DUYGUSAL GELİŞİM Prof. Dr. Kurtman ERSANLI
Davranışsal olarak derin uykudan yüksek gerilime kadar değişebilen genel uyarılmışlık hali olarak tanımladığımız heyecan, nelere erişmek ve nelerden kaçmak istediğimizi belirleyen yönlendirici ve güdeleyici bir kuvvettir. Kısa süreli ve yoğun olan, genellikle denetlenmesi güç olan korkma, dehşete düşme, öfke, ürkme, irkilme, coşku duyma, aşırı sevinme gibi duygular heyecanlar olarak ifade edilmektedir.
Heyecan uyandıran olaylar ve varlıklar bireyde memnuniyet, hoşnutluk ve sevinç ifade eden tepkiler doğuruyorsa haz; hoşnutsuzluk ve nefret doğuruyorsa elem olarak nitelendirilmektedir. Heyecanlanmanın meydana getirdiği yaşayış şekilleri olarak ifade edilen duygular, ya bir davranışa sebep olur, ya bir davranışa eşlik eder, ya da bir davranışın sonunda yaşanır. Sevme, beğenme, hoşlanma, mutlu olma, kıskanma, gurur duyma, alınma, gücenme, kızma, birer duygu durumlarıdır. Birey, haz veren varlık ve durumlara yaklaşırken, elem veren varlık ve durumlardan kaçar. Haz, düşünmeyi kolaylaştırır ve etkinliği artırırken; elem ise, bıkkınlık uyandırdığı için düşünmeyi yavaşlatır ve etkinliği azaltır.
Duygular her ne kadar belli bölümlerinde kendini ortaya koyarsa da; duyguların yaşanması organizmanın tümüyle ilgilidir. Duygusal gelişim de bilişsel, bedensel ve sosyal gelişime paralel bir yol izlediği gibi aynı zamanda bu gelişim alanları ile iç içedir. Genel uyarılmışlıktaki fizyolojik halin, her türlü duygusal yaşantı için aynı olmasına rağmen duygular; birey tarafından içinde bulunduğu duruma göre yorumlandığı için, farklı kavramlarla ifade edilmektedir. Duyguların dile getirilmesinde his, sevgi, şefkat, üzüntü, korku, kaygı, öfke, düşmanlık, kıskançlık gibi kavramlar kullanılmaktadır.
His Bireyin her hangi bir nedenle içinde oluşan duygularının farkına varması halidir. “Bugün kendimi iyi hissediyorum.”, “İçimde her an başıma kötü bir şey gelecekmiş gibi bir his var.” cümleleri his kavramının anlamı ve bireyde yarattığı duyguyu açıkça ortaya koymaktadır.
Sevgi Bireyi bir kimseye ya da bir duruma karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye iten ya da yönelten, hoşnutluk hissi veren bir duygudur. Sevmek ve sevilmek insan ruhunun muhtaç olduğu çok önemli bir duygudur.
Şefkat Acıma ve koruma duygusuyla karışık olan sevgi ve sevecenlik anlamında bir kavramdır. Çocuğun kendine güven kazanmasında önemli olduğu kadar; hoşgörü ve yardımlaşma davranışlarının gelişmesi için de önemli bir duygulanım durumudur.
Üzüntü Kayba karşı gösterilen bir duygu halidir. Normalde bu kayıp, değerli kabul edilen veya sevilen varlığın yokluğudur. Üzüntünün belli başlı belirtileri, bitkinlik, iştahsızlık, uykusuzluk, dikkatini yoğunlaştıramama gibi hallerdir. Üzüntü, şok, hüzün ve alışma evresi olmak üzere üç aşamalı bir duygusal yaşantıdır. Üzüntünün anlamı içinde bulunulan toplumun değerlerine göre yaşanır.
Korku Varlığını tehlikede hisseden bireyin, doğuştan getirdiği “varlığını koruma güdüsüne” dayalı olarak gösterdiği, huzursuzluk verici bir tepkidir. Korku, doğuştan getirilen korunma güdüsünün bir tepkisi olmasına rağmen şartlanma, deneme-yanılma ya da sosyal öğrenme yoluyla kazanılan ve biçimlenen bir duygudur. Korkular 1–2 yaşlarından itibaren şekillenir ve korku veren durumlar, ilerleyen yaşlara göre değişir.
