar’da sabah oldu.” Sözünde durum anlatılarak ( iş işten geçtiği) mecaz-ı mürsel yapılmıştır.
“ Dur yolcu , bilmeden gelip bastığın Bu toprak bir devrin battığı yerdir.” Dizelerinde “ toprak sözü “ “vatan “ anlamında kullanılmıştır . Genel bir ifade özel bir anlam kazandığı için mecaz-ı mürsel yapılmıştır.
“. İstemem başımın üzerinde dam, Tabiat odam. ” A. K “... İstemem başımın üzerinde dam, Tabiat odam ...” A.K.TECER “dam” sözcüğü ile şair ,”ev”i anlatmak istiyor . “dam “ “ev”e benzemez ancak onun bir parçasıdır . Örnek dizede , bu nedenle “mecaz-ı mürsel”sanatı vardır.
Telmih Bilinen bir olay, kişi, nükte, fıkra, atasözünü dolaylı biçimde anlatma sanatıdır. Telmihin başarılı olması için okuyucunun dolaylı anlatıma konu olan düşünceyi kolayca anlayabilmesi gerekir. Divan edebiyatında özellikle dinsel öyküler, din büyükleri ile kahramanları, Kur'an ayetleri ve mesnevi kahramanları telmih konusu olmuştur. “Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu, Kerem’in sazına cevap veren bu.” Faruk Nafız Çamlıbel
Tevriye : Birden fazla anlamı olan bir sözcüğün yakın anlamını söyleyerek uzak anlamını kastetmek.
Tenasüp : Aralarında çeşitli anlam ilişkisi bulunan sözcüklerin bir arada kullanılması sanatıdır. “Beni candan usandırdı cefadan yâr usanmaz mı ? Felekler yandı âhımdan muradım şem’i yanmaz mı?” Fuzûlî candan usanmak ,cefa ,ah ,yanmak, şem
Tecahül-i arif · Bir anlam inceliği yaratmak ya da bir nükte yapmak amacıyla bilinen bir şeyi bilmezlikten gelme sanatıdır. Tecahül-i arifin özünü oluşturan bu nükte, dört amaç için yapılmış olabilir. Neşelendirme (tenşid), uyarıda bulunma (tevbih), hayret ve şaşkınlık bildirmek (tehayyür), kendinden geçişi söylemek (tedellüh).
“ O çay ağır akar , yorgun mu bilmem “ O çay ağır akar , yorgun mu bilmem? Mehtâbı hasta mı ,solgun mu bilmem?” R.T.BÖLÜKBAŞI Bu dizelerde , çayın ağır akışı yorgunluğa ; mehtabın solgunluğu hastalığa bağlanıyor; bir yandan da “bilmem “ denilerek bilmezlikten geliniyor .
İstiare Bir sözcüğü kendi anlamı dışında kullanarak, bir şeyi benzediği başka şeylerin adıyla anma sanatı. Benzetmenin iki temel öğesi vardır, benzeyen ve benzetilen. İstiare bunlardan birinin söylenmemesiyle yapılır.
Yalnızca benzetilenin söylendiği istiareye "açık istiare" (istiare-i musarraha), Yalnızca benzeyenin söylendiği istiareye de "kapalı istiare" (istiare-i mekniye) denir.
Benzetmenin temel öğelerinden yalnızca birisiyle çok sayıda benzerliği sıralayarak yapılan istiareye ise "yaygın istiare" (istiare-i temsiliye) adı verilir. Temsilî istiare : Bu sanat yapılırken bir şey (nesne , eşya ,bitki, hayvan, insan...) kendisiyle benzeme yönünden ilgisi bulunan başka şeylerle(birtakım simgelerle)anlatılır.
“ Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak ...” A.HAŞİM “merdiven” (benzetilen) söylenerek “hayat yolu” (benzeyen) anlatılmış olabilir .
“ Sıdk ile terk edelim her emeli , her hevesi, Kıralım hâil ise azmimize ten kafesi. ...” N.KEMAL “ten kafesi” yani insan gövdesi bir kafese benzetiliyor(istiare)
Hüsn-i talil Nedeni bilinen bir olayı, düşsel ya da gerçekdışı bir olaya bağlama yoluyla yapılan edebi sanattır. Hüsn-i tevcih olarak da bilinir. Şiirin iki dizesi arasında bağlantı kurarak anlam ve anlatıma incelik vermek amacını taşır. Bu sanatta öne sürülen neden ile gerçek neden arasında mutlaka bir bağ bulunur.
“ Sular mı yandı. Neden tunca benziyor mermer “ Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer ?” Güneş ışıkları altında suların yanar gibi görünmesi , mermerin kızıl renge bürünmesi olağandır .Ancak şair, bunları başka bir nedene bağlıyor.
Leff ü neşr Bir beyitte birbirleriyle ilgili sözcüklerin sıralanmasıyla yapılan ve divan şiirinde çok sık kullanılan edebi sanattır. Şiirin ikinci dizesinde birinci dizede söylenmiş en az iki şeyle ilgili benzerlik ve karşılıklar verilerek uygulanır.
Sözcüklerin birinci ve ikinci dizede belli bir sıra gözetilerek söylenmesine leff ü neşr-i müretteb (düzenli leff ü neşr) denir. Birinci beytin ikinci dizesinde, birinci dizede söylenenlerle ilgili sözcüklerin ters bir sıra izlenmesiyle ya da karışık olarak bulunmasıyla yapılan leff ü neşr'e ise leff ü neşr-i gayr'i müretteb ya da leff ü neşr'i müşevveş (düzensiz leff ü neşr) denilir.
Kinaye Bir sözü aynı zamanda hem gerçek hem de mecazi anlamıyla kullanma sanatıdır. Sözün açık söylenmesinin hoş olmadığı durumlarda alay, şaka, sitem amacıyla kullanılır. Bu kullanışta sözün geçek anlamından bir sonuç çıksa da geçerli olan mecazi anlamıdır.
Örneğin ;Şeyhülislam Yahya'nın, "Dilber gelince bezme yüzü güldü aşıkın" dizesinde bir kişinin gerçek yüzünün gülmesini anlamaya bir engel yok. Ama asıl anlatılmak istenen aşığın çok sevinmiş olmasıdır (mecazi anlam).
Türkçe deyimlerin çoğu mecazi anlamlarıyla kullanıldığı için kinayedir Türkçe deyimlerin çoğu mecazi anlamlarıyla kullanıldığı için kinayedir. Kinayede sözün başka bir anlama gelmesi olasılığı yoksa bu türe "kinaye-i karibe" denir. Eğer sözün anlamı gizleniyorsa kinaye "kinaye-i baide" olarak adlandırılır. Nitelenen tek özelliği belirten kinayeye "kinaye-i müfrede" (tek kinaye), birkaç özelliği birden belirten kinayeye de "kinaye-i mürekkebe" (birleşik kinaye) adı verilir.
Gelmesi istenmeyen bir kişiye “Gelseydin daha iyi olurdu Gelmesi istenmeyen bir kişiye “Gelseydin daha iyi olurdu.” sözü kinayelidir .
Tariz Birini küçük düşürmek ya da biriyle alay etmek amacıyla söylenecek sözü tam tersi bir sözle nükte yaparak anlatma sanatıdır. Tariz de gerçek ya da mecaz anlam yerine doğrudan zıt bir anlam kullanılması söz konusudur. “Bize kâfir demiş müftü efendi Tutalım ben ana diyem müselman Vardıkta yarın rûz-ı mahşere İkimizde çıkarız anda yalan.” Nef’î Şair , kendisine kâfir diyen Şeyhülislam Yahya Efendi’ye tarizde bulunmaktadır.
Teşhis-ü intak Cansız varlıkları, ya da hayvanları kişiler gibi davrandırma, canlandırma, konuşturma, onlara duygu ve hareket gibi nitelikler kazandırma sanatıdır
“Derinden derine ırmaklar ağlar , Uzaktan uzağa çoban çeşmesi Ey suyun sesinden anlayan bağlar , Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi ?” Faruk Nafiz ÇAMLIBEL Şiirde , Çoban Çeşmesi’ne sesleniyor . Çeşme bir insanmış gibi düşünülüyor bu yüzden teşhis (kişileştirme) vardır.
“İnledikçe eleminden vatanın her nefesi , Gelin imdâda,diyor;bak,budur Allâh sesi. ...” N.KEMAL “vatanın her nefesi” sözünde yurt , insan yerine konularak kişileştirme(teşhis) yapılmış.
Abartma (mübalâğa) : Bir olayı ya da bir durumu olduğundan çok büyük ya da çok küçük gösterme sanatına denir .
“... Bizim mahalle de İstanbul’un kenarı demek ; Sokaklarda gezilmez ki yüzme bilmeyerek ... “ M. Akif ERSOY Şair , İstanbul’un kenar mahallerinde yağmur yağdığı zaman toplanan su birikintilerini derin bir buhayre(göl) gibi göstermek ve bunlardan ancak “yüzme bilerek” geçilebileceğini söylemekle gerçeği olduğundan çok büyük göstermiştir .Yani mübalâğa sanatı yapmıştır.
“Güllü diba giydin amma korkarım âzâr eder “Güllü diba giydin amma korkarım âzâr eder. Nazenimin ,sâye-i har-ı gül-i dibâ seni !” ( Ey nazlı güzel , üstünde gül resmi bulunan ipek elbise giydin ; ama elbisedeki gülün dikeninin gölgesi seni incitir diye korkuyorum .)
Tezat (karşıtlık): Karşıt olanları bir arada anlatan söz sanatına denir.
“- Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden, Lisan-ı hâl ile ammâ rükûa niyyet eden- O sâl’hûrde harâb evler...” M.A.ERSOY Burada harap evler , bir yandan ayakta durmaya çalışan , bir yandan da secde etmek isteyen bir insanın içine düştüğü karşıt ruh durumunu andırıyor.
“ Seni almak için seni verdim, Yaşamak için mezara girdim “ Seni almak için seni verdim, Yaşamak için mezara girdim.” “Ağlarım ,hatıra geldikçe gülüştüklerimiz.”