ARAZİ HUKUKU
Öşrî Arazi I. ARAZİ TÜRLERİ Öşrî arazi, savaş yoluyla fethedilen ve halkı sürgün edilip, Müslümanlara temlik edilen arazilerdir. Bu araziler yeni sahiplerinin mülkü halini almıştır. Fetihden önce halkı tamamen Müslüman olan ve arazileri ellerinde bırakılanların toprakları da öşrî arazidir Müslümanlar öşür vermekle yükümlüdürler. Öşrî arazinin sahipleri, topraklarında istedikleri şekilde tasarruf edebilirler. Müslümanlar bu toprakları ekerler, biçerler ve ürünün öşründen fazla hiç bir şey vermezler Hicaz ve Basra arazisi böyledir
Haracî arazinin mâlikleri zimmîlerdir. Haracî arazi fetih sırasında gayrimüslimlerin elinde bırakılan ya da onların ellerinden alınıp başka gayrimüslimlere temlik edilen topraklardır. Bunlar ürünlerinden, toprağın verimliliğine göre, onda birden yarısına kadar harac-ı mukaseme ve yılda bir kere belli bir miktar harac-ı muvazzaf öderler. Haracî arazi de sahiplerinin mülküdür. İstedikleri gibi alıp, satarlar ve tasarruf ederler. Haracî arazinin mâlikleri zimmîlerdir. Öldüklerinde diğer malları gibi mirasçılarına intikal eder. Sevad-ı Irak yani sevad-ı Irak, şehirler dışındaki Irak arazisi bir görüşe göre böyledir Haracî Arazi
Arz-ı memleket de denilen mirî arazi ise, ne öşrî ne de haracî arazidir. Aslı haracî arazidir. Ancak arazinin mülkiyeti Beytülmal’da alıkonulup, tasarruf hakkı ariyet veya kira yoluyla reayaya verilir. Reaya bu araziyi ekip biçer, ürününden harac-ı mukaseme ve harac-ı muvazzafını verirler. Yukarıda haraci arazi olduğu ifade edilen Sevad-ı Irak arazisi başka bir görüşe mirî arazidir Mirî Arazi
Mevat Arazi Mevat arazi, kimsenin tasarrufunda ve temellükünde olmayan, yerleşim merkezlerine belli bir uzaklıkta olan, bu bölgelerin müşterek tasarrufunda olmayan ve faydalanılmayan topraklardır Mevat arazilerin ihyasının şartları konusunda Hanefi Mezhebinde İmamı Azam’a göre, ölü arazinin sadece ihyası yeterli değildir, bu konuda devlet başkanının izni de gereklidir. Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e göre ise ihya şartı yeterlidir, devlet başkanının iznine gerek yoktur. Ebussuud Efendi bu meselede İmamı Azam’ın görüşüne uygun fetva vermiştir. Ebussuud Efendi’den sonra da Osmanlı uygulamasında İmamı Azam’ın görüşü tercih edilmiştir.
Vakıf Arazisi Osmanlı Devleti’nde bulunan diğer bir arazi türü de vakıf arazisidir. Vakıf arazisi asıl olarak ya mülk arazidir ya da mirî arazidir. Bu arazide, mülk topraklar üzerinde kurulan sahih vakıflar ve mirî arazi üzerindeki gayrı sahih vakıflar bulunmaktadır. Gayrı sahih vakıflarda ya arazinin vergi gelirleri vakfa tahsis edilir veya vergi gelirleri devlette bırakılıp sadece tasarruf hakkı vakfa tahsis edilir ya da hem vergi gelirleri hem de tasarruf hakkı vakfa tahsis edilirdi
Miri Arazinin Doğuşu ve Gelişmesi Hz. Peygamber zamanında, ganimetten düşen beşte birlik hisse ve Hz. Peygamber’in ganimetten bizzat kendi payına düşen topraklar, mirî arazinin ilk örnekleri sayılmaktadır Hz. Ömer zamanında İran’ın fethi üzerine ele geçen topraklardan bir kısmı, savaşa katılanlara taksim edilmek yerine, mülkiyeti devlette, işletme hakkı tasarruf sahiplerinde olacak şekilde düzenlenmiştir. Bu topraklar, sahibi kaçmış olan veya sahibi devlet olan topraklar idi. Fetihten önce de bu bölgelerde İran ve Bizans devletleri tarafından mirî arazi rejimi uygulanmaktaydı. Müslüman hukukçular mirî arazi rejimini tamamlayıcı bazı kurallar ekleyerek uygulamaya devam etmişlerdir
Mirî arazi Abbasiler devrinde İslam alemininde hâkim toprak rejimi haline gelmiştir. Selçukluların ve Türk beyliklerinin Bizanstan zaptettikleri araziler de mirî arazi sayılmıştır Osmanlı Devleti’ndeki tarım arazilerinin önemli bir kısmı da mirî arazidir. Osmanlılarda toprağın mirî arazi şekline getirilmesi Sultan Orhan zamanında Çandarlı Kara Halil tarafından gerçekleştirilmiştir. Çandarlı Halil ordunun asker ihtiyacını karşılamak için tımar ve zeamet usulünü mirî arazi sistemi ile birlikte uygulamaya başlamıştır.