Kaygı Bir nevi korkudur. Kaygıyı korkudan ayıran en temel özellik, sebebinin ne olduğu tam olarak bilinmeksizin yaşanan bir korku oluşudur. Bilinçaltı uyarıcılarının genellenmesi veya yaşanan çatışmalar, kaygıların belli başlı sebepleri arasında sayılabilir.
Öfke Bireyin engellenmesi sonucu yaşadığı, şiddet içeren bir duygudur. Öfke, bireyin isteklerinin ve ilgilerinin doyurulmadığı zamanlarda kendini gösterir. Bebekte ilk öfke belirtileri 4 ile 6 aylıkken kendini gösterir. Öfke, doğduğu andan itibaren, ifade edilmesi ve boşaltılması gereken bir güdü durumudur. Önemli olan, öfkenin sağlıklı olarak boşaltılmasıdır. Öfke ve kızgınlık duygularını yaratan durum ve olaylarla, bu duyguların dışa yansıtılma biçimi anne-baba ve ailedeki diğer kişilerin taklit edilmesiyle öğrenilmektedir. Öfkenin yaşanmasında ve dışa vurulmasında içinde yaşanılan kültürün belirleyici olduğu bilinmektedir.
Düşmanlık Korku veren ya da öfke yaratan durum ve varlıklara karşı beslenen kin, nefret ve şiddet içeren ve bireyi saldırganlığa iten bir duygudur. Bu duygunun dışa vurulma biçimi, saldırganlığın yapısını oluşturur. Saldırgan davranış, genelde cezalandırıcı, düşmancıl, suçlayıcı ve aşırı talepkardır.
Kıskançlık Sevilmekte ya da kendisiyle ilgili şeylerde bir başkasının ortaklığına ya da üstün durumda görünmesine dayanamama, olarak tanımladığımız kıskançlık; beklenen ilgi, sevgi ve şefkat eksikliğine karşı verilen doğal bir tepkidir. Sevilenden yoksun bırakılacağı korkusu olarak ifade edilen kıskançlık, öfke ve düşmanlık duygularına ve davranışlarına da yol açabilir. Kıskançlığın ortaya çıkması da, yaşanma biçimi de bireyin sosyal çevresi, bilişsel ve sosyal gelişimiyle yakından ilgilidir.
DUYGUSAL GELİŞİM DÖNEMLERİ Duygusal gelişim, diğer gelişimlerden ayrı düşünülemez. Duygusal gelişim, özellikle bilişsel gelişime dayalı ve paralel olarak gerçekleşmektedir. Duyum mekanizmaları sağlıklı olarak işlemeyen bir bireyin duygusal gelişiminin yeterliliğinden söz edilemez.
Bebeklik Dönemi Duygusal Gelişim Doğumdan sonra bebeğin davranışlarına genel olarak bakıldığında haz, ya da elem ifade eden duygu halleri görülse de; bu duygular organizmanın tümüyle yaşanan genel duygulanım halleridir. Duygusal gelişim de diğer gelişimler gibi, genelden özele bir yön izler. Bebeğin yüzlere seçerek dikkat etmesi, bazılarına ilgi göstermesi, ondaki duygusal ifadenin ilk belirtileri sayılabilir. .
Bebek, duygularını genellikle beden diliyle ifade eder. İçinde bulunduğu yaşantı ona haz veriyorsa, bedeninde yaygın bir gevşeme hali görülür. Cıvıldama sesleri çıkararak ve kısa süreli de olsa gülümseyerek memnuniyetini dile getirir. Duygusal ifadeleri daha belirgin olmaya başlar. İkinci aydan itibaren haz ve elemlerde meydana gelen farklılaşmalar sonucu; duygusal ifadeler daha belirgin olmaya başlar.
Önce elem, daha sora da haz ortaya çıkmaya başlar. Üçüncü ayda müzikten hoşlanır. dördüncü ayda kucağa alınmaktan hoşlanır. Beşinci ayda aynada kendini izlemekten büyük bir mutluluk duyar. Altıncı aydan sonra duygusal hayat daha da çeşitlenir. Yabacılardan korktuğunu, hoşlandığını veya hoşlanmadığını belli eder. Yedinci ayda azarlandığını ve sevildiğini anlar. Bir yaşını doldururken utanma, sevgi, peşinden kıskançlık duyguları ortaya çıkar.
İki yaşına kadar çocukta bütün heyecan türleri görülmeye ve gelişmeye başlar. Heyecanların ilk görülmeye başladığı yaş, bebekten bebeğe değişmekle beraber; hemen, hemen her bebek yalın da olsa iki yaşına kadar sevgi, şefkat, korku, öfke gibi heyecan yaşantılarını yaşamış ve geliştirmeye başlamış olur. Bu dönemde anne-baba ve bebek arasında kurulan ilişkilerin yaratacağı güven ya da güvensizlik bebeğin duygusal gelişimini önemli ölçüde etkilemektedir. Bebeğin büyüme ve gelişmesi için anne sütüne gereksinimi olduğu kadar; anne ve babanın sıcaklığına, dokunmasına, okşamasına, sarılmasına, annenin sesini duymaya, onunla göz göze gelmeye gereksinim duymaktadır. Bu nedenle anne bebeğiyle oynamalı, konuşmalı, onu okşayarak duygularını paylaşmalıdır.
İlk Çocukluk Dönemi Duygusal Gelişim Bebeklik evresinde görülen çok şiddetli heyecan gösterileri, bu çağda daha normalleşmeye başlar. 2–6 yaşlar arasındaki çocuklar, en çok sayıda korkuyu yaşayan gruptur. Küçük çocuklarda soyut varlıklardan korkmak daha sık görülür. Okulöncesi dönemde çocuklar hayaletten, devlerden, yalnız bırakılmaktan korkarlar. Daha büyük çocuklar ise gerçek tehlike ve bedensel yaralanma içeren durumlardan korkarlar. Çevresiyle iletişimi arttıkça duygularını yaşama ve ifade biçimleri de zenginleşir.
Bir buçuk yaşlarında anne ve babaya sarılır öper. İki yaşlarından itibaren başkalarının duyguları onu ilgilendirmez, egosantriktir ve anneye bağımlılığında azalma, çevrede olup bitenler hakkında da merakında bir artış görülür Merakıyla ilgili soruları karşısında bıkkınlık gösterilir ve sağlıklı cevaplar alamazsa; suçluluk duygusu yaşar. Üçüncü yaşta cinselliğini ve bedenini keşfeder. Rekabet, öfke ve kıskançlık davranışlarına egemen olur. Özellikle yeni bir kardeşin dünyaya gelmesiyle, anne-babanın sevgi ve ilgisinin kardeşine çevrildiği düşüncesine kapılırlar.
Dört yaşlarında duygusal durumu çok değişkendir. Övülmekten ve çevresindekileri güldürmekten hoşlanır. Öfkesini saldırgan davranışlarla dile getirirler. Fakat söyledikleri küfürlerin ne anlama geldiğini bilmezler. Beşinci yaşta duygusal yaşantılarında bir durulma ve korkularında kısmen azalma görülür.
İkinci bir başkaldırı yaşı olarak bilinen altıncı yaşta, inatlaşma ve duygularda beklenmeyen ani değişmeler görülür. Kıskançlık hat safhaya gelmiştir. Anne-babanın çocuğun olumsuz duyguları karşısında serinkanlı, tutarlı ve kararlı olmaları; bu duyguların oluşmasına zemin hazırlayan ortamların oluşmasına fırsat vermemeleri gerekir.
İkinci Çocukluk Dönemi Duygusal Gelişim Bu dönemde altı yaşa kıyasla daha ciddi, kendini tanıyan, daha az sorunlu, içe kapanık, kibar, sorumluluk alabilen duygusal bir yaşantı içinde olmasıdır. Yalnız kalmaktan, alaylı konuşmaktan ve tartışmaktan hoşlanır. Duygularını dile getirmede yeni davranış ve ifade kalıpları oluşturarak, duygusal anlatımını zenginleştirir. Sekiz yaşında oyuna istekli ve enerji dolu olan çocuk arkadaşlarıyla birlikte olmaktan mutluluk duyar. Dokuz yaşında empati kurabilecek düzeye gelmiştir. Çok mutlu ve neşelidir. Ergenlik çağına doğru her yönden olduğu gibi duyuşsal gelişim yönünden de mutlu bir çağ vardır. Çocuğun sağlığı kadar heyecanları da oldukça düzgündür. Problemleri azalmıştır.
Ergenlik Dönemi Duygusal Delişim İkinci çocukluk çağının mutlu yılları çok geride kalmış gibi görünür. Duygular bu çağda çok önemli bir rol oynamaya ve yeniden şiddetli heyecan gösterileri gözükmeye başlar. Çabuk kızar, korkar, sever ve çabuk pişman olur. İnançları ve düşünceleri çok ideal olduğu için onlara dokunulmamasını isterler.
Gerçeklerle inandıkları çatıştığında, çabuk üzülür ve öfkelenirler. Bütün duygularını daha açık davranışlarla ve anında ifade edemezler. Duyguların dile getirilmesinde, genç kızların, erkeklere göre daha dengeli ve kontrollü oldukları görülmektedir. Ergenin duygularını yaşamasında kararlılık yoktur, duygusal tepkileri düzensizdir.
Ergenlerin duygusal durumlarını belirleyen en önemli etken onun başkaları tarafından sevilme gereksinimi ve başkalarına sevgi gösterme kapasitesidir. Bu dönemdeki gencin başka bir özelliği de sevdiklerini ve sevmediklerini sık sık değiştirmesi, platonik dediğimiz bir nevi aşk yaşamasıdır. Duygusal yönden ergen, çocukluğunda yaşamış olduğu oldukça uzun ve dengeli bir davranış döneminden sonra, ansızın düzensiz ve dengesiz bir döneme girmiştir. Erikson’nun kendini yeniden tanıma ya da kimlik karmaşası dönemi olarak nitelendirdiği ergenlik dönemini Hull ise, gerginlik ve fırtına dönemi olarak tanımlamaktadır.
Ergenler, başkalarının kendisi hakkında verecekleri hükümler konusunda aşırı derecede duyarlıdır. Arkadaşlarıyla yakın ilişkilere giremezse, yalnızlık duygularına kapılabileceği gibi görev ve sorumluluklarından da kaçarak çevresiyle çatışmalar yaşar. Daha önce kazanılmış olan psikomotor düzen bozulduğundan, ergen oldukça beceriksiz duruma düşürmektedir. Böylesi bir durum, ergenin heyecanlanmasına, bozulmasına bu yüzden çok çabuk öfkelenmesine sebep olmakta ve kendi kendine acıma duyguları yaşamaktadır.
Bu yaşın en şiddetli heyecanları gencin cinsel gelişimi ve sosyal ilişkileri ile ilgilidir. Sevilememek, beğenilememek, kabul edilememek korkusu gençte en derin heyecansal bozuklukları meydana getirir. Ergenlik evresinde kıskançlığın kaynağı, karşıt cinse karşı doğan ilgiye kayar. Toplumdaki konumunu yitirme korkusu en baskın olanıdır. Zamanla gencin korkuları azalır, ama geçmişteki korkularının yerini endişe ve üzüntüler alır.
Başarısız olma, parasız kalma, iş bulamama, karşı cinslerce beğenilmeme, dostlarını yitirme, ailesine yük olma gibi üzüntüler şartlara bağlı olarak artabilir. Gencin endişe ve üzüntüye karşı yaptığı tepki, bir köşeye çekilip düşünmektir. Korku kaynaklarına karşı saldırı davranışlarında bulunduğu da görülebilir.