İslâm Düşüncesinde Îtikaadî, Siyasî ve Fıkhî Yorumlar 10. Sınıf 5. Ünite
DÎNÎ YORUM FARKLILIKLARININ SEBEPLERİ İnsanların düşünme ve anlama yetenekleri birbirinden farklıdır. İnsanın içinde bulunduğu psikolojik, sosyal, kültürel ve ekonomik şartlar, onun din anlayışı üzerinde etkili olur. Bu durum, dinin farklı anlayış ve uygulama biçimlerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bu sebeple, din tek iken din anlayışları birden çok olabilmiştir. Çünkü din, vahye; dinin anlaşılması ise insanların algılarına ve yorumlarına dayanır. Ayrıca din değişmez, din anlayışı değişebilir. Dolayısıyla dinin yanlış anlaşılmasından kaynaklanan sorunlar, dine mâl edilemez.
İslam dininin temel kaynakları Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in sünnetidir. Hz. Peygamber hayattayken Müslümanların inanç ve ibadet alanıyla ilgili tüm sorunlarına çözüm getirdiği için Müslümanlar arasında dini konularda farklılaşmaya sebep olacak görüş ayrılıkları ortaya çıkmamıştır. Hz. Peygamber’in vefatından sonra İslam dini, Arap Yarımadası dışında da çeşitli bölgeler ve toplumlar arasında hızla yayılmış, böylece Müslümanlar farklı inanç, kültür, örf ve âdetlere mensup insanlarla karşılaşmışlardır. Yeni gelişmelerle Müslümanlar arasında ortaya çıkan siyasi dinî sorunlar ile bu sorunlara üretilen çeşitli çözümler, farklı yorumların ortaya çıkmasını da beraberinde getirmiştir. Yorum, ekol veya mezhep; dinin anlaşılması ve uygulanmasıyla ilgili olarak zamanla ortaya çıkan fikrî ve beşerî oluşumların genel adı olmuştur.
İnsanın Yapısından Kaynaklanan Sebepler İnsanların kabiliyetleri, huyları, ilgileri, ihtiyaç ve beklentileri, dünyaya bakışları ve algılamaları birbirinden farklıdır. Mesela aynı resme bakan kişiler, birbirinden farklı duygular hissettiği gibi aynı kitabı okuyanlar, onun üzerine değişik yorumlar yapar ve farklı sonuçlar elde ederler. Bu durum, insanların olay ve olgulara farklı yaklaşımlarının bir sonucudur. Dolayısıyla insanın yapısındaki farklılıklar dini anlama ve açıklamalarına da yansır. Böylece çeşitli ekol ve mezheplerin ortaya çıkmasına neden olur. (Bknz. Sayfa 155, resim) Sosyal Sebepler Sosyal hayat sürekli bir değişme, gelişme ve yenilenme içindedir. Her zaman ve mekânda geçerliliğini koruyan kimi ilkeler varlığını sürdürürken kimi unsurlar da zamanla varlıklarını yitirirler. Dolayısıyla sosyal bir ortam içinde yaşayan insanın sürekli bir değişim ve yenilenme içinde olması kaçınılmazdır. Sosyal hayatın kendine özgü yapısı her alanda olduğu gibi İslam düşüncesinde de farklı yorum biçimlerinin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Mesela köy yaşamı ile şehir yaşamının sosyal yapısı birbirine benzemez. Bundan dolayı da şehir ve köylerdeki dinî hayat ve dinî anlayışların birbirinin aynı olmaması doğaldır. Ayrıca, toplumları derinden etkileyen savaş, doğal afet, siyasi ve ekonomik krizler de çeşitli yorumların ortaya çıkmasında etkili olmuştur.
Kültürel Sebepler İslam dini kısa zamanda Arabistan Yarımadası’nın dışına yayıldı ve Suriye, İran, Irak, Mısır gibi bölgeler İslam coğrafyasının bir parçası haline geldi. Bu bölgelerde yaygın olarak Hristiyanlık, Yahudilik, Mecusilik ve Zerdüştlük gibi inançlar hâkimdi. Müslümanlar fethettikleri bölgelerde bu din ve inanç mensuplarıyla bir arada yaşadılar. Dolayısıyla bazı Müslümanlar yaşadıkları coğrafyanın örf, âdet ve kültürlerinden etkilenerek İslam dininin anlaşılması, yorumlanması ve yaşanmasında farklı bir yaklaşım benimsediler. Ayrıca yeni Müslüman olanlar da dini anlamada eski inançlarının etkisinde kalmışlardır. Müslümanların yaşamış oldukları bölgeler birbirlerinden tamamen farklı kültürel ortamlara sahiptir. Bu sebeple Müslümanlar aynı dîni sorunlara farklı çözümler üretmişlerdir. Ancak bu farklı çözümler dinin değişmez esaslarıyla ilgili değildir.
Coğrafî Sebepler Siyasi Sebepler Hz Peygamber’in vefatından yarım asır geçmeden İslam coğrafyası fetihlerle birlikte farklı iklimlere sahip, çeşitli kültür ve dinlere mensup milletleri içine alan geniş topraklara ulaştı. Çeşitli coğrafyalarda yaşayan Müslümanların yaşam şekilleri ve ihtiyaçları da bulundukları bölgenin özel şartlarından etkilendi. Dolayısıyla coğrafi sebeplere dayanan yaşam biçimlerinde çeşitlilik; değişik yorum ve uygulamaların ortaya çıkmasına sebep oldu. Siyasi Sebepler İslam düşüncesinde birçok yorum farklılığının ortaya çıkmasının başlıca nedenlerinden biri de siyasi sebeplerdir. Hz. Peygamber ve ilk dört halife dönemlerinde meydana gelen bazı olayların farklı şekillerde yorumlanması Müslümanlar arasında çeşitli mezheplerin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Mesela Hz. Peygamber’in vefatından sonra kimin halife olacağıyla ilgili tartışmalar, ileri sürülen görüşler ve her görüşün ayet ve hadislerle delillendirilmesi çabaları birçok mezhebi ortaya çıkarmıştır. Hz. Ali (r.a.) ile Hz. Aişe (r.a.) arasında meydana gelen Cemel Vakası ile Hz. Ali (r.a.) ve Muaviye b. Ebû Süfyan arasında meydana gelen Sıffın Savaşı; Haricilik ve Şiilik gibi siyasi itikadi ekollerin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Ayrıca bu savaşlarda ölen ve öldürülen Müslümanların dünya ve ahiretteki durumlarının ne olacağıyla ilgili tartışmalar da Mürcie ve Mutezile gibi itikadi yorumların doğmasına zemin hazırlamıştır.
Dini Metinlerden Kaynaklanan Sebepler İslam’ın ana kaynakları olan Kur’an-ı Kerim ve hadisler dinî metinlerin başında yer alır. KURÂN: Ayet ve hadislerin tamamı anlam bakımından açık ve seçik değildir. Bazıları daha kolay anlaşılırken bazılarının anlamı kapalıdır ve bu sebeple yoruma ihtiyaç duyar. Bu metinlerde geçen bazı kavram ve ifadeler farklı anlayış ve yorumların ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Kur’an-ı Kerim’de benzer anlamlar içeren ya da birden fazla anlama gelen müteşâbih ayetler vardır. Bu gibi ayetlerin anlaşılması ve yorumlanması farklı yorum biçimlerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Mesela Kur’an’da bazı ayetlerde yer alan Allah’ın eli ve O’nun yüzü (zâtı)4 gibi ifadeler, bazı İslam âlimleri tarafından herhangi bir yoruma tabi tutulmadan Allah’ın (c.c.) insan gibi eli ve yüzü olduğu şeklinde anlaşılmış, kimi alimler de bu ifadeleri “Allah’ın (c.c.) kudreti” ve “Allah’ın (c.c.) zatı” şeklinde yorumlamayı tercih etmişlerdir. Muhkem ayet: Anlamı açık, yoruma gerek olmayan, okunduğunda manası hemen anlaşılan ayet demektir. Müteşâbih ayet: Manasını anlamak için araştırmaya ve düşünmeye ihtiyaç olan, manası farklı yorumlara elverişli olan ayetlerdir. Te’vil: Birçok anlama gelme ihtimali olan bir ayete, konusunda uzman olan İslam bilginlerinin bu anlamlardan birini tercih etmesidir.
SÜNNET: Hz. Peygamber, İslam dinini insanların anlayıp yaşayabilecekleri seviyede anlatmıştır. İnsanların durumlarını göz önünde bulundurarak onlara öğütler vermiştir. Bundan dolayı da aynı soruyu soran farklı kişilere farklı cevaplar vermiştir. “Cennete gitmek için ne yapmalıyım?” diye soran birine, “Namaz kıl.” derken aynı soruyu soran bir başkasına da “Anne ve babana iyilik et.” demiştir. Bu durum Hz. Peygamber’in kendisine soru soran kişilerin içinde bulundukları konumu göz önünde bulundurarak onlar için en uygun cevapları verdiğini gösterir. Hadislerin aktarımında hassasiyet gösterilmesine rağmen farklı yorumlara sebep olacak hadis metinleri de bulunmaktadır. Hangi ifadelerin bizzat Hz. Peygamber’e ait olduğu konusunda yaşanan tartışmalar da farklı yorumların oluşmasına neden olmuştur.
ÖNEMLİ NOT İslam düşüncesinin oluşmasında ve farklılaşmasında pek çok unsurun etkisi olmuştur. İslam’ın temel esasları konusunda mezhep imamları çoğunlukla Kur’an ve sünnet çizgisinde sabit kalarak yorumlar yapmayı amaçlamışlardır. İslam dünyasında din anlayışındaki farklılıkları bir zenginlik olarak görmek gerekir. Çünkü yorum farklılıkları düşünce alanında bir dinamizme ve canlılığa neden olur. İslam toplumlarında ortaya çıkan farklı anlayışlar hayatı kolaylaştıran düşünce zenginlikleridir. Yorum farklılıkları, dinî anlama ve uygulamada Müslümanların yararlandıkları bir alandır. Özellikle farklı kültürler ve milletlerin İslam’ı kolayca benimsemesinde yorum farklılıkları etkili olmuştur.
Mezhebler Din değil, Dinin yorumudur Düşünce zenginliğidir İnsan ürünüdür değişime açık yüzüdür Kolaylıktır Sorunların çözümüdür İlk mezhebler 800 yılından İtibaren çıkmaya başlamıştır
Dînî Bilgilerimizin Dört Ana Kaynağı Kitab : Kurân-ı Kerîm. Sünnet : Hz. Muhammed’in söz ve davranışları. İcmâ’ : İslâm alimlerinin verdiği ortak karar Kıyas : Ortak özellikleri olan benzer konuları karşılaştırarak hüküm vermek (mukayese). NOT : İslamın herhangi bir konuda verdiği bilgiye veya hük(ü)me İSLÂMÎ BİLGİ denir.
Mezheblerin ortaya çıkmasının sebepleri İslami bilginin iki temel kaynağı olan Kur’an ve sünnete farklı yorumların getirilmesi. Peygamberimizin vefatından sonra fetihler sebebiyle, değişik millet ve kültürlerle ilişki kurulması farklı görüş ve yorumların ortaya çıkması. Bu fethedilen ülkelerdeki felsefe kitaplarının Arapçaya tercüme edilmesi yeni ve değişik fikirleri ortaya çıkarması. İlk halifenin kim olacağı konusunda ortaya çıkan görüş ayrılıkları ve daha sonra bu sebeplerle çıkan savaşlar neticesinde müslümanların birbirlerinden faklı düşünmeye başlaması. İslâm dininin insanlara tanıdığı fikir ve vicdan hürriyeti. Farklı konularda değişik düşünen insanların kendilerine uygun fetvaları veren imamların görüşleri etrafında toplanıp bir grup oluşturmaları. Farklı coğrafyalarda yaşayan müslümanların dini hayatını yaşadıkları bölgeye göre kolaylaştırmak için alimlerin farklı fetvalar vermeleri. İnsanın fıtratı: İnsanın inanç ve tutumlarının oluşumunda o insanın doğuştan sahip olduğu bireysel özelliklerin yanı sıra içinde yetiştiği kültürün ve sosyal ortamın da rolü büyüktür. Zira insan, toplumsal bir varlıktır ve içinde bulunduğu ortam sayesinde kendi kişilik algısını oluşturur. İnsanın yetişme tarzına eşlik eden unsurlar, onun dini anlama sürecini de doğrudan etkilemektedir.
MEZHEBLERİN ORTAYA ÇIKIŞI Hz. peygamber zamanında herhangi bir problemi olan bir müslüman, bunu Peygamberimize soruyor ve cevabını alıyordu. Başka birisine sormak söz konusu olmadığından mesele kapanıyordu. Fakat Peygamberimiz vefat edince dini konularda Kur’an ve sünnete dayanarak İslam coğrafyasının değişik yerlerinde, alimler, yaşadıkları yerlerdeki insanların dini yaşamalarını kolaylaştırmak için birbirinden farklı fetvalar vermeye başladılar. Gerçi hiçbir âlim mezhep kurmak iddiasıyla ortaya çıkmamıştır. Ama daha sonra bu âlimlerin öğrencileri onların fetvalarını toplayıp düzenlemişler, metodolojisini (fetva verme yöntemleri, usul) belirleyip adına bir mezhep ortaya çıkarmışlardır. İnsanlar tarafından daha fazla kabul gören mezhepler günümüze kadar varlıklarını devam ettirmiştir. Her mezhep mensubu, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde sahip oldukları bakış açılarının doğruluğunu Kuran veya hadislerden buldukları delillerle desteklemeye ve meşru göstermeye çalışmışlardır.
İSLÂM DÜŞÜNCESİNDE ÎTİKADî VE SİYASİ YORUMLAR Hz. Peygamber’in vefatından sonra yaşanan siyasi gelişmeler, dinî yorumların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Başlangıçta siyasi yorum farklılıklarından kaynaklanan ihtilaflar zamanla bazı itikadi mezheplerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bazıları da doğrudan inançla ilgili ihtilaflardan ortaya çıkmıştır. İster siyasi isterse itikadi bir meseleden ortaya çıkmış olsun bu farklı yorumlar, îtikaadî siyâsî yorumlar şeklinde nitelendirilmiştir. İslam düşüncesinde inanç konularıyla ilgili olarak yapılan tartışmalar sonucunda ortaya çıkan ve en yaygın olarak bilinen itikadi siyasi mezhepler; Ehl-i Sünnet ve Şia’dır. Hz. Peygamber ile sahabenin, dinin temel konularında takip ettikleri yolu benimseyenler Ehl-i Sünnet olarak tanımlanmıştır. Hasan Basri’nin (ö.110/728) fikirleri ehl-i sünnet düşüncesine öncülük ederken Ebû Hanîfe’nin (ö.150/767) inanç ve amel konusundaki görüşleri ise Ehl-i Sünnet’in şekillenmesinde etkili olmuştur. Şia, Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ali’yi (r.a.) ve ehl-i beytini halifeliğe (imamet) en layık kişi olarak gören ve onu meşru halife kabul eden; ondan sonraki halifelerin de onun soyundan gelmesi gerektiğine inanan toplulukların ortak adıdır. 123 ve 124. sayfalar okunacak.
Maturidilik, Ebû Mansur Muhammed b Maturidilik, Ebû Mansur Muhammed b. Mahmud el-Maturidi es-Semerkandi’nin (ö.333/944) görüş ve düşünceleri çevresinde oluşmuş itikadi ekoldür. İmam Maturidi, 862 yılında Semerkand’da Maturid mahallesinde doğmuş ve 944 yılında aynı yerde vefat etmiştir. Fıkıh konularında Hanefi mezhebinin görüşlerini kabul etmiştir. İmam Maturidi, inanç konusunda da Ebû Hanife’den etkilenmiş, onun eserlerinde geçen konuları ayrıntılarıyla açıklamıştır. Dini konuları herhangi bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde aklî ve naklî delillerle ispatlamıştır. Maturidilik, özellikle Türkler arasında tanınmış ve kabul edilmiştir. Bu mezhep Türkiye, Kuzey Afrika, Orta Asya, Hindistan, Pakistan, Malezya ve Endonezya’yı kapsayan geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Eşarilik, Ebû’l-Hasen el-Eşarî’nin görüşleri çevresinde şekillenmiş olan bir yorum biçimidir. Ebû’l-Hasen el-Eşarî, 873 yılında Basra’da doğmuş, 936 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir.
Mâturîdî Eş’ârî İnsan aklı ile Allah’ın varlığını ve birliğini bulabilir, bundan sorumludur. Allah bir şeyi iyi olduğu için emretmiş, kötü olduğu için de yasaklamıştır. İyi ve kötü akılla bilinir. İnsanda cüz’i irade (bazı şeyleri dileyebilme) vardır. Kul diler Allah yaratır. Allah kullarına güçlerinin yetmeyeceği şeyleri yüklemez. Allah’ın yaptıklarında mutlaka bir sebep ve hikmet vardır. İnsan aklı ile Allah’ın varlığını ve birliğini bulamayabilir, bulmak zorunda değildir. Peygamberlerden haberi olmayanlar hiçbir şeyden sorumlu değildir. Bir şey Allah emrettiği için iyi, yasakladığı için de kötüdür. Allah bildirmeseydi biz tam olarak iyi ve kötüyü bilemezdik. İnsanda cüz’i irade yoktur. İnsanın dileyebilmesi Allah’ın dilemesine bağlıdır. Kulun dilediğini Allah yaratmayabilir. Allah kullarına güçlerinin yetmeyeceği şeyleri yükleyebilir, ama sorumlu tutmaz. Allah’ın yaptıklarında bir sebep ve hikmet olabilir de olmayabilir de.
İSLÂM DÜŞÜNCESİNDE AMELÎ-FIKHİ YORUMLAR Allah’ın (c.c.) tüm insanlar için gönderdiği İslam dini, Arabistan Yarımadası’yla sınırlı kalmayıp kısa zamanda farklı coğrafyalara yayılmıştır. Bunun sonucunda farklı kültür ve yaşam tarzına sahip olan insanlar, İslam dini ile tanışmış ve dinî uygulamalar konusunda çeşitli yorumlar yapmışlardır. İslam dinini yeni kabul eden toplumlar bazı sorunlarla karşılaşmış ve pek çok soru sormuşlardır. Fıkhi (ibadet ve davranış) alandaki bu soru ve sorunlara çözüm bulabilmek için çalışan İslam âlimleri etrafında topluluklar oluşmuş böylece ameli fıkhi yorumlar ortaya çıkmıştır. Halkın dinî uygulamalar konusundaki sorularına verilen cevaplar, zamanla sistemleşerek amelî-fıkhi mezhepleri oluşturmuştur.
-- A-- Fıkhî-Amelî Mezhebler Hanefî Mezhebi İmam-ı azam Ebu Hanife (Davranış, Ahlâk ve İbadetlerle İlgili) Mezhebler Hanefî Mezhebi İmam-ı azam Ebu Hanife Kûfe’de Şâfiî İmam İdris eş-Şâfiî Mısır’da Mâlikî İmam Malik bin Enes Medine’de Hanbelî İmam Ahmed bin Hanbel Bağdat’da Caferî İmam Cafer-i Sadık
Hanefîlik: İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin görüş ve düşüncelerine dayanan fıkhi ekolün adıdır. Ebû Hanife, kendinden önceki fıkhi görüş ve rivayetleri, dönemindeki şartları ve ihtiyaçları dikkate alarak değerlendirmiştir. Dinin genel ilkelerini göz önünde bulunduran Ebû Hanife, nakil ile akıl ve hadis ile rey arasında dengeli bir yol benimsemeye çalışmıştır. Ebû Hanife, fetva (dini karar) verirken sırası ile 1. Kitap: Kur’an-ı Kerim, 2. Sünnet: Hz. Peygamber’in sünneti, 3. Sahâbenin fetvaları, 4. İcma: Aynı dönemdeki İslam bilginlerinin bir mesele üzerinde görüş birliği içinde olmaları, 5. Kıyas: Akıl yürütme, 6. İstihsan: İnsanların kullanmasına ve yararına en uygun olanı tercih etme, 7. Örf: Müslümanların içinde bulundukları toplumun örf ve adetleri bakarak karar vermiştir. Hanefilik, günümüzde daha çok Türkiye, Balkanlar, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Irak, Suriye ve Türk Cumhuriyetlerinde yaşayan Müslümanlar arasında yaygındır.
Şafiîlik: Şafii mezhebi, Muhammed b Şafiîlik: Şafii mezhebi, Muhammed b. İdris eş-Şafii’nin dinî yorum ve görüşlerini esas alır. Şafii mezhebi de diğer mezhepler gibi herhangi bir meselenin çözümü için ilk önce Kur’an ve sünnete başvurur. Eğer bir mesele hakkında hüküm Kur’an ve sünnette varsa başka delile başvurulmaz, yoksa önce icma ardından da kıyas deliline gidilir. Şafii mezhebi, ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Mısır, Suriye, Filistin, Irak ve Endonezya gibi ülkelerde yaşayan Müslümanlar arasında yaygındır. İmam Şafii, fıkıh usulünün sistemleşmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Fıkıh usulü ilminin temel ilkelerini ortaya koyduğu “er-Risale” isimli kitabı günümüze kadar ulaşmış önemli eserlerdendir. Malikîlik: Malikilik, büyük hadis ve fıkıh âlimi olan Malik b. Enes’in görüşlerine dayanır. Görüş ve uygulamalarında Kur’an, sünnet, sahabe ve tabiin sözlerine sırasıyla riayet eder. Maliki mezhebinin en önemli özelliği, Medine halkının uygulamalarına diğer mezheplerden daha fazla önem vermesidir. Bunun için de Medine halkının örfü, dinin anlaşılmasında önceliklidir. Çünkü Hz. Peygamber, yaklaşık on yıl burada yaşamış, onların örf ve âdetlerinden dine aykırı olanları kaldırmış, bir kısmını düzeltmiş ve bazılarına da dokunmamıştır. Günümüzde Maliki mezhebi Mısır, Tunus, Cezayir, Fas ve Sudan’da yaşayan Müslümanlar arasında yaygındır.
Hanbelîlik: Hanbeli mezhebi, ünlü hadis ve fıkıh âlimi Ahmed b Hanbelîlik: Hanbeli mezhebi, ünlü hadis ve fıkıh âlimi Ahmed b. Hanbel’in görüşlerini esas alır. Hanbeli mezhebinin, dinî konularda hüküm verirken öncelikli kaynağı Kur’an, sonrasında ise Hz. Peygamber’in sünneti olmuştur. Hanbelilik mezhebinin ortaya koyduğu önemli ve farklı usullerden biri, “Hakkında haram olduğuna dair kesin bir hüküm bulunmayan şey helaldir.” yorumudur. Bu yorum sayesinde İslam toplumunda günlük hayatta karşılaşılan pek çok sorunun çözümü sağlanmıştır. Müslümanlar, yeni karşılaştıkları birçok şeyin helal mi haram mı olduğu şüphesinden kurtulabilmiştir. Bu mezhep günümüzde daha çok Hicaz bölgesi, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır’da yaygındır. Caferilik: Caferi mezhebi, İmam Cafer-i Sadık’ın inanç, ibadet ve muamelat konusundaki görüşlerini esas alan bir oluşumdur. Cafer-i Sadık, hadis ilminde otorite olarak kabul edilmiştir. İmam Malik ve Ebû Hanife ile görüş alışverişinde bulunmuş, fazilet ve takvasıyla tanınan bir kişi olmuştur. Caferilik, on iki imama inanmayı dinin aslında var olan bir hüküm olarak kabul eder. Caferiler, dinî konularda Kur’an-ı Kerim ve sünnetin yanı sıra masum kabul ettikleri on iki imamın sözlerini de delil olarak kullanırlar. Dini konularda içtihat etme yetkisine sahip olmayanlar hayatta olan bir müçtehidi kendisine rehber edinerek taklit etmek zorundadır. Günümüz İmamiye Şiası’nın ameli/fıkhi yorumu olan Caferilik; İran, Irak, Suriye, bazı körfez ülkeleri ile Afganistan ve Pakistan gibi yerlerde yaşayan Müslümanlar arasında yaygındır. Ülkemizin bazı yörelerinde de bu mezhebi benimseyen Müslümanlar yaşamaktadır.
Dînî Bilgilerimizin Dört Ana Kaynağı Kitab : Kurân-ı Kerîm. Sünnet : Hz. Peygamberin söz ve davranışları. İcmâ’ : İslâm alimlerinin verdiği ortak karar Kıyas : Ortak özellikleri olan benzer konuları karşılaştırarak hüküm vermek (mukayese). NOT : İslamın herhangi bir konuda verdiği bilgiye veya hük(ü)me İSLÂMÎ BİLGİ denir.
Fıkhî (Amelî) Mezhepler Arasındaki Bazı Farklar Kan akması abdesti; Hanefî’ye göre bozar, Şafiî’ye göre bozmaz. Abdest alırken başın meshedilmesi: Hanefî’ye göre bir kısmı, Şafiî’ye göre birkaç teli, Malikî’ye göre tamamı. İmama uyup farz namazları kılarken Kur’ân okunması; Hanefiye göre cemaatin okuması gerekmez, Şafiî’ye göre gerekir. Abdest Alırken eller, yüz ve kolların üçer defa yıkanması Hanefî, Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre sünnettir, Malikî’ye göre değildir. Midye yemek, Hanefî mezhebine göre günahtır, Malikî mezhebine göre günah değildir. Abdestte sırası ile yıkamak Hanefî ve Malikî mezheplerine göre şart değildir, Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre değildir. Tavla oynamak Hanefî mezhebine göre günah değildir ama diğer üç mezhebe göre günahtır.
İslâm Düşüncesinde Yorumları Birleştiren Unsurlar TEVHÎD : Allah vardır ve birdir. KUR’ÂN-I KERÎM : Kur’ân Allah tarafından peygamberimize gönderilmiştir ve değiştirilmemiştir. NÜBÜVVET (Peygamberlik) : Hz. Muhammed Allah tarafından gönderilmiş son peygamberdir. ÂHİRET : Herkes öldükten sonra tekrar diriltilecek ve yaptıklarından hesaba çekilecektir. Cennet ve cehennem haktır.
Mezhebler Din değil, Dinin yorumudur Düşünce zenginliğidir İnsan ürünüdür değişime açık yüzüdür Kolaylıktır Sorunların çözümüdür İlk mezhebler 800 yılından İtibaren çıkmaya başlamıştır
Son olarak; Bir müslüman istediği mezhebi seçebilir. Bir mezhebten diğerine geçebilir. İşine geldiği zaman değil, zorda kaldığı zaman başka bir mezhebe göre amel edebilir(davranabilir). Eğer dini bilgisi yeterli ise başka bir mezhebe göre de amel (hareket) edebilir.
Mürtekib-i kebire Hariciler: Dinden çıkar Mürcie: Allâh bilir Mâturîdî ve Eş’arî: Dinden çıkmaz, günahkâr olur, tevbe etmesi gerekir. Mutezile: Ne müslümandır ne kâfirdir, iki aradadır. Tevbe etmeden ölürse cehenneme gider. Kavramlar: mezhep, fırka, amelî, fıkhî, îtikaadî, siyasî, akaaid, akıde, tekfir,
İSLÂMDA DÎNÎ İLİMLER TEFSİR İLMİ : Tefsir kelime olarak kapalı bir şeyi açmak, açıklamak gibi manalara gelir. Dini ilim olarak ise; Kur’ânı çok geniş olarak açıklayıp yorumlanması demektir. Tefsir ilimi ile uğraşan alimlere “müfessir” denir. İlk dönemlerde itibaren Müslümanlar Kur’anda Allah’ın kasdettiği manaları tam olarak anlamak için Peygamber Efendimize sorular sormuşlardır. Peygamberimiz de bunları insanlara anlatmıştır. Bu yüzden ilk müfessir Peygamberimizdir. Daha sonraki dönemlerde de müslümanların bu merakını gidermek için birçok çalışmalar yapılmış, ulaşılan yeni bilgilerle Kur’an ayetlerine yeni yorumlar getirilmiştir. Bu çalışmalar günümüzde de devam etmektedir. FIKIH İLMİ : Fıkıh kelime olarak anlamak, bilmek manasına gelir. Dinin terim olarak ise “kişinin dini yönden lehinde ve aleyhinde olan şeyleri bilmesi” demektir. Fıkıh ilmi kişinin Allah ile, diğer bir kişi ile, toplum ile, toplumun diğer bir toplum ile olan ilişkilerini İslâm’a (Kur’ân ve sünnete) göre düzenleyip açıklayan bir ilimdir. Fıkıh İlminin Konuları : 1 ) İbadet (Allah’a karşı görevlerimiz) 2 ) Muâmelât (İnsanlar arası ilişkiler) 3 ) Ukûbât (Cezalar) 4 ) Âdâp (Ahlâkî kurallar) Fıkıh ilmi ile uğraşan alimlere “fakîh” denir. Fıkıh alimleri müslümanların karşılaştıkları güncel meseleleri çözmek için ilk önce Kur’ân olmak üzere diğer kaynaklara dayanarak birçok fetva vermişlerdir. Günümüzde de bu çalışmalar devam etmektedir.
HADİS İLMİ : Peygamberimizin hadislerini inceleyen, ondan geldiği iddia edilen söz ve haberlerin gerçekten ondan gelip gelmediğini araştıran, hadisleri konularına göre düzenleyip açıklayan bir ilimdir. Peygamberimiz söylemediği halde ondanmış gibi aktarılan söz ve haberler “mevzu (uydurma) hadis” denir. Gerçek sözlerine ise “sahih (sağlam,sıhhatli) hadis” denir. Hadisleri Peygamberimizden nakleden kişilere “râvî” denir. Râvîler ashab (Peygamberimizi gören ve onunla konuşan Müslümanlar), tâbiîn (ashabı görüp onlarla konuşan Müslümanlar) ve tebe’ut-tabiîn’dendir (tâbiîni görüp onlarla konuşan Müslümanlardandır). Hadis ilmi ile uğraşan alimlere ”muhaddis” denir. Hadis alimleri ayrıca uydurma hadisleri de sahih hadislerle karışmasın diye toplayıp kitap haline getirmeye çalışmışlardır. Raviler hakkında kitaplar yazıp, hangilerinin güvenilir hangilerinin güvenilmez olduklarını bu konuda çalışma yapanlara bildirmişlerdir. KELAM İLMİ : İslam’ın inanç esaslarını inceleyip araştıran ve bu inançları zıt fikirlere karşı çeşitli yollarla savunan bir ilimdir. Esas adı “âkâid ilmi” dir. İlk dönemlerde bu konular söz ile tartışılıp konuşulduğundan bu ismi almıştır. Kelam ilmi ile uğraşan alimlere “mütekellim” denir.
Bu ünitede neler öğrendik? Din anlayışlarının; zamana, kültüre, siyasi gelişmelere, dini metinlerin yorumlanmasına; kişilerin algı, beklenti ve ihtiyaçlarına, coğrafi yapıya göre değişebildiğini; Din anlayışlarındaki çeşitliliğin dinin özüne aykırı olmadığı sürece bir zenginlik ve müslümanlar için kolaylık olduğunu; Din anlayışındaki farklılıkların çatışma ve kutuplaşma sebebi olmaması gerektiğini; Günümüzde mezheplerin Itikadi-siyasi Mezhepler, Ameli-fıkhi Mezheplerdir olarak iki ana başlık altında incelendiğini; İslam dünyasındaki siyasi-itikadi oluşumların genellikle "fırka' olarak isimlendirdiğini, fıkhî oluşumlar için genellikle "mezhep” kavramının kullanıldığını;
İslam inanç esaslrının temelini tevhit inancının oluşturduğunu; temel inanç esaslarının zamana göre değişemeyeceğini; İslam dünyasında itikadi yorumlarda ortaya çıkan farklılıkların temel inanç esaslarında değil detaylarla ilgili konularda olduğunu; İtikadi yorumların Ehli Sünnet ve Şia olarak ikiye ayrıldığını; Peygamberimizin ve sahabenin takip ettikleri yolu benimseyenlerin ehl-i sünnet olarak isimlendirildiğini; Ehl-i sünnet düşüncesinde Hasan Basri'nin öncülük ettiğini; Ehli sünnet yorumların Eş’arilik ve Maturidilik olduğunu; Maturidiliğin aklı ön planda tutup, insanın dinin emirlerinden habersiz olsa bile aklıyla iyi ve kötüyü bulabileceğini savunduğunu; ülkemizde Maturidiliğin yaygın olduğunu; Eş'arilikte ise sorumluluk için aklın yeterli olmadığını; iyi ve kötünün ancak ilahi vahyin bildirmesi ile bilinebileceğini; Eş'ariliğin Irak, Suriye, Hicaz gibi bölgelerde yaygın olduğunu
Şianın, halifeliğin Hz. Ali'nin ve onun soyundan gelenlerin hakkı olduğunu savunan siyasi yorumun adı olduğunu; Şia mezhebinde imamet esasına göre Hz. Ali ve onun soyundan gelen toplam on iki imam olduğunu; başlıca Şia yorumlarının Imamiye ve Zeydiye olduğunu; Fıkıh ilminin İslam dininin ibadetler, ticaret, evlilik, miras, alışveriş gibi konularla ilgili olduğunu; bu alandaki yorumlara fıkhi yorumlar denildiğini; İslam düşüncesinde yer alan başlıca fıkhi yorumların Hanefilik, Şafiilik. Malikilik, Hanbelilik. Caferilik olduğunu; Ülkemizde sırasıyla Hanefilik, Şafiilik ve Caferiliğin yaygın olduğunu; lmam-ı Azam Ebu Hanife’ye akla çok önem vermesi nedeniyle “rey ehli dendiğini; Malikiliğin Mısır, Fas, Cezayir, Tunus, Sudan'da yaygın olduğunu; Malikilik’te Medine şehri halkının örf ve adetlerinin sünnete uygun kabul edildiğini;
Şafiiliğin Türkiye, Mısır, Suriye, Filipinler, Kafkasya, Azerbaycan, Hindistan, Filistin, Endonezya'da yaygın olduğunu; Hanbeliliğin Suudi Arabistan'ın resmi mezhebi olduğunu, Bahreyn, Kuveyt. Katar, Umman. Irak ve Mısır'da yaygın olduğunu; Caferiliğin İmamiye Şiası’nın ameli/fıkhi yorumu olduğunu; Türkiye, Iran. Pakistan, Irak gibi ülkelerde yaygın olduğunu; İran'ın resmi mezhebi olduğunu.