Otomatik Stabilizatör, Enflasyon ve Maliye Politikası
Otomatik Stabilizatörün Ölçülmesi Mümkün Müdür? OSÖ=1- ΔYa/ΔY ΔYa kamu harcamaları veya yatırım miktarındaki bir değişiklikten kaynaklanan gelir düzeyindeki gerçek değişiklik miktarını, ΔY ise, vergilerin olmadığı durumda kamu harcamaları veya yatırım miktarındaki bir değişiklikten kaynaklanan gelir düzeyindeki farazi değişiklik miktarını göstermektedir.
Otomatik stabilizatörün ölçüsünün değeri (OSÖ), otomatik istikrarlılık nedeniyle, nominal gelir düzeyinde ortaya çıkması önlenen değişikliği oran olarak ifade etmektedir. Örneğin OSÖ=0 olduğu taktirde, ekonomi otomatik istikrar gücünden tamamen yoksun olmaktadır. OSÖ=1 olduğunda ise, ekonomideki otomatik istikrarlılık gücü tamdır.
Basit Milli Gelir Modelinde OSÖ Y=C+I+G C=cY I=I0 G=G0 Y=1/(1-c) (I0+G0) ΔY=1/1-c (ΔA) Bunu takiben milli gelir modeline vergileri dahil edecek olursak modelin değişeceği açıktır.
Y=C+I+G C=cYd Yd=Y-T T=tY I=I0 G=G0 Y=1/(1-c(1-t) (I0+G0) ΔYa=1/(1-c(1-t) ΔA OSÖ= ct/1-c(1-t) Örneğin c=0.80 vergi oranı t=0.20 ise OSÖ=0.43’tür ve bunun anlamı gelir düzeyinde meydana gelecek değişikliğin %43 vergi sistemi tarafından azaltılmaktadır.
Formül Esnekliği Bu yöntemde, gelir, istihdam veya fiyatlar genel düzeyindeki değişikliklere göre büyüklüğü önceden saptanmış olan birtakım önlemler devreye girmekte ve böylece maliye politikası kararları bir ölçüde otomatikleştirilmiş olmaktadır. Örneğin fiyat artışları %5’i aşarsa vergi oranlarında %10’luk bir artış yapma yetkisi hükümete verilebilir.
İradi Maliye Politikası mı, Otomatik Stabilizatörler mi? Sorunun yanıtı çok çeşitli etkenlere bağlıdır; Birçok ekonomist tarafından ekonominin kendi kendini düzenleme mekanizmasının otomatik stabilizatörlerle desteklense bile yavaş ve yetersiz olacağı görüşü kabul edilmektedir. İradi istikrar politikalarının gecikmeler nedeniyle istikrarsızlık yaratacağı çeşitli çalışmalara konu olmuş ancak istikrarsızlık yaratıp yaratmayacağı konusunda kesin ve genel bir sonuca varılamamıştır. Ekonomik faaliyetlerle ilgili tahminlerin gelişen tekniklerle artmasına rağmen bu tekniklerin hiöbiri kusursuz değildir.
Enflasyon ve Maliye Politikası Enflasyon belli bir ekonomide belirli bir dönemde fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artıştır. Toplam talebin toplam arzı aşmasından ya da, Maliyet artış eğilimlerinden kaynaklandığı iddiası bulunmaktadır. Gerek klasik iktisatçılar gerekse Keynesyen iktisatçılar mal ve hizmet talebinin, mal ve hizmet arzına göre daha fazla olmasının enflasyona yol açtığında birleşmektedirler. Ancak bu fazlalığa neden olabilecek kaynaklar arasında farklı düşüncelere sahiptirler.
Klasik ekonomistlere göre, klasik miktar kuramı varsayımı altında bir ekonomide talep miktarının arz miktarını aşmasına yol açan neden para miktarındaki değişiklik iken, Keynesyenlere göre enflasyona neden olan öğe, gelirin tüketime ayrılam kısmıdır. Keynesyenlere göre, para miktarındaki değişiklikler, doğrudan harcamalar üzerinde değil, faiz oranını ve bu yolla yatırım harcamalarınıetkilemektedir. Para arzındaki artış, toplam talebe yansıdığı oranda, tam istihdama ulaşıncaya kadar üretimi artırmakta, o noktadan sonra fiyatlar genel düzeyini yükseltmektedir.
Talep enflasyonu ile ilgili diğer bir görüş ise, enflasyonun her yerde ve her zaman parasal bir olay olduğunu ileri süren ve enflasyonun sürekliliğini para arzındaki artışlara bağlayan monetarist görüştür. Temelde klasik miktar kuramına dayanan bu görüşe göre, enflasyonun nedeni bir ekonomide para arzının üretim miktarından daha hızlı artmasıdır.
Maliyet Enflasyonu Maliyet enflasyonu nedenleri, faktör ve mal piyasalarındaki serbest rekabetten uzak ilişkilere dayandırılmaktadır. Bu yaklaşımı savunanlara göre, ücret ve fiyatların belirlendiği kurumsal çerçevenin ayrıntılı bir incelemesi yapılmadan enflasyonun açıklanması mümkün değildir. Tekelleşme eğilimlerinin, Güçlü sendikaların bulunduğu bir ekonomide ücretleri ve karları artırma çabalarının yarattığı fiyat yükselişleri söz konusu olmaktadır.
Enflasyonla Mücadele Neden Gereklidir? Nispi fiyat yapısını bozarak kaynak dağılımının sapmasına, gelir ve servet dağılımının değişmesine neden olmaktadır, Kişileri üretim ve kâra geçiş süreleri uzun olan yatırımları gerçekleştirme fikrinden uzaklaştıracak ve spekülatif yatırımları cazip hale getirecektir.
Yatırımların dönemler arası dalgalanmasına neden olacağından ekonomik büyüme açısından olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Devalüasyon yapılmaz ise ithalat artışları ödemeler bilançosu sorunlarına nedeniyle yol açarak belirsizlik nedeniyle yabancı sermaye girişini de engelleyecek dış şoklara karşı daha kırılgan olacaktır.
Enflasyonla Mücadelede Maliye Politikası: Keynesyen Çözüm Kısa dönemde; Kamu harcamalarını azaltmak gerekmektedir; Mal ve hizmet alımına yönelen harcamaların kısılması gerekir. Cari harcama ve yatırım harcaması olarak ifade edilebilecek kısıntılardan en kolay olanı yatırım harcamalarının kısılmasıdır. Kamu transfer harcamalarında kısıntıya gitme olasılığı da sınırlıdır. Bir diğer alternatif kamu harcamalarında verimliliği artırıcı önlemler alarak ekonominin üretim kapasiteasini artırmak için tıkanıklık gösteren üretim alanlarına mali yardımlar bulunmak şeklinde olabilir.
Kamu gelirlerini artırmak; Ya yeni vergiler koyarak ya da vergi oranlarını artırarak vergi gelirlerini artırmak bir politika seçeneğidir. Gelir vergisi enflasyonla mücadele açısından güvenilir bir vergidir. Ancak üst ve alt gelir gruplarına ilişkin etkileri dikkate alınmalıdır. Tüketim vergilerine bakışla tüketimi azaltmak açısından daha etkinsizdir zira gelir vergisi bir ölçüde tasarruflardan ödenmektedir. Gider vergilerinin daraltıcı etkisinin eşit hasılat sağlayan gelir vergilerine göre daha fazla olduğu savunulmaktadır. Mali ilüzyon nedeniyle direnç ile karşılaşması da gelir vergilerine bakışla daha az olmaktadır. Servet vergilerinin enflasyonla mücadelede kullanılması sınırlı seviyede kalmaktadır.
Borç Yönetimi Politikası Bir istikrar aracı olarak borçlanma ele alındığında kamu borç miktarının artması ekonomide daraltıcı etki yarattığı söylenebilir. Çünkü borç miktarının artması ekonomideki likiditeyi azaltmış, harcama akımı azalmış ve enflasyonist baskı azalmıştır. Burada önemli olan husus borçlanmanın kimlerden yapıldığı ve borçlanma sonucu elde edilen fonların nasıl kullanıldığıdır?
Borçlanma kişilerden, firmalardan, ticari bankalardan ve Merkez Bankasından yapılabilmektedir. Borçlanmanın kişi ve firmalardan yapılması durumunda özel harcamalar azalacak ve bu etki diğer borçlanma türlerine göre en çok olacaktır. Zira kişi ve firmalar tahvil alımlarını tasarruflarını artırarak karşılayacaklar. Borçlanmanın ticari bankalar tarafından yapılması ekonomide daraltıcı etki yaratabilmesi, borç verdikleri parayı nereden karşıladıklarına bağlı olacaktır.
Özel kesim kredi talebinin olduğu bir durumda kredi verilebilecek fonlarla devlet tahvili alırsa ekonomi üzerindeki etki daraltıcı olacaktır. Merkez Bankası’ndan borçlanılması durumunda tahvil satın alımı para basımı yoluyla gerçekleşeceğinden ekonomi üzerinde hiçbir daraltıcı etki ortaya çıkmayacaktır. Bu tür borçlanma açık finansman olarak bilinmekte ve oldukça genişletici bir etki yaratmaktadır.