Miri Arazinin Çeşitleri Mirî arazi, tapulu mirî arazi ve mukataalı mirî arazi olmak üzere iki kısımdır. Tapulu mirî arazi yukarıdan beri anlattığımız asıl mirî arazidir. Bu çeşit mirî arazi, reayaya işlemek üzere verilir ve tapu resmi, çift akçesi gibi vergileri tahsil edilir. Mukataalı mirî arazi ise, tapulu araziler dışında kalan ve reaya tarafından işlenmeyen topraklardır. Bu topraklar, tahrir defterlerinde “hâlî” kaydıyla yer alır. Hâlî topraklar Beytülmala gelir getirmesi için mutasarrıflara kiralanır. Bu kiralama işleminde, tapu rejimi kuralları geçerli olmaz. Tahrir defterlerindeki mukataalı çiftlikler ve mezraalar, mukataalı mirî arazidir.
Mirî Arazinin İntikali Mirî arazinin erkek evlada tapu bedeli alınmadan intikal eder. Daha önce miri arazinin mutasarrıfın kızına ve kardeşine hakkında bir kanun bulunmamaktaydı. Mutasarrıfın oğlu yoksa sipahi kime isterse ona tapuya verebiliyordu. 958/1551–1552 tarihinde çıkarılan ferman ile mutasarrıf orman veya dağ arazisini kendisi emek ve para harcayarak mezraa ve çayır haline getirmişse ve oğlu da yoksa böyle arazilerin kızlara ve kardeşlere tapu bedeli ile verilmesi kararlaştırılmıştır. Kız çocuklarının sahip oldukları bu hakkı, babalarının ölümünden itibaren 10 sene içinde kullanabileceklerine dair 1004/1596 yılında bir irade-i sultanî çıkarılmıştır. 15 Zilkade 1017 tarihinde Sultan I. Ahmed tarafından çıkarılan kanun ile oğlu, kızı ve baba bir erkek kardeşi olmayan kimsenin arazisi, tapu resmi ile babasına ve babası yoksa annesine verilmektedir
Mirî Arazi Üzerindeki Tasarruflar Mirî arazi, mülk olmadığı için satılması, rehnedilmesi söz konusu değildir. Bu tür hukukî işlemler yapıldığı takdirde gayr-ı lâzımdır. Ancak taraflar isterlerse kullanım hakkını devredebilirler. Buna mirî arazinin ferağı denilmektedir. Bunun için sipahinin izni alındıktan sonra, mutasarrıfa bir ferağ bedeli ve sipahiye de tapu resmi ödenmesi gerekir Gayr-ı sahih vakıfların elinde bulunan araziler de asıl olarak mirî arazidir. Bu araziler vakıf tarafından mutasarrıfa kiralanmıştır Vakıf üçüncü kişilere araziyi kiralayabilir. Üçüncü kişi vakfa arazinin ecr-i mislini tam olarak ödedikten sonra, mutasarrıfa da bir miktar ödeme yapabilir
Mezraa Bazen bir köyün tamamı, topraklarını terketmektedir. Bu şekilde terkedilen köyler, tahrir defterlerinde mezraa adı altında kaydedilmektedir ve sayıları da oldukça fazladır. Bir köyün etrafındaki orman ya da boz arazinin köylüler tarafından ihya edilerek tarıma açılması ile meydana getirilen topraklara da mezraa adı verilmektedir. Bu tür mezraalar, devlet tarafından köylüye kiralanmaktadır. Buna mukataalı mirî arazi denilmektedir Mezraaların içinde yer alan ve saban yürümeyecek kadar küçük bahçeler de köylerdeki bahçeler gibi öşrî arazi sayılmaktadır
Bağlar ve Bahçeler Bazı kasabalarda mirî arazilerin vergileri ile mülk mallardan alınan vergiler ayrı şahıslara bırakılabilmektedir. Bu halde mülk sayılan bağlardan öşür alınmaktadır. Zaman zaman reaya, tarlasını bağ haline getirmekte ya da bağı harap olmuşsa tarla haline getirebilmektedir. Bu gibi durumlarda vergi sisteminin değişmeyeceği, daha önceden öşür alınan bağlar tarla haline getirilse de öşür alınmaya devam edileceği kabul edilmektedir. Ya da tarla iken bağ haline getirilmişse yine haraç alınmaya devam edilmektedir. Bu gibi değişmelerde arazinin tahrir defterinde ne olarak kaydedildiğine bakılmaktadır
MÜLK TOPRAKLAR Şehir içerisinde bulunan yarım dönümü geçmeyen araziler mülk arazi olup satım, hibe ve vakfa konu olabilir ve mirasçılara da intikal eder. Mülk topraklar; menkuller, kasaba ve köylerdeki evler, dükkânlar ve diğer binaların üzerinde bulunduğu araziler, bağların ve bahçelerin imaretleri olup, sahiplerinin mülkleridir. Her ne kadar devletin genel politikası mirî arazileri arttırmaya çalışmak ise de mirî arazilerin mülk arazi haline getirilmesine de rastlanmaktadır. Mirî arazinin mülk haline gelmesinin yolu padişah tarafından bir kimseye temlik edilmesidir.
ARAZİ TAHRİRİ Arazi tahririni devlet adına il yazıcıları (tahrir emini, defter emini, muharrir-i memâlik, muharrir) ve vilayet kâtibi yapmaktadırlar. Arazi ve reaya ile ilgili bilgiler iki defterterde toplanmaktadır. Bunlardan birisi mufassal defterleri olup köyleri, mezraaları, ormanları, kışlakları, diğer arazileri ve bunların sahiplerini ihtiva etmektedir. İkincisi ise icmal defterleri olup araziyi has, tımar ve zeamet ayrımına göre sahipleri ile birlikte ihtiva etmektedir.
İl yazıcıları ve vilayet kâtipleri devlet adına her türlü gelir kaynağının tespiti ve bunun adilce dağıtılması işlerini yaparlar. Büyük tecrübe ve bilgi isteyen, çok sorumluluk gerektiren, aynı zamanda suiistimale açık olan tahrir işine, genelde nüfuzlu beyler, kadılar tayin olunmuştur. XV. asırda tahrir eminliği, Timurtaş Bey, Tursun Bey gibi nüfuzlu beylere verilmiştir. Kanunname-i Kitabet-i Vilayet’de il yazıcılarının son derece güvenilir ve dindar kimselerden; kâtiplerin de yeterli bilgiye sahip ve doğru kimselerden seçildiği yer almaktadır
İslam tarihinde arazi tahririni ilk olarak gerçekleştiren Hz. Ömer’dir. Hz. Ebu Bekir, kısa süren halifeliğinde, mürtedlerle savaşmaktan, arazi tahriri gibi devlet meseleleri ile uğraşamamıştır. Hz. Ömer zamanında, devletin geliri, gideri ve savaş masrafları için divan denilen üç ayrı defter tutulmaya başlanmıştır. Hz. Ömer, Osman b. Hanif-i Sahabiyi yazıcılık ile görevlendirmiştir. Müslim’de yer alan bir hadiste bu görevlendirme anlatılmaktadır. Buna göre, Hz. Ömer, Osman b. Hanif’e hangi arazileri yazacağını, hangilerini yazmayacağını söylemektedir